8 Kasım 2008 Cumartesi
"world champion"
ilk konferans finalisti fire
Geçtiğimiz sezon konferans finalinde karşılaşmışlardı. O turu New England Revolution geçmişti. Bu sefer kazanan Chicago Fire oldu. Herkes biliyordu ki bu eşleşmeden NE Rev.'un çıkması sürpriz olurdu. Diğer sakatları bir kenara bırakalım takımın en önemli hücum silahı ve patlayıcı gücü Taylor Twellman'ın yokluğu New England için son nokta anlamına geliyordu. Fire ise normal sezonunun sonunda formdaydı. İlk maç golsüz beraber sonuçlanınca Fire'ın işi iyice kolaylaşmıştı. İkinci maçta ilk yarının son duraklama dakikası ve ikinci yarının da hemen başında iki golü bulup maçı kısa kestiler.
Eğer bir sakatlık olmazsa muhtemelen doğu finalisti olarak 23 Kasım'da Home Depot Center'da olurlar. Gerçi onların finalde olması MLS için de büyük bir şans. Toronto ile birlikte ligin en iyi ve vefakâr taraftarına sahipler. Finalde futbol adına birşey söyleyemeyiz ama tribün çoşkusu adına en çok yakışacak takım Chicago Fire'dır...
hamilton şampiyonluk turunda -stuttgart-
stephan lasme'nin şansı
Çarşamba akşamı Belgrad'da AJ Milano'yu yenen Partizanlı basketbolcuları maç sonrasında hem keyifli hem de keyifsiz bir haber bekliyordu. Kulüp binasına giren bir hırsız bütün oyuncuların pasaportlarını çalmış biri dışında. Takımın Gabonlu forveti Stephan Lasme'nın pasaportu diğer oyuncuların pasaportlarıyla birlikte değildi. Bu, çok büyüyebilecek bir sorundan kurtardı hem Partizan'ı hem de Lasme'yi. Çünkü Lasme Gabon vatandaşı. Gabon'un da Sırbistan toprakları içerisinde bir büyükelçiliği ya da temsilciliği bulunmuyor. Durum böyle olunca Stephan Lasme'yi yeni bir pasaport çıkarması epey uğraştırıcı bir süreç bekleyecekti. Hem Gabonlu'nun hem de kulübün şansı yaver gitti ve çalınan pasaportlar arasında onunki yer almadı...
Etiketler:
Basketbol,
ecnebi,
euroleague
7 Kasım 2008 Cuma
"football with style"
Tuhaf bir şekilde kibarlık nedeniyle olsa gerek "kadın futbolu" yerine "bayan futbolu" deyimi kullanılıyor. Neyse konumuz bu değil, postun resmi geçtiğimiz ekim ayında başlayan Avustralya "Bayanlar" Futbol Ligi Westfield W-League'e ait. 8 takımın mücadele ettiği ligin sloganı ise "Football With Style".
mtv european music awards
MTV European Music Awards'e bu yıl Liverpool ev sahipliği yaptı. Avrupa'nın en önemli müzik organizasyonuna Premier League'de iki futbol takımı olan bir şehrin ev sahipliği yapması demek kırmızı halıdan futbolcuların da geçmesi anlamına geliyor. Everton ve Liverpoollu futbolcular töreni yakından izlemiş. Objektiflere yansıyanlara bazıları Mikael Arteta, Tim Cahill ve Liverpool yerlisi Michael Owen...
3 milyon dolara 400 milyon dolarlık hayat
"1998-1999 sezonunda ilk defa yüklü miktarda para kazanmıştım, şarkıcıların bol miktarda takı taktıkları dönemdi. MC Hammer gibiydim. Dokuz arabam, kolyelerim ve küpelerim vardı,zengin olmayı kutluyordum. Mücevhercinin söyledikleri kendime gelmemi sağladı. Bana 'Bugünlerde sadece seni Puff Daddy ve birisi daha platine ilgi duyuyor. Diğerleri genellikle beyaz altına meraklı' dedi. Şöyle düşündüm, 'vergiler hariç 3 milyon dolar kazanıyorum' ve bu Daddy'nin yılda 400 milyon kazandığı yıldı. Aklım başıma geldi, ben ne yapıyordum? Mücevherleri sattım, daha sade bir araba aldım, artık şatafat yoktu, gerçekten aklım başıma geldi."
