3 Mayıs 2008 Cumartesi

londra belediye başkanı...

Dün yapılan seçimler sonunda Muhafazakar Parti adayı Boris Johnson, Ken Livingstone'ın 8 yıllık başkanlığına son vererek Londra'nın yeni Belediye Başkanı oldu. Johnson'ı bizim buraya taşıyan ise iki yıl önce Alman ile İngiliz veteranlar arasında oynanan bir yardım maçında oyun içinde gösterdiği ciddiyet! Olayın bir diğer kahramanı ise tanıdık bir isim -bir dönem Antalya'da da top oynayan eski Stuttgartlı- Maurizio Gaudino. Olayın videosu ektedir...

final-four'dan tribünler...







finalin adı maccabi-cska

Euroleague'de herkesin beklediği gibi Maccabi Tel-Aviv - CSKA Moskova finali oynanacak. Gerçi hem Maccabi hem de CSKA maçlarını kazanırken bayağı zorlandılar. Özellikle Maccabi ancak 4. çeyrekte maçı alabilme noktasına geldi ve aldı. Zaten öne geçtikten sonra da bir daha skorda geriye düşmedi. Montepaschi hem oyuna hızlı başlamasının hem de Simone Pianigiani'nin kurbanı oldu. İtalyan coachun oyunun en sıcak ismi guard Terrell McIntyre'ı neden üçüncü çeyreğin ortasından dördüncü çeyreğin ortasına kadar oyuna sokmadığını çözebilmiş değilim. Bu coaching hatasının yapıldığı dönemde Siena 10 sayı öndeyken, 4 sayı geriye düştü. Ki bu süre zarfında oynayan İlievski'de sağolsun hiçbir hücumu yönetemedi, ya erken şutlar kullandı ya da son saniyede verdiği paslarla topun çoğu kez Lavrinovic'in elinde patlamasına katkıda bulundu. O dönemde Siena'nın oyun kurucu pozisyonundaki sorun o kadar çok sırıtıyordu ki Maccabi'nin guarda baskı yapmasına bile gerek kalmadı.

Tamam Siena'da bir coaching hatası sözkonusuydu. Fakat Maccabi'nin de hakkını vermek lazım. İlk beşin, özellikle de Vujcic'in 0 katkıyla oynadığı bir günde kenardan gelen destek takımı finale taşıdı. Derek Sharp'ın ne denli büyük bir oyuncu olduğunu da bu maçla bir daha gördük. Maccabi 3. çeyrekte 10 sayı geriden gelip, 13-0'lık seriyle 4. çeyrek başında öne geçerken bunda en büyük pay Derek Sharp'ın attığı 5 sayıydı. Maç boyunca 45 üçlük kullanarak euroleague rekoru kıran Siena'da ise savunma yönüyle oyuna yaptığı katkıdan dolayı Stonerook'u takdir etmemek elde değil. Sonuçta finale bu kadar yaklaşmış olan Siena, üçüncü final-fourunda da final göremedi...

Gecenin ikinci maçını da heyacanlı bir şekilde izledik. Fakat bu maçta da kazanan favori, CSKA oldu. Tau, Siena'nın yaptığı gibi ilk üç çeyrek çok iyi dayansa da, takımı taşıyan isimler yorulunca, kurşunları da bitince ve savunmada doğal olarak düşünce Ruslara teslim oldular. Gerçi 8 sayı geri düştükten sonra farkı 2 sayıya kadar indirmelerini takdir etmemek elde değil.

CSKA Moskova, maçı ikinci yarıda istemeye başlayınca oyuna da ağırlığını koydu. Özellikle David Andersen o kadar çok parayı neden aldığını bir kere daha gösterdi. Onu seyredince Oberto, Scola gibi oyuncuların yer bulduğu NBA'de şansını ne zaman deneyecek diye düşünmeden edemiyor insan.

CSKA Moskova'da Ettore Messina'nın JR Holden'a neden çok güvendiğini oyunda tutuğu süreden anlamak mümkün. Zissis, Papaloukas gibi guardların olduğu bir takımda Holden neredeyse 40 dakika oyunca kalabiliyor...

Pazar akşamı finalde CSKA kazanır gibime geliyor. Gerçi Maccabi 18 sayı geriden gelip maçı çevirdiğinden hiçbir zaman oyunu bırakmayacaktır. Ama CSKA'da bir Siena değil. Maçı alırsa sonuna kadar götürür. Gerçi insanın aklına 3 yıl önce Moskova'daki final-four da gelmiyor değil. Ama bu Maccabi'de Jasikevicius gibi bir oyuncu olmadığını düşünürsek ibre CSKA'dan yana....

