Geçtiğimiz hafta yazmıştık Meksika'daki vodoo olayının ayrıntılarını. Record gazetesinin kampanyasını üstlenen Amerika merkezli RadioShack gelebilecek tepkilerden dolayı bu işten vazgeçmişti. Record kampanyada ısrarlı olunca RadioShack'ın yerini başka bir Teksaslı Blockbuster aldı. Record'un verdiği kuponları toplayan ve Blockbuster magazasına giden herkes, Mario Munoz isimli arkadaşın elinde bulunan vodoo kuklasına sahip olabiliyor. 10 yıldır Birleşik Devletler'i deplasmanda yenemeyen Meksika, vodoo bebeklerinin gücüyle bu sefer sahadan galip ayrılırsa Blockbuster için pek hayırlı olmaz.
7 Şubat 2009 Cumartesi
"işimiz vodoo'ya kaldı" #2
Etiketler:
ecnebi,
futbol,
orta amerika
fazla ateşli...
Fransız Alpleri'ndeki Val d'Isere'de devam eden Dünya Kayak Şampiyonası'nın çıplak bir de konuğu vardı. Arkadaş havanın sıcak olduğunu düşünüyor -bu düşüncesini sırtında da duyurmuş zaten- olmalı ki etrafta çıplak çıplak rahat dolaşıyor. Hani derler ya "fazla ateşli diye" bu da o cinsten.
Fotoğraf: FRANCK FIFE/AFP/Getty Images
çifte kupa
Al Ahly kulüpler düzeyinde bu yıl Afrika'yı domine etti. Kasım ayında Afrika Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırmışlardı dün de CAF Süper Kupası'nı. Son iki yılın CAF Kupası (UEFA Kupası'nın Afrika versiyonu) şampiyonu Club Sportif Sfaxien'i Kahire Stadyumu'nda 2-1 yenerek Süper Kupa'yı 1 yıl aradan sonra tekrar müzesine götürdü. Tekrar diyoruz 2006 ve 2007 yılında da kupayı Mısır temsilcisi kazanmıştı.
Club Sportif Sfaxien'e ise yazık oldu demek gerek. Geçen yılda Süper Kupa'yı kazanmak için sahaya çıkmıştı Tunus ekibi ama yine aynı skorla, 2-1 ile Etoile de Sahel'e boyun eğmişti. Nasip gelecek seneye belki de Tunuslular için.
Fotoğraflar: KHALED DESOUKI/AFP/Getty Images
cartier martin
Geçtiğimiz sezon Antalya Büyükşehir forması giyiyordu Cartier Martin. Daha sonra esrar kullandığı ortaya çıkmış, Büyükşehir Belediye'de onu postalamıştı. Bu sezona D-League'de (geliştirme ligi) Iowa forması ile başladı. İyi de top oynayıp 20 sayı ortalaması tutturdu. Hatta D-League'in all-star maçı kadrosuna bile seçildi. Bu iyi oyunun mükafatı 29 Ocak'ta Charlotte Bobcats ile 10 günlük sözleşme imzalamak oldu. Bobcats'in Matt Caroll'ı taksa etmesi ardından da Gerard Wallace'ın Lakers maçındaki ciddi sakatlığı onun rotasyonda yer bulmasını da sağladı. 10 gün içerisindeki 3 maçta da forma giydi. Hatta dün gece kaybedilen Atlanta maçında çift haneli dakikalarda süre aldı karşılığında da çift haneli sayı üretti. Larry Brown, Martin'in hem performansından memnun kalmış olmalı hem de Raja Bell'in de sakatlanmasıyla rotasyondaki sorunun daha da artması nedeniyle bir 10 günlük sözleşme daha imzalattı Cartier Martin'e.
Böylece onun da çocuklarına anlatacak bir NBA macerası oldu. Kim bilir yapılan bu iki anlaşmanın ardından sezon sonuna kadar kapağı da atar Bobcats'e.
Fotoğraf: Brock Williams-Smith/NBAE via Getty Images
# 4 artık emekli
Basketbol adına en üzücü olaylardan biridir 90'lı yılların son 2000'lerin başındaki Sacramento King kadrosunun şampiyonluk yüzüğü kazanamadan basketbola veda etmesi. En azından benim için öyle. NBA'in en keyif veren basketbolunu oynayan takımın değil şampiyonluk, konferans finalinden öteye gidememesini mucize olarak nitelemek gerek. Aslında mucizeydi de. 2000 playofflarında sadece 0.5 saniye uzaklıktaydılar finale çıkmaya o mucizevi Horry 3'lüğü olmasa. O sezonun ardondan bir daha eski ritmlerini bulamadılar. Kadroda daha sonra dağıldı. Bazıları emekli oldu bazıları ise emekliliği yaklaştılar.
