21 Ağustos 2009 Cuma

kapı gibi devlet başkanı

Arjantin'deki futbol kaosunun sona ermesinde başrolü oynayanlardan biri Devlet Başkanı Cristina Fernandez de Kirchner. Futbol Federasyonu Başkanı Julio Grondona ile kafa kafaya verip yaptıkları müzakelelerin ardından 155 milyon dolarlık yayın anlaşmasına imza attı futbol federasyonunun Ezeiza'da bulunan merkezinde. Söz konusu Arjantin futbolunun geleceğine dair bir anlaşma olunca, atılan imzalar sırasında Maradona da yerini aldı. Hatta Grondona ile birlikte Cristina Fernandez de Kirchner'e bir de Arjantin forması hediye ettiler.
Koca postun özeti Arjantin futbolu kurtuluşunu resimdeki kadına borçlu...

güzel oyun, güzel adamlar

Nelerden rahatsızsınız futbolda? Seyirci sayısının azlığı, küfür? Hepsinin bir tane çaresi var, güzel oyun. Güzel oyun kimlerle oynanıyor? Güzel adamlarla… İddia ediyorum, Türkiye’ye 3 tane daha Keita gelsin, ne küfür kalır, ne kafir.

İçindeyim, oradan biliyorum; Ali Sami Yen kapalısı keyifli yerdir. Bazı uç arkadaşlar dışında, bitiyle kavga etmeye gelmez Galatasaray seyircisi. Çok üstüne giderseniz isyan da eder elbet. Kötü huyu, geçen sezona kadar küfür meselesine bir çare bulunmamış oluşuydu. Ama tribünün destekçi tavrı ile toparlar futbolcu kendini, diğer büyüklerden Galatasaray’a geldiğinde, Servet, Ayhan gibi. Bu gidişle Gökhan Zan’ı da aynı kategoriye sokacağız, işaretler o yönde. Ama bu sezon ne yapıp etmeli, ihtiyar Sami Yen’in kapalısını keyif için en az bir sefer görmelisiniz. Tanınmayacak kadar başka, keyifli bir seyirci grurbu var. Derdi tasası dünya kadar binlerce insan gelmişler ve nasıl güzel eğleniyorlar, görmeye değer. Güzel adamları kulübe ve sahada Galatasaray çatısı altında buluşturanlara şükranlarımızla…

Çok havaya girmiş bir intiba yaratmak istemem. Ziyadesiyle biliyorum, Netanya, Tobol, Denizli ve Levadia takımlarının zayıf olduklarını. Ama en az bunun kadar doğru bir gerçek daha var ki, Galatasaray öldürücü hücum ediyor. Bunu yalnızca adamlarının bireysel kabiliyetleri fazla olduğu için değil, şevkle yaptığı için beceriyor. Yahu bu adamlar sanki futbolculara futbol antrenörü değil, yaşam koçu olmuşlar. Eminim topçulardan evinde eşiyle sorun yaşayan varsa onlar bile bir düzene girmiştir. Adamların futbola da, hayata da bakışları değişmiş halde çünkü.

Kulübedeki güzel adamların oyunculara kazandırdıkları özgüveni, doğru iletişimin bir adamı ne hale getirebileceğini Arda Turan’da izleyin. Bu satırların yazarı ve Arda Turan’ın bizzat kendi dahil, çoğunluk Arda’nın çizgi topçusu olduğunu iddia ettik. Serbest oyunda savruk kaldığını yazdık. N’oldu? Adam her maç şiir yazıyor. Nasıl bir uyum, özellikle de Keita ile. Yarın Elano geldi, çizgiye geçti; fark etmez. Özgüven patlaması yaşıyor Arda, çok doğru adanların elinde, çok doğru yaşta, çok büyük yerlere doğru ilerliyor. Nazar değmesin.

Galatasaray 11’inin piyangocusu Mustafa Sarp. Bülent Korkmaz kontenjanından Galatasaray’a katılan, belki de mecburiyetten kampa götürülen oyuncu, hala bu Galatasaray’ın ayarında top oynamıyor. Ama bir gerçek var, bu yaşta eline geçen fırsatın ne demek olduğunun farkında, kendini parçalıyor. Topal varken ve sağlamken 11 onun için zor ama olağanüstü mücadelesine ve eline geçen fırsatın kıymetini bilişine sonsuz hayranım.

Falsosu yok mu Galatasaray’ın; elbette var. Örnek, bekleri hücumun fazlası ile içindeler. Buna itirazımız olamaz, hatta beklerin oyun kurmada hayati roller üstlendiğini iddia ediyoruz senelerdir. Ama bu hücum desteği, Levadia gibi takımlara karşı kontrolsüz gerçekleştirilebilir. Örnek, Pazar günü Gökhan Emreciksin, Mehmet Eren gibi çizgi hücumcularına karşı doğru atılacak bir kontra uzun topta rakip Leo Franco ile baş başa kalıverir. Hücum şevkinin dizginlenmesi ya da normalleştirilmesi gereken pozisyonu, Galatasaray’ın bekleridir. Yanlış anlaşılma olmasın, Galatasaray’ı rakiplerinden üstün kılacak olan da aynı beklerin nitelikli hücum katkılarıdır. İş, kontrolü sağlayabilmekte.

Levadia bu madeni değerlendiremedi, kullanmadı bile. İki tane 190’lık stoper arasına şişirdiler durdurlar, hücum edeceğiz diye. Sonuç, tabii ki hüsran.

Bağlayalım; gidin Sami Yen’e, futbol hastası arkadaşlarım. Pişman olmayacaksınız, müthiş keyif alacaksınız, ortamdan da, futboldan da.

by Nurullah Bakır

20 Ağustos 2009 Perşembe

valencia'da bir corinthianslı...

burnley: 1 - manchester united: 0

Premier League sürprizlerle devam ediyor. İngiltere'nin Lancashire bölgesinin temsilcisi Burnley geçen sezonu Championship'te 5. sırada bitirdi ve play-off'lara katılmaya hak kazandı. İlk turda Reading'i 1-0 ve 2-0'lık skorlarla geçen Burnley play-off finalinde Sheffield United ile mücadele etti. Yeni Wembley stadında oynanan maç Wade Elliott'un golüyle 1-0 Burnley lehine tamamlandı ve Lancashire ekibi 33 yıl sonra ingiliz futbolunun en kıdemli ligine çıkmaya hak kazandı. En son 1976'da 1. ligde mücadele eden Burnley 1882 yılında kurulmuş ve İngiltere'nin en köklü takımları arasında yer alıyor.
Bu küçük takım geçen sezon Premier League'de şampiyonluğa ulaşan ve Şampiyonlar Liginde final oynayan dev Manchester United karşısında 1-0 galip geldi. Fransız savunma oyuncusu Patrice Evra'nın hatasını değerlendiren Robbie Blake 1976'dan beri Burnley'in Premier League'deki ilk golünü kaydetti.
Burnley böylece 1968'den beri Manchester United karşısında ilk galibiyetini elde etti. O dönemde Manchester kadrosunda George Best, Dennis Law ve Bobby Charlton gibi yıldız isimler bulunuyordu.
Bu mağlubiyet Manchester'ın bu sezon ki limitlerini de gözler önüne serdi. Cristiano Ronaldo ve Carlos Tevez'le yollarını ayıran kırmızı şeytanlar bu sezon kapalı defansları açmakta oldukça zorlanacak gibi gözüküyor..

caster semenya

Berlin'de 800 metre bayanlar finalini Güney Afrika'lı atlet Caster Semenya kazandı. Ancak bu isim üzerinde ilginç bir tartışma yaşanıyor. Uluslararası atletizm federasyonları birliği IAAF Güney Afrikalı atletin ülkesinde ve Berlin'de cinsiyetinin belirlenmesi için teste tabi tutulduğunu açıkladı. Bu durumun Semenya için ne kadar zor olabileceğini siz düşünün. Tamam belki olağanüstü bir güzelliği yok Semenya'nın ancak bu nedenle testlerden geçmek zorunda kalması çok ilginç. Yapılan testler sonucunda Semenya'nın bayan çıkması halinde acaba IAAF genç atletin psikolojik sıkıntılarını tazmin edecek mi ?

