20 Haziran 2009 Cumartesi

21 yıl sonra ilk transfer

Sırbistan'daki ilginç transfer haberlerinden bir tanesi de geçtiğimiz sezon Kızılyıldız formasıyla 24 maçta 12 gol atan Brezilyalı Cleo'nun Partizan'a transferi.
Bu transferin önemi 21 yıl sonra Partizan ile Kızılyıldız arasında bir futbolcu transferi gerçekleşmesine dayanıyor. En son 1988'de Goran Milojevic, Kızılyıldız'dan ayrılıp Partizan'a transfer olmuştu. O günden bugüne de iki kulüp arasında oyuncu transferi yaşanmadı.
Cleo'nun transferi Kızılyıldız taraftarlarını kızdıracak gibi. Brezilyalı futbolcu "Kulübün maddi durumu belli. Koşullarda anlaşamadığımız için ayrıldım. Kızılyıldız taraftarı bu durumu anlayışla karşılayacaktır" dese de spor basını Cleo'nun kendisi ve ailesi için koruma tutması gerektiğini düşünüyor. Bu ayın başında eski Galatasaraylı Sasa İlic ve hamile eşi Tijana'ya Belgrad'da 3 Kızılyıldız taraftarının saldırdığını düşünürsek Cleo'nun bu transfer hadisesinden zeytinyağı gibi sıyrılması pek olası görünmüyor.

zagreb'den belgrad'a

Sırbistan spor basını için bugünler oldukça hareketli geçiyor. İlginç transfer haberleri düşüyor Fran Paskvalin gibi. Fran Paskvalin dünyanın en iyi sutopu oyuncularından. Hırvatistan'ın Mladost Zagreb takımında oynuyordu. Oynuyordu diyoruz çünkü herhangi bir sorunun çıkmaması halinde 1 Temmuz'dan sonra Partizan Belgrad için mücadele edecek Hırvat sutopçu. Böylece kendisi de bir Sırp takımına transfer olan ilk Hırvat sporcu olarak dünya spor tarihine geçecek.
Fran Paskvalin bu transfere gayet doğal olarak bakıyor. Partizan'ın üst düzey bir kulüp olduğunu ve kendisini istemesinin bu transfer için yeterli olduğunu düşünüyor. Bu transfer kararı alırken de haksız sayılmaz. Çünkü Mladost Zagreb'te pivot pozisyonunda dünyanın en iyi oyuncusu olarak gösterilen Igor Hanic ile süreleri paylaşmak durumunda. Bu da çoğu zaman yedek olarak maçlara başlamak anlamına geliyor Hırvat oyuncu için.
Paskvalin, politikanın ya da siyasetin umrunda olmadığı Belgrad'da yaşamanın sorun olmayacağını düşünüyor. Sırp gazetesi Blic'e verdiği röportajda Belgrad'tan daha çok Zagreb'de zor anlar yaşayacağını, Hırvat milliyetçilerin aldığı karardan memnun olmayacağını tahmin ediyor. O böyle söylüyor söylemesine ama Partizan'ın aşırı taraftarlarının da Hırvat bir oyuncuyu kolaylıkla kabul etmeleri pek mümkün görünmüyor. En azından bizim tahminimiz o yönde. Fran Paskvalin hadisesini takip etmeye, gelişmeleri de bloga yazmaya devam edeceğiz. Sutopu ülke olarak çok ilgi alanımıza girmese de Fran Paskvalin'in transferi bu yazın en önemli spor olaylarından biri...