Kings'in o şaaşalı günlerinin en önemli ismi Chris Webber'in 4 numaralı forması dün gece Utah Jazz maçının devre arasında emekliye ayrıldı ve Arco Arena'nın tavanındaki yerini aldı. Webber'i Scott Pollard, Vlade Divac gibi takım arkadaşları yalnız bırakmadı. Hatta Pollard minimum katkıyla geçen sezon kazandığı şampiyonluk yüzüğünü sık sık göstermeyi de ihmal etmedi.
Arco Arena'daki bir sonraki nostalji gecesi 31 Mart'ta. Vlade Divac'ın 21 numaralı forması o gün emekliye ayrılacak. Kings'in sitesinde o gecenin biletleri satışa çıktı bile.
msg'de ünlüler geçidi
Madison Square Garden'da New York Knicks Boston Celtics gibi ciddi bir konuğu ağırlayınca salondaki ünlü sayısında da bir artış olmuş. Whoopi Goldberg, Spike Lee gibi neredeyse her maça gelen ünlülerin yanı sıra süpermodel Nicole Trunfio, How I Met Your Mother'dan bildiğimiz Josh Radnor, Coupling'in Amerikan versiyonu Perhaps, Perhaps, Perhaps'ten hatırlamamızın mümkün olduğu Lindsay Price ve Mad Men'den John Slattery MSG'ın bu geceki ünlü konuklarıydı. Maça bu kadar ünlü gelince de fotoğrafçılar basketbolcular kadar tribünlerle de yakından ilgilenmiş.
Fotoğraflar: Chris McGrath/Getty Images
manninggiller
Superbowl geldi geçti belki ama sırada Pro Bowl maçı var. Yıllar sonra Superbowl'da nihayet bir ferdini göremediğimiz "Manning Ailesi" ise bugün tam kadro Hawaii'de poz veriyordu. Pro Bowl öncesi Kapolei'deki antrenman önü yapılan fotoğraf çekimlerinde soldan sağa Indianapolis Colts QB'si Peyton Manning, eski ünlü amerikan futbolcularından baba Archie Manning ve New York Giants QB'si Eli Manning böyle poz verdiler. Pro Bowl'da Peyton "AFC", Eli ise"NFC"karması adına ter dökecek. Ortada NFL'in en formda yıldızlarını birarada oynarken görme imkanı mevcut...
ps: Bu arada fotodan çıkacak MVP ödülleri, Superbowl, Pro Bowl istatistikleri inanılmaz. Hemen hatırlatalım kardeşlerin en büyüğü karede yer almayan Cooper da aslında kolejde (Mississippi) çok başarılıydı fakat omurilik ve sinirlerinde yaşadığı problem nedeniyle erken emekli olmak zorunda kalmıştı.
Etiketler:
amerikan futbolu,
ecnebi,
pro bowl
six nations 2009 başlıyor...
Rugby sporunun en geleneksel yapıtaşlarından biri olan altı ulus turnuvası 7 Şubat maçlarıyla start alıyor. 2009 versiyonunda son şampiyon Galler unvanını korumaya çalışırken, revizyona giden İrlanda 1985'den bu yana ilk defa turnuvayı kazanmanın peşinde. Son yılların başarılı ekibi Fransa, dev İngiltere, her zaman dişli İtalya ve benim takımım İskoçya nefes kesen maçlar oynayacaklar. Foto da çok cakalı...Özellikle de kupayı bırakmaya niyetli olmayan Galler kaptanı Ryan Jones...
kathrin zettel dünya şampiyonu
Fransa'nın ünlü kış sporları merkezi Val d'Isere'de düzenlenen Alp Disiplini Kayak Dünya Şampiyonası'nda dün yapılan Kadınlar Super -Combined yarışında Avusturyalı Kathrin Zettel zafere ulaşıp altın madalyayı hanesine yazdı. Fotoda ise gümüş madalyayı kazanan 17 yaşındaki süper yetenek İsviçreli Lara Gut'un, Zettel'e "aklını başına al" tribini yaparken izliyoruz. Bu arada kayak dünyasının süperstarı ABD'li Lindsey Vonn ise Slalom bölümünde kapı kaçırdığı için diskalifiye olarak hayal kırıklığı yaşattı ve yaşadı. Halbuki çok formda olan Vonn, salı günü super dev slalom'da dünya şampiyonu olmuştu. Super-combi'de dünya üçüncülüğünü ise Avusturyalı Elisabeth Goergl elde etti.