Slam'ın Kasım sayısındaki Elton Brand röportajından...
6 Kasım 2008 Perşembe
"bayern 'münih'in kulüp doktoru"
Şimdilerde pek olmasa da eskiden çok duyardık ".... futbolcu sakatlığını Dr. Wohlfahrt'a göstermek için Almanya'ya uçtu" tümcesini içeren kulüp haberlerini. Kendi kendime "bu Wohlfahrt'ta ne doktormuş" deyip dururdum.
Uzun adı Hans-Wilhelm Mueller-Wohlfahrt olan bizim "Bayern 'Münih' kulüp doktoru" Wohfahrt 31 yıllık Bayern Münih defterini kapatmış. 66 yaşındaki arkadaş artık sadece Almanya Milli Takımına sağlık hizmeti verecekmiş. Zaten geçtiğimiz mayıs ayında Hoffenheim ve SAP'nin sahibi Dietmar Hopp'un finansal desteğiyle de kendi ortapedi merkezini de açmış. Artık Hoffenheimlı futbolcuları da bedava tedavi eder bu yardım karşılığında...
mclaren emekçileri...
dünyanın en genç kralı...
Jigme Khesar Namgyel Wangchuck, Güney Asya ülkelerinden Bhutan'ın yeni kralı. Wangchuck'lar mutlak monarşi ile yönetilen ülkede 1907'den beri -5 kuşak- tahtta. Oxford'da politika eğitimi gören Wangchuck henüz 28 yaşında. Adam neredeyse bizim yaşımızda bir ülkeyi yönetiyor, biz ise hayatın içerisinde savrulup duruyoruz...
başkan johnson
90'lı yıllarda Phoenix Suns'a olan sempatimin nedenidir Kevin Johnson. Kendisinden beklenmeyecek bir atletikliğe sahipti. Gerçi beni, o atletikliğinden daha çok müthiş saha görüşü etkilemişti. Bir oyun kurucu için erken sayılabilecek yaşta basketbolu bıraktığında hayal kırıklığına uğramıştım.
Basketbolu bıraktıktan sonra da pek çok meslektaşından farklı bir yol izledi, ne TV yorumcusu ne takım başkanı, menajer ne de coach olarak görev almadı. Onun ilgi alanına politika giriyordu ve o yönde çalıştı. Kevin Johnson politikaya harcadığı emeğin hakkını da bu hafta aldı. Amerika'da başkanlık seçimlerinin yanı sıra belediye başkanlığı seçimleri de vardı. Johnson da Sacramento'nun ilk siyahi belediye başkanı oldu. Bir basketbol şehri olan Sacramento'nun belediye başkanının da eski bir basketbolcu olması sürpriz sayılmamalı. Hatta onun basketbolcu geçmişi belki de belediye başkanı olmasını sağladı. Artık kendisini sık sık Kings'in maçlarında görürüz...
5 Kasım 2008 Çarşamba
“nevi şahsına münhasır” bir teknik adam…
Oleg Romantsev Sovyet dönemi sonrası Rus futbolunun en önemli isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Şu günlerde kendisinin futbolla olan ilgisi üçüncü lig ekiplerinden Nika’ya teknik danışmanlık yapmakla sınırlı kalsa bir teknik direktörden daha fazlasını ifade ediyor Romantsev. O, Rus futbolunun 1990’lı yıllardaki en renkli figürüydü. 1989 yılında adım attığı Spartak Moskova’yı bir kupa canavarına çevirdikten sonra 2003 yılında kendine has bir şekilde ayrıldı 14 yıllık görevinden.
1990’lı yıllarda elde ettiği başarılarla benzersiz bir güce de sahip olmuştu Oleg Romantsev. Spartak Moskova’nın hem başkanı hem de teknik direktörü olarak kendi görevine ancak kendisinin son verebileceği bir yetki sınırına ulaşmıştı.
1990’lı yıllarda Rus futbolu demek Spartak Moskova demekti. 1992’den 2001’e kadar 9 lig şampiyonluğu yaşan Spartak, Rus futbolunun açık ara en iyi takımıydı. Onun Rus futbolundaki hegemonyasını sadece 1995’te Spartak Alania Vladikavkaz yıkabilmişti. Moskova ekibinin bu başarısı Oleg Romantsev’e dayanıