
21 Ağustos 2009 Cuma
kapı gibi devlet başkanı

güzel oyun, güzel adamlar

Etiketler:
futbol,
galatasaray,
yerel
20 Ağustos 2009 Perşembe
burnley: 1 - manchester united: 0

Premier League sürprizlerle devam ediyor. İngiltere'nin Lancashire bölgesinin temsilcisi Burnley geçen sezonu Championship'te 5. sırada bitirdi ve play-off'lara katılmaya hak kazandı. İlk turda Reading'i 1-0 ve 2-0'lık skorlarla geçen Burnley play-off finalinde Sheffield United ile mücadele etti. Yeni Wembley stadında oynanan maç Wade Elliott'un golüyle 1-0 Burnley lehine tamamlandı ve Lancashire ekibi 33 yıl sonra ingiliz futbolunun en kıdemli ligine çıkmaya hak kazandı. En son 1976'da 1. ligde mücadele eden Burnley 1882 yılında kurulmuş ve İngiltere'nin en köklü takımları arasında yer alıyor.
Bu küçük takım geçen sezon Premier League'de şampiyonluğa ulaşan ve Şampiyonlar Liginde final oynayan dev Manchester United karşısında 1-0 galip geldi. Fransız savunma oyuncusu Patrice Evra'nın hatasını değerlendiren Robbie Blake 1976'dan beri Burnley'in Premier League'deki ilk golünü kaydetti.
Burnley böylece 1968'den beri Manchester United karşısında ilk galibiyetini elde etti. O dönemde Manchester kadrosunda George Best, Dennis Law ve Bobby Charlton gibi yıldız isimler bulunuyordu.
Bu mağlubiyet Manchester'ın bu sezon ki limitlerini de gözler önüne serdi. Cristiano Ronaldo ve Carlos Tevez'le yollarını ayıran kırmızı şeytanlar bu sezon kapalı defansları açmakta oldukça zorlanacak gibi gözüküyor..
Etiketler:
ecnebi,
futbol,
premier league
caster semenya

Berlin'de 800 metre bayanlar finalini Güney Afrika'lı atlet Caster Semenya kazandı. Ancak bu isim üzerinde ilginç bir tartışma yaşanıyor. Uluslararası atletizm federasyonları birliği IAAF Güney Afrikalı atletin ülkesinde ve Berlin'de cinsiyetinin belirlenmesi için teste tabi tutulduğunu açıkladı. Bu durumun Semenya için ne kadar zor olabileceğini siz düşünün. Tamam belki olağanüstü bir güzelliği yok Semenya'nın ancak bu nedenle testlerden geçmek zorunda kalması çok ilginç. Yapılan testler sonucunda Semenya'nın bayan çıkması halinde acaba IAAF genç atletin psikolojik sıkıntılarını tazmin edecek mi ?
Bu konuyla ilgili Caner'den daha detaylı bir yazı bekliyoruz :) ( yeni sezonun ilk pası )
dini gol sevinçleri

brett favre bereketi


büyüksün bekele

Berlin'de gözler Usain Bolt'un üzerinde olsa da tarih yazan başka bir isim daha var. Kenenisa Bekele 2003 Paris'ten beri devam ettirdiği geleneğini Berlin'de de sürdürdü. Şimdiya kadar katıldığı bütün 10 bin metre yarışlarını kazanan Bekele, salı günü koşulan 10 bin metre finalinde de Zersenay Tadese ve Moses Ndiema Masai'yi çok rahat geride bıraktı. Etiyopyalı, üstüste dördüncü dünya şampiyonluğunu elde etti. Üstelik 2003'te Paris'te kırdığı şampiyona rekorunu 3 saniye daha geliştirdi Bekele. Yarışın ikincisi Eritreli Tadese; "O koşmaya başlayınca, yapabileceğiniz hiçbir şey yok" cümlesiyle 10 bin metre finalini özetlerken Bekele'nin rakipsizliğini de anlatıyordu.
Pazar günü koşulacak 5 bin finalinin de en büyük favorisi Bekele. 10 bin metrede şampiyona rekorunu geliştirdi, acaba 5 bin metrede de bir rekora imza atacak mı Etiyopyalı.
Usain Bolt kadar etkileyeci bir performans sergilese de Kenenisa Bekele'nin Jamaikalı kadar ilgi görmemesi sporcunun menajeri Jos Hermens'i sinirlendiriyor. Hermens'in sinirlenmesini anlıyoruz fakat Bekele'nin Bolt kadar medyaya malzeme olabilecek bir kişiliğe sahip olmamasının Etiyopyalı'nın başarılarının daha arka planda kalmasına neden olduğunu kabullenmeli Hollandalı.
Söz konusu durumun da Bekele'yi Hermens kadar rahatsız etmediği de ortada. Bekele'ye göre 100 metre insanların daha çok ilgisini çekiyor. Hızlı bir adamsanız eğer doğal olarak daha fazla ön plana çıkacaksınız.
Medyada fazla ön plana çıkmaması Kenenisa Bekele'nin uzun mesafede dünyanın en iyisi olduğu gerçeğini değiştiremeyecek...
Etiketler:
atletizm,
dünya şampiyonası,
ecnebi
19 Ağustos 2009 Çarşamba
football manager ipuçları

18 Ağustos 2009 Salı
imzayı attı sahaya çıktı

golfün külkedisi y.e. yang

17 Ağustos 2009 Pazartesi
usain bolt ya da rüzgarın oğlu

Aslına bakılırsa söyleyecek pek bir şey yok... İzlediğim anda ağzım açık kaldı, Bolt'un kendisine ait rekoru kıracağını tahmin ediyordum ancak 9,60'ın altına ineceğini tahmin edemezdim... Geçenlerde Bolt 9,64 koşabilirim demiş ve Berlin hedefini belirlemişti...
Yarış Bolt ve diğerleri şeklinde gerçekleşti... Anlatmaya gerek yok bugün herhangi bir gazeteyi alıp spor sayfasını okumanız yeterli...
Merak ettiğim konu Bolt'un daha ne kadar hızlı koşabileceği... 9,72 ile başladığı rekoru 9,58'e indirdi... 1912'de kırılan ilk rekorun 10,6 olduğunu düşünürsek teknoloji ve antrenman metotlarının ne kadar ilerlediğini görebiliriz.
Bio kimya mühendisleri bir insanın 100 metreyi en hızlı 9,54'te koşabileceğini iddia etmişler... 9,54 ile 9,58 arasında çok az bir fark var... Eğer Bolt bu barajı da aşarsa insan dışı birisi mi olacak ?...
Bolt daha 23 yaşında zamanla göreceğiz ...
Ama şu kesin, Muhammed Ali veya Michael Jordan neyse benim için Bolt'ta artık o değerde....
Bir spor efsanesi...
16 Ağustos 2009 Pazar
advocaat'ı yolcu ederken - I