Etiketler:
ecnebi,
kış sporları
frederiek nolf r.i.p.
Resimde görülen bu genç sporcu yol bisikletinde gelecek vaadeden Belçikalı Frederiek Nolf. Ne yazık ki, kendisi önceki gün kaldığı Katar'ın başkenti Doha'daki Ritz Carlton otelinde uykusunda hayatını kaybetti. Katar Bisiklet Turu'nda Topsport Vlaanderen takımında yarışan Nolf, altı etap süren turun, dördüncü etabı sonrasında (ki ben yarışı anlatırken çok sağlıklı gözüküyordu) akşam saatlerinde odasına çekildikten sonra uykuya dalıyor. Takım ve oda arkadaşı Kristof Goddaert tarafından uyandırılmaya çalışılan ancak hiç tepki vermeyen genç bisikletçinin uykusunda öldüğü anlaşılıyor. Henüz resmi rapor açıklanmadı fakat kalp krizi en makul sebep olarak gözüküyor.
Yaşasaydı 10 Şubat'ta 22 yaşında girecek olan Nolf için hem turun direktörü efsane Belçikalı Eddy Merckx hem de bir diğer Belçikalı, Katar Turu'nun galibi ünlü sprinter Tom Boonen çok üzüldüklerini, yıkıldıklarını anlatıp durdular. Nolf'a saygı olarak beşinci etap onun anısına sadece 20km koşularak bir kortej şeklinde geçildi. Gelecek için büyük başarılar beklenen bir yeteneğin, daha önünde upuzun bir hayat varolan gencecik neşeli devamlı gülümseyen bir insanın böylesine terk eylemesi, biz sporseverlerin yüreğinde acı bir tat bıraktı belki ama Belçika'dan acı haberi alan ailesinin ve yazın evleneceği nişanlısının yaşadıklarını tasavvur dahi etmek istemiyorum.
Bisiklet sporunda geçmişten acı kayıplar...
- 04/02/2009 Christophe Dupouey (40 - FRA) Evinde intihar etti (eski dünya dağ bisikleti şampiyonu, 3 gün önce gerçekleşen bir diğer sarsıcı olay)
- 04/01/2009 Luca Gelfi (42 - ITA) atölyesinde intihar
- 10/05/2008 Bruno Neves (26 - POR) yarışta düşerek
- 28/03/2008 Valentino Fois (34 - ITA) Evinde kalp krizi
- 25/01/2008 Gary Wiggins (55 - AUS)sokakta araba çarparak
- 16/01/2008 Jason MacIntyre (34 - GBR) otomobil ile kaza
- 29/12/2007 Peter Bissel (21 - GBR) evinde kalp krizi
- 26/12/2007 Andreas Matzbacher (26 - AUT) otomobil kaza
- 01/08/2007 Ryan Cox (28 - AFS)Hastanede kalp ameliyatı
- 26/11/2006 Isaac Galvez (31) Yarışta düşerek
- 01/03/2006 Arno Wallaard (26) arabasında kalp krizi
- 15/06/2005 Alessio Galletti (37) yarış sırasında kalp krizi
- 15/02/2004 Johan Sermon (21) Uykusunda kalp krizi
- 14/02/2004 Marco Pantani (34) otel odasında aşırı dozdan (en büyük bisikletçilerden biriydi)
- 07/12/2003 J-Maria Jimenez (32) kalp krizi
- 03/06/2003 Fabrice Salanson (23) uykusunda kalp krizi
- 12/03/2003 Andrei Kivilev (29) yarışta düştü, (ölümü sonrasında tırmanışlarda da kask takılması zorunlu oldu)
- 11/01/2003 Denis Zanette (32) dişçisinde iken kalp krizi
- 19/06/1999 Manuel Sanroma (22) yarışta düşerek
- 23/06/1996 Mariano Rojas (23) arabası ile kaza
- 18/07/1995 Fabio Casartelli (24)yarışta düşerek (ölümü büyük yankı yarattı, ölümü sonrasında inişlerde kask zorunlu hale getirildi, en acı ölümlerden biriydi, Fransa Bisiklet Turu sırasındaydı)
- 13/07/1967 Tom Simpson (29) yarış sırasında kalp krizi, (kanında amfetamine rastlanmıştı, Fransa bisiklet Turu sırasındaydı)
6 Şubat 2009 Cuma
federer, nadal ve gözyaşlarının anlattıkları
Mustafa birkaç post önce Aussie Open ile ilgili yorum pası atmıştı ama yayın trafiği ve de final sonrasındaki yoğun düşünceler, duygular buna pek izin vermedi. Hatta bu yazıya da üç gün önce başlayıp ara ara karalayarak tamamlayabildim vakitsizlikten. Aslında şöyle Avustralya Açık bitse de bütün turnuvayı keyifle bir kaç postla yorumlamak nasip olsa diyordum; lakin Federer - Nadal final seremonisinden sonra, ne Rusların kadınlardaki başarısını, ne Fransızların erkeklerdeki harika jenerasyonunu, ne de Suarez Navarro, Verdasco ve Dokiç'in hikayelerini düşünebilir, kağıda dökebilir oldum.