2 Mayıs 2008 Cuma

hangi takım en çok hangi maça yanacak?

Süperlig'de bir sezonun daha bitimine sadece 2 maç kaldı. İş futbol taraftarlığına gelince insanların hafızası balıklarınki kadar olmasa da zayıflıyor ve sadece kısıtlı şeyleri hatırlıyor! Bundan sonraki iki maçta alıncak sonuçlar ve orada kaçan/atılan goller bütün bir sezonu unutturacak şekilde hafızalara kazınacak ama son iki maça gelene kadarki maçlara bakıldığında bence takımlar şampiyonluğu kaçırırlarsa en çok şu maçlara yanacak. Galatasaray: Kasımpaşa'ya 1-0 yenildiği maç. Fenerbahçe: Ankaraspor'la 2-2 berabere kaldığı maç, özellikle Kezman'ın ayağından kaçan penaltı. Sivasspor: 3 büyüklerden hiçbirisinden puan alamamış olmalarına yanacaklar en çok da ilk yarıda 1-0 yenildikleri FB maçında daha üstün oynamalarına rağmen direkten dönen 2 topa yanacaklar... Beşiktaş: G.B. Oftaş'a birkaç hafta önce İnönü'de 1-0 yenildikleri maç.

1 Mayıs 2008 Perşembe

tekrar 1 numara

Billboard'da yeni haftanın sıralaması açıklandı. Hot 100 Singles listesinde Leona Lewis'in inadı devam ediyor. Mariah Carey'den iki hafta önce aldığı 1 numarayı geçtiğimiz hafta Lil Wayne Featuring Static Major'a bırakan The X Factor keşfi, bu hafta tekrar 1 numarada. Lewis'in bu direncinin ne kadar devam edeceğini önümüzdeki haftalarda göreceğiz. Bu hafta kayda değer iki giriş var. Bunlardan ilki, 9 numaradan listeye merhaba diyen Chris Brown. İlk onda iki yer birden kaplayan Brown'un 22 haftadır listede yer alan şarkısı "With You"nun yanına bu hafta "Forever"ı ekledi. Şarkının videosu bir tık ötede. Diğer yeni giriş "Leavin'" ile 14 numaradan listeye merhaba diyen Jesse McCartney...

"on"ların takımları...

Nette gezinirken rastladığım yazılardan birinde aşağıdaki, müzik dünyasının ünlü isimlerinin tuttukları Premier League takımları listesi çıkarılmış. Beni en çok Joss Stone, Shania Twain ve Neil Tennant üçlüsü şaşırttı. Paul Oakenfold'a da "turntable"ın başında Chelsea forması yakışmış...

Arsenal
Roger Daltrey - The Who
Johnny Rotten - Sex Pistols

Aston Villa
Ozzy Osbourne

Birmingham City
UB40

Chelsea
Bryan Adams
Damon Albarn - Blur and Gorillaz
Leonard Cohen
Paul Oakenfold - DJ

Everton
Ian Astbury - The Cult
Ian Ball - Gomez
Sir Paul McCartney

Liverpool
Elvis Costello
Joss Stone
Dr Dre

Manchester City
Ryan Adams
Liam and Noel Gallagher - Oasis
Noel's take on the current Sven situation.
Rick Wakeman - Yes

Manchester United
Ian Brown - Stone Roses
David Gray - Interview about the club
Thom Yorke - Radiohead

Newcastle
Brian Johnson - AC/DC

Sunderland
Tim Rice
Neil Tennant - Pet Shop Boys

Tottenham
Phil Collins
Shania Twain
The Late Bob Marley

West Ham United
Billy Bragg
Keith Flint - Prodigy
Steve Harris - Iron Maiden

Watford
Elton John

final-four'a 1 gün kala....

Fotoğraf: cskabasket.com

29 Nisan 2008 Salı

yen ya da kümeye

Ligue 1'de sezonun sona ermesine üç maç kala Metz ve Strasbourg (büyük bir mucize olmazsa) küme düşen takımlar. Muhtemelen gelecek sezon yine Ligue 1'e yükselirler. Her ikisi de "asansör takım" sözcüğünü tam olarak karşılıyor. Küme düşecek son takım için ise üç büyük aday var; Paris SG, Lens ve Toulouse'un puanları eşit. NBA playofflarında serinin son maçı için yayıncı kuruluşlar "yen ya da evine dön" sloganını kullanırlar. Bu haftasonu da bu tarz bir maç var. Toulouse evinde Paris Saint Germain ile oynayacak. Bu maçı kaybedenin işi zor...

gol haberi gelince...

