10 Ocak 2009 Cumartesi

avrupa'nın 100'ler kulübü üyeleri

156 - Martin Reim (Estonya) 150 - Lothar Matthaus (Almanya) 149 - Vatlijs Astafjevs (Letonya) 143 - Marko Kristal (Estonya) 143 - Thomas Ravelli (İsveç) 142 - Lilian Thuram (Fransa) 134 - Dorinel Munteanu (Romanya) 130 - Edwin van der Sar (Hollanda) 129 - Peter Schmeichel (Danimarka) 127 - Luis Figo (Portekiz) 126 - Paolo Maldini (İtalya) 126 - Andoni Zubizarreta (İspanya) 125 - Gheorghe Hagi (Romanya) 121 - David Carabott (Malta) 120 - Fabio Cannavaro (İtalya) 120 - Theodoros Zagorakis (Yunanistan) 119 - Pat Jennings (Kuzey İrlanda) 119 - Mart Poom (Estonya) 118 - Karel Poborsky (Çek Cumhuriyeti) 118 - Rüştü Reçber (Türkiye) 117 - Heinz Hermann (İsviçre) 117 - Jari Litmanen (Finlandiya) 116 - Marcel Desailly (Fransa) 116 - Roland Nilsson (İsveç) 115 - Björn Nordqvist (İsveç) 115 - Gheorghe Popescu (Romanya) 113 - Gilbert Agius (Malta) 113 - Viktor Onopko (Rusya) 112 - Frank de Boer (Hollanda) 112 - Alain Geiger (İsviçre) 112 - Andres Oper (Estonya) 112 - Hakan Sükür (Türkiye) 112 - Dino Zoff (İtalya) 111 - Carmel Busuttil (Malta) 110 - Fernando Couto (Portekiz)

nenad krstic & rusya tecrübesi

"Bir takım gibi oynamıyorduk. Aldığımız sonuçlar berbat, oynadığımız basketbol kötüydü. Coach, bana beklediğim rolü de vermedi." - Nenad Krstic'in Triumph Lyubertsy ile geçen 5 aylık Rusya macerasının özeti...

abu dabili bayernliler

Bayern Münih'in BAE kampı devam ediyor. Kamp kapsamında Münih, Abel Braga'nın takımı Al Jaziraa ile bir hazırlık maçı yaptı. Bu fotoğraf da o maçın tribünlerinden...
Fotoğraf: Alexander Hassenstein/Bongarts/Getty Images

raul'un 500'ü...

Real Madrid forması ile La Liga'da ilk kez forma giydiğinden bu yana 15 yıl geçmiş Raul'un. Yarın onun için önemli bir gün. Mallorca maçıyla birlikte La Liga'da 500. kez Real Madrid formasıyla sahaya çıkacak Raul. Lig tarihinde 500'ler kulübüne dâhil 5 futbolcu var. Raul, bu kulübe katılan 6. futbolcu olacak. Ki bu 6 futbolcu içerisinde aktif futbol yaşantısına devam eden tek isim de o. Muhtemelen en az 2 sezon daha forma giyeceğini düşünürsek Zubizaretta'nın arkasında 2. sıraya rahatça yükselecektir. Barcelona kalecisini geçmesi zor gibi görünse de lig tarihinde en fazla forma giyen 2 futbolcudan biri olacak Raul Gonzalez...