En baştan şunu belirtiyim, ne Federer ne de Nadal taraftarıyım. Zaten teniste böylesine futbolvari taraftarlığın da çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Doğanın kanunu gereği daha fazla sempati duyulan isimler mutlaka olacaktır, fakat final sonrası görüntüler de gösterdi ki iki büyük sporcunun varlığını takdir etmek ve ne kadar şanslı olduğumuzu düşünmek çok daha yerinde olacak. Ama bazı yorumları okuduğumda, "sen ağla Federer" yada "Nadal Federer'i ağlattı" tarzı cümlelere tanık olunca, gerçekten de Türkiye'deki spor kültürü adına nerede olduğumuzu üç milyonuncu kez acı bir şekilde anlamış oldum.
Sadede gelirsek, Federer'in gözyaşlarının ifade ettiği çok fazla olgu vardı. Birincisi kazanmaya alışmış bir büyük sporcunun, tam bir winner'ın , hem de hep aynı adama karşı, yaşadığı yenilgilerin yarattığı bir insancıl patlama ve Nadal'ın ona karşı oluşturduğu mental bloğun yarattığı birikimin taşması. İkincisi yıllardır tüm gözlerin üzerinde olduğu, her sabah kalktığında bir büyük kazanma baskısıyla uyanan, her yaptığı, söylediği didik edilen bir insanın (robot değil kendisi), adeta bir stres dünyasına hapsedilmesinin yol açtığı derin sonuçlar. Üçüncüsü tek çocuk olarak büyüyen, karakter gereği hep içine kapanık olan bir insanın, büyük yeteneği ve uzun yıllar süren çalışması sonucu elde ettiği imparatorluğunun son kalelerinden birini (sert kortta grand slam) daha aynı rakibe kaybetmenin yarattığı büyük gurur depremini tek başına göğüslemeye çalışması. Kazanırken de ağlayan bir büyük şampiyonun arkasından kaybettiğinde" bunu hazmedemedi, demek ki kaybetmeyi büyüklükle kabul edemiyor" diyen yorumları da kabullenemiyorum. Bazı politik gülümsemeler yerine, içinde yaşadığı fırtınayı aynı kazandığında akan gözyaşlarına çevirdiği gibi aynı yöntemle ifade edebilmesi olumlu manada çok sıradışıydı. Sevgili ve değerli arkadaşım Emre Yazıcıol'un (Eurosport'tan hatırlarsınız) yazdığı gibi sebepleri şu şekilde söyleyenler de var:1) Rod Laver gibi bir devin elinden 14. Grand Slam kupasını alma şansının kaçırılması, tam bir gelenekçi olarak tarihe ve tenisin geçmişine saygı ve ilgisi müthiş derecede fazla olan Federer’i çok etkiledi. 2)Nadal’a karşı 5 sette alınan iki kritik yenilgiden sonra, çimin ardından sert kort kalesinin de düşmesiyle Federer’in “ Ya bir daha asla slam kazanamazsam?” dehşetine kapılması. 3)Yakın bir maçın, yakalanan fırsatlara rağmen kazanılamaması ve berbat 5. set performansının yarattığı hayal kırıklığının dışavurumu olarak ekselanslarının kendini tutamaması.