Gözler sahada, kulaklar diğer maçta. Championship'te Hull, Crystal Palace karşısında öne geçince, doğrudan Premier League'e çıkma şansını kaçıracak olan Stoke City taraftarı adam ve oğlu üzgün...

doğu'da playoff

"Burası play-off burada herşey olur" misali bu yılki playofflarda da kolay geçmesi beklenen serilerde favoriler için işler zor geçiyor. Herkes Boston ve Detroit için işlerin kolay geçeceğini söylüyordu, tahmin ediyordu. Fakat serilerde ilk dört maç geride kaldığında işlerin öyle olmadığı görüldü. Atlanta 10 sayı geriye düştüğü bu geceki maçın dördüncü çeyreğinde toparlanmayı ve iyi savunmasıyla kazanmayı bildi. Philadelphia da Detroit'i oldukça zorlayacağını hatta işin yedinci maçta bitebileceğinin sinyallerini veriyor. Orlanda ile Cleveland'ın, Toronto ve Washington serileri daha kolay aşmaları, Doğu'da Detroit-Boston finali öngörüsü gerçekleşmeyeceği konusunda beni umutlandırıyor. (Postun sahibinin isteği bir Boston-Orlando finalidir diye belirtelim...)

espn magazine 10. yıl kapakları - X

28 Nisan 2008 Pazartesi

geleneğin kayboluşu...

Dünkü Galatasaray-Efes Pilsen maçını seyredince bir kez daha Efes'in bu ligi ikinci sırada bitirmesini hayretle karşıladım. Daha doğrusu bu kadar kopuk basketbol oynayan bir takımın bu oyunana ters istikrarlı bir şekilde ligdeki konumunu sürdürebilmesini anlayamadım. Son 2,5 sezondur geçmiş yıllardakinden farklı bir Efes var sahada. Eskiden maçların başında yakaladıkları farkları, sert savunmalarıyla maç boyunca koruyabilen bir takımdı. -ki Efes Pilsen'in başarısının temelinde de bu yatıyordu- Şimdi ise 15 sayılık bir farkı 2 dakika içerisinde kapatmanız mümkün Efes Pilsen karşısında. Dün Galatasaray bunu yaptı, bir önceki hafta Darüşşafaka da 22 sayı geriden gelip Efes yeniyordu ki maçın süresi izin vermedi. Bu sezon bu kadar farklardan çok maç verdi Efes. Play-off'ta da muhtemelen gel-gitleri sıkça yaşayacaklar. Eskiden savunma yaparak maç kazanan o savunma sertliği artık yok olmuş. Efes Pilsen'in basketbol kültürüne ters olarak savunma yaparak değil, atarak kazanmaya çalışan bir takım var. Sezon başında kurulan takım ile birlikte çok atarak kazanmak isteyen bir kimya oluşturulmaya çalışılmış olabilir. Ama sadece atarak değil, savunma yapılması gerektiği gibi en basit kuralı es geçerek bir yerlere gelmek mümküğn değil. Efes Pilsen bu felsefe ile Türkiye Kupası'nda yarı finalde elendi, Euroleague'de son sekizi göremedi. Muhtemelen Türkiye liginde de benzer şeyler yaşanacak. Ülker'in yıllarca yaşadığı yeni kadrolarda her yıl başarıl elde etmeyi beklemek Efes Pilsen'in de kaderi olacak gibi. Tabii eğer başta doğru bir coach seçimiyle birlikte kendini en tepeden aşağı kadar yenilemezlerse...

27 Nisan 2008 Pazar

kurtuluş çin'de!

2000'li yılların başında oynanan CM oyunlarının favorisiydi Emmanuel Olisadabe. Polonya futbol tarihinde milli takımda oynayan ilk siyahi futbolcuydu. Zaten bu sayede de Polonya Milli Takımı'nın en dikkat çeken oyuncusuydu. Başarılı bir Polonya kariyeri onu PAO'ya transfer ettirdi. PAO'da başarılı bir 3 yılın ardından sakatlıklarla uğraşmaya başladı. Özellikle dizinden yaşadığı kronik sakatlık onu hem PAO'da hem de Polonya Milli Takımı'nda tercih edilmeyen yaptı. Bunun sonucunda da son 3 yılda toplam 12 maçta ve 4 değişik takımda forma giymek zorunda kaldı. Mart ayı başında Dalian Shide tarafından denendi fakat sizindeki sakatlık nedeniyle risk alıp sözleşme imzalamadılar. Fakat şansı yaver gitti ve bir başka Süper Lig takımı Henan Jianye ona bir şans verdi. O da ilk 3 maç geride kalırken attığı 2 golle bu şansı iyi kullanmış gözüküyor. Kim bilir atacağı goller ona tekrar Avrupa yolunu açacak...

tekrar ligue 1'de...

2006-2007'de değişik bir sezon yaşamışlardı. Sezon öncesinde iyi transferler yapıp, adam gibi bir kadro kurmuşlardı. Fakat işler istedikleri gibi gitmedi ve son üç içerisinde yer alıp, Ligue 1'e veda ettiler. Derken kulüp el değiştirdi. Polonyalı Waldemar Kita kulübün yeni sahibi oldu. Ligue 2'de sezona çok iyi başladılar. Hatta sezonun ilk yarısının tamamını lider götürdüler. Daha sonra zirveyi Le Havre'a kaptırdılarsalar da sezonun tamamında 2.likten aşağı düşmediler. Sezonun bitimine de 3 hafta kala Ligue 1'e geri dönmeyi garantilediler. Olympique Lyon'dan önceki son şampiyon bakalım gelecek sezon ne yapacak?

espn magazine 10. yıl kapakları - IX

muricy ramalho

Olay başta bizim olmak üzere dünyanın tüm ülkelerinde yaşanan bir klasik. Bir nevi Ömer Üründül'ün Zico takıntısının bir sonucu olarak her daim Brezilyalı hocayı eleştirmesinin bir benzeri. Sao Paulo teknik direktörü Muricy Ramalho, son iki yıldır Brezilya şampiyonu olmalarına, Libertadores'de final oynamalarına karşın devamlı olarak eleştirilmekten sıkılmış. Ailesiyle de konuşmuş, yurtdışında teknik direktörlük yapmayı düşünüyormuş. Buna neden olarak da "ağzı olan konuşuyor, teknik direktörlük yeteneği olmayan insanlar beni eleştiriyor" demiş. Geçen haftaki Palmeiras maçında yaşananlar da eklenince Ramalho'nun sigortaları atmış gibi. Brezilyalının bundan 10 yıl öncesinde bir Hong Kong tecrübesi bulunuyor. Uzakdoğu'da geçirdiği tek sezonda şampiyonluk sevinci de yaşamış. Ramalho'nun on 4 yılda hem Internacional hem de Sao Paulo'da yaptıkları ile Avrupa'da iş bulması güç değil...

başka ülke için oynayanlar...

Nette bir konu için araştırma yaparken aşağıdaki liste karşıma çıktı. Nijerya asıllı olup da başka ülkelerin milli takımlarında forma giyen topçular. 20 Nijeryalı futbolcu 11 farklı ülke milli takımında forma giyiyor. Bilinmeyen isimler içerisinde en önemlisi Avusturya 21 Yaş Altı Milli Takımı'nda da forma giyen Rubin Okotie.

Avusturya - Rubin Okotie (U21)

Kanada - Stephen Ademolu (2 Milli)

İngiltere - Gabriel Agbonlahor (U21), Shola Ameobi (U21), Carlton Cole (U21), Ugo Ehiogu (4 Milli), Nedum Onuoha (U21)

Almanya - Patrick Owomoyela (11 Milli)

Hong Kong - Barnes Colly Ezeh (1 Milli), Akandu Lawrence (7 Milli)

İtalya - Stefano Okaka Chuka (U19)

Polonya - Emmanuel Olisadebe (25 Milli)

Singapur - Agu Casmir (21 Milli), Itimi Dickson (19 Milli)

İspanya - Stephen Obayan Sunday (U20)

Togo - Emmanuel Adebayor (37 Milli), Emmanuel Mathias (4 Milli)

ABD - Oguchi Onyewu (28 Milli), Amobi Okugo (U20), Amaechi Igwe (U20)

QPR, chelsea ve arsenal

Sunday Times'ın her yıl düzenli olarak yayımladığı "Zenginler Listesi"nin bu yılki sıralaması açıklanmış. Listede ilk sırada Hintli Lakshmi Mittal yer alıyor. Onu Roman Abramovich izliyor. Üç sıra geride ise Alisher Usmanov bulunuyor. Hiçbirinin İngiliz olmamasına karşın İngiltere'nin en zenginleri sıralamasında yer almasını es geçiyorum üçünün de ayrı bir ortak yönü bulunuyor. İki Rus, bir Hintliden oluşan bu trio aynı zamanda 3 tane Londra kulübünün de sahibi. Mittal, Berni Ecclestone ve Flavio Briatore ile birlikte QPR'ın sahibi. Diğerlerini zaten biliyorsunuz Abramovich, Chelsea ile ünlü oldu. Usmanov da adını Arsenal ile duyurdu. Neyse bakmak isteyenler için listenin ilk onu aşağıda...