14 Ağustos 2011 Pazar

dünya atletizm şampiyonası & eurosport


amerika açık'a 15 gün kala...


arda'ya açık mektup

Ardacım,

birkaç sezon önce başlayan sana dair "gidecek-gitmeyecek" papatya falı, son aylarda "gidiyor-gitmiyor"a dönüştürülmüştü.

Ve nihayet gittin.


Daha 24 yaşındasın ve gidişinden bahsederken "nihayet" demek bile senin yurt dışı transferinle ilgili insanı yoran spekülasyonların bir özeti sanki.

Yeteneklerini sayacak değilim, benden iyi biliyor onları senin her hareketini takip eden sevenlerin. Seni sevmeyen olmadığını da sanmıyorum ya, neyse. Benim gözümde/gönlümde sen, maç sonrası yorumların ve çıktığın programlardaki esprilerin, konuşmaların ve giderken verdiğin olgun demeçlerinle daha çok yer ettin.

Futbolunun güzelliğini, çalımlarını, 'adrese teslim' yüzdesi yüksek ortalarını, rakip üç kişiyle birden sana korner direğinin dibinde pres yaptığında senin ayağındaki topu zeka ve yetenekle adeta kamufle ederek onlardan nasıl kurtarıp ceza sahasına süzüldüğün o enstantaneleri de özlemeyeceğim çünkü jübile yapmış, futbolu bırakmış değilsin ki. Bu küreselleşmiş ve iç içe geçmiş iletişim ağları çağında zaten hafta boyu futbolunu izlemeye devam edeceğim nasıl olsa... Hem de abuk sabuk baskılardan uzak, sana doğduğun büyüdüğün ülkedeki ağabeylerinden, amcalarından daha çok saygı ve sabır gösterilen bir ülkede artan bir performansla oynayacağına inanarak bekleyeceğim, akşamları La Liga yayınlarını...

Futbol harici özelliklerine gelince: Ben seni zeki, hatta akıllı, espritüel yani kendiyle barışık, doğal, dolayısıyla samimi, yakışıklı değil ama sempatik bir genç ve çok yetenekli bir futbolcu olarak hep güzel hatırlıyor olacağım.

Özürlü ve yardıma muhtaç çocuklara zaman ayıran, sevecen ve mütevazı bir genç olarak da aynı zamanda...

Sana şimdiye kadar seni malzeme yapan medya ne yakıştırırsa yakıştırsın ben futbolcu olarak hayatıma değen güzel bir insanı kendime yakıştırdığım gibi hatırlamalıyım; o yüzden de mankenlerle veya sevgililerinle yaşadıklarınızla ilgilenmedim ki, gidince o olaylarla hatırlayayım seni. Ha pardon, bir gün hâlâ sevgilin olan kişiyle sinema kapattığınızı (muhtemelen sizi her yerde/ortamda bunalttıkları için) okuduğumda gazetelerde, o olayla ilgilenmiştim; "yıllarca bunu neden akıl etmedim ki, artık sinemalar ufak, kapatmak kolay, sevdiğim insana mesela doğum gününde ne de güzel bir jest yapmış olur(d)um" diye düşünüp kıskanmıştım seni, itiraf edeyim.

Giderken aldığın/aldırdığın transfer parasıyla da ilgilenmedim ben... Çünkü hem o konuyla nasıl olsa birileri ilgilenir (nitekim, bak Galatasaray'ı çok seven(!) amigo Ercan ağabey'in Hürriyet'teki uzun köşesinde bunu yazmış bugün. Sana başarılar dileyip ardından para konusunda kazık yendiğini/yedirdiğini ima etmiş. Madrid'de seni Sergen'den sonra en yetenekli oyuncu bulan dünya yıldızı Mesut Özdil'le buluşmaya giderken büyük bir gazetecinin önünde dur, Ercan Bey'in yazısını sor; kendi alan(lar)ında dünyada yer etmiş bir kişilik olduğu için bilirler mutlaka) hem de transfer paraları, bonservis bedelleri vesaire bunlar futbolun endüstriyel boyutları ve ben seni futbolun duygusal yanını sahaya yansıtabilen sevimli tarzınla çok daha fazla sevdim.

Yolun açık olsun Arda'cım, yüzündeki o gülücükler eksik olmasın oralarda; yani gerçekten güle güle git...

Yalnız bu yazıyı noktalamadan önce küçük bir ricam var senden:

Yeni takımınla Madrid'de sahaya çıkmaya başladığında, maç öncesi seremonilerde falan, kameralar seni gösterdiğinde ekran başındaki ben ve benim gibilere el sallar mısın lütfen... Bak o zaman, atacağın bir gol sonrasında falan yeni formanı öpersen de içim burkulmaz belki...