13 Aralık 2008 Cumartesi

o artık conseil fédéral üyesi

Fransa'da Futbol Federasyon'un da seçim günüydü. Şimdiki Federasyon Başkanı 72 yaşındaki Jean-Pierre Escalettes, oyların yüzde 93.5'ini alarak bir dönem daha görevine sürdürmeyece hak kazandı. Seçimlerde federasyon yönetim kurulu; "Conseil Fédéral"de yer almak için aday olan isimlerden biri de Lilian Thuram'dı. Oyların yüzde 93.3'ünü aldı Thuram ve Conseil Fédéral'in 20 üyesinden biri oldu. Kim bilir bir 10 yıl sonra kendisini belki de UEFA Başkanı olarak görürüz...

bilgisayar dedikleri...

ali baba'nın çiftliği

Fotoğraf Sowete'daki Orlando Stadyumu'ndan. 28 milyon dolara malolan ve 2 yıl süren yenileme çalışmaları sonucunda geçtiğimiz kasım ayında açıldı Orlando Stadyumu. 40 bin kişi kapasiteli ve 2010 Dünya Kupası'nda takımların antrenman yaptığı stadyumlardan biri olarak kullanılacak. Stadyumun konumu ilginç, bir nevi bizdeki Olimpiyat Stadyumu'nu andırıyor. Etrafında alüminyum barakalar ve açık hava ahırları ile farklı bir bütün oluşturuyor. Bizdeki durum bu kadar felaket olmasa da dağ, bayır aşmadan koca stadyuma ulaşamıyorduk ki büyük bir maçta hâlâ kolay kolay ulaşamayacağımızı düşünüyorum. Güney Afrika'da işler yolunda gitmiyor. Orlando Stadyumu bitti en azından fakat bitmeyen ve işi çok olan stadyumların sayısı bir hayli fazla...

takımların kaderini belirleyen son maçlar #1

Şampiyon Kulüpler Kupası’ndan Şampiyonlar Ligi formatına geçeli tam on altı yıl olmuş. Format değişikliğiyle birlikte gelen en önemli farklılık ise, grup mücadelesine geçilmesiydi. Grup mücadelelerinde, takımların kaderlerini gruplarda oynadıkları son maçlar da belirlemeye başladı. Bir takımın bir üst tura yükselmesi için, sadece galip gelmesi yeterli olmayabiliyordu. Grubun diğer maçından alınacak sonuç, hatta atılacak ya da yenilecek gol bile, bir takımın bir üst tura yükselmesini sağlayabiliyordu. Bu durum geride kalan on altı yılda çeşitli dramatik elenişlere de sebep oldu. 1994-1995 sezonunda Göteborg, Barcelona ve Galatasaray ile aynı grupta yer alan Manchester United, son maçlar öncesinde Barcelona’nın iki puan gerisinde üçüncü sıradaydı. United Galatasaray’ı 4-0 yenmesine, Barcelona da Göteborg ile 1-1 beraber kalmasına karşın, averajla grubu üçüncü sırada tamamladı. Böylece deplasmanda aldıkları 4-0’lık Barcelona mağlubiyeti, sadece ağır bir yenilgi olarak kalmadı, İngilizler’i turdan da etti. 1996-1997 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nin bütün gruplarında son maç heyecanı yaşanıyordu. A grubunda Auxerre, Grasshopper ve Ajax son maçlara 9’ar puanla girdi. Grasshopper evinde Ajax’a 1-0 yenilirken, Auxerre, kendi evinde Glasgow Rangers’ı 2-1 yendi. Bu sonuçlarla, Auxerre ve Ajax çeyrek final vizesini aldılar. İsviçre temsilcisinin son iki maçını kaybetmesi ise, tarihindeki en büyük başarılardan birini elde etmesini engelledi. C grubunda da son maçlar öncesi Juventus lider olarak gruptan çıkmayı garantilemişti. 7 puanlı Fenerbahçe ile 6 puanlı Manchester United’tan biri, grubu ikinci sırada tamamlayacaktı. Fenerbahçe deplasmanda Juventus’a kaybederken, Manchester United da Viyana’da Rapid Wien’i yenerek, zor da olsa gruplardan çıkmayı başarıyordu. 1996-1997 sezonunun en çarpıcı sonucunu ise Rosenborg almıştı. Milan ile ikincilik mücadelesi veren Norveç ekibi, grubun son maçında İtalya deplasmanındaydı. Milan’a bir beraberlik bile yetiyordu. Fakat mucize sayılabilecek bir sonuçla, San Siro’dan 2-1 bir galibiyetle ayrılan Rosenborg, Milan’ı saf dışı bıraktı. 1997-1998 sezonunda Şampiyonlar Ligi’ndeki takım sayısı 24’e çıkarılınca, grup liderlerinin yanı sıra iki grup ikincisi de çeyrek finale çıkma hakkında elde etti. Grupları ikinci sırada tamamlayan ekiplerin sıralamasında puan değil, averaj hesabı, bir üst tura çıkacak takımı belirledi. 12 puanla grubunu ikinci sırada tamamlayan ekiplerden Juventus, sahip olduğu +4 averajla, +1 averaja sahip olan Paris Saint Germain’e üstünlük sağlıyordu. 11 puanla en iyi ikinciler sıralamasında üçüncü sırada yer alan Rosenborg ise son grup maçında Olympiakos’u yenebilse, Juventus’un yerine çeyrek finalist olacaktı. Pire deplasmanında aldıkları 2-2’lik beraberlik, Norveçliler’i çeyrek finalden etti. 1998-1999 sezonunda da çeyrek finale kalan son iki takımı en iyi ikinciler klasmanı belirlemişti. Tabi en iyi ikinciler klasmanına geçmeden önce B grubuna değinmek gerekiyor. Tarihin belki de en ilginç puan durumuna sahne olmuştu Galatasaray, Rosenborg, Juventus ve Atletic Bilbao’dan oluşan grup. Altıncı maçlar sonunda Galatasaray, Rosenborg ve Juventus’un 8’er puanı bulunuyordu. Bu üç takım arasındaki sıralamayı averaj belirledi. +2 averaja sahip Juventus, 0 averajlı Galatasaray’ı ve -1 averajlı Rosenborg’u geride bıraktı. Galatasaray deplasmanda Atletic Bilbao’yu yense, Torino’dan beraberlik ya da galibiyetle dönseydi de, Rosenborg grup lideri olarak çeyrek finale çıkabilecekti. En iyiler klasmanında Manchester United 10 puan ile ikinci sırayı alırken, diğer 4 takımın 8 puanı bulunuyordu. Bu takımlar içerisinde son maçını kaybeden iki takımdan biri Lens’tı. Fransız temsilcisi, evinde Dinamo Kiev’e yense, Manchester United’ı geride bırakacaktı.

bozzo’nun film gibi hayatı…

1990’lı yıllarda Premier League’in sayılı isimlerinden biriydi “Bozzo” lakaplı Bosnich. Fakat Milenyum’la birlikte ATM’lerde yaşanması beklenen “y2k” sorununu ATM’ler değil, Mark Bosnich yaşadı. Avustralya futbol tarihinin en başarılı kalecilerinin biri olan Bosnich, Manchester United’a transfer olarak futbol kariyerinde zirveye ulaşmayı beklerken, İngiliz tabloid basınının skandal haberler sayfasının en önemli kahramanı olmayı başardı! Bizim yarımkürede kış ile cebelleşirken, Sydneyli gençlerin sörf tahtalarıyla plajlarda dalga peşinde koşturduğu bir Ocak ayında, takvim yaprakları 13.üncü günü, yıl hanesi ise 1972’yi gösteriyordu. 13 Ocak 1972’de, Sydney’in batısında yer alan Hırvatların ve Yugoslav asıllıların yaşadığı banliyölerden Fairfield’da Hırvat asıllı Bosnic ailesi, o gün doğan çocukları Mark’ın dünyaya gelişini kutluyordu. Aile, zamanla daha Avustralyalı olmak adına Bosnich soyadını kullanmaya başladı. Bosnich ailesinin küçük oğulları Mark, futbol tutkunuydu ve henüz 12 yaşında olduğu halde, Avustralya minik takımının kalesine geçmeyi başaracak kadar da yetenekliydi. Sydney Croatia kalesini koruduğu bir turnuvada onu izleyen Alex Ferguson tarafından keşfedilen Mark, böylece Manchester United’ın altyapısına kazandırılmış oldu. Manchester United’da geçen 3 sezonda, üç defa forma giyme şansı buldu. Dünya Gençler Futbol Şampiyonası’nda Avustralya yarı finale kadar yükselirken, takım içerisindeki en büyük katkı Mark Bosnich’ten geldi. Mark Bosnich, milli takım kariyerinde basamakları hızla tırmanırken, kulüp kariyeri aynı hızla ilerlemiyordu. Gerekli çalışma iznini alamadığı için Manchester United’tan ayrılması gereken oyuncu, Sydney Croatia’ya geri döndü. Avustralyalı kaleci, tekrar Ada’nın yolunu tuttuğunda ise takvimler Şubat 1992’yi gösteriyordu. Bosnich’in bu seferki adresi ülkenin ikinci büyük şehri Birmingham’ın 1. Lig’deki temsilcisi Aston Villa’ydı. Ancak Aston Villa’da ilk iki sezonu çoğunlukla yedek kaleci olarak geçirdi. 1993-1994 sezonu Lig Kupası’nda yarı finale kadar yükselen Aston Villa’nın finale çıkması için önündeki tek rakip Tranmere Rovers’tı. Uzatmaya giden maçlarda finale çıkacak takımı penaltı vuruşları belirleyecekti. Aston Villa kalesini koruyan Mark Bosnich, Tranmere Rovers’ın kullandığı 3 penaltıyı da kurtardı. Bu kurtarışlar, 22 yaşındaki genç Avustralyalı’nın Ada basınında kendinden söz ettirmesini sağladı. Bu aynı zamanda Villa ile geçecek ve onun İngiltere’nin en iyi kalecilerinden biri olarak anılmasını sağlayacak sürecin de başlangıcıydı… Birmingham temsilcisi, Leeds United’ı yenerek İngiltere Federasyon Kupası’nı müzesine götürürken, Premier League’i de dördüncü sırada tamamladı. Her sezon ortalama 25 maç oynayıp süreklilik gösteren Bosnich, diğer takımların da ilgisini çekiyordu. Bu arada saha içerisinde yaptığı “sansasyonel” hareketleriyle de gündeme gelmekten geri kalmıyordu. 1996’da Tottenham Hotspur karşılaşmasında, Spurs taraftarlarına Nazi selamı vermesi, İngiltere Futbol Federasyonu’nun kendisine 1000 sterlinlik ceza vermesine neden oldu. 1999 yılında ise Birmingham’da bir striptiz kulübünde yakalandı Bosnich. 1999 yazı,Mark Bosnich için de değişim zamanıydı. Aston Villa ile olan sözleşmesi sona eren Avustralyalı kaleci, artık yeni bir yol çizmenin zamanının geldiğine inanıyordu. O dönemde birçok teklif aldı ve Juventus’un teklifini reddederek, Peter Schmeichel sonrası Manchester United kalesini koruyacak oyuncuyu arayan Alex Ferguson’ın teklifini kabul etti. Ancak Mark Bosnich, atacağı bu imzanın, kendisini içerisinden çıkılması zor bir girdabın içine sokacacağını henüz bilmiyordu… Manchester United’daki ilk sezonunda 25 maçta forma giyen Bosnich, özel hayatında da çok önemli bir karar verdi ve hamile olan eşinden ayrılıp, manken Sophie Anderton ile birlikte yaşamaya başladı. Manchester United’da işler ilk sezon iyi gitti. Takım hem Premier League’de şampiyon oldu, hem de Dünya Kulüpler Şampiyonası’nı kazandı. Ertesi sezon ise hoş olmayan bir sürpriz bekliyordu Bosnich’i. Geçirdiği sakatlık nedeniyle, kaleyi Monaco’dan transfer edilen Fabien Barthez’e kaptırdı. İyileştiğinde ise o, artık ikinci kaleci Raymond van der Gouw’un arkasında üçüncü seçenekti. Alex Ferguson’ın planlarında, artık Bosnich’e yer yoktu. Celtic’ten gelen teklifi reddeden Avustralyalı, Manchester United’taki kariyerini o sezon bir tek resmi maç oynamadan tamamladı. Üstelik sadece United’taki yerini değil, Avustralya Milli Takımı’ndaki yerini de kaybetti. Milli takımın kalecisi artık Middlesboroughlu Mark Schwarzer’dı. Ocak 2001’de Manchester United, kendisini serbest bırakınca, o zamanlar henüz Roman Abramovich’in değil, beyaz sakallı dede Ken Bates’in sahip olduğu Chelsea’ye imza attı. Harrods’taki 1 milyon sterlinlik evine yerleşen Bosnich, Chelsea’ye imza atmıştı atmasına fakat sakatlıklardan dolayı o sezon Chelsea formasıyla da yeşil sahalarda yerini alamadı. Geçirdiği bu kötü dönemde girdiği depresyon ve uyuşturucu bağımlısı sevgilisi Sophie Anderton’ın etkisiyle kokain kullanmaya başladı. 14 Kasım 2004’te Avustralya televizyonu SBS’te katıldığı “The World Game adlı programda o günleri,10 gram kokain almadan güne başlayamıyordum” sözleri ile özetliyordu Avustralyalı file bekçisi. 2001-2002 sezonunda, müzmin sakatlığı ve kimsenin bilmediği uyuşturucu problemi nedeniyle Chelsea formasını sadece 5 maçta giyebildi. 18 Eylül 2002’i ise Mark Bosnich’in futbol kariyerinin sona erdiği tarih oldu. Yapılan testlerde uyuşturucu kullandığı tespit edilince, İngiltere Futbol Federasyonu tarafından kendisine 9 ay futboldan men cezası verildi. Alınan bu karar sonrasında Ken Bates, Bosnich’in gözleri önünde sözleşmesini yırtarak, Avustralyalıya yol verdi. Kötü giden işler daha da kötüleşiyordu. Ayda 42 bin sterlin kazanan Avustralyalı futbolcu, beş parasız kalmıştı. Uyuşturucu aldığı anlardan birinde kendini kaybetmiş ve babasının başına silah dayamıştı. Öylesine çaresizdi ki, yaşam öyküsünü para karşılığında tabloid gazetelerine satıp, borçlarını ödemeye çalışıyordu. Kendisi ile röportaj yapmak isteyen bir gazeteciyi, hakkında olumsuz bir cümle dahi yazması durumunda ölümle tehdit edilecek kadar kendini kaybetmişti. Mark Bosnich’in yaşadığı ya da yaşattığı çirkinlikler, bu kadarla da kalmadı. Sophie Anderton ile çekilmiş olan ve seks görüntülerini içeren ev yapımı video kasetlerin ortaya çıkması, ortalığı iyice karıştırdı. Mark Bosnich, bu kasetleri yok ettiğini söylese de, dedikodular Avustralyalı futbolcunun görüntüleri sızdırdığını yönündeydi Anderton’ın yeni erkek arkadaşı Timmy Grech ise o sıralarda görüntülerin yayılmaması için, kasetleri piyasaya düşmeden önce satın almaya uğraşıyordu. Mark Bosnich, geriye dönüp baktığında geçirdiği bu kötü dönemden dolayı pişman olmadığını, yaşadıklarının, birisini çok sevmiş, ona çok değer vermiş olmasından kaynaklandığını ifade ediyor. Yaşadıklarından pişman olmasa da eski başarılı günlerini özlediğini, 2004 yılında Sky TV’de çıktığı “The Match” programında, “Sekiz haftadır uyuşturucu kullanmıyorum. Birçok insan bu tür problemler yaşayabilir. Şimdi herkes bana neden bir kez daha denemediğimi, neden futbola geri dönmediğimi soruyor” şeklindeki sözlerinden anlaşılıyor. Ve geri dönüş yolları aramaya başlıyor Bosnich… Walsall ve Grays Athletic ile futbola dönmeye çalışıyor Mark Bosnich, ama olmuyor. Onun hayata geri dönmesinde en büyük rolü ise, bir zamanlar başına silah dayadığı babası oynuyor. Baba Bosnich, oğlunun uyuşturucudan kurtulması ve futbol hayatına geri dönmesi için büyük çaba gösteriyor. En dibe vurup, yeniden hayata döndükten sonra söyledikleri ise Mark Bosich’in ilginç kişiliğini ortaya koyuyor: “Bütün bu yaşananlar için üzgünüm, ama diğer taraftan 15 yıl boyunca ailemin gurur kaynağı oldum. Beni sadece Tanrı’nın yargılayabileceğine, yaşadıklarımın sorumluluğunun da sadece bana ve aileme ait olduğuna inanıyorum. Yaşantıma bakan insanlar, benim bir aptal olduğumu düşünebilirler, ancak cesur olmak ile aptal olmak arasında çok ince bir çizgi vardır. Geriye dönüp baktığımda, belki de dünyanın en büyük kulübü olan bir kulüp ile iki çok önemli kulüpte futbol oynadığını görüyorum ve bunun benim için yeterli bir hazine olduğuna inanıyorum…Evet, Mark Bosnich gerçekten ilginç biri. Örneğin uyuşturucu nedeniyle futboldan men cezası almasının ardından, 2 yıl boyunca hiçbir futbol karşılaşmasını izlemeyen Bosnich, 2007 yılında Chelsea’den eski takım arkadaşı Ed de Goey’un ısrarıyla, onun kaleci antrenörü olduğu Queens Park Rangers’ta antrenmanlara başlar. Kendisi ile röportaj yapan Guardian muhabirine, form tutmaya ve kalecilik yeteneklerini kazanmaya çalıştığını söyler. 5 yılda kondisyonunun son durumunu görmek için 2 ay boyunca çıktığı antrenmanlar sonucunda forma girse de, ne o QPR’dan sözleşme imzalamak için talepte bulunur, ne de QPR böyle bir teklif yapar. 2008’in Temmuz ayına kadar Mark Bosnich ile ilgili bir haber düşmez medyaya… 28 Temmuz tarihli The Sun gazetesinde, iflasını istemek için Yüksek Mahkeme’ye başvurduğu haberi yer alır. Bu haberin üzerinden iki hafta geçtikten sonra, Mark Bosnich, Hyundai A-League takımlarından Central Coast Mariners ile antrenmanlara çıkmaya başlar. Central Coast Mariners kaleci antrenörü, bir kaleci için en önemli yetinin defansıyla iletişim halinde olup, defansı organize etmek olduğunu, Bosnich’in de bu yetiye hâlâ sahip olduğunu söyler. Antrenmanlarla geçen bir haftanın ardından, lig öncesi hazırlık kupası maçında Sydney FC’ye karşı teknik direktör Lawrie McKinna onu 11’de sahaya çıkarır. Çok sayıda kurtarış yapan ve bir de penaltı kurtaran Mark Bosnich, salary cap, ücret tavanı nedeniyle 7 haftalık sözleşme ile ödüllendirilir. Böylece yıllar önce düştüğü dipsiz kuyudan çıkılabileceğini ispatlar…