Bu konuyla ilgili Caner'den daha detaylı bir yazı bekliyoruz :) ( yeni sezonun ilk pası )

dini gol sevinçleri

FIFA sahalarda atılan gollerden sonra yapılan dini gol sevinçlerini yasaklamak için harekete geçmiş. Haber İspanya'nın As gazetesinden, Avrupa'nın diğer spor gazetelerinde de vardır kesin ancak daha bakamadım..
Detaya inecek olursak, bu karar Brezilya'nın ABD ile oynadığı Konfederasyon Kupası finalinde sergilenen görüntüler sonrasında verilmiş. Maçı izleyen Danimarka Futbol Federasyonu Başkanı Jim Stjerne Hansen dini konuların futbol sahalarında yerinin olmadığını açıklamış.
Bu tür sevinç gösterilerini yasaklamayı hedefleyen Sepp Blatter'e ilk itiraz Vatikan'dan gelmiş. Juan Pablo II Derneği Başkanı Eddio Constantini "Kutsal inancın futbol dışında olduğunu söylemek yanlış olur, umarım aldıkları kararı gözden geçirirler" demiş.
Bu sıralar futbolda sportif performans hariç her şey tartışılıyor. Para, din, seks bütün konular karıştırılıyor...
Bakalım bu tür eksantrik konular daha ne kadar sportif başarıların önüne geçmeye devam edecek...

brett favre bereketi

Brett Favre 39'unda ikinci defa geri dönüş yaptı ve Minnesota Vikings ile bir yılı opsiyonlu iki yıllık sözleşme imzaladı. Eğer işler yolunda gider ve sakatlanmazsa 2 yıllık sözleşme karşılığında 25 milyon dolar alacak Brett Favre. Gerçi son 5 sezonunu düşündüğümde bu sezonu bile tamamlayacağını inanmıyorum tecrübeli quarterbackin. Neyse biz işin ekonomik yönüne gelelim. Bu transferden Vikings şimdilik karlı çıkmış görünüyor. Favre'ın 4 numaralı forması peynir ekmek misali satılıyor. Sezonluk bilet satışlarında da Vikings'in satış ofisinin yüzü gülüyor. Şu anda kadar 3 bin adet sezonluk bilet satışı gerçeklemiş. Sezonluk bir biletin ortalama fiyatı 816 dolar civarında. Bu veriler bize Brett Favre'ın Vikings organizasyonuna 2 milton 223 bin dolarlıklık bir katkı yaptığını gösteriyor. Bilet satışları sadece sezonluklar da değil, 5 Ekim'de Green Bay Packers ile oynanacak olan seznonun açılış maçında da kapış kapış gidiyor. Hâlihazırda 40 dolara satılan biletlerden 10 bini tükenmiş. Grenn Bay maçından gelecek olan 400 bin dolarlık bilet satış gelirini de ekleyince 2 milyon 500 bin doları geçen bir maç günü hasılatı söz konusu Minnesota Vikings için.
Ürün satışından elde edilecek geliri de katarsak ticari gelirler açısından Brett Favre'ın takıma katılması Vikings organizasyonuna yaradı. Saha içerisinde katkı sağlayacak mı Favre sorusunun cevabı için ise sezon öncesi hazırlık maçlarından itibaren Vikings'i mercek altına almak gerekiyor.