ramalho kapıya kondu

Aileiçi sağlık sorunları nedeniyle son 3-4 gündür dünyadan yarı kopuk bir haldeydim. Google Reader'ım da okunmayı bekleyen yazı-makale sayısı neredeyse 5 bin bulmuş. Biz kayıpken neler olmuş diye bakınca bir sürü madde gördük. Formula 1 dağılmış, Tevez United'dan resmen ayrılmış, Mısırlı futbolcuların odasına hırsız girmiş, Ettore Messina resmen Real Madrid antrenörü olmuş, Muricy Ramalho kapıya konmuş...
Hepsini değinmeye çalışacağız bugün yarın. Önceliğimiz Muricy Ramalho olsun dedik ve açılışı onunla yapmaya karar verdik.
Teknik direktörlük dünyadaki belki de en zor meslek. Dün zirvedeyken bugün yerle bir olabiliyorsunuz Muricy Ramalho misali. Sao Paulo tarihinin belki de en başarılı teknik adamıydı kendisi. Arka arkaya olmak üzere 3 lig şampiyonluğu ve bir de Copa Libertadores kupası sığdırdı 5 yıllık kulüp kariyerine. Geçtiğimiz sezon olduğu gibi bu sezonda da yavaş başladı Sao Paulo. İşler sonradan yoluna girer dense de Copa Libertadores'in çeyrek finalinde Cruzerio'ya 2-0 ve 2-1 yenilerek elenince Ramalho'ya da yol verildi. Bu kadar başarının ardından bir sezonu kupasız geçirme hakkı yok muydu Ramalho'nun. Demek ki yokmuş ki onu yollayıp yerine Monaco'da iki "boş" sezon geçiren Ricardo Gomes getirildi. Gomes'in pek bir maharetini görememiştik daha önceleri Sao Paulo'da işi zor. Bu kadar başarının ardından sezon boş geçmemeli. Ama bu beklenmeyen gidişatın nihayetinde işleri nasıl yoluna koyacak göreceğiz...

cissokho

Transferi tamamdı, Porto yine sattığı oyuncudan kar edecek, Milan defansını gençleştirecek, Cissokho ise genç yaşta Serie A ile tanışacaktı, ne olduysa o sağlık kontrolünde oldu....hmm kalp tamam, kaslar tamam, ayaklar, dizler herşey tamam ama bir dakika dişleriniz çürük sizi milan'a alamayız....şaka gibi......e be kardeşim insan dişlerini fırçalamaz mı ?
İlkokullarda diş sağlığıyla ilgili insanlar gelir çocuklara diş fırçalamayı öğretirlerdi eskiden şimdi yapılıyor mu bilmiyorum....ama eğer yapılıyorsa Aly Cissokho müthiş bir örnek olabilir...
Not: fotoğrafa bakınca adamın dişlerinde bir sorun göremiyorumm

