3 Ekim 2010 Pazar

benim değişmeyen "1 NUMARA"m

Bu yılki Amerika Açık'tan sonra dünya tenis klasmanında üçüncü sıraya inen Roger Federer isterse 4-5-6. sıralara, daha da aşağılara insin, benim gözümde ve kalbimde 1 numaradaki yerini hep koruyacak! Çünkü o, diğer tenisçilerden çok daha farklı bir stile ve kaliteye sahip. Hatta onun oynadığı tenisin rakiplerinin (1. ve 2. sıradaki Nadal ve Djokovic de dahil) oynadığı tenise göre farklı bir modda ya da fazda olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla bu yılın Eylül ayınının (uğursuz) 13. günü çok rahat kazanacağı Amerika Açık yarı fnal maçında 5.sette iki kere kullandığı maç sayısını değerlendiremeyip ardından gelen oyunları Djokovic'e verip maçı kaybetmesi final oynama şansını ve zevkini kendisinden daha hızlı ama sevimsiz Nadal'la kendisinden bir gömlek altta tenis oynayan Djokovic'e bırakması benim için bir şey değiştirmiyor. Tıpkı geçen sezon aynı turnuvanın finalinde önde götürdüğü maçı Arjantinli Del Potro'ya vermesi gibi...

O maçları psikolojik gevşeklik sebebiyle ve kendinden emin olması nedeniyle kaybetti diye düşünüyorum. İnsanın, rakibine kıyasla çok daha iyi olduğunu bile bile oynarken bazen bu rahatlıkla gevşememesi, konsantrasyonunu yitirmemesi mümkün mü? Şimdi, bu satırları okuyanlar "iyi de, büyük sporcuların, gerçek şampiyonların bu tür mazeretleri olabilir mi?" diye sorduğunu duyar gibiyim:
2004'ün ikinci ayının ikinci günü ilk kez elde ettiği "1 NUMARA" unvanından sonra kazandığı Grand Şlam'ler size bir daha hatırlatılınca :
Avustralya : 4 kez (2004/06/07/10)
Fransa : 1 kez (2009)
Wimbledon : 6 kez (2003/04/05/06/07/09)
Amerika : 5 kez (2004/05/06/07/08)
Muhtemelen siz de, bu kadar sayıda şampiyonluğu olan bir insanın öylesi bir lükse ya da bu hataya hakkı var dersiniz.
Kaldı ki, Roger Federer'i benim gözümde (finalleri kaybetse de kazansa da) hiç değişmeyen 1 NUMARA yapan şeyler yukarıdaki numaralarla (rakamlarla) ifade edilen başarılarından ziyade çok daha farklı şeyler.
Mesela değişmeyen mütevazılığı... Ki, sanırım öyle mütevazı olmasaydı, Pete Sampras gibi bir şampiyon kendisine ait tüm zamanların en fazla grand şlam kazanan tenisçisi olma unvanını teslim edeceği maçı canlı izlemek üzere kıtalar arası uçup onu onurlandırmazdı. En azından içinden gelerek yapamazdı bunu.

Başka nelerini seviyorum Federer'in?
 
Mesela rakipleri su içinde kalmış tişörtlerle kendi sahalarında oradan oraya koştururlarken o 5 setlik bir maçı sadece koltuk altları terleyecek kadar az koşmuş gibi tamamlayabiliyor... Yani iyi kaleciyle mükemmel kaleci arasındaki fark gibi Federer ile diğer tenisçilerin farkı. İyi kaleciler çizgi üzerinde durur kaleye gelen toplara bir o yana bir bu yana uçarak hamle yaparlar... Mondragon gibi mesela... Ama mükemmel kaleciler zaten pozisyonların çoğunda topun geldiği yerde oldukları için deliler gibi oradan oraya uçmazlar... Taffarel gibi mesela... Mükemmel kaleci doğru pozisyon alma başarısı için önündeki defansı yönlendirmekten yararlanır; Federer gibi mükemmel bir tenisçi de doğru pozisyon almak için rakibine gönderdiği toplardan, yani oyunu yönlendirme özelliğinden yararlanır...
Oyun stiline gelince
Mesela 'backhand'leri...
Şu anda kendisini 3. sıraya iten Nadal ve Djokoviç'in backhand'leri (bu yazının ciddiyetine zeval geleceğinden endişelenmesem "karı gibidir"diyeceğim, vazgeçtim!) çift el 'backhand'ken Federer son derece etkili olan 'backhand' vuruşlarını tek elle yapar.
Mesela servisleri...
Nadal her (ama her) servis öncesi bir eliyle poposunu eller, (sanırım uğur yapıyor) donu k..na kaçmış da rahatsız ediyormuş gibi donunu çekiştirir, siz de bunu bilmem kaç kez izlersiniz... Djokovic ve benzeri bir dolu tenisçi ise her servis öncesi (güya konsantre olmak adına) topu yere, seyirciye gına getirecek kadar, vurdurur öyle atar servisini... Belki de rakibin sinirini bozmak içindir bu şekilde uzun süre yerde top sektirip servis atışını ondan sonra kullanmak... Son Amerika Açık finalinde Nadal'la oynarken üşenmedim saydım, çoğunlukla servis öncesi 15-16 kez (yuh yani!) yerde sektiriyordu topu Djokovic. Ama Federer'in servislerinde beklemekten sıkıldığınız olmamıştır, olmaz. 3 ya da 4 kez sektirir ve kullanır. Abartmaz... Hiçbir şeyi abartmadığı gibi...
Mesela vuruşları...
Nadal, Djokovic ve bir çok tenisçi her vuruş öncesinde veya sırasında acı acı ya da acıyla bağırır, garip garip sesler çıkartırlar; tıpkı kadın tenisçilerin %99'unda gördüğümüz daha doğrusu duyduğumuz gibi. Öyle ki, iki kort yan yana ve aynı anda iki maça sahne olsa; diyelim ki, birinde Nadal ile Djokovic, diğerinde de Williams (abla veya kardeş Williams fark etmez) ile Wazniacki oynuyor olsunlar, siz de iki kortun arasında bir yerde tribünde oturuyor olsanız, kulaklarınızı birkaç saniyeliğine kapatsanız sanki dünyanın kadınlarda ve erkeklerde "top" yapmış tenisçileri bir araya gelmişler sado mazoşistçe grup seks yapıyorlar sanırsınız. Ama Federer'den ne saatte 120 km. hızı geçen servisleri sırasında ne de köşesine giden zor bir topu çıkartırken öyle isterik sesler duy(a)mazsınız. Çünkü, o hiçbir zaman işin şovunda değil, hep sporundadır.
58 milyon US dolar'la bu sporda tüm zamanlarda en fazla serveti yapmış bir adam görüntüsü vermez asla. Djokovic'e kaybettiği son yarı final maçından sonra ne düşündüğünü, neler hissettiğini soran medya mensuplarına "bu yenilgi beni ateşleyecek, daha çok çalışacağım" diyecek kadar ilk gün heyecanıyla oynuyor tenisi...
Amatör bir tenisçinin gözüyle yazmaya çalıştığım (uzatıp sıkmayacağımdan emin olsam, daha da yazardım - mesela kurmuş olduğu vakıf ve başkaca hayırseverliklerini de anlatabilirdim) bu Federer yazısını profeyonel ve ünlü bir başka tenisçinin kendisi için söylediği ve bence onun muhteşemliğini çok basit ve güzel özetlediği sözlerle bitirmek istiyorum:
Bakın Jimmy Connors Roger Federer için ne diyor?
"Teniste ya toprak kort oyuncususunuzdur ya çim kort ya da sert zemin oyuncusu... Ya da Roger Federersinizdir!"

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Her bir satırın altına imzamı atarım.Elinize sağlık nefis bir yazı olmuş;)

Hakan Özkan dedi ki...

Çok güzel yazmışsın eline sağlık.

onur dedi ki...

Bu yazıyı bir an için Mustafa Taha yazdı sandım ve kalpten gidiyordum.

Sıradanbirblog dedi ki...

Ben Rafeal Nadal'ın ateşini ve savaşçılığınıda severim ama, Federer sahada bir prens gibi duruyor. Sanıyorum tüm zaman ların en şık sporcusu. Hiç kimse kortta onun gibi duramaz. ve connors harika anlatmş her şeyi. Bu güzel yazıyı çok geç okudum. Ama harikaydı. Eline sağlık.

Sıradanbirblog dedi ki...

büyük bir zevkle facebook ta listeme gönderiyorum.

egemenaydin dedi ki...

Federer'in Wimbledon'u 6. kez üstüste kazanamadığı gün spor tarihinde birşeye en çok üzüldüğüm gündür.

Adsız dedi ki...

yazınızı baya bir geç gördüm ben de,us open dan sonra öyle üzüldüm ki ne internete girdim yenilgi haberlerini okumayayım diye,ne de televizyon izledim nadal ın o kupayı da kabaca ısırışını görmeyeyim diye..ama şu anda bu yazıyı okuyunca teşekkür etmemek olmazdı.çok beğendim.federer nadalla aynı kategoride bile yarışamaz bana göre..sadece teniste de değil hiçbir kategoride.daha geçen gün okuduğum cümlelerini söyleyeyim federerin:'sağlık molası?sakatlık?ben bunları bahane etmem klasımla kaybetmeyi yeğlerim' diyor.işte bu en basit uçurumdur 2 sporcu arasındaki.nadal her türlü çirkinliğe başvurarak da olsa kazanmak için,federer ise oyundan zevk almak ve muhteşem vuruşlar üretmek için oynar.bize de o klası ağzımız açık izlemek kalır.sözlerin bittiği yerde bulunan bir insan sizin de belirttiğiniz gibi ister 3 ister 5 isterse 100 numara olsun gönüllerimizin hep 1 numarası olarak kalacaktır.2011 yılı da kendisi için mükemmel geçecek bence.eğer federer i yıllardır birazcık da olsa tanımışsam o wimbledonda elenirken bana akıttığı gözyaşlarını 2011 de sevinç gözyaşlarına çevirecek buna inanıyorum ve biliyorum..yolu açık olsun kortların 1 numaralı beyefendisinin..