aalborg'un superdraft'ı

Kuzey Amerika merkezli her spor liginde olduğu gibi MLS'de de draft mekanizması söz konusu. "SuperDraft" adı verilen MLS'in draft'ı önümüzdeki perşembe gecesi St. Louis'de yapılacak. Ligin yeni "expansion" takımı Seattle Sounders, expansion olmasından dolayı ilk seçim hakkına da sahip. Draftın en gözde oyuncularından biri Wake Forest'ın forveti Marcus Tracy. Kendisinin ilk 3 içerisinde (hatta bazı kaynaklara göre ilk sırada) Sounders, Toronto FC ya da Galaxy tarafından seçilmesi bekleniyordu. Tracy için 1.87'lik boyuyla hava toplarında etkili, hızlı ve güçlü tanımlaması yapılıyor. Gücü konusunda kendisini anlatmak için Tony Yeboah'ın Frankfurt günlerini anımsayabiliriz. -adamın bir maçını canlı seyretme şansımız olmadığından video görüntülerine ve hakkında denilenlere kulak vermekle yetiniyoruz- 2007'de Wake Forest, NCAA şampiyonu olurken Marcus Tracy de 11 gol, 9 asistlik bir performans sergilemişti.
SuperDraft öncesi Özellikle Seattle ve Toronto iştahlarını kabartmış Marcus Tracy'i seçmeyi beklerken, büyük bir sürprize imza attı ve Amerikalı futbolcuyu 3 yıllığına renklerine bağladı. Üstelik Marcus Tracy henüz MLS'in sözleşmeli, profesyonel futbolcusu olmadığı için Danimarka kulübünün bir bonservis ödemesi de gerekmiyor. MLS'in yeni yıldızı olması beklenen fakat hiç de beklenmeyen bir kararla Aalborg'un teklifini kabul eden Marcus Tracy, uyum sorununu aşarsa Alfonso Alves tarzı bir kariyer gelişimi gösterebilir. Danimarka'da sergileyeceği performans ile Hollanda veya benzeri bir lige sıçradıktan sonra Avrupa'nın büyük liglerinden birinin yolunu tutabilecek bir potansiyele sahip görünüyor 22'lik Amerikalı delikanlı.

tablo gibi anlar

Central Coast Mariners - Queensland Roar, Hyundai A-League, Bluetongue Stadyumu, Gosford
Fotoğraf: Cameron Spencer/Getty Images

9 Ocak 2009 Cuma

çok güzel hareketler!

Dün gecenin bombasıydı Yusuf Şimşek'in Beşiktaş'a transferi. 2 gün önce ofiste demiştim "Yusuf, Beşiktaş'a gelirse şaşırmam" diye. Gerçi öyle dedim de şaşırdım, Trabzonspor ile her konuda anlaşmış, hatta kampına kadar da gitmiş, orada futbol oynayacak bir adamı iki kulüp anlaşmışken gidip almak tuhaftır, gariptir. Neyse Beşiktaşlılar olarak bu tür ters köşe hareketlere alışığız zaten.
Benim bu transferde anlamadığım konu 33 yaşında bir futbolcu için ödenen miktar. Belki de son transferini yapacak bir futbolcu için iki futbolcu -ki bunlardan bir tanesi belki de takımın en iyi sol kanat oyuncusu- ve 650 bin ya da 1 milyon TL'yi kim verir Allah aşkına? Hadi söz konusu olan oyuncu Zidane, Del Piero ya da Nedved olur anlarım ama takıma uyum sağlayıp sağlayamayacağını bilemediğimiz bir futbolcu için bu para verir mi? Söz konusu Beşiktaş yönetimiyse verir elbet. Son 4 yılda bu kadar çok sayıda anlamsız! transfere imza atan bir kulüp 33 yaşında bir topçu ile de gider değerinin 4 katı bedel ile anlaşır, şaşırmamak gerek.
Takımının oynattığı futbolda ilerleme kaydetmekten daha ziyade sadece şampiyonluğa kilitlenmiş -ki bunun da nedeninin doğru ya da yanlış 3 büyükleri çalıştıran ve hepsinde de şampiyonluk yaşamış tek teknik adam olma isteğinin olduğunu düşünüyorum- bir teknik adam ve ne yaptığını bilmeyen herşeyi elini yüzüne bulaştırmayı adet edinmiş bir yönetimin ortaklaşa yaptığı hareketler bunlar. Sezon sonunda başarılı olunup da şampiyonluk kazanılırsa herşey unutulur, biz de alıklığımızla, yazdıklarımızla kalırız.
Son söz olarak Yıldırım Demirören'in Ocak 2007'de verdiği röportajından bir bölüm ile kapatalım postu...
''29 yaş ortalamasını düşürdük. Bu genç kadronun inişi ve çıkışı olacak. Bu sezon bir anda istikrar yakalaması, arka arkaya başarı getirmesi zor, ama bu takım şampiyonluğu kovalayacak, hatta şampiyon olacak kapasiteye sahip. Bu gençlere destek verildiği sürece Beşiktaş arka arkaya başarılar elde edecek. Gençleşmiş, öz Beşiktaşlılar'ın çoğunlukta olduğu kadroyla başarı yakalanacak.''

8 Ocak 2009 Perşembe

sezon açılışı #1

1 Aylık tatilin ardından Brezilya'da takımlar yeni sezon hazırlıklarına başladı. Lig, Mayıs'ta başlayacak ama öncesinde eyalet şampiyonaları takımları bekliyor. Tabi bir de Copa Libertadores var. O da şubat sonu, mart başı grup maçlarıyla birlikte hız kazanacak. Campeonato Brasileiro Série A'da iyi bir sezon geçiren ve Copa Sudamericana vizesi alan Goiás'ta futbolcular yeni sezonun ilk çalışmasını yaptı. Gerçi buna antrenman ya da çalışma demek ne kadar doğru bilinmez. Teknik direktör Hélio dos Anjos, futbolcuları toplayarak bir konuşma yaptı. Ardından da açık havada toplu bir yemek olayı vardı. Goiás'ın en büyük favori olarak mücadele edeceği Campeonato Goiano'da geçtiğimiz yıl büyük bir sürpriz yaşanmış ve Campeonato Brasileiro Série C takımlarından Itumbiara, tarihindeki ilk eyalet şampiyonluğuna imza atmıştı.

protest...

Frederic Kanoute, hiçbir futbolcunun yapmadığını yaptı, üstelik de gösterişsiz. Bravo...

1992-1993 sezonunda premier league'in yabancıları

Amerikalı bir arkadaş üşenmemiş 1992-1993 sezonunda Premier League'de oynayan futbolcuların listesini çıkarmış. O sezon mücadele eden 22 takımda 37 yabancı futbolcu forma giymiş. Ki bu takım başına 1.5 yabancı futbolcu anlamına geliyor. Bu sezon ligin yüzde 57'sinin yabancı futbolculardan oluştuğunu düşünürsek 15 yılda Ada'da yaşanılan gelişim dudak uçuklatıcı cinsten. Premier League'in ilk sezonunda İskandinavların baskın olduğunu da görüyoruz. 37 futbolcudan 13'ü İskandinavya'dan. Premier League'in ilk sezonu denildiğinde aklıma Cantona, Limpar ve Grobbelaar geliyor. Listenin tamamı aşağıda... Pal Lydersen (Norveç) Erland Johnsen (Norveç) Frank Strandli (Norveç) Gunnar Halle (Norveç) Erik Thorstvedt (Norveç) --------------------------- John Jensen (Danimarka) Jan Molby (Danimarka) Peter Schmeichel (Danimarka) ---------------------------- Anders Limpar (İsveç) Patrik Andersson (İsveç) Roland Nilsson (İsveç) ------------------------------ Ken Monkou (Hollanda) Michel Vonk (Hollanda) Hans Segers (Hollanda) ------------------------------ Mark Bosnich (Avustralya) Jaston Kearton (Avustralya) ------------------------------ Craig Forrest (Kanada) Frank Yallop (Kanada) ------------------------------ Thorvaldur Orlygsson (İzlanda) Gudni Bergsson (İzlanda) ------------------------------ Stefan Beinlich (Almanya) Matthias Breitkreutz (Almanya) ------------------------------ Dariusz Kubicki (Polonya) Robert Warzycha (Polonya) ------------------------------ Roy Wegerle (ABD) John Harkes (ABD) ------------------------------ Peter Ndlovu (Zimbabve) Bruce Grobbelaar (Zimbabve) ------------------------------ Kare Ingebrigtsen (Austria) Jan Stejskal (Cek Cumhuriyeti) Eric Cantona (Fransa) Istvan Kozma (Macaristan) Ronnie Rosenthal (İsrail) Nayim (Fas) Mark Tinkler (Güney Afrika) Dwight Yorke (Trinidad - Tobago) Andrei Kanchelskis (Ukrayna)

7 Ocak 2009 Çarşamba

en çok kazanan madonna

Geride kalan yıl sadece Kuzey Amerika'da konserlerden elde edilen hasılat 4 milyar 200 milyon doları bulmuş. Ki bu rakam bir önceki yıla göre yüzde 7.8'lik artış anlamına geliyor. Bir biletin ortalama fiyatı geçtiğimiz yıl yüzde 8 artmış, 66.90 dolar olmuş. Adet olarak bilet satışında yüzde 3'lük bir azalış söz konusu. 2007'de Kuzey Amerika'da satılan toplam konser bileti sayısı 35 milyon 600 bin. Konserlerde en fazla hasılat elde edenler arasında ilginç isimler bulunuyor. 2007'nin Kuzey Amerika'da konserlerden en fazla kazanan ismi başlıkta da dediğimiz gibi Madonna olmuş. Verdiği konserlerden Madonna'nın cebine 105 milyon dolar girmiş. Listenin tamamını vererek postu tamamlayalım... Madonna - 105 milyon dolar Celine Dion - 94 milyon dolar Eagles - 73 milyon 400 bin dolar Kenny Chesney - 72 milyon 200 bin dolar Bon Jovi - 70 milyon 400 bin dolar Bruce Springsteen & The E Street Band - 69 milyon 300 bin dolar Neil Diamond - 59 milyon 800 bin dolar Rascal Flatts - 55 milyon 800 bin dolar The Police - 48 milyon dolar Tina Turner - 47 milyon 700 bin dolar

oscar ruggeri

Dünya üzerindeki en başarısız teknik direktörün kim olduğu sorusunun cevabı Oscar Ruggeri olmalı. İyi futbolcu olmanın iyi teknik direktör olmak için yeterli olmadığının örneğidir Ruggeri. Tabii burada referansımızın World Soccer'dan Brian Homewood'un yazdığı yazı olduğunu da belirtelim.
Arjantin Milli Takımı ile 2 Copa Libertadores, 1 Dünya Kupası kazanan futbolcu sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Gel gör ki Ruggeri'nin teknik direktörlük kariyeri bir o kadar felaket. Hatta Maradona, milli takım teknik direktörü olduğunda yardımcılığına Oscar Ruggeri'yi getirmek istemiş, Federasyon Başkanı Julio Grondona'da "onun yüzünü sevmiyorum, kişisel bir şey" diyerek bu isteği veto etmişti. Gerçi Maradona'nın arkadaşlık hatırına onu yardımcısı yapmak istemesini anlayabiliyorum. Neyse biz konuyu dağıtmayalım. 2003 yılında Meksika'nın Tecos AUG takımının başına geçen Oscar Ruggeri, ilk 6 maçını kaybedince doğal olarak kovulmuş. Bu tatsız tecrübenin ardından bir yıl sonra İspanya 2. Lig takımlarından Elche'ye teknik direktör olmuş Arjantinli. Burada da oldukça başarılı! bir performas ile 20 maç takımın başında kalabiliyor. "Allahın hakkı üçtür" misali Ruggeri'nin 3. teknik direktörlük tecrübesi için 2004'te bir dönem top da koşturduğu Meksika'nın America kulübü kapılarını açıyor. Ülkenin en zengin kulübünde de Ruggeri'nin ömrü 6 maçla sınırlı kalıyor.
Bu peşisıra gelen başarısız tecrübelerin ardından 2 yıllık bir ara verir mesleğe Oscar Ruggeri. 2006'da "belki bahtım bu sefer açılmıştır" demiş olsa gerek ki San Lorenzo'nun başına geçer. Kötü geçen sezonda 7-1'lik Boca mağlubiyeti sonrası taraftarların isteğini kırmayarak yerine getirir ve istifa eder.
Bu kadar başarısız bir performans çizince doğal olarak son 2 yılıd kimse kapısını çalmıyor, çalındığında da vetoyu yiyor Ruggeri. Kısmetsiz adam...

zenit saint petersburg 2009-2010

global kriz #24

james VanRiemsdyk

Üstteki resimde yer alan buz hokeyi oyuncusu ABD U20 milli formasıyla arz-ı endam eyleyen James VanRiemsdyk. Kendisi USA Today tarafından geçtiğimiz haftanın Olimpik Sporcusu seçilen bir süper yıldız adayı. Önceki gün sona eren Dünya Gençler Buz Hokeyi Şampiyonasında takımı adına 6 gol atıp 6 da assist yapan ancak çeyrek finalde Slovakya'ya elenmesini önleyemeyen genç yetenek NHL'in heyecanla beklediği isimlerden. 2007 draftında Philadephia Flyers tarafından ilk tur ikinci sırada seçilen VanRiemsdyk, New Hampshire Üniversitesine devam ediyor. 19 yaşındaki isim sol kanat oynuyor ve 2007'de draftında ikinci sırada seçildiğinde bir diğer ABD'li Patrick Kane bir numarada seçilmiş; böylece NHL tarihinde ilk kez aynı draftte İLK İKİDE ABD'li oyuncular yer almıştı. Bu arada Kanada'nın Ottawa kentinde yapılan Dünya Şampiyonası'nı finalde İsveç'i 5-1 yenen Kanada kazandı. Ama asıl muhteşem maç yarı finalde aralarında ezeli bir rekabet bulunan Kanada - Rusya arasında oynandı. Penaltılarda Kanada'nın kazandığı maçı mutlaka bir yerlerden bulup seyredin diyeceğim. Eurosport'tan canlı yayınlanan turnuvanın kayıtları mutlaka nete düşmüştür. Kış sporlarında haftanın bir diğer ABD'li başarılı olimpik sporcusu ise Kuzey Kombine Dünya Kupası'nda Almanya Schonach ayağında ikinci olan Bill Demong oldu.

dört OL taraftarı hapse yollandı

Dün Lyon'da mahkeme kararıyla dört Lyon taraftarı 12 ay hapis cezasına çarptırıldı. Sebebi ise aşırı sağın Fransa'daki simgesi Jean-Marie Le Pen'in partisi Front National'in gençlik kolu olan Front National de la jeunesse grubuna mensup bu dört OL taraftarının, 2006 yılında bir maç öncesinde iki mağripli gence saldırıp, yaralamaları. Açıklamaya göre bu dört taraftar zaten ırkçı yönelimli şiddet eylemlerinde bulunmak ve ateşli silah bulundurmaktan sabıkalı isimler. 25 Şubat 2006'da oynanan OL - Rennes maçına geç kalan Rachid (19) ve Medhi (17) Harji kardeşlerin Stade de Gerland'da çoğu dazlak olan bir grup seyirci arasında kalmasıyla gerçekleşen olayda, tanıkların ifadelerine göre iki kardeşi yere düşürüp tekmeler ve yumruklarla defalarca vuran aşırı sağcı taraftar grubunun aynı zamanda kırık şişeler kullandığı ifade edildi. Haftalarca hastanede kalan kardeşlerin saldırganları böylece Fransa adaletinden cezalarını almış oldular. Lakin burada değinilmesi gereken asıl konu ise bu dört ırkçı holiganın cezalarını almasına rağmen bu tarz ideolojiye sahip taraftar gruplarının ve toplulukların sayılarının Avrupa'da gittikçe çoğalması. Sürekli hale gelen dış göçün yarattığı azınlık mozaiği, ekonomik çöküşte, sıkıntılarda ve işsizlikte öfkenin tepkinin bu etnik kökenlere yönelmesine yol açıyor. Zaten yıllardır köklerini koruyan bu tarz eğilimler ve Jean Marie Le Pen gibi ırkçı ideolojiye sahip politikacıların gençleri saflarına çekmesi sıkıntının kartopu gibi büyümesine yol açıyor. Bu sorun Avrupa'nın içinde yer etmiş habis bir tümör gibi adeta. Fransa'da özellikle son yıllarda daha çok PSG'nin Boulogne Boys grubu ekseninde rastladığımız ırkçı tandanslı olaylar bu minvalde artmaya devam ediyor. Afrika kökenli nüfusun bir hayli yaygın olduğu ülkede patlamaya hazır bomba misali bölgeler oldukça fazla. İspanya'da tezahürat bazında gördüğümüz ırkçı eylemlerin altında, İspanya halkının işlerini, ekonomik rahatlıklarını kaybetmelerine, ülke dışından gelen (özellikle Afrika) işçilerin yol açtığını düşünmelerinin yattığı yazılıp çiziliyor. Hollanda'da herkesin bildiği gibi demokrasinin yuvalarından biri olmasına rağmen ırkçılık ivmesi bir hayli artmış durumda. Almanya belki statlardan bunu uzak tutabiliyor ancak sokaktaki olayları henüz onlar da engelleyemiyor. İtalya ve İngiltere'de ise durum bu ülkelerden çok daha vahim. Önemli ırkçı taraftar gruplarının olduğu iki ülkede, hala kafatasçı zihniyet hakim. Doğu Avrupa'da ise vaziyet içler acısı. ABD'deki KKK'cıların ve Hitler'in gözlerini yaşartacak şekilde sayıları ve etkinlikleri çoğalıyor. Aslında bu konuya daha uzun ve kapsamlı bir yazıda değinmek istiyordum ancak bu haberi L'Equipe'de okuyunca biraz dokundurmuş olduk. Taraftar gruplarını özel olarak araştıran birisi olarak bu konuda daha enine boyuna tartışmak lazım aslında. İşin ucu bambaşka yerlere de gidiyor. Aynı Napoli'nin derinliklerinde Gomorra'nın olması gibi. UEFA her ne kadar Irkçılık karşıtı çalışmalar yapsa da bu çok kısa sürede halledilebilecek bir konu değil. Hatta bu sorun giderilebilir mi o da...

6 Ocak 2009 Salı

david sahada, victoria takipte...

yağmurun bereketi!

Resim, Vasco da Gama'nın maçlarını oynadığı São Januário Stadyumuna ait. Biz de olduğu gibi Brezilya'da da yağışlar şu sıralar çok etkili, özellikle de Rio de Janeiro'da. Aşırı yağışlar sonunda São Januário hali içler acısı. Bu hale gelmiş sahayı nasıl normale çevirecekler ya da futbol oynanabilecek hale getirecekler, üstelik de Carioca Şampiyonası'nın da başlamasına 3 haftadan az bir süre kala...

ve beckham sahada...

Fotoğraflar: REUTERS/Jumana El Heloueh

32 & 21

* Dün gece Indiana Pacers'ı 135-115 ile geçen Denver Nuggets, 24 galibiyet-12 mağlubiyet istatistiğini yakaladı. Böylece 1976-1977 sezonundan beri en iyi sezon açılışı performansını göstermiş oldu George Karl'ın öğrencileri... * Dün gecenin bir diğer maçında son çeyreğin son bölümündeki oyunuyla Toronto'yu 107-97 yenen Milwaukee Bucks, tam 21 ay sonra Andrew Bogut'un oynamadığı bir maçtan galip ayrıldı.

çifte vatandaşlık & milli takım

Futboldaki çifte vatandaşlık hususundan en fazla dili yananların başında Amerikalılar geliyor. Daha önce Neven Subotic olayında da yazmıştık bu konuyu. Amerikalıların dili çoğu zaman yansa da bazen de işler beklemedikleri ölçüde olumlu gidebiliyor José Francisco Torres örneğinde olduğu gibi. Torres Meksikalı bir babanın, Amerikalı bir annenin oğlu olarak 1987'de Teksas'da doğuyor. Çocukluk çağında Pachuca'nın altyapısına seçiliyor ve hayatı ister istemez Meksika'da geçiyor. Torres, Meksika takımının ortasahadaki isimlerinden biri oluyor. İş milli takımı seçmeye gelince Amerikalılar, Meksikalılardan önce davranıyor. Bob Bradley geçtiğimiz Ekim ayında Küba ve Trinidad Tobaga Dünya Kupası eleme maçları için onu aday kadroya davet ediyor. O da bu daveti kabul ediyor, Küba maçında sonradan oyuna giriyor ve Amerikan Milli Takımı formasını giyiyor.
José Francisco Torres, Meksika liginde mücadele eden Amerika doğumlu ve asıllı tek futbolcu değil, San Luis'de oynayan Michael Orozco, Club Amerika'da top koşturan Edgar Castillo ve Chivas Guadalajara forması giyem Jesus Padilla da Tores gibi Birleşik Devletler topraklarında doğmuşlar. Bu üçlüden Castillo ve Padilla tercihlerini Meksika Milli Takımı'ndan yana kullanırken, Orozco ise doğduğu ülkenin milli takımını tercih etti. Amerikalılar ile Meksikalılar arasındaki vatandaşlık maçı da şu an için 2-2 sona erdi. Amerikalılar'ın futbolcular için savaşı Meksika asıllılar ile sınırlı kalmayacak gibi görünüyor.

usain bolt #2

"Bolt'un ne kadar hızlı koşabileceğini bilmiyorum, fakat onun daha hızlı koşabileceğini biliyorum çünkü daha yeni başladık." - Glen Mills, Usain Bot'un Antrenörü

wolfsburg'un "kart" yüzü

Wolfsburg Felix Magath ile birlikte iyi sezonlarından birini geçiriyor. İşler iyi gidince pazarlama departmanı da yeni projerle üzerinde çalışıyor. Tabi taraftar alınan sonuçlardan, sahada gösterilen mücadeden memnun olunca ilgi gösteriyor böyle projelere falan. Kulübün sponsorlarından Deutsche Bank taraftarlara özel kredi kartı çıkarmış. Kredi kartının yüzü olarak ise Brezilyalı forvet Grafite seçilmiş. Wolsfburg gibi Grafite de iyi bir sezonu yaşıyor. 17 maç da 17 gol attı bu sezon Brezilyalı. Yani krdi kartı için seçilen kişi olmayı hak ediyor anlayacağınız. Yeri gelmişken Wolfsburg'un Grafiteli kredi kartını görünce bizim "dört" büyüklerin çıkardıkları kredi kartlarında neden futbolcularını kullanmadıkları sorusu aklıma geldi. Bildiğim kadarıyla çıkarılan bütün kredi kartlarında kulüplerin logoları ya da renkleri bulunuyordu, -umarım yanlış haırlamıyorumdur- hani takımın esaslı isimlerinin ön yüzünde bulunan kredi kartları fena durmazdı diye düşünüyordum.

2008'de dünya müzik piyasası

The Big Picture'dan Barry Ritholtz geride kalan yılda dünya müzik piyasasında yaşananları rakamlara dökmüş, çok da iyi etmiş. Biz de onun yazısında verdiği rakamları buraya alalım dedik. * Toplam albüm satışı yüzde 8.5 oranında azalmış ve 428 milyon 400 bine düşmüş. (2007'de bu rakam 500 milyon 500 binmiş), * Fiziksel albüm satışları yüzde 20 düşmüş, 362 milyon 600 milyon adet albüm satılmış. (bir önceki yıl rakamı 450 milyon 500 bin) * Dijital albüm satışları yüzde 32 artmış ve 65 milyon 800 bine yükselmiş. * Dijital şarkı satışı yüzde 27 artmış, 1 milyar 70 bin adet şarkı satılmış. Böylece dijital şarkı satışında da ilk 1 milyar barajı geçilmiş. * Müzik piyasasındaki toplam sirkülasyon yüzde 10.5 artarak 1 milyar 500 milyona ulaşmış. * Klasik müzik albümlerinin satışında yüzde 26, Country müzik albümlerinin satışında yüzde 24, Latin müzik albümlerinin satışında ise yüzde 21'lik bir azalış söz konusu. * Plak satışlarında geçen yıl artış yaşanmış ve 1 milyon 880 bin adet plak satılmış.