17 Haziran 2009 Çarşamba

tribün & siyaset

Fotoğraflar: JUNG YEON-JE/AFP/Getty Images

güney afrika polisi & güvenlik

Dünya Kupası öncesi en çok sorulan soruların başında Güney Afrika'da güvenliğin sağlanıp sağlanamayacağı geliyor. 2010'un Organizasyon Komitesi Başkanı Danny Jordaan geçtiğimiz ay içerisinde New York'ta yaptığı sunumda daha önce aralarında 1995 Rugby Dünya Kupası, 1996 Afrika Uluslar Kupası ve 2003 Kriket Dünya Şampiyonası da dahil olmak üzere 146 adet önemli organizasyon yapıldığını, bu organizasyonların hiçbirinde de güvenlik sorunu yaşanmadığını söylüyordu.
Herhalde bu tespiti yaparken işlenen suçlar açısından olaya bakmıştı Jordaan. Fakat geçtiğimiz gece İspanya - Yeni Zelanda maçını izleyen Reuters muhabiri Mike Collet'in başına gelenler işlerin farklı bir açıdan yolunda olmayacabileceğini gösterdi. Hikayeyi anlatınca söylemek istediğimizi daha rahat anlayacaksınız.
Mike Collett maçı seyrettikten sonra Rustenberg'den otelinin bulunduğu Sandton City'e gitmek için yola çıkıyor. Sandton City'e yaklaşırken iki polis, Reuters muhabirini durduruyor. Kendisinden ehliyetini ve pasaportu isteniyor. O da istenilen belgeleri veriyor. Ardından araçtan inmesi isteniyor, nereden geldiği ve içkili olup olmadığı soruluyor. Boynunda akreditasyon kartı bulunan Collett de içkili olmadığını söylüyor. Akreditasyon kartını gören polisler Reuters muhabirine maçın nasıl geçtiğini bile soruyorlar.
Bu muhabbetin ardından Mike Collett kaldığı otelin adını -ki 5 dakika uzaklıkta- söyleyince polisler Reuters muhabirine, oteli belki de hiç bulamayacağını söylüyorlar! Ardından geçen bir dizi muhabbetin sonrasında "Dollarımız ya da sterlinlerimiz nerede" diyerek ağızlarındaki baklayı çıkarıyorlar. Tabi bu baklayı çıkarırken de tehditkar davranmayı unutmuyorlar. Mike Collett de eli mahkum parayı veriyor ve olay yerinden ayrılıyor.
Gecenin bu harika! olay ile sona ereceğini sanan Collett bir dakika sonra aynada yine aynı polis aracını görüyor. Yine benzer bir muhabbet ile diğer polis Reuters muhabirinden ikinci kez parayı tırtıklıyor. Ardından iyi geceler derken "Dikkatli olmasını, Güney Afrika'da geceleri yolların tehlikeli olduğu" hatırlatmasını da yapmadan geçemiyor.
Mike Collett'in felaket gecesi de otele varmasıyla sona eriyor. Olayın kahramanı iki polis ya kendilerine çok güveniyor ya da Mike Collett'in yaşadıklarını yazacağını düşünmüyorlar. Fakat ertesi sabah Reuters muhabirinin ilk iş yaşadıklarını yazmak oluyor.
Organizasyon Komitesi'nin Collett'in başına gelen bu olaydan sonra güvenlik daha doğrusu Güney Afrika polisi hakkında iki kere düşünmesi, gerekli önlemleri alması gerekiyor. Söz konusu kişi bir gazeteci değil de bir taraftar olsaydı muhtemelen bu yaşananlardan haberimiz bile olmayacaktı...

showdown in chinatown II

Yaklaşık 3 hafta önce yazmıştık "Showdown in Chinatow"u Steve Nash'in çektiği muazzam tanıtım filmi vesilesiyle. Organizasyona 1 hafta kala kimlerin sahada olacağını Steve Nash'in Facebook sayfasındaki mesajından az biraz öğrendik...
"SHOWDOWN IN CHINATOWN NYC 2009!! Come see THIERRY HENRY of Barcelona, JAVIER ZANETTI and IVAN CORDOBA of Inter Milan, SALOMON KALOU of Chelsea, RYAN BABEL - Liverpool, MATHIEU FLAMINI of AC Milan, ADRIAN MUTU of Fiorentina, and 4x World Cup Captain CLAUDIO REYNA! Along with NBA stars TONY PARKER, JASON KIDD, GRANT HILL, RAJA BELL, CHRIS BOSH and MUCH more surprises to come!"
demiş Kanadalı. Konfederasyon Kupası nedeniyle Güney Afrika'da bulunanları saymazsak Joe Cole, Alessandro Del Piero satmış görünüyor Steve Nash'i. Gerçi günahlarını şimdiden almayalım belki de Nash'in sürpriz dediği bu iki isimdir -Hem daha geçtiğimiz hafta gördük Del Piero'yu Orlando'da Anway Arena'da.-
Steve Nash'in yazdığı isimlerin yanına 3-4 vasat futbolcu koyun her ligde ilk 4 ya da 5'i zorlayacak bir takımınız olur. Organizasyonu merakla bekliyoruz. Postun resmi de geçen yılki organizasyondan...

16 Haziran 2009 Salı

kız "ferdinand" ne oldu sana!

Başlık hakkaten iğrenç ama Splash News'in yakaladığı resimler de bu başlığı attırıyor insana. Rio Ferdinand tatil için Tel-Aviv'i seçmiş. İngiliz savunma oyuncusunun favori mekanlarından Tel-Aviv. Geçtiğimiz yıl da olaylı bir tatil yaşamıştı İsrail'de. Bu sefer ki tatilinde içindeki "kadınsı duyguları" saklayamamış ve kıyafetlere yansıtmış. Kapı gibi defans oyuncusu olabilir ama içindeki yumuşak yönü de sergilemekten geri kalmamış...

şanslı ikili

IOC'nin şu sıralar gündem konularından biri de beyzbol ve softbolun yerine 2016 Yaz Olimpiyatları'ndan itibaren takvimde yer alacak iki spor dalının hangisi olacağı. Söz konusu iki boş koltuk için 7 aday söz konusu.
Karate, squash, rugby, golf, tekerlikli sporların aynı sıra takvimden çıkartılan beyzbol ile softbol da adaylar arasında bulunuyor. Ağustos ayında IOC listedeki spor dallarından bazılarını eleyecek. Ekim ayında da olimpiyatların takviminde yer alacak iki yeni spor dalı belirlenmiş olacak. Kulislerden gelen haberler golfün seçilecek iki spor dalından biri olacağı yönünde. Diğer spor dalı da rugby olsun bari de olimpiyatlar daha da şenlensin...

iskoçlar

Jim Clark o dönemin Formula 1 aracıyla
İskoçya'ya gidip gezebildiğim için kendimi hep çok şanslı hissetmişimdir...Sadece ülkenin muhteşem nutuk tutucu güzelliğinin, özgünlüğünün ve tarihinin verdiği bir his değildir bu. Hatta daha çok insanları ile alakalıdır. Londra'dan Glasgow'a doğru çıkarken hava soğur ancak insanların sıcaklığı fazlasıyla artar. Neyse İskoçya anılarına başka bir zaman daha geniş değiniriz. Konuya İskoçya'dan dalmamın sebebi L'Equipe gazetesinin yaptığı İskoç sporcular sıralaması oldu. Bunu yapmalarının sebebi de İskoç tenisçi Andy Murray'in son dönemdeki başarıları. "Murray spordaki tek İskoç kahraman değil" diyerek yapmışlar listeyi. İşte fantastik beşli: "Tartan Army" oldu bir nevi ama ne ordu:
1) Jim Clark: FORMULA 1 Efsanesi (1960-1968) Lakabı «GENTLEMAN JIM»
Juan Manuel Fangio ve Ayrton Senna ile birlikte F1'in en önemli mitlerindendir. İki kez şampiyon oldu, 1963 ve 1965'de...Aynı yıl meşhur 500 mil Indianapolis yarışını kazandı. 25 grand prix zaferi kazandı hem de sadece 72 kez yarıştığı halde. Üstad henüz 32 yaşındayken 1968 yılında Hockenheim'daki F2 yarışındaki kazada hayatını kaybetti ne yazık ki. Yarışırken hep bir dahi olarak değerlendirilmiştir.
2)Andy Irvine: RUGBY (1972-1982) Lakabı « IVANHOÉ»
Günümüzde İskoçya Rugby Federasyonu'nun başkanlığını yürüten Irvine, gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri olarak bilinir. 51 kez milli oldu. Aynı zamanda British Lions'ın da bir çok turunda yer aldı. Fullback pozisyonunda kendi özel tarzıyla devrim yarattı diyebiliriz.
3)Denis Law: Futbolcu (1955-1976) Lakabı «THE KING»
Sir Matt Busby'nin yarattığı ikinci Manchester United'ın en önemli yapıtaşlarından biriydi. Bobby Charlton ve George Best ile birlikte oluşturdukları efsane üçlü başarıdan başarıya koşmuştu. 11 yıl formasını giydiği Manu'de 1964'de Ballon d'Or yani Avrupa'nın en iyi oyuncusu ödülünü de kazanmıştı. Gelmiş geçmiş en yetenekli isimlerden biri olarak bilinir hatta Denis Bergkamp'ın isminin de kaynaklandığı şahıstır kendisi.
4)Eric Liddell: Atlet ve Rugby oyuncusu (1920-1925) Lakabı «Chariot of Fire»
Hayat hikayesi muhteşem " Chariots of Fire" (Ateş Arabaları) filminde de yansıtılan çok özel bir sporcuydu. 1924 Paris Olimpiyat Oyunları'nda 400 metrede dünya rekoru kırmasının yanı sıra aynı Olimpiyatta yarış Pazar günü olduğu için dindarlığından dolayı 100 metre finaline katılmaması (filmde konu edilen diğer efsane Jim Abrahams ile olan rekabeti) da akıllara kazındı. Zaten 23 yaşında bıraktığı sporun ardından Çin'de misyoner olarak görev yapmaya başladı.
5) Graeme Obree: Bisikletçi Lakabı «Uçan İskoçyalı»
1993'de Pist bisikletinde dünya şampiyonu olmuştu ama onu asıl efsane ve kahraman yapan çamaşır makinesi parçalarından kendi elleriyle inşa ettiği bisikletiyle dünya 1 saat hız rekorunu kırmasıydı. Aynı zamanda gidonun üstüne eğilerek oluşturduğu yepyeni aerodinamik pozisyon ile (adını "yumurta" olarak koymuştu) çığır açmış ancak uluslararası federasyon sonrasında bunu yasaklamıştı. İngiliz bisikletçi Chris Boardman ile olan rekabeti de bir İskoç olmasından dolayı dillere destandı. Onun hikayesini anlatan "Flying Scotsman" adlı filmi izlemenizi öneriyorum. Muhteşem bir adamın enteresan hikayesine tanık olacaksınız.