rijkaard’ı hayallere ortak etmek

Bilmem şampiyon olur mu Galatasaray takımı? Kocaman hedeflerine ulaşabilir mi? Şu an beni bunlar ilgilendirmiyor. Kendimi bildim bileli seyrettiğim en kollektif, en arzulu, en ne yaptığını bilen Galatasaray takımını seyrediyorum, ilgilendiğim husus bu. Muhtemeldir ki bu ortamın sonu başarıdır ama aslolan sonucu değil, yol boyunca bizlere vereceği keyiftir.
Galatasaray futbol takımının, Leo Franco, Gökhan, M.Sarp, Keita, Elano katılmadan önce de gayet iyi bir kadrosu vardı. Yeni katılan oyuncular, iyilik seviyesini kağıt üzerinde mükemmeliyete yaklaştırdılar sadece. Yıkılıp yeniden yapmayı gerektiren bir oyuncu kadrosu yoktu Galatasaray’ın. Hizmetleri inkar edilemez ancak iştahları artık yetersiz olan Hasan ve Ümit, takımın iki kaptanı ile yollar ayrıldı. Yerine Arda Turan, çok az futbolcuya nasip olacak bir yaşta kaptanlığa getirildi. Yerli yabancı, içerden dışardan, ucuz pahalı, yaşlı genç, yeni eski futbolcular arasında kaptanlık dengesini sağlayabilecek zeka ve karizma sahibi bir adam Arda Turan. Özetle bu takımın çimentosu. Çok doğru bir seçimdi.
Tıpkı Frank Rijkaard’ın getirilişi gibi. Futbolcu ve antrenör olarak yaşanabilecek ne varsa yaşamış, bir yıl dinlenirken futbola susamış, antrenörlük için yapacak çok fazla işi olan, insani ilişkileri alabildiğine kuvvetli, %100 isabetli bir seçim. Keita’yı, Elano’yu ikna edebilirsiniz, neticesinde ana ikna kaleminiz paradır. Kaldı ki onları ikna etmek de her babayiğidin harcı değildir. Ama Rijkaard’ı buraya getirebilmek için para pul yetmez. Haldun Üstünel’in olağanüstü başarısı budur. Rijkaard’ı kendinin ve kulübünün hayallerine ortak edebilmek. Onu, tanımadığı bu ülkede, Avrupa’nın gayet gözünden kaçırmakta olduğu, bir dünya starı için gayet vasat bir liginde çalışmaya, yaşamaya, hayallerini paylaşmaya ikna etmek. Fiyat olarak Daum’dan, Mustafa Denizli’den belki biraz daha fazla, belki aynı paraları ödeyerek yapmak. Büyük, ama çok büyük iş.
Ve tüm bunlar kağıt üzerindeki başarılardı. Rijkaard’ın sistemli çalışma yapısı, ekibi ve takımı arasındaki müthiş diyalog, futbolcuların yüzlerine yansıyan futbol oynama, bunu yaparken keyif alma hali. Sezonu erken açan Galatasaray takımının ligin iki haftası sonunda ortaya çıkan fotoğrafı. Bir gazetede okumuştum sanırım, “Elano” diyordu “kendi kendine sormuştur, ben bu takımda kimi keseceğim” diye. Ortada henüz kullanmadığınız bir de Elano gerçeği varken…
Biraz da işin tekniğine göz gezdirelim, oynanmış 6 resmi maçın ardından. Elimizde analiz yapılabilecek ciddi adette veri birikti.
Rijkaard 4-3-3 diyerek ilk yola çıktığında, aklında olan, bizim de tahmin ettiğimiz sistem, Denizli, Netanya, Antep maçlarındaki diziliş değildi. 4’lü savunmanın önünde sağlam bir kesici, hem savunma hem hücum edebilecek birer sağ ve sol iç oyuncusu, hücumda forveti üçleyecek, müdafada çizgileri ikileyecek birer açık, içerde tek santrafor. Hocanın elindeki malzeme ile bu şablonun uyumsuzluğunu anlaması çok uzun zaman almadı. Zira sağ iç ve sol iç olarak Barış ve Ayhan’ı, arkalarında kesici olarak da M.Sarp ya da M.Topal’ı kullanacaktınız, hücumda aksama ihtimaliniz yüksek olacaktı ve 3 kontenjan için elinizde kesilemeyecek Keita, Arda, Elano, Baros, Kewell ve hatta Aydın ile beraber altı silahınız olacaktı. Nonda’yı da eklediğinizde, sportif başarıya ulaşma ihtimalinin azalmasından bağımsız, aynı anda yedek kalan ve doğru orantılı olarak alacakları dakika kısıtlanacak yıldızların sosyal sorunları ile uğraşma mecburiyetiniz olacaktı.