Bunların hepsi de işin içerisinde. Fark ise daha yüzeysel ve derinlemesine olmayan sebepler olması. Zaten nedenleri sıralamak çok da zor değil. Asıl mühim olan bu büyük tenis dehasının bundan sonra ne yapacağı ya da ne yapması gerektiğini sorgulamak olacak kanımca. Fedex, mutlaka tüm yaşadıklarını, hatalarını, korkularını (özellikle Nadal) aynı seremonide üzüntüsünü, öfkesini, gururunun kırılmasını gözyaşlarıyla dışa vurduğu gibi içinde hapsetmemeli, o gözyaşlarını akıttığı gibi bu enfekte maddeleri bünye dışına itmeli. Bir başka deyişle işin kolayına kaçıp suçu başka yerde arayıp herşeyi içine atmak yerine, hem kendi hem de çevresiyle ilgili reformlar, devrimler gerçekleştirmek zorunda. Pete Sampras'ın 14. grand slam'i 31 yaşında kazandığını düşünürsek, 27 yaşındaki RF için bu reformları yapmanın mantığı ortada. Büyük sporcu Andre Agassi dahi, arayaşını ancak 30'larında tamamlayabildi. İsviçreli dahi de, kendisi için A Takımı misali, saygıdeğer, karizmatik, tecrübeli bir antrenörle, her konuda destek verecek eski büyük tenis yıldızlarından felsefi bir mentörle (bence çok gereken bir ek olarak da bir psikolog yardımı) ve fiziksel gücünü, dayanıklılığını bünyesinin elverdiği ölçüde optimum düzeye çekebilecek bir fitness antrenörüyle güçlü bir ekip oluşturmalı.
FernandoVerdasco dahi sezon arasında hemen Davis Cup sonrasında Las Vegas'a gidip hem Andre Agassi ile konuştu, ders aldı hem de önemli antrenör Gil Reyes ile çalışarak güç ve yeni taktiksel varyasyonlarla tenisini ve kendisini tazeleyerek güçlendirdi. Bunların semeresini nasıl aldığını da gördük. Durumu anlatmak için başka karşılaştırma yapmak gerekirse, Nadal maç sırasında tribüne dönüp kampına baktığında ona ateşler yollayan bir amca, hırslı fitness antrenörü ve motive eden akrabalarını görürken, Federer olmayan kampına baktığında Wavrinec'in donuk gözleriyle karşılaşıyor.
Velhasıl tüm bu ferman gibi saydığımız devrimlerin gerçekleşmesi için Fedex'in önündeki en büyük engel de kendisi gibi gözüküyor. Daha doğrusu tarihteki efsane sporcuların hepsinde olan bir o kadar büyük egosu. Tek adam olmaya alışmış, kendini çalıştırmayı tercih eden, kendisinden daha iyi tenisi bilenlerin olduğunu kabullenmeyen bir ıssız adam Federer. Sevgili dostum Emre'nin de dediği gibi Federer ne yapıp edip Nadal'a karşı olan olmayan tüm sorunlarını kabullenmeli, reddedip başka yerlerde suç aramayıp sistemine reset atmalı ve bu ek programları yükleyip etrafını güçlendirmeli. Yoksa "Apple" Nadal," Windows" Federer'i her kalede fethetmeye devam edecek gibi gözüküyor.
Son tahlilde benim nacizane dileğim, bu akılalmaz, fevkalade maçlara, spor resitallerine karşılıklı imza atan iki büyük sporcunun rekabetinin yıllar boyunca devam edip biz sporseverleri keyiften, heyecandan dört köşe etmesi. Bu uğurda, sistemini oturtan, kendini her geçen gün her konuda geliştiren, zenginleştiren Nadal'in aksine en büyük görev artık Federer'e düşüyor gibi... Come on Roger... ps: daha da uzun ayrıntılı tahlil, öneriler yapardık ama blog sınırlarını çoktan aştık zati...
brezilya geceleri
FIFA'nın üst düzey yetkileri yaklaşık 1 haftadır Brezilya'da. Dünya kupasına ev sahipliği yapacak stadyumları gezdiler, ne nasıl olacak konusunda bilgi topladılar. Bu yoğun mesainin ardından Brezilya Futbol Federasyonu, arkadaşları eğlensinler diye Brezilya gecelerine götürmüşler. Herşey iyi hoş da koca koca adamların kafalarında yerel aksesuarlar yakışmış mı, üstelik bir de fotoğrafları çekilmiş. Dalga konusu olurlarsa şaşırmamak lazım FIFA'da.
Bu arada fotoğraftaki şişman amca da Brezilya futbolunun en yetkili ismi Ricardo Teixeira. Pele spor bakanı olduğu dönemde onunla iyi kapışmıştı. Sonra ne olduysa ikisinin arası birden düzeliverdi! Günün birinde Ricardo Teixeira'nın Brezilya futbolunda yaptığı yolsuzlukları okursak hiç şaşırmam. Hatta okumazsak şaşırırım.