penguins şehre döndü...

Kuzey Amerika'daki lig organizasyonlarının en güzel yanı takımların belli bir süreçte dipden tepeye çıkmalarına olanak sağlanması. 5 sezon öncesine kadar NHL'in dibinde yer alan takımlardandı Pittsburgh Penguins. 2004 draftında Evgini Malkin'i seçmekle başladı herşey onlar için. Her sezon derecelerini geliştirmeye başladılar. İlk sezonda playoff göremeseler de ertesi yıl gruplarını 2. sırada tamamlayarak playofflara adım attılar. Konferans çeyrek finaline kadar yükselmeyi başardılar. Konferans çeyrek finalinde ise Ottowa Senators ezdi geçti Penguins'i. Geçtiğimiz sezon ise sadece gruplarını ilk sırada bitirmekle kalmadılar konferans şampiyonu olarak finale yükseldiler. 1991-92 sezonundan beri şampiyonluğa ilk kez bu kadar yakındı Pittsburghlular. Fakat Detroit Red Wings 4-2 bu işin kolay olmayacağını gösterdi onlara. Bu sezona da iyi başladı Pittsburgh Penguins. Gruplarını ilk sırada tamamlayamasalar da önce konferans finaline ardından da finale bir kez daha yüksemeyi başardılar. Rakip geçtiğimiz yıl olduğu gibi Detroit Red Wings'ti. Serinin ilk iki maçı kaybedildiğinde geçtiğimiz sezonun tekrarı olacağını düşünürken Pittsburgh bizi yanılttı. Önce 3. ve 4. maçları kazanıp seriye eşitlik getirdiler. Felaket geçen ve kaybedilen 5. maçın ardından 6. maçla işi son maça bıraktılar. Joe Louis Arena'da işleri zordu. Red Wings nadiren maç kaybediyordu kendi sahasında. Bu playfflarda Joe Louis Arena'daki tek yenilgilerini de Batı Konferansı yarı finalinde Anaheim Ducks'tan 3. uzatma sonunda almışlardı. Fakat Pittsburgh zoru başardı ve serinin son maçını Max Talbot'un 2. çeyrekteki vuruşlarıyla aldılar. Talbot'un gol vuruşları aynı zamanda 1991-92 sezonundan bu yana ilk Stanley Kupası anlamına da geliyordu Pittsburgh Penguins için. 2007-2008'de sezonun MVP'si olan Evgeni Malkin, bu yıl final serisinin "En Değerli Oyuncusu" olmayı başardı. Kendisinin draft edilmesi ile başlanan hikaye de 5. sezonunda hem MVP hem de şampiyonluk ile taçlandı...

