Bu yılki Amerika Açık'tan sonra dünya tenis klasmanında üçüncü sıraya
inen Roger Federer isterse 4-5-6. sıralara, daha da aşağılara insin,
benim gözümde ve kalbimde 1 numaradaki yerini hep koruyacak! Çünkü o,
diğer tenisçilerden çok daha farklı bir stile ve kaliteye sahip. Hatta
onun oynadığı tenisin rakiplerinin (1. ve 2. sıradaki Nadal ve Djokovic
de dahil) oynadığı tenise göre farklı bir modda ya da fazda olduğunu
düşünüyorum.
Dolayısıyla bu yılın Eylül ayınının
(uğursuz) 13. günü çok rahat kazanacağı Amerika Açık yarı fnal maçında
5.sette iki kere kullandığı maç sayısını değerlendiremeyip ardından
gelen oyunları Djokovic'e verip maçı kaybetmesi final oynama şansını ve
zevkini kendisinden daha hızlı ama sevimsiz Nadal'la kendisinden bir
gömlek altta tenis oynayan Djokovic'e bırakması benim için bir şey
değiştirmiyor. Tıpkı geçen sezon aynı turnuvanın finalinde önde
götürdüğü maçı Arjantinli Del Potro'ya vermesi gibi...
O
maçları psikolojik gevşeklik sebebiyle ve kendinden emin olması
nedeniyle kaybetti diye düşünüyorum. İnsanın, rakibine kıyasla çok daha
iyi olduğunu bile bile oynarken bazen bu rahatlıkla gevşememesi,
konsantrasyonunu yitirmemesi mümkün mü? Şimdi, bu satırları okuyanlar
"iyi de, büyük sporcuların, gerçek şampiyonların bu tür mazeretleri
olabilir mi?" diye sorduğunu duyar gibiyim:
2004'ün
ikinci ayının ikinci günü ilk kez elde ettiği "1 NUMARA" unvanından
sonra kazandığı Grand Şlam'ler size bir daha hatırlatılınca :
Avustralya : 4 kez (2004/06/07/10)
Fransa : 1 kez (2009)
Wimbledon : 6 kez (2003/04/05/06/07/09)
Amerika : 5 kez (2004/05/06/07/08)
Muhtemelen siz de, bu kadar sayıda şampiyonluğu olan bir insanın öylesi bir lükse ya da bu hataya hakkı var dersiniz.
Kaldı
ki, Roger Federer'i benim gözümde (finalleri kaybetse de kazansa da)
hiç değişmeyen 1 NUMARA yapan şeyler yukarıdaki numaralarla (rakamlarla)
ifade edilen başarılarından ziyade çok daha farklı şeyler.
Mesela
değişmeyen mütevazılığı... Ki, sanırım öyle mütevazı olmasaydı, Pete
Sampras gibi bir şampiyon kendisine ait tüm zamanların en fazla grand
şlam kazanan tenisçisi olma unvanını teslim edeceği maçı canlı
izlemek üzere kıtalar arası uçup onu onurlandırmazdı. En azından içinden
gelerek yapamazdı bunu.
Başka nelerini seviyorum Federer'in?
Mesela
rakipleri su içinde kalmış tişörtlerle kendi sahalarında oradan oraya
koştururlarken o 5 setlik bir maçı sadece koltuk altları terleyecek
kadar az koşmuş gibi tamamlayabiliyor... Yani iyi kaleciyle mükemmel
kaleci arasındaki fark gibi Federer ile diğer tenisçilerin farkı. İyi
kaleciler çizgi üzerinde durur kaleye gelen toplara bir o yana bir bu
yana uçarak hamle yaparlar... Mondragon gibi mesela... Ama mükemmel
kaleciler zaten pozisyonların çoğunda topun geldiği yerde oldukları için
deliler gibi oradan oraya uçmazlar... Taffarel gibi mesela... Mükemmel
kaleci doğru pozisyon alma başarısı için önündeki defansı
yönlendirmekten yararlanır; Federer gibi mükemmel bir tenisçi de doğru
pozisyon almak için rakibine gönderdiği toplardan, yani oyunu
yönlendirme özelliğinden yararlanır...
Oyun stiline gelince
Mesela 'backhand'leri...
Şu
anda kendisini 3. sıraya iten Nadal ve Djokoviç'in backhand'leri (bu
yazının ciddiyetine zeval geleceğinden endişelenmesem "karı
gibidir"diyeceğim, vazgeçtim!) çift el 'backhand'ken Federer son derece
etkili olan 'backhand' vuruşlarını tek elle yapar.
Mesela servisleri...
Nadal
her (ama her) servis öncesi bir eliyle poposunu eller, (sanırım uğur
yapıyor) donu k..na kaçmış da rahatsız ediyormuş gibi donunu
çekiştirir, siz de bunu bilmem kaç kez izlersiniz... Djokovic ve benzeri
bir dolu tenisçi ise her servis öncesi (güya konsantre olmak adına)
topu yere, seyirciye gına getirecek kadar, vurdurur öyle atar
servisini... Belki de rakibin sinirini bozmak içindir bu şekilde uzun
süre yerde top sektirip servis atışını ondan sonra kullanmak... Son
Amerika Açık finalinde Nadal'la oynarken üşenmedim saydım, çoğunlukla
servis öncesi 15-16 kez (yuh yani!) yerde sektiriyordu topu Djokovic.