Etiketler:
brezilya,
dünya kupası,
ecnebi,
futbol,
güney amerika,
magazin
katalunya & filistin & barcelona
Aralarında karşılaştırılamayacak büyük farklılıklar olsa da Katalunya ile Filistin arasında çeşitli benzerlikler söz konusu. Belki de bu benzerlikler yakınlık da hissettiriyordur Katalunyalılara dün akşam olduğu gibi. Dün akşam oynanan Barcelona-Maccabi Tel Aviv Euroleague maçında kefiyeli Barca taraftarlarını ve Filistin bayraklarını görmek mümkündü.
5 Şubat 2009 Perşembe
iran & tenis
FED Cup'ın Asya/Okyanusya grubunda mücade eden İran'ı 19 yaşındaki Madona Najarian temsil ediyor. 19 yaşındaki tenisçinin bu, ilk uluslararası tecrübesiymiş. Najarian için şanssız diyebiliriz. Dünya sıralamasının 71. sırasında yer alan Kazak Galina Voskoboeva ile oynadığı maçı 6-0'lık iki sette kaybetti. İranlı tenisçinin kıyafeti oldukça dikkat çekmiş olmalı ki ajanslara bile düşümüş karşılaşmaının resimleri...
Fotoğraf: TONY ASHBY/AFP/Getty Images
arshavin bereketi
Arshavin'in Arsenal'e transferinin legal olup olmadığı, transferin verilen sürenin ardından gerçekleştiği iddiaları konuşuladursun Rus futbolcu üzerinden para kazanma çalışmaları da başladı. Arsenal'in dükkanlarında 23 numaralı formalar satışa sunulurken, taraftar sitelerinde de farklı bir çalışma söz konusu. Resimde gördüğünüz ve çeşitli Arsenal sitelerinde satışa çıkan Arshavin tişörtlerinin fiyatı 20.70 sterlin.
porto'nun zor fikstürü
Porto'nun şubat ayında zorlu bir fikstürü var. Sporting Lizbon, Benfica ve Şampiyonlar Ligi'ndeki Atletico Madrid maçlarından oluşan bu seriden ne kadar az hasarlı çıkacağı hem Avrupa hem de ligdeki konumunu belirleyecek. Porto'nun zorlu fikstürü Taça da Liga'daki Sporting Lizbon yarı final maçı ile dün akşma başladı. Jose Alvalade'deki maçta Lizbonlular karşısında son yılların en farklı mağlubiyetini aldı. Benim hatırladığı 10 yıldır ne Sporting ne de Benfica 4 gol birden atamıyordu Porto'ya. Sporting dün akşam 4-1 kazanıp Taça da Liga'da finale yükselirken Porto için alınan sonuç pazar günkü Benfica maçı öncesi moral bozdu. Sporting maçının üstüne bir de Benfica'ya Dragao'da kaybederlerse Atletico Madrid maçında dip yapmış bir Porta sahada olacak.
Fotoğraflar: FRANCISCO LEONG/AFP/Getty Images
lisa leslie bırakıyor
Bayan basketbol denildiğinde aklıma iki isim gelir; Biri Clarrisa Davis'tir diğeri de Lisa Leslie. Ne zaman Leslie bacımızın bir maçını izlesem saha içerisinde takımı terbiye etmesi için oynatıldığı düşünürüm. Hani herkesden azcık uzunca olduğundan sahaya hakim, herkesi "höt!" dedidiğinde susturacak gibi geliyor bana.
Lisa Leslie dendiğinde aklıma bunlar gelse de o WNBA'in smaç yapan ilk oyuncusu. Bundan da daha önemlisi çok yönlü bir oyuncudur Lisa Leslie. Bugün itibariyle yaş 37'ye gelmiş deyip gelecek sezon sonunda artık parkelere veda edeceğini açıklamıştır. Bayan basketbolunun en başarılı kariyerine sahip ismidir kendisi. Hem kendi kıtasında hem de Avrupa'da kaldırmadığı kupa kalmamıştır Leslie'nin. Bu kadar başarıdan sonra ben de gönül rahatlığıyla emekli olabiliyorum derdim.
çok yaşa vannes
Tekrar yazıp çizmeye gerek yok herkesin bildiği şeyleri. Avrupa belki de dünya üzerindeki en kötü kupa statülerinden birine sahibiz. 3 büyükler, biraz da onları takip edenler dışında kimsenin yarı final, final oynamasına izin vermeyen bir statü bu. Öyle ki sanki herşey yolunda gitsin ve sürpriz gerçekleşmesin diye eleminasyon maçları bile iki karşılaşma üzerinden oynanıyor. Tabi kupa dediğin işin keyfi, sürprizde.
Bunu da en iyi Fransızlar yapıyor. Her yıl sürpriz bir finalist ya da yarı finalist oluyor. Bu yılın sürprizi de Ligue 2'nin ortasıra takımlarından Vennes. Nantes ile Rennes arasında sıkışmış Fransa'nın batısında Biscay Körfezi kıyısında 51 bin kişilik bir şehir Vennes. Şehrin futbol takımının geçmişi de öyle eski değil. 1998 yılında kurulmuş bir kulüp Vannes Olympique Club. Geçtiğimiz sezon Championnat de France de football National'de (Ulusal Lig) şampiyon olarak Ligue 2'ye çıktı. Ulusal Lig'de mücadele ederken 2 sezon önce Fransa Kupası'nda çeyrek final oynayarak tarihlerinin en büyük başarılarını elde etmişlerdi. Fakat şanssız bir kura ile çeyrek finalde Olympique Marsilya ile eşleşmişlerdi. Üstüne üstlük maç da Velodromme'da oynanınca 5-0 bir yenilgi ile kulüp tarihinin en büyük başarısını elde ederek elenmişlerdi.
Dün akşam ise bu başarılarını daha da ilerletmeyi başardılar. Lig Kupası yarı finalinde Stade Municipal de Ray'de Nice'i penaltı atışlarıyla geçerek finale yükseldiler. Gerçi normal sürede 2 dakika daha dayanıp Ben Saada'nın golünü yemeseler maç penaltılara bile kalmayacaktı. Kadrolarında aman aman bir topçu da yok Vennes'in.
Finalde Paris Saint Germain'i Parc des Princes'te 3-0 ile geçen Bordeaux ile karşılaşacaklar. Bu da onların gelecek sezon UEFA Europa League'de mücadele etmesi anlamına geliyor. Finalde bir mucizeye imza atıp Bordeaux'yu da geçip kupayı alırlar mı onu da 25 Nisan'da Stade de France'ta göreceğiz.
4 Şubat 2009 Çarşamba
laf arısı #1
Dün maçtan sonra Sivaslı futbolcuların bazıları bu maç için hazırladıkları tişörtleri giymişler. Üzerinde de "Hiçbir başarı tesadüf değildir" yazıyor... Bu mesajla Sivas bir taşla iki kuş vurduğunun farkında mı? Dünkü rakibinin bir zamanlar UEFA'da kaldırdığı kupa ve o dönem yakalanan başarının "tesadüf" olduğunu eden bazı başkanlar var da.
_________________________________________
TS kaptanı Hüseyin Çimşir "Yönetimimiz çok akıllı bir taktik yapıyor; bizi şampiyonluk stresinden uzak tutuyor" demiş ve ardından patlatmış: 5. şampiyon çıkmaz ! Biraz da kaptan akıllı taktik yapıp demeçleriyle bu yarıştaki en büyük rakiplerini tahrik etmese ya!
by taytay
lakerstr'den odom röportajı
Lakerstr'deki arkadaşlar uğraşmışlar, çabalamışlar Lamar Odom'la bir röportaj patlatmışlar. Arkadaşlar sağolsunlar, röportajı okumak isteyenlerin şurayı tıklaması yeterli. Odom'u da tebrik etmek gerek hem röportajı teklifini kabul ettiği hem de sallamadan kısa sürede cevapladığı için...
şampiyon şehre döndü...
Etiketler:
amerikan futbolu,
ecnebi,
nfl,
super bowl
tony parker & asvel
Tony Parker'a hayran olmamak elde değil. Kim yaptıysa ona harika bir kariyer planı çizmiş, doğru zamanda doğru işleri yapmayı biliyor, yaptığı seçimlerden de pişman olmuyor. Arkadaş en son geçtiğimiz hafta Fransız basketbolunun en oturaklı -Ligomes ve PAU'nun halini düşününce- kulübü Asvel Villerbaunne'a basketbol operasyonlarından sorumlu başkan yardımıcısı olmuş. Gerçi sezon içerisinde bu kadar yoğunlukta nasıl yardım edecek Lyon kulübüne hiçbir fikrim yok. Olsa olsa ölü sezonda yeni göreviyle ilgilenebilir.
Konuyla ilgili olarak klasik bir açıklama yapmayı da ihmal etmemiş TP. Kariyerini Asvel'de bitirmek istiyormuş. O dediğini yapması için ortalama bir 10 yıla ihtiyacı var kendisinin. Neyse tebrik etmek lazım hem Asvel'i hem de TP'yi yeni görevi için.