12 Aralık 2008 Cuma

#9 ronaldo...

Kabul etmek lazım, hangi futbolcu neredeyse kariyeri sona erdi denilirken yaptığı geri dönüşte bu kadar kişiyi peşinden sürükleyebilir. Hatırladığım kadarıyla geri dönüşüyle bu kadar çok sayıda insanı peşinden sürükleyen başka bir futbolcu yok Campeonato Brasileiro'da. Üstelik sadece Ronaldo'nun Corinthians'a imza attığı törenden bahsediyoruz. Getirdiği heyecan bile Ronaldo'nun neden büyük bir futbolcu olduğunu gösteriyor. Muhtemelen sezonun tamamında aldığı sonuçlar ne olursa olsun Corinthians doluluk yüzdesi açısından ilk sırada yer alacak gelecek sezon.

ronaldo'yu beklerken...

lider...

watchmen - trailer

Çizgi Roman'ın sinema uyarlaması Birleşik Devletler'de 6 Mart 2009'da vizyona girecek. Bizde ne zaman vizayona girer o da 2009'da belli olur.

11 Aralık 2008 Perşembe

global kriz #17 - thiago neves geri mi dönecek?

Transfer sezonunun son haftasında Hamburg'a gelmişti Fluminenseli orta saha oyuncusu Thiago Neves. 7 milyon 500 bin avroya mal olmuştu kendisi Alman kulübüne. Neves, Hamburg'da düzenli olarak forma giyiyor ama bunun devam edip etmeyeceği şu an için belirsiz. Fluminense Başkanı Roberto Horcades, Thiago Neves'in transferinden bekledikleri bonservis bedelinin ellerine ulaşmadığını söylüyor. Horcades'e göre sorun Hamburg'u mali açıdan fonlayan HSH Nordbank'ın global krizden etkilenmesi ve bu nedenle transferin bonservis bedelini ödeyememesi. Durumun böyle devam etmesi halinde yeni yılda Thiago Neves'i Fluminense'ye geri çağırcaklarını da belirtiyor Roberto Horcades. Hamburg, Brezilyalıyı kaybetmek istemiyorsa bu soruna bir çözüm üretemesi gerekecek yoksa Horcades çalar FIFA'nın kapısını...

schuster neden gitti?

La Liga ve Premier League'in en iyi gazetecilerinden biri olarak gösterilir Guillem Balague. İspanyol gazeteciye göre Bernd Schuster'in görevine son verilmesinin beş nedeni vardı; 1- Sportif Direktör Mijatovic ile arasının bozuk olması, 2- Basın ile arasının bozuk olması, 3- Kendisinin Real Madrid'ten ayrılmak istemesi, 4- Soyunma odasındaki ağırlığını yitirmesi, 5- Üzerindeki baskıyı kaldıramaması. Balague'nina analizinin ayrıntıları burada. Bu beş nedene bakınca ya "bunları yapamayacaksan neden Real Madrid'e teknik direktör oldun" diyesi geliyor insanın.

ramalho'nun rotasyonu

São Paulo, Campeonato Brasileiro'da üstüste üçüncü şampiyonluğunu kutlarken, GloboEsporte şampiyon olan kadroları ve yapılan değişiklikleri incelemiş. Kadrolara bakıldığında Muricy Ramalho'nun çok başarılı bir iş çıkardığını görmek mümkün. İlk şampiyonluğun geldiği 2006 sezonunun 18 kişilik kadrosundan son şampiyonlukta 4 futbolcu bulunuyor. Takım kaptanı Rogerio Ceni ve Miranda'yı bir kenara bırakırsak iki sezon önceki kadro neredeyse tamamen değişmiş durumda. o sezon yedekler arasında yer alan Andre Dias bu yıl 11'de görev alırken, Richarlyson ise zaman zaman 11'e girmesine karşın genellikle yedekten gelerek oyuna giriyordu. Muricy Ramalho'nun işi bu sezondan daha çok 2007 de zordu. Çünkü ilk şampiyonluğu kutlayan 11'den 5'i ayrılmıştı. Şampiyon olan kadronun neredeyse yarısı takımdan ayrılınca yerlerine doğru isimleri transfer etmek gerekiyordu. Giden isimlerin yerleri dış transferlerle dolduruldu. Yaşlanan sol bek Junior'in yerini Richarlyson aldı. Neredeyse yepyeni bir takım ile bir önceki sene elde edilen başarı tekrarlandı. Bu sezonun başında da 3 oyuncu daha kadrodan ayrıldı. Sezona da kötü başladı Ramalho'nun takımı. Fakat sezon ilerledikçe kadro oturunca Muricy Ramalho da doğru rotasyonlar ile takımı formunu giderek yükseltti. Böylece son 10 haftada Gremio'nun form grafiği aşağı inerken São Paulo'nun ki ise yükseldi.

pao'nun 96 ruhu

Panathinaikos 1995-1996 sezonundan beri ilk defa gruplardan çıkmayı başardı Şampiyonlar Ligi'nde. O zamanlar 16 takım mücadele ediyordu. Gruplardan çıkınca direkt çeyrek finale yükseliyordunuz. PAO da nispeten şanslı bir kura ile Legia Varşova'yı çekmişti çeyrek finalde. Polonyalıları eledikten sonra Ajax jenerasyonuna yarı finalde boyuun eğmişti. Yunanistan'da hafta boyunca "96 ruhu" olarak anılan eski kadro gündeme getirildi, o kadrodaki futbolcular gazetelere televizyonlara röportaj verdi. PAO 2008'in 96 kadrosu kadar şanslı olacağını düşünmüyorum. Çeyrek finale kalmaları büyük bir sürpriz olur. Tek şansları bütün grup ikincilerinin onları gözüne kestirmeleri ve kolay lokma olarak düşünmeleri. Ummadık taş baş yarar misali onlar da birilerinin canını yakar...

terör & spor

11 Aralık 2008, Hindistan ile İngiltere arasındaki kriket maçı öncesi...

kim kimle eşleşebilir?

AS Roma: Sporting Club, Atletico Madrid, Villareal, Olympique Lyon, Arsenal, Real Madrid. Panathinaikos: Chelsea, Sporting Club, A. Madrid, Villarreal, O. Lyon, Arsenal, R. Madrid. Barcelona: Chelsea, Inter, Olympique Lyon, Arsenal. Liverpool: Inter, Sporting Lizbon, Villarreal, Olympique Lyon, Real Madrid. Manchester United: Inter, Sporting Lizbon, Atletico Madrid, Olympique Lyon, Real Madrid. Bayern Münih: Chelsea, Inter, Sporting Lizbon, A. Madrid, Villarreal, Arsenal, R. Madrid. FC Porto: Chelsea, Inter, Atletico Madrid, Villareal, Lyon, Real Madrid. Juventus: Chelsea, Sporting Lizbon, Atletico Madrid, Villareal, Olympique Lyon, Arsenal

10 Aralık 2008 Çarşamba

global kriz #16

ronaldo ekonomisi

Brezilya basını bir yandan Flamengolular'ın Ronaldo öfkesiyle uğraşırken, diğer yandan da Ronaldo'nun Corinthians'a yapacağı pozitif ekonomik etkiyi hesaplıyorlar. Beklentiler bilet ve ürün satışlarında yüzde 20'lik bir artışın olması. Bu yılın ilk 9 ayında Corinthians'ın sponsorluk geliri 7 milyon 600 bin dolar civarındaydı. Yine aynı dönemde bilet satışlarından da 5 milyon 200 bin dolar kulübün kasasına girdi. Bu rakamlar hem Ronaldo hem de Serie A'ya geri dönüş nedeniyle yüzde 20'den fazla da artabilir. Ayrıca Corinthians'a Brezilya ve dünya basınının ilgisi daha da artaracak deniyor. İllaki Futbol Mundial, São Paulo ve Corinthians'ın maçına bir tur düzenler. Sponsorların ve Ronaldo odaklı reklam kampanyalarının sayısı da artacaktır muhtemelen. Fotoğraf: MAURICIO LIMA/AFP/Getty Images

global kriz #15 - nfl de adam çıkartıyor...

Global Kriz herkesi bir şekilde vuruyor ya da yapılması gereken işler kriz bahane edilerek hallediliyor. New York, New Jersey ve Los Angeles gibi geniş bir alanda kurumsallaşan NFL de ekonomik krizden nasibini alanlar arasına katıldı. NFL yönetimi global kriz nedeniyle 1100 çalışanın yüzde 10'una denk gelen 150 kişinin işine son verileceğini açıkladı. Ekonomik açıdan iyi bir sezon geçiren NFL'de bilet satışı rakamları beklenenin üzerinde, stadyumlardaki doluluk oranı da geçtiğimiz sezondan daha yüksek. Gerçi bu durumun nedeni ilkbahar ve yaz döneminde yapılan bilet satışlarına bağlanıyor. Ekonomik krizin NFL'deki asıl etkisi 2009 sezonunda belli olacak. Şimdiden gelecek sezonun bilet satışlarında büyük düşüşler bekleniyor. Tabi bu gelişmeler oyuncuların sözleşmelerine de yansıyacak gibi görünüyor. 2009 yazında free agent olan oyuncuların istedikleri rakamlara sözleşme imzalamaları hayal gibi. Takımların elde edecekleri kazançlarda yaşayacakları düşüşe paralel olarak yapılacak bütçe harcamaları da küçülecek...

michael phelps kitapçılarda...

Yaz sonunda yazmıştık Michael Phelps'in 1 milyon 600 dolar karşılığında yeni kitabı için anlaştığını. Beklenen gün geldi Phelps'in ikinci kitabı "No Limits: The Will to Succeed" piyasaya sürüldü- daha doğrusu 12 Aralık'ta sürülecek-. 200 sayfalık kitapta Alabamalı yüzücü, çocukluk anılarıyla Pekin tecrübesini kaleme almış. İçeriği ile ilgili bilgiler yakında bloglara ve sitelere düşer. Olimpiyatlar boyunca ve sonrasında yapılan Michael Phelps bombardımanından kitabın satış rakamlarının yayıncı Simon & Shuster'i memnun edeceğini düşünüyorum. Michael Phelps, 2004 Atina Olimpiyatları'nın ardından da "Michael Phelps: Beneath the Surface" adlı bir kitap yayımlamış, 10 satış rakamına da ulaşmıştı. Phelps'in rüküş kıyafetiyle tanıttığı yeni kitabını almak isteyenler için Amazon ve Barnes&Noble linkleri mevcuttur.

iaaf 2009

ronaldo'ya voodo

Ronaldo'nun Corinthians'a imza atmasının kızgınlığının boyutları büyüyor Flamengo taraftarları arasında. En son taraftar grubu lideri Jose Carlos Peruano, Globoesporta'ya verdiği demeçte, Ronaldo'ya vodoo büyüsü yapacaklarını söylemiş. Büyüyle Corinthians'ta forma giyerken bacağının kırılacağına inanıyorlar. En azından istekleri o yönde. Tamam insan bir noktaya kadar anlıyor kendilerini aldatılmış hissetmelerini. Ama bir futbolcunun, özellikle de Ronaldo'nun bacağının kırılmasını istemek de ne tür bir taraftar zihniyetidir anlayabilmiş değilim.

Ruslar her yerde...

Bu dünyanın neresine giderseniz karşılaşacağınız iki millet vardır herhalde; biri biz Türkler, diğeri de Ruslar. Hele son zamanlarda adamların milyarderleri artınca daha sık haberler okumaya başladık Ruslar hakkında. En son St. Petersburg'un en zengin 2. insanı olan -The Finance dergisine göre- David Traktovenko; "param var ne yapayım, bir kulüp satın alayım" demiş ve Avustralya'nın yolunu tutmuş. Gerçi hani Traktevenko'ya haksızlık etmeyelim adam 2006 yılında Gazprom'a satana kadar Zenith St. Petersburg'un sahibiymiş. Futboldan ancak iki yıl uzak kalabilmiş Traktovenko. Avrupa ve Rus kulüpleri yerine daha ufak bütçelerle iş yapabileceği Hyundai A-League'e girmeye karar vermiş. Ligin en zengin ve gösterişli takımı Sydney FC'yi Avustralyalı Paul Ramsey ile birlikte satın aldı David Traktovenko. Kendisi St. Petersburg'da yaşıyor ama Sydney'in en gözde mekanlarından Mosmon'da da deniz kenarında evi var. Sydney FC'nin satışı ile birlikte Avustralya Futbol Federasyonu Bşaknı ve ülkenin en zengin ikinci adamı Frank Lowy'nin aile vakfı sayesinde kulübün yüzde 74'üne sahip olduğunu da öğrendik. -Şimdi bu işin Türkiye'de olduğunu bir düşünsenize; TFF Başkanı bir futbol kulübünün çoğunluk hissedarı olsa kızılca kıyamet kopar, her maç sonrası o takımın maçı ile ilgili binlerce rivayet çıkardı- Lowy'nin kulübü David Traktovenko ile birlikte sattığı Paul Ramsey de Okyanusya'nın en zengin 17. insanı. 72 Hastanenin yönetimini üstlenen bir şirketi var. Ayrıca bünyesinde 13 televizyon kanalı bulunan "Prime" adlı bir şirketin de sahibi. Servetinin de 650 milyon dolar civarında olduğu söyleniyor. İki tane zengin adamın yüzde 74'üne sahip olan Sydney FC'nin sırtı yere gelmez diyeceğiz ama oralarda da "salary cap (ücrete tavanı)" diye bir olay var. Muhtemelen takıma Rus veteran futbolcular katılacaktır, Rusya ve Avrupa turları düzenlenecektir. Başka neler olacaktır göreceğiz. Bu satın alma ile birlikte "Without a Case" Anthony La Paglia'nın da kulüple bir ilişkisi kalmadı. - hisselerini elinden çıkarmış kendisi- Hyundai A-League için bereketli bir hafta oluyor. Çocukluğumuzdaki "yerli malı haftası" misali onlarda da "yabancı yatırımcılar haftası" olmalı ki İngiliz Kevin McCabe de Central Coast Mariners'tan hisse almış. Kendisi Sheffield United, Ferencvaros ve Çin kulübü Chengdu Blades'in sahibi. Anladığımız McCabe'in hobisi her kıtadan bir kulüp satın almak. Mevzu Çinlilerden açılmışken onlar da "bizde bizde" demişler ve lige 2010 yılında katılmayı uman South Coast FC'ye talip olmuşlar. Yakın zamanda Hyundai A-League'de farklı kıtalardan kulüp sahipleri görmeye devam edersek şaşırmamak gerek.

doğru seçim...

Tuncay'ın Middlesborough'ya transfer olduğu kesinleştiğinde bazı arkadaşlarım "Fenerbahçe'den ikinci sınıf Premier League takımına gidilir mi" demişlerdi. Oynadığınız ligin çapı belliyse, bir Bayern Münih, Lyon, Marsilya gibi takımda oynamıyorsanız yurtdışı hedeflerinizde önce orta karar bir takıma gidip, orada kendinizi parlatmanız ve ilgiyi çekmeniz gerekir. Genel işleyiş böyle oluyor Avrupa futbolunda çok da önem teşkil etmeyen ya da scoutlar tarafından takip edilmeyen liglerde top koşturan futbolcular için. Tuncay da doğru olanı yaptı süreklilik arz edebileceği bir takıma transfer oldu. Aradan geçen 1,5 sezonda son vuruşlarını nasıl geliştirdiğini gördük. Daily Mail'in haberi doğru ya da yanlış, Tuncay'ın Luis Felipe Scolari'nin almak istediği oyuncular arasına girmesi kariyer planlamasının doğruluğunu kanıtlıyor. Bugün Fenerbahçe'de kalsa muhtemelen son vuruşlarındaki gelişmeyi izleyemeyecektik. Kanatlardan aldığı toplarlar ceza sahasına yaptığı driplingindeki gelişme de muhtemelen olmayacaktı. Bildiğimiz devamlı koşan ve enerjisini tüketene kadar harcayan savruk Tuncay'ı seyretmeye devam edecektik. Tuncay Türk futbolcuları için kariyer hedefi açısından örnek alınması gereken seçimler yaptı. Büyük takım sevdası içerisinde olunacağına Tuncay gibi gelişmini devam ettirip basamakları teker teker tırmanmak en doğru seçim gibi görünüyor kariyerinin bir yerinde yurtdışına çıkmak isteyen Türk topçular için.

global kriz #14

"gidiyorum, gittim"

Tofaş'ta görev yaparken onun hakkının yendiğini düşünmüşümdür hep. "David Rivers ve Rashard Griffith'in olduğu takımı herkes şampiyon yapar deniliyordu". Tofaş'tan sonraki işlerinde ne kadar iyi bir teknik adam olduğunu gördük. Yıllardır harcadığı paranın karşılığını alamayan Fortitudo Bologna'yı Euroleague finaline kadar çıkarmayı başardı.-Ki o finalde rakip Maccabi, final four'un da düzenlendiği şehir Tel-Aviv olmasa olası bir şampiyonluk gelebilirdi- 54 sezonluk Bologna macerasının ardından başkent Roma'ya geldi ve 25 yıldır final göremeyen takıma ligde final oynattı. Bu sezona ligde iyi başlamamışlardı fakat Euroleague'de işler iyi gidiyordu. Tau gibi zor bir deplasmandan galibiyetle dönebiliyordu neredeyse yarısı yenilenen Jasmin repesa'nın takımı.
Tuhaf bir şekilde iyi giden işlere çomak sokmak istedi Roma yönetimi, Repesa üzerinde gereksiz bir baskı kurdu ve huzursuzluk yarattı. Ligde takım 10. sırada. Sonuçta playoff'a girmenin önemli olduğu bir ortamda 1. ya da 8. olmak sadece saha avantajı farkına neden oluyordu. Hırvat coach daha fazla dayanamadı ve "ben gidiyorum" dedi ve bugün görevinden istifa etti. Virtus Roma'nın da resmi sitesinden duyurulmuş haber. Bakalım Repesa'nın istifası ligde daha iyi bir hava getirecek mi Roma'ya. Postu sonlandırırken geçici olarak göreve 90'ların en sempatik guardlarından yardımcı antrenör Nando Gentile'nin getirildiğini de söyleyelim...

são paulo'nun son üçlemesi...

marsilya - atletico madrid maçı öncesi stade vélodrome

Maçın öncesinde Santos Mirasierra'nın serbest bırakıldığı haberi ortamın gerginliğini almıştı. Maç da zaten herkes memnun misali 0-0 bitti. Atletico Madridliler de rahat bir nefes almıştır artık.

global kriz #13 - detroit'in üç büyüğü...

"fica ronaldo"!

Campeonato Brasileiro'da sezonun bitmesinin ardından gündeme düşebilecek en büyük bomba bayağı sert bir şekilde Rio de Janeiro'da "gümledi". Corinthians, Serie A'ya geri döndüğünü bundan daha iyi bir şekilde hatırlatamazdı. Ronaldo'yu kadrosuna katarken zaten kaos içerisinde olan Flamengo ve Flamengo'lu taraftarları iyice "fitil" etti. Kulüp son iki maçında önce 3-0'dan 3-3'lük bir maç verdi Goias'a. Ardından son haftada da Atletico Paranaense'den 5 tane gol yedi. Bu sonuçlarla birlikte Copa Libertadores'e katılma hakkını da kaybetti ilk 4'ün dışında kalarak. Caio Júnior'ın görevine son verildi yerine "Carlos Alberto Parreira gelecek" deniyor. Bu kadar zor bir ortamda Ronaldo da son darbeyi vurdu onlara. Küçüklüğünden beri Flamengo taraftarıymış Ronaldo. Yaşadığı son sakatlığı atlatmasında kulübün rolü büyüktü. Tedavi aşamasından antrenmanlara kadar Flamengo'nun himayesindeydi. Flamengolu taraftarlar ona o kadar alışmıştı ki "Fica Ronaldo", "Ronaldo Kal" diye bir kampanya bile başlatılmıştı. Flamengo için işler iyi gitse muhtemelen yeni sezon için Ronaldo ile anlaşacaklardı. Fakat sezonu kötü kapayınca öncelikleri Ronaldo olmadı doğal olarak. Corinthians da elini çabuk tuttu ve 9 numarayı ona giydirdi. Tabi bu işler öyle kolay hazmedilemiyor hele ki taraftarsanız üstelik. O kadar kampanya düzenle, adam bıraksın gitsin São Paulo'nun bir takımına. Tabi ilk tepkiler de geldi, kampanya için kullanılan VosVos'ın dışının tahrip edilmesi gibi. Gelecek sezonun en muhteşem maçı olacak Maracana'daki Flamengo-Corinthians karşılaşması. Flamengolular öfkelerini o maça kadar saklayacaklardır muhtemelen.

alain bernard - sport & style

Sport & Style, L'equipe'in 2005 yılından beri çıkardığı bir dergi. Zaten derginin ismi de aslında Sport & Style L'equipe. Derginin bugün çıkan sayısında Portrait bölümünün iki konuğu var. Biri Bixente Lizarazu, diğeri ise Fransızlar'ın en önemli erkek yüzücüsü Alain Bernard. Pekin 2008'de olimpiyat şampiyonu olan Bernard'ın dergi için verdiği pozlar basına düşmüş, bloga ekleyelim dedik. Hadi fena fotoğraflar da değil yani estetiksel açıdan (ne demekse o). Lizarazu'nunkini de bulursak ekleriz bir postla. Son not; fotoğraflarda Alain Bernard'a eşlik eden mankenin ismi ise Margarita'ymış...

9 Aralık 2008 Salı

#9 ronaldo

15 yıl sonra ülkesinde forma giyecek Ronaldo. Tabi herkes onu Flamengo forması ile Campeonato Brasileiro'da görmeyi beklerken büyük bir çalım atarak Corinthians'a gitti. Flamengolu'lar onun için kampanya bile başlatmıştı, tepkileri de sert olacak gibi. Bunun için ayrı bir post lazım. NTVSpor Beşiktaş diye yazmıştı cuma günü, renkleri tutturmuşlar ama kıtaları karıştırmışlar...

museo virtus #2