Ama Federer'in servislerinde beklemekten sıkıldığınız olmamıştır, olmaz.
3 ya da 4 kez sektirir ve kullanır. Abartmaz... Hiçbir şeyi abartmadığı
gibi...
Mesela vuruşları...
Nadal,
Djokovic ve bir çok tenisçi her vuruş öncesinde veya sırasında acı acı
ya da acıyla bağırır, garip garip sesler çıkartırlar; tıpkı kadın
tenisçilerin %99'unda gördüğümüz daha doğrusu duyduğumuz gibi. Öyle ki,
iki kort yan yana ve aynı anda iki maça sahne olsa; diyelim ki, birinde
Nadal ile Djokovic, diğerinde de Williams (abla veya kardeş Williams fark
etmez) ile Wazniacki oynuyor olsunlar, siz de iki kortun arasında bir
yerde tribünde oturuyor olsanız, kulaklarınızı birkaç saniyeliğine
kapatsanız sanki dünyanın kadınlarda ve erkeklerde "top"
yapmış tenisçileri bir araya gelmişler sado mazoşistçe grup seks
yapıyorlar sanırsınız. Ama Federer'den ne saatte 120 km. hızı geçen
servisleri sırasında ne de köşesine giden zor bir topu çıkartırken öyle
isterik sesler duy(a)mazsınız. Çünkü, o hiçbir zaman işin şovunda değil,
hep sporundadır.
58 milyon US dolar'la bu sporda tüm
zamanlarda en fazla serveti yapmış bir adam görüntüsü vermez asla.
Djokovic'e kaybettiği son yarı final maçından sonra ne düşündüğünü,
neler hissettiğini soran medya mensuplarına "bu yenilgi beni
ateşleyecek, daha çok çalışacağım" diyecek kadar ilk gün heyecanıyla
oynuyor tenisi...
Amatör
bir tenisçinin gözüyle yazmaya çalıştığım (uzatıp sıkmayacağımdan emin
olsam, daha da yazardım - mesela kurmuş olduğu vakıf ve başkaca
hayırseverliklerini de anlatabilirdim) bu Federer yazısını profeyonel
ve ünlü bir başka tenisçinin kendisi için söylediği ve bence onun
muhteşemliğini çok basit ve güzel özetlediği sözlerle bitirmek
istiyorum:
Bakın Jimmy Connors Roger Federer için ne diyor?
"Teniste ya toprak kort oyuncususunuzdur ya çim kort ya da sert zemin oyuncusu... Ya da Roger Federersinizdir!"
7 yorum:
Her bir satırın altına imzamı atarım.Elinize sağlık nefis bir yazı olmuş;)
Çok güzel yazmışsın eline sağlık.
Bu yazıyı bir an için Mustafa Taha yazdı sandım ve kalpten gidiyordum.
Ben Rafeal Nadal'ın ateşini ve savaşçılığınıda severim ama, Federer sahada bir prens gibi duruyor. Sanıyorum tüm zaman ların en şık sporcusu. Hiç kimse kortta onun gibi duramaz. ve connors harika anlatmş her şeyi. Bu güzel yazıyı çok geç okudum. Ama harikaydı. Eline sağlık.
büyük bir zevkle facebook ta listeme gönderiyorum.
Federer'in Wimbledon'u 6. kez üstüste kazanamadığı gün spor tarihinde birşeye en çok üzüldüğüm gündür.
yazınızı baya bir geç gördüm ben de,us open dan sonra öyle üzüldüm ki ne internete girdim yenilgi haberlerini okumayayım diye,ne de televizyon izledim nadal ın o kupayı da kabaca ısırışını görmeyeyim diye..ama şu anda bu yazıyı okuyunca teşekkür etmemek olmazdı.çok beğendim.federer nadalla aynı kategoride bile yarışamaz bana göre..sadece teniste de değil hiçbir kategoride.daha geçen gün okuduğum cümlelerini söyleyeyim federerin:'sağlık molası?sakatlık?ben bunları bahane etmem klasımla kaybetmeyi yeğlerim' diyor.işte bu en basit uçurumdur 2 sporcu arasındaki.nadal her türlü çirkinliğe başvurarak da olsa kazanmak için,federer ise oyundan zevk almak ve muhteşem vuruşlar üretmek için oynar.bize de o klası ağzımız açık izlemek kalır.sözlerin bittiği yerde bulunan bir insan sizin de belirttiğiniz gibi ister 3 ister 5 isterse 100 numara olsun gönüllerimizin hep 1 numarası olarak kalacaktır.2011 yılı da kendisi için mükemmel geçecek bence.eğer federer i yıllardır birazcık da olsa tanımışsam o wimbledonda elenirken bana akıttığı gözyaşlarını 2011 de sevinç gözyaşlarına çevirecek buna inanıyorum ve biliyorum..yolu açık olsun kortların 1 numaralı beyefendisinin..
Yorum Gönder