ncaa'lerde son durum

5 Ocak 2009 Pazartesi

yorumsuz

yeni durak stoke city

Ertuğrul Sağlam için ilk soru işaretlerinin nedeniydi Lamine Diatta. Legrottaglie yerine Diatta'nın tercihi Senegalli'nin gösterdiği performansla hayal kırıklığı yaratmıştı Ertuğrul Sağlam benim için. Belki de sadece Sağlam'ın inadından dolayı bu ülkeye gelebilecek en iyi savunma oyuncularından birinden mahrum kalmıştık. İtalya'nın yerine tercih edilen Diatta'nın Beşiktaş'taki ömrü 6 ay ve 6 maçla sınırlı kalmıştı. O performansını gördükten sonra biraz zor iş bulur diyorduk ama Newcastle United çaresizliğinden olsa gerek onu kadroya ekledi. Gerçi forma giymek için yaklaşık 3 ay bekledi ve sadece 2 maçta forma giydikten sonra serbest bırakıldı. Geçtiğimiz mayıs ayından beri işsiz olan Diatta'nın bahtı 2009'da açılmış olsa gerek ki Stoke City kadrosunu takviye etmek amaçlı olarak Senegalli'yi denemeye karar vermiş. Eğer beğenirlerse Diatta'nın kariyeri Premier League'de devam edecek...

4 Ocak 2009 Pazar

çalışmaya devam

Ronaldo, "acelem yok, kendimi hazır hissedince oynayacağım" dese de son sürat çalışmalara devam ediyor. Önce fazlası olan 5-6 kiloyu verip ardından da güçlenme çalışmalarını sürdürecek Brezilyalı. Yazın İbiza'daki halini görünce insan takdir ediyor şu anki durumunu. En azından göbeğini eritmeyi başarmış, topçuya benzemiş kendisi...

atina derbisinin kazananı yok

İspanya, İskoçya ve Yunanistan dışındaki liglerin tatilde olduğu hafta sonunun maçı Atina'ydı. Panathinaikos ile AEK'nın maçı keyifsizdi. Zaten bu keyifsizlik maçın skoruna da yansıdı, her iki taraf da gol atamadan 90 dakika sona erdi. AEK sezona felaket bir başlangıç yapmıştı önce Şampiyonlar Ligi sonra da UEFA Kupası ön eleme turlarında elenince Avrupa defterini erken kapadılar. Ligde de işler istenildiği gibi gitmeyince önce başkan Demis Nikolaidis istifa etti arkasından da teknik direktör Giorgios Dinos. Yeni başkan Giorgios Kintis, kaos durumunda yapılacak en akıllı işi yaptı ve takımın eski teknik direktörü Dušan Bajević'i göreve getirdi. Sırp teknik adam göreve geleli 1,5 ay oldu fakat hâlâ takımı oturtmaya çalışıyor. Galip gelmekte zorlanmaya devam ediyor AEK. Sezonun ilk yarısı geri kalırken tek mağlubiyetleri olmaalrına karşın Olympiakos'un 14 puan gerisinde yer alıyorlar. Bu durumun en önemli nedeni beraberlik hanesinde yazan 10 sayısı. AEK, galibiyetlerde oluşan bir seri yakalarsa en azından şampiyonlar ligini kovalama şansına sahip olurlar. PAO için ligde sezon iyi geçmese de Şampiyonlar Ligi'nde grup lideri olmak Hen ten Cate'yi bir süre için daha kurtardı. İlk yarıyı Olympiakos'un 9 puan gerisinde kapamak demek, Pire ekibinin güle oynaya son 14. sezonundaki 13. şampiyonluğunu kazanacağı anlamına geliyor. Bu da PAO taraftarları için çekilmez bir durum halini alıyor.

avustralya açık arifesinde

Sezonun ilk Grand Slam'i Avustralya Açık'a 2 hafta kaldı. Tenisçiler Melbourne'un havasına yakın mekanlarda peşisıra turnuvalara katılıyorlar. Geçtiğimiz haftayı Abu Dabi'de geçiren Rafael Nadal ve Roger Federer sezonun ilk ATP Tour turnuvası için Doha'ya geçtiler. Katarlılar "dünya sıralamasının ilk iki sırasını bulmuşken atraksiyon yapalım demiş" olmalılar ki Basra Körfezi'ndeki bir gezi teknesinin üzerinde gösteri maçı yaptırmışlar İspanyol ve İsviçreli'ye. Gerçi şaşırmamak lazım biz de Venus Williams'a Boğaziçi Köprüsü'nde, Anastasia Myskina'ya da Kız Kulesi'nde tenis oynatmıştık...