26 Ağustos 2009 Çarşamba

west ham - milwall maçında çıkan olaylar

İngiliz taraftarlar hırçındır... Aslına bakılacak olursa İngiltere'de takım tutma kavramı diğer ülkelere nazaran çok değişiktir... Oturduğunuz şehir hatta mahalle bile hayatınız boyunca tutacağınız takımı belirlemekte en önemli unsurdur. Türkiye'de Anadoluda oturan bir futbolseverin üç büyüklerden birisini desteklemesi gibi bir şey çok nadirdir Ada'da.
İngiliz taraftarlarda ki bu tutku bazen aşırı seviyelere kaçabiliyor. Dün akşam oynanan West Ham United - Milwall Carling Cup 2. tur maçında saha dışında ve içinde istenmeyen olaylar meydana geldi. Detaya inmeye gerek yok, Diyarbakırspor - Fenerbahçe arasında oynanan maçta çıkan olayların bir seviye üstünde olaylar yaşandı.
Asıl tartışılacak nokta İngiliz futbolunda holiganların yeri. 1985'te Heysel'de ve 1989'da Hillsborough'da yaşanan facialardan sonra İngiliz hükümeti ve futbol federasyonu holiganizm'e karşı savaş açmış ve bu savaşı bir nevi kazanmıştı.
Ancak son dönemlerde İngiliz futbolu üzerinde eski hayaletler dolaşıyor... İngiltere futbol federasyonu dün gece oynanan maçta olay çıkartanların sert bir şekilde cezalandırılacağını açıkladı. UEFA'da konuyla ilgili uyarı da bulunacak.
Bakalım İngilizler geçmişten gelen bu zaaflarını giderebilecekler mi?

life in mono


the stranger sang a theme
from someone else's dream
the leaves began to fall
and no one spoke at all
but i can't seem to recall
when you came along
ingenue

ingenue
i just don't know what to do

the tree-lined avenue
begins to fade from view
drowning past regrets
in tea and cigarettes
but i can't seem to forget
when you came along
ingenue

ingenue
i just don't know what to do

ingenue

25 Ağustos 2009 Salı

2 madrid'e 1 baskonia'ya

Ettore Messina işi sıkı tutuyor. Sezonun 6. ve 7. transferleri Sergio Vidal ve Pablo Prigioni oldu. Bu iki tecrübeli isim karşılığında geçtiğimiz sezon Fuenlabrada'da çok iyi bir sezon geçiren ve Ettore Messina öncesinde 5 yıllık sözleşme imzalanan Brad Oleson Bask ekibine yollandı. Prigioni - Oleson takası Temmuz ayı başından beri konuşuluyordu ve beklenen bir gelişmeydi. Sürpriz olan ise takasa Vidal'ın eklenmesi.
Böylece Ettore Messina 3 numarada Trevor Hansen'i Vidal gibi bir isimle yedeklerken, oyun kuruculuk pozisyonunda da Prigioni & Lull'dan oluşan, atmaktan ziyade takımı oynatan ve asist yapmaya meraklı bir guard ikilisine sahip oldu. Ayrıca Brad Oleson gibi kadrosunda düşünmediği bir isimden de kârlı bir alışverişle kurtuldu İtalyan antrenör. Messina'nın bir sonraki hareketi de Marko Tomas, Jeremiah Massey ve Lazaros Papadopoulos üçlüsünü satmak olacaktır. Üçüyle de işi yok İtalyan'ın. Gelen dedikodular Marko Tomas'ın Cibona ile anlaştığı ve Zagreb'e döneceği. Massey ile Papadopoulos da Avrupa basketbolunda her zaman iş yapacak adamlar olduklarından takım bulmak da zorlanmayacaklardır.
Basklılarda da değişim dolu bir yaz yaşanıyor. 20 yıldır -ta Kenny Green zamanlarından- Taugres-TAU Ceramica adıyla bildiğimiz kulüp, İspanyol bankası Caja Laboral'ın sponsor olmasıyla adını Saski Baskonia Caja Laboral olarak değiştirdi. Değişiklikler isimle de sınırlı kalmadı. Takım oldukça gençleşti. Kadrodaki en yaşlı isim 79'luk Walter Hermann. Zaten NBA'den dönen Arjantanli dışındaki herkes 1981 ve sonrası doğumlu. -Pek çoğu da 85 sonrası- Basklılar, Arjantinli oyun kurucuyu Madrid'e yollarken onun yerini bir başka Güney Amerikalı ile dolduracaklar. Brezilyalı Marcelinho Huertas da Prigioni gibi oynatmayı seven bir guard. Oyunun iki yönünde de fena değil. Huertas dışındaki 5'te zaten oldukça atletik. Hele Lior Eliyahu ve Tiago Splitter'dan oluşan potaltı Avrupa'nın en atletik ikilisi olabilir. Üstelik İsrailli forvetin de bir uzuna göre asist ortalaması da fena değil. Tabi takıma ve İspanya'ya uyum sağlamakta zorlanmazsa.
Ettore Messina'nın tecrübeli Real Madrid'i ile Duško Ivanović'in genç ve atletik Saski Baskonia Caja Laboral'ı yeni sezonun en dikkat çekecek iki takımı gibi görünüyor.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