büyüksün bekele

Berlin'de gözler Usain Bolt'un üzerinde olsa da tarih yazan başka bir isim daha var. Kenenisa Bekele 2003 Paris'ten beri devam ettirdiği geleneğini Berlin'de de sürdürdü. Şimdiya kadar katıldığı bütün 10 bin metre yarışlarını kazanan Bekele, salı günü koşulan 10 bin metre finalinde de Zersenay Tadese ve Moses Ndiema Masai'yi çok rahat geride bıraktı. Etiyopyalı, üstüste dördüncü dünya şampiyonluğunu elde etti. Üstelik 2003'te Paris'te kırdığı şampiyona rekorunu 3 saniye daha geliştirdi Bekele. Yarışın ikincisi Eritreli Tadese; "O koşmaya başlayınca, yapabileceğiniz hiçbir şey yok" cümlesiyle 10 bin metre finalini özetlerken Bekele'nin rakipsizliğini de anlatıyordu.
Pazar günü koşulacak 5 bin finalinin de en büyük favorisi Bekele. 10 bin metrede şampiyona rekorunu geliştirdi, acaba 5 bin metrede de bir rekora imza atacak mı Etiyopyalı.
Usain Bolt kadar etkileyeci bir performans sergilese de Kenenisa Bekele'nin Jamaikalı kadar ilgi görmemesi sporcunun menajeri Jos Hermens'i sinirlendiriyor. Hermens'in sinirlenmesini anlıyoruz fakat Bekele'nin Bolt kadar medyaya malzeme olabilecek bir kişiliğe sahip olmamasının Etiyopyalı'nın başarılarının daha arka planda kalmasına neden olduğunu kabullenmeli Hollandalı.
Söz konusu durumun da Bekele'yi Hermens kadar rahatsız etmediği de ortada. Bekele'ye göre 100 metre insanların daha çok ilgisini çekiyor. Hızlı bir adamsanız eğer doğal olarak daha fazla ön plana çıkacaksınız.
Medyada fazla ön plana çıkmaması Kenenisa Bekele'nin uzun mesafede dünyanın en iyisi olduğu gerçeğini değiştiremeyecek...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

football manager ipuçları

Goal dergisinde son birkaç aydır farklı konular hakkında yazılıp çizilmeye çalışılıyor. Bu farklı konulardan bir tanesi de Caner Eler'in Football Manager ipuçlarını ve tüyolarını içeren yazıları. Caner zamanında Four Four Two'da da bu tür bir bölüm yazmıştı. Goal dergisindeki bölüm de bunun bir devamını oluşturuyor. Çoğu Football Manager meraklısının ilgisini çekeceğini düşünüyorum bu tüyoların. En azından kendi adıma Caner'in eline sağlık diyorum...

18 Ağustos 2009 Salı

imzayı attı sahaya çıktı

Roy Carroll, Manchester United kalesine geçen fakat orada tutunamadıktan sonra kariyeri yokuş aşağı giden futbolcular sınıfında yer alıyor. -diğeri için bkz. Massimo Taibi- En son Derby County forması giyiyordu Kuzey İrlandalı kaleci. Transfer döneminin boşta gezen isimlerinden biriyken imdadına Emil Ousager'in sakatlığı yetişti. Odensa'nın 22 yaşındaki kalecisinin uzun süreli sakatlığında Danimarka kulübü, 31 yaşındaki kaleci ile 3 yıllık sözleşme imzaladı.
Sağlam Premier League tecrübesi olan bir kaleciyi kadrosuna katmak Odense için oldukça büyük şans. Danimarkalılar da bunun farkında olmalı ki Carroll ile anlaşma imzaladıkları gün Kuzey İrlandalı, FC Midtjylland ile oynanan lig maçında 11'de sahaya çıktı. Odense'nin tek golle kazandığı ilk maçında başarılı bir performans göstermis Roy Carroll. En azından yazılıp çizilenler o yönde.
Danimarka kulübünün Premier League tecrübeli tek ismi Roy Carroll değil. Thomas Helveg -Sağolsun Ali Okancı uyardı da ismin doğrusunu yazdık- ve Eric Djemba-Djemba da Ada havası solumuş isimler Odense kadrosunda yer alanlardan.
Odense'nin ünlü/vasat üstü isimleri kadrosuna katma girişimi Carroll ile sona ermeyecek. Altın çocuk olarak lanse edilen fakat 18'inde hâlâ bir numarasını görmediğimiz Freddy Adu'nun da Benfica tarafından Danimarka kulübüne kiralacağına dair transfer dedikoduları etrafta dolaşıyor. Adu'nun da katılımıyla Odense'nin kadrosu takip edilmeye değer bir hale gelecek...

golfün külkedisi y.e. yang

Hafta boyunca Güney Kore basınının manşetlerdeki ismi olacak Y. E. Yang. Kolay değil tabi dünyanın en önemli golf şampiyonası PGA'de önce finale kalmak, ardından da Tiger Woods'u yenerek şampiyon olmak.
Bahsettiğimiz arkadaş Y. E. Yang'ın dünya sıralamasında 110. sırada yer alması elde ettiği bu başarının kıymetini daha da arttırıyor. Üstelik 37 yaşındaki bu adam, orta sınıf bir Koreli çiftçinin oğlu olarak golf sopasını ilk kez ele aldığında 19 yaşındaymış.
Koreli golfçüyü Sinderalla kıvamına getirecek çok sayıda dipnot da bulmak mümkün. Bunlardan bir tanesi Tiger Woods'un 12 yıllık profesyonel kariyerinde ilk defa 54 deliği önde geçtikten sonra yenilmesi. Bunu başaran ilk kişi oldu Y.E. Yang. Ayrıca bir Asyalı ilk defa üst düzey bir golf şampiyonasında şampiyon oldu. Elde ettiği bu başarıyı değerlendirmesi istendiğinde "Hayatta ne olacağını asla bilemezsiniz" diyebilecek kadar da alçakgönüllü olan Y.E. Yang belki de Asya'nın golfteki yeni vizyonunu çizmesine yardım edecek. Kesin olan tek şey şu sıralar Güney Kore'nin en popüler insanı Y.E. Yang'in bu başarısıyla kendinden uzun süre bahsettirecek olması...

17 Ağustos 2009 Pazartesi

usain bolt ya da rüzgarın oğlu

Aslına bakılırsa söyleyecek pek bir şey yok... İzlediğim anda ağzım açık kaldı, Bolt'un kendisine ait rekoru kıracağını tahmin ediyordum ancak 9,60'ın altına ineceğini tahmin edemezdim... Geçenlerde Bolt 9,64 koşabilirim demiş ve Berlin hedefini belirlemişti...
Yarış Bolt ve diğerleri şeklinde gerçekleşti... Anlatmaya gerek yok bugün herhangi bir gazeteyi alıp spor sayfasını okumanız yeterli...
Merak ettiğim konu Bolt'un daha ne kadar hızlı koşabileceği... 9,72 ile başladığı rekoru 9,58'e indirdi... 1912'de kırılan ilk rekorun 10,6 olduğunu düşünürsek teknoloji ve antrenman metotlarının ne kadar ilerlediğini görebiliriz.
Bio kimya mühendisleri bir insanın 100 metreyi en hızlı 9,54'te koşabileceğini iddia etmişler... 9,54 ile 9,58 arasında çok az bir fark var... Eğer Bolt bu barajı da aşarsa insan dışı birisi mi olacak ?...
Bolt daha 23 yaşında zamanla göreceğiz ...
Ama şu kesin, Muhammed Ali veya Michael Jordan neyse benim için Bolt'ta artık o değerde....
Bir spor efsanesi...

16 Ağustos 2009 Pazar

advocaat'ı yolcu ederken - I

Dick Advocaat döneminde lig şampiyonluğu, UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupasını kazandı Zenith St. Petersburg. Hollandalı teknik adamın yıl başında Belçika Milli Takımı'nın başına geçeceği biliniyordu. Takım sezonu kötü başlayıp, kendi sahasında Tomsk'a da yenilince yıl sonu beklenmeden görevine son verildi Advocaat'ın.
Fakat bu durum, Hollandalı teknik adama gösterilmesi gereken saygıyı ortadan kaldırmadı. Kulüpteki son gününde futbolcular ve yöneticiler Dick Advocaat için bir uğurlama töreni düzenlediler.
Teknik adamla profesyonel anlamda ilişki sona erse de kendisine duyulan saygı ve vefayı göstermek açısından anlamlı bir törendi Rus kulübünün düzenlediği. Hani bizde pek görmeye alışmadığımız türden bir vefa ve saygı göstergesi.
Gerçi sadece kulüp yönetimi değil taraftarlar da özel bir törenle uğurladılar Advocaat'ı. Onu da başka bir postta yazmak gerekiyor...

rijkaard’ı hayallere ortak etmek

Bilmem şampiyon olur mu Galatasaray takımı? Kocaman hedeflerine ulaşabilir mi? Şu an beni bunlar ilgilendirmiyor. Kendimi bildim bileli seyrettiğim en kollektif, en arzulu, en ne yaptığını bilen Galatasaray takımını seyrediyorum, ilgilendiğim husus bu. Muhtemeldir ki bu ortamın sonu başarıdır ama aslolan sonucu değil, yol boyunca bizlere vereceği keyiftir.