Fotoğraflar: AP - Jamie Sabau/Getty Images

15 Haziran 2009 Pazartesi

new england yolunda

90'lı yılların sonu ve 2000'li yılların başındaki Bruges ve Sociedad performansları ile vasatın üzerindeki forvetler sınıfında yer alıyordu Edgaras Jankauskas. İspanya macerasının ardından bir futbol seyyahı olarak Portekiz'den İskoçya'ya, Kıbrıs Kum Kesimi'nden Letonya'ya çok sayıda ligi ziyaret etti. Bu yolculukları sırasında elbette yıllar geçti ve 1.93'lik Litvanyalı da 35'ine geldi. En son Skonto Liga'da forma giyiyordu Edgaras Jankauskas. Şu sıralar ise yeni kıtanın yolunu tutmuş kariyerinin belki de son kontratını yapmak için. New England Revolution ile antrenmanlara çıkacakmış kulübün futbolculardan sorumlu başkan yardımcısı Michael Burns'ün dediğine göre. Hava toplarında az biraz etkinliği sürüyorsa Litvanyalı'nın MLS'de iyi iş yapar. Üstelik de oynayacağı takım -eğer olursa- ligin iyilerinden biri. Belki şansı yaver gider ve kariyerinin sonunda bir şampiyonlukla profesyonel hayata veda eder Edgaras Jankauskas...

sanki nba finali..

"Dişediş kana kan..." misali bir seri oluyor. Efes Pilsen'in bilet fiyatlarını 40-45 TL civarında tutmasına ek olarak son maçta yaşanan olaylarla birlikte Fenerbahçe Ülker cephesi de 6. maçın bilet fiyatlarını Efesli taraftarlar için 110 TL olarak belirlemiş. Hani Efeslilerden öç almak amçalı bir hareketse bu yapılan oldukça tuhafıma gitti. 12 bin kişilik salonda 500-600 hani bilemedin 1000 kadar Efes taraftarına tahammül edemiyorsan ne işin var buralarda denmesi gerekir.
Hani sanki BBL finali değil de NBA ya da Euroleague finali izleniyor da deplasman taraftarı için böyle bir fiyat belirlenmiş...

la dağıttı...

Fotoğraflar: AP/Getty Images

piknikte dömivole

Artık sadece burada değil "Yan komşu"da da yazacağız.
Bülent Gürsoy yazmış Piknikte Dömivole için. Bizim ayrıca laf söylememizin bir anlamı yok...

"Piknikte dömivole... Futbolla düşüp kalkan ama bunu ortalama futbolseverden hayli farklı biçimde yapan, takıntılı insanlar. Kimisi ücradaki bir takıma veya uzak diyarlarda oynanan topa dikmiş gözünü, kimisi istatistiğe, kimisi "futbol folklörü" dediğimiz şeye veya olmadık bir teferruata... Karşılaşmamızın ilk ayağı böylesi cümlelerle başlamıştı galiba. Şimdi bir ikinci maça çıkıyoruz kalabalık -ve de daha da kalabalıklaşacağını umduğumuz- bir kadroyla yine...
Sahada oynanan oyun her yerde aynı kurallar ve benzer şartlarla oynansa da, hiçbir futbol karşılaşması bir diğerinin aynısı değildir kuşkusuz. Kitaptaki gibi futbol sevgisine verilen emekle dolu olacağını umduğumuz bu futbol günlüğü, yine kitapla atılan ilk adımın bir devamı niteliğinde olmasına karşın benzer farklılıklar içerecektir sanıyoruz... ve de umuyoruz."