cruyff da gelsin, seyretsin…

Rijkaard ve Neeskens Galatasaray’ın teklifini kabul etmeden önce acaba kaç kere Cruyff ile konuşmuşlardır? Sarı fare onları teşvik mi etmiştir, mani olmaya mı çalışmıştır acaba? Ne olursa olsun işe başladıktan sonra sürekli irtibat halindedirler ve belki Cruyff Lig TV bile bağlatmıştır evine. Ama yetmez…

Arda, Keita, Elano, Baros, Kewell şenliği Cruyff’u bu sezon bir elin parmaklarından daha fazla kere getirecektir İstanbul’a eminim. Dünya futbolunun en yüce kişiliklerinden biri, gölgesini Galatasaray’ın üzerinde hissettiğimiz Cruyff da gelmeli, izlemeli bu takımı. Her geçen maç buna biraz daha layık bir takım haline geliyor Galatasaray.

Memleketimizin takımına bir torpil yapalım ve bu sefer misafir takımdan başlayalım analize. Kayserispor, bu sezon Galatasaray önüne çıkan en sert ve dişli takımdı. Anadolu takımları içinde en ciddi hücum hattını gördük ilk 11 sahaya çıktığında; Cangele, Gökhan Emreciksin, Makukula ve James Troisi. Ama görevlendiriliş şekilleri, dizilişleri, en verimsiz olabilecekleri şekildeydi. Sağ dışta Cangele, sol dışta Gökhan Emreciksin, Troisi ile Makukula da bildiğimiz çift forvet. Orta alanda yaratıcılığı Bilal Aziz’den bekleyip, Troisi’nin sırtını savunmaya yaslatmak, fena bir taktik hata idi bence.

Makukula’dan faydalanmak gerek. Bu da teknik heyetin görevi. Olembe iki yıldır adam akıllı top oynamıyor. Aghahowa bir Fener maçı oynadı, arkasına bakmadan gitti. Oyuncuları hedefe motive etmek, hazır tutmak, küstürmemek teknik heyetten başkasının işi değil. Kayserispor’un Makukula konusunda hata yapma lüksü yok. Yönetim, Tolunay Kafkas ve ekibine müthiş bir santrafor getirmiş durumda. Ligin en “kapı” iki stoperi denebilecek Gökhan ve Servet bile adamın yanında küçük kaldılar, gerisini siz düşünün. Zayıf, kısa stoperlerle oynayan takımları müthiş bir eşleşme problemi bekliyor. Kayserispor ise oyun planını bu koz üzerine bina etmeli; ki Galatasaray önünde böyle bir şey yoktu.

Galatasaray muhteşem oynamadı. İşin güzel tarafı da bu, takım oyununun vasat olduğu günlerde bile duran top ya da yıldız farkı Galatasaray’ı parlatıyor. Sezonun flaş transferi, son iki maçın yıldızı Keita’nın ilk yarı keyfi yoktu, değil mi? O çıktı ve Elano girdi; sonuç malum. İlk ve ikinci goller, duran top organizasyonu sonucu. 3,5 civarı bir gol ortalaması ile hücum ediyor Galatasaray takımı; çok önemli bir sonuç bu.

Ve yine yazıyorum, olağanüstü bir Arda Turan seyrediyoruz. Son goldeki yaratıcılık bir yıldıza yakışandı ancak bu adamın oyun açan pasları olağanüstü.

Ve elbette Elano… O top ayağına geldiğinde ne tribünde, ne ekran başında “vuracak” diyen kimse yoktu, eminim buna. Vurdu adam, soluyla, gelişine; inanılmaz bir gol oldu. Arda ile sol taç çizgisinde kontrolsüz tek toplarla presten çıkışlarını görmediyseniz bulun, seyredin, facebook’a ekleyin, herkes de görsün.

Ve iyi hücumculara karşı oynanacak bu maçta Galatasaray stoperlerinin performansı önemliydi. Açıkçası tüm Galatasaraylıların Gökhan Zan’ın şahsi performansından, Servet’in de Gökhan ile kolektif uyumundan şüpheleri vardı. Başta Fatih Terim, sanırım herkes şu an bu ikiliyi keyifle takip ediyorlardır. Makukula’dan korner organizasyonu sonucu kafa golü yemek, başarısızlık değildir. Çalışılması gerekir, ama mani olamayabilirsiniz. Ancak yerden gelen hücumlarda, zamanlamaları, müdahaleleri ve yardımlaşmaları gayet iyiydi.

by Nurullah Bakır