Hoca adına yine 4-3-3 dedi, sağ olsun, ama sistemi yaptı 4-2-3-1. İşin aslı, Arda, Kewell, Ayhan, Barış gibi adamların ezberledikleri, kiminin 1, kiminin ise Hagi’den beri 5 senedir oynadıkları sistem buydu. Belki zaman zaman daha düşük arzuyla ya da daha etkisiz oldu ama Galatasaray 5 yıldır, yerden hızlı paslaşmaya dayalı, bu sistemi oynamaya çalışıyordu. Ritmini tutturduğunda büyük işler yaptığı da oldu, ayakta kalamadığı zamanlar da.
“3-1” formatında hücum etmenin olmazsa olmazı, çizgide oynayan adamların dinamizmi ve hücum anında tek santrafora ne kadar yanaşabildikleridir. Baros geçen sene istisna yaratsa da, tek santrafor adamın gol kralı olması vesaire çok kolay iş değildir. Ana misyonu, iki stoperi oyalamak, çizgi hücumcuları içeri girdiklerine eşleşme arızası yaratmaktır. Ve elbette bu arızaları diğer hücumcularla beraber cezalandırmak. Netanya maçı Aydın, Denizli maçı Keita, hatta rövanş Tobol maçı Serdar Eylik, ve elbette tüm maçlarda Arda’yı gözünüzün önüne getirin, bugüne kadar Galatasaray bu işleyişi, bu ritmi yakalamış gözüktü.
O zaman kalıyor geriye takım savunması konusu. Tahmin ediyoruz ki Galatasaray Gökhan’ı alırken, Servet’in gidişini fazlası ile dikkate almıştı ve niyet, muhtemeldir ki Gökhan ile bir yabancı stoperi beraber oynatmaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı ve akıllarında olmayan bir Gökhan-Servet ikilisi ortaya çıktı. Bu kritik bir durum. Galatasaray’dan belki de daha fazla, milli takımı alakadar eden bir durum. Emre Aşık dahil, gidersek 2010’un adaylarından hala biridir Emre, 4 stoper ve 2 beki ile Galatasaray savunması milli takım savunmasını teşkil ediyor. Buraya katılacak direk oynaması garanti tek adam Gökhan Gönül. Gökhan Zan-Servet ikilisi ile büyük hedeflere yola çıkmak, kumardır. Aynı tip stoper karakterli oyuncudur onlar. Uyumsuzluk yaşamaları, kusursuz uyum yakalamalarından daha büyük ihtimaldir. Galatasaray futbol takımını ocak ayında, eğer eylüle kadar yapmaz ise, bir stoper peşinde görebiliriz. Samimiyetle böyle olmamasını, 4 milli stoperden bir kusursuz ikili yaratılmasını diliyorum, Galatasaray ve milli takım adına.
Keyifli bir sezon bizi bekliyor, başlangıçta yaşadıklarımız bunu gösteriyor. Futbolun güzelliği olsun gündemimiz…
by Nurullah Bakır
Etiketler:
futbol,
galatasaray,
yerel
nurullah bakır
Bu blogun özelliklerinden biridir anlamadığı konulara burnunu sokmamak. Futbolun tekniğinden taktiğinden pek fazla hazetmediğimdem ve kafa da yormaya çalışmadığımdan çoğu zaman maç yazısı yazmayız. Arada sırada belki kafamıza takılan noktalara değinmek dışında.Tabi bizim bu konudan anlamamız, anlayan adamların yazılarını koymayacağız anlamına da gelmiyor.
Nurullah Bakır yıllardır hem Verkaç hem de ntvmsnbc ve ntvspor'da Galatasaray ağırlıklı yazılarıyla yer alıyordu. Nurullah'ın yazılarını/postlarını bundan böyle gol atan kaleye'de görmek mümkün olacak. Haberdar edelim dedik...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)