14 Haziran 2009 Pazar

hisse senedi gibi mübarek...

Milan, Porto'nun sol beki Aly Cissokho'yu 15 milyon €'ya bağlamış. Transfer tarihinin belki de en kârlı satışıdır Fransız futbolcunun Milan'a gidişi. Porto, Cissokho'yu bu yılın ocak ayında sadece 300 bin € karşılığında Vitória Setúbal'dan almıştı. Jesualdo Ferreira, Fransız'ı takıma geldiğinin haftasında 11'e aldı ve sezon boyunca da sol kanadın değişmez ismi oldu. Cissokho, Ocak ayında Porto'ya transfer olmasa keşfedilmek için belki de 1 ya da 2 yıl daha beklemek zorunda kalacaktı. Bir nevi dip yapmışken alınan ve tavan yapınca da satılan hisse senedine benziyor Aly Cissokho...

joan laporta & futbol devrimi

"We wanted to create a philosophy of attacking, attractive football — the origin is the Johan Cruyff philosophy. It’s a mix between Catalan and Dutch football, with some touches of Brazilian and Argentine. And we have made this is our philosophy about football."
2003'te göreve gelirken söylediği "Futbolda devrim yapmak istiyoruz" sözünü gerçekleştirip gerçekleştiremediğine dair sorulan soruya Joan Laporta'nın verdiği cevap...
New York Times - Q. And A.

fikstür

Fotoğraf: PIERRE-PHILIPPE MARCOU/AFP/Getty Images

maskeli japonlar

Asya Kıtası'nda Dünya Kupası grup elemelerinde son maçlar oynanıyor en azından A grubu için. Grup liderini belirleyecek maçta Avustralya, Japonya'yı konuk edecek. Okyanusya'nın en büyük ülkesi özellikle de Melbourne H1N1 virüsünün -Domuz Gribi- en etkin olduğu bölgelerden biri dünya üzerinde. Japonlar da dün geldikleri Melbourne Uluslararası Havaalanı'nda kafilece maske takarak ayak bastılar Avustralya'ya. Geçtiğimiz hafta ertelenen yüzme yarışlarını, virüs nedeniyle karantina altına alınan rugby ve Avustralya futbolu oyuncuları ve geçtiğimiz haftasonu rastlanan 130 yeni virüs vakasını düşününce Japon kafilesinin aldığı bu tedbiri fazla yadsımamak lazım. Melbourne'de çarşamba günü oynanacak maçtan ev sahibinin beraberlikle ayrılması bile grup liderliği için yeterli. Zaten Japonya'da da teknik direktör Takeshi Okada, başta Shunsuke Nakamura olmak üzere birkaç önemli oyuncuyu kadroya almadı. Shunsuke Nakamura demişken #10 Numara hakkında çıkan son haberlere de değinmek gerekiyor. Sankei Sports'un haberine göre Nakamura Celtic'ten ayrılacak. Fakat Yokohama F-Marinos'a imza atmayacak. Espanyol'dan gelen teklifi kabul ederek kariyerine İspanya'da devam edecek. Bu aynı zamanda Japon futbolu açısından da bir ilk anlamına geliyor. Bir Japon futbolcu ilk defa farklı 3 Avrupa liginde forma giymiş olacak. Daha önce Kazuyoshi Miura İtalya ve Hırvatistan; Hidetoshi Nakata'da İtalya ve İngiltere liglerinde top koşturmuştu.