3 Şubat 2009 Salı
rakım kurtarır mı?
Copa Libertadores'te ön eleme turunda rövanş zamanı. Dezavantajlı skorlarla çıkacak takımlar içerisinde işi en zor olanı Real Potosi. Bolivya temsilcisi geçtiğimiz hafta ilk maçta Palmeiras'a deplasmanda 5-1 yenilmişti. Normalde bu sonucu alan takım ikinci maça mucize için çıkar. Fakat Bolivyalılar turdan olunması gereğinden daha fazla umutlular. Bunun nedeni Potosi şehri. Adını aldığı eyaletin başkenti olan şehrin en büyük özelliği, dünyanın en yüksek şehri olması. Potosi'nin rakımı 4 bin 90 metre. Ülkenin başkenti La Paz'da oynanan maçlar için takımların şikayet ettiğini biliyoruz. Ki La Paz'ın rakımı 3 bin 640. Palmeiras'ın işi bu kadar yüksek de skor avantajına karşın pek de kolay olmayacak. Gerçi Real Potosi son 2 yıldır Copa Libertadores'te mücadele etmesine karşın sahip olduğu bu yükseklik avantajını pek de iyi kullanamadı. hem 2007 hem de 2008'de ilk turda kupaya veda etti. Bu yıl da öyle olursa şaşırmamak lazım!
Etiketler:
copa libertadores,
ecnebi,
futbol,
güney amerika
saint petersburg'tan londra'ya...
karısı izin verdi, avukatlar iş başında
Victoria Beckham iyi bağlamış David'i. Adam hanımının sözünden çıkmıyor ya da öyle görünüyor. Los Angeles Galaxy'de futbol adına 2 eziyet dolu sezon geçirmiş olmalı ki Milan'da üst düzey performans sergiliyor. Diline geliyor "Ben LA'e geri dönmek istemiyorum" diye ama karısı çocuklarla birlikte LA'de kaldığından o da birşey diyemiyor -du- olsa gerek. La Gazetta Dello Sport, Victoria ile röportaj yapmış. Mrs. Beckham, "David'in mutlu olduğu yerde ben de mutlu olurum. Milano modanın başkenti, bir sürü tandığım da var moda dünyasından" gibi laflar demiş. İşin özü o kalmak istiyorsa ben de kalırım mesajını vermiş.
Il Corriere Della Sera'nın da haberine göre bu röportaj, David Beckham'ın içini rahatlatmış olmalı ki avukatlardan Milan'da kalmasını sağlayacak bir çözüm bulmaları için çalışmalarını istemiş. Bruce Arena, "o, 9 Mart'ta LA'de olacak" dese de Beckham bir daha zor döner Amerika'ya.
Tabi burada olan Tom Cruise'a oldu. Bir türlü yapamadı Beckhamları Scientolojist. Onları Scientology tarikatına katamadı ama belki kendisi ve Katie Holmes -Kanal 1'de ne zaman Dawson's Creek'e denk gelsem "aptal kız gide gide kime gittin" demekten kendimi alamıyorum- normal insanlar olabilir, hiç zannetmiyorum ya....
paşa'dan hamburg'a
Tam Fotomaç tarzı bir post başlığı oldu ya neyse. Haberim yoktu bu sabah okuyunca öğrendim geçtiğimiz yıl Kasımpaşa kalesini koruyan Khalid Sinouh'un Hamburg ile anlaştığını. Kasımpaşa'da fena iş yapmadığını düşünüyorum. Wikipedia'ya bakınca Kasımpaşa'dan ayrılma sebebi olarak alacaklarını alamamak olarak gösterilmiş. Hamburg'da Frank Rost'u yedecekleyecekmiş. Hamburg kalesinin yaş ortalaması da 35'i bulmuş böylece.
bonzilik hareket
Bonzi Wells'in Çin'deki basketbol kariyeri beklenenden kısa sürdü. 13 maçta 34 sayı ortalması ile oynayan veteran arkadaşımız, gittiği Amerika tatilinden bir türlü dönmeyi bilmeyince Shanxi Zhongyulu yöneticiler de kendisini kapıya koymuş haklı olarak. Çin'de yakaladığı formu! düşünürsek playoff zamanında bir takım kendisini kadroya dahil etmek ister belki de. Oynamak istediğinde iyi iş yapar gerçeğini unutmamak lazım Bonzi için.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)