Galatasaray futbol takımının, Leo Franco, Gökhan, M.Sarp, Keita, Elano katılmadan önce de gayet iyi bir kadrosu vardı. Yeni katılan oyuncular, iyilik seviyesini kağıt üzerinde mükemmeliyete yaklaştırdılar sadece. Yıkılıp yeniden yapmayı gerektiren bir oyuncu kadrosu yoktu Galatasaray’ın. Hizmetleri inkar edilemez ancak iştahları artık yetersiz olan Hasan ve Ümit, takımın iki kaptanı ile yollar ayrıldı. Yerine Arda Turan, çok az futbolcuya nasip olacak bir yaşta kaptanlığa getirildi. Yerli yabancı, içerden dışardan, ucuz pahalı, yaşlı genç, yeni eski futbolcular arasında kaptanlık dengesini sağlayabilecek zeka ve karizma sahibi bir adam Arda Turan. Özetle bu takımın çimentosu. Çok doğru bir seçimdi.

Tıpkı Frank Rijkaard’ın getirilişi gibi. Futbolcu ve antrenör olarak yaşanabilecek ne varsa yaşamış, bir yıl dinlenirken futbola susamış, antrenörlük için yapacak çok fazla işi olan, insani ilişkileri alabildiğine kuvvetli, %100 isabetli bir seçim. Keita’yı, Elano’yu ikna edebilirsiniz, neticesinde ana ikna kaleminiz paradır. Kaldı ki onları ikna etmek de her babayiğidin harcı değildir. Ama Rijkaard’ı buraya getirebilmek için para pul yetmez. Haldun Üstünel’in olağanüstü başarısı budur. Rijkaard’ı kendinin ve kulübünün hayallerine ortak edebilmek. Onu, tanımadığı bu ülkede, Avrupa’nın gayet gözünden kaçırmakta olduğu, bir dünya starı için gayet vasat bir liginde çalışmaya, yaşamaya, hayallerini paylaşmaya ikna etmek. Fiyat olarak Daum’dan, Mustafa Denizli’den belki biraz daha fazla, belki aynı paraları ödeyerek yapmak. Büyük, ama çok büyük iş.

Ve tüm bunlar kağıt üzerindeki başarılardı. Rijkaard’ın sistemli çalışma yapısı, ekibi ve takımı arasındaki müthiş diyalog, futbolcuların yüzlerine yansıyan futbol oynama, bunu yaparken keyif alma hali. Sezonu erken açan Galatasaray takımının ligin iki haftası sonunda ortaya çıkan fotoğrafı. Bir gazetede okumuştum sanırım, “Elano” diyordu “kendi kendine sormuştur, ben bu takımda kimi keseceğim” diye. Ortada henüz kullanmadığınız bir de Elano gerçeği varken…

Biraz da işin tekniğine göz gezdirelim, oynanmış 6 resmi maçın ardından. Elimizde analiz yapılabilecek ciddi adette veri birikti.

Rijkaard 4-3-3 diyerek ilk yola çıktığında, aklında olan, bizim de tahmin ettiğimiz sistem, Denizli, Netanya, Antep maçlarındaki diziliş değildi. 4’lü savunmanın önünde sağlam bir kesici, hem savunma hem hücum edebilecek birer sağ ve sol iç oyuncusu, hücumda forveti üçleyecek, müdafada çizgileri ikileyecek birer açık, içerde tek santrafor. Hocanın elindeki malzeme ile bu şablonun uyumsuzluğunu anlaması çok uzun zaman almadı. Zira sağ iç ve sol iç olarak Barış ve Ayhan’ı, arkalarında kesici olarak da M.Sarp ya da M.Topal’ı kullanacaktınız, hücumda aksama ihtimaliniz yüksek olacaktı ve 3 kontenjan için elinizde kesilemeyecek Keita, Arda, Elano, Baros, Kewell ve hatta Aydın ile beraber altı silahınız olacaktı. Nonda’yı da eklediğinizde, sportif başarıya ulaşma ihtimalinin azalmasından bağımsız, aynı anda yedek kalan ve doğru orantılı olarak alacakları dakika kısıtlanacak yıldızların sosyal sorunları ile uğraşma mecburiyetiniz olacaktı.

Hoca adına yine 4-3-3 dedi, sağ olsun, ama sistemi yaptı 4-2-3-1. İşin aslı, Arda, Kewell, Ayhan, Barış gibi adamların ezberledikleri, kiminin 1, kiminin ise Hagi’den beri 5 senedir oynadıkları sistem buydu. Belki zaman zaman daha düşük arzuyla ya da daha etkisiz oldu ama Galatasaray 5 yıldır, yerden hızlı paslaşmaya dayalı, bu sistemi oynamaya çalışıyordu. Ritmini tutturduğunda büyük işler yaptığı da oldu, ayakta kalamadığı zamanlar da.

“3-1” formatında hücum etmenin olmazsa olmazı, çizgide oynayan adamların dinamizmi ve hücum anında tek santrafora ne kadar yanaşabildikleridir. Baros geçen sene istisna yaratsa da, tek santrafor adamın gol kralı olması vesaire çok kolay iş değildir. Ana misyonu, iki stoperi oyalamak, çizgi hücumcuları içeri girdiklerine eşleşme arızası yaratmaktır. Ve elbette bu arızaları diğer hücumcularla beraber cezalandırmak. Netanya maçı Aydın, Denizli maçı Keita, hatta rövanş Tobol maçı Serdar Eylik, ve elbette tüm maçlarda Arda’yı gözünüzün önüne getirin, bugüne kadar Galatasaray bu işleyişi, bu ritmi yakalamış gözüktü.

O zaman kalıyor geriye takım savunması konusu. Tahmin ediyoruz ki Galatasaray Gökhan’ı alırken, Servet’in gidişini fazlası ile dikkate almıştı ve niyet, muhtemeldir ki Gökhan ile bir yabancı stoperi beraber oynatmaktı. Evdeki hesap çarşıya uymadı ve akıllarında olmayan bir Gökhan-Servet ikilisi ortaya çıktı. Bu kritik bir durum. Galatasaray’dan belki de daha fazla, milli takımı alakadar eden bir durum. Emre Aşık dahil, gidersek 2010’un adaylarından hala biridir Emre, 4 stoper ve 2 beki ile Galatasaray savunması milli takım savunmasını teşkil ediyor. Buraya katılacak direk oynaması garanti tek adam Gökhan Gönül. Gökhan Zan-Servet ikilisi ile büyük hedeflere yola çıkmak, kumardır. Aynı tip stoper karakterli oyuncudur onlar. Uyumsuzluk yaşamaları, kusursuz uyum yakalamalarından daha büyük ihtimaldir. Galatasaray futbol takımını ocak ayında, eğer eylüle kadar yapmaz ise, bir stoper peşinde görebiliriz. Samimiyetle böyle olmamasını, 4 milli stoperden bir kusursuz ikili yaratılmasını diliyorum, Galatasaray ve milli takım adına.

Keyifli bir sezon bizi bekliyor, başlangıçta yaşadıklarımız bunu gösteriyor. Futbolun güzelliği olsun gündemimiz…

by Nurullah Bakır

nurullah bakır

Bu blogun özelliklerinden biridir anlamadığı konulara burnunu sokmamak. Futbolun tekniğinden taktiğinden pek fazla hazetmediğimdem ve kafa da yormaya çalışmadığımdan çoğu zaman maç yazısı yazmayız. Arada sırada belki kafamıza takılan noktalara değinmek dışında.Tabi bizim bu konudan anlamamız, anlayan adamların yazılarını koymayacağız anlamına da gelmiyor.
Nurullah Bakır yıllardır hem Verkaç hem de ntvmsnbc ve ntvspor'da Galatasaray ağırlıklı yazılarıyla yer alıyordu. Nurullah'ın yazılarını/postlarını bundan böyle gol atan kaleye'de görmek mümkün olacak. Haberdar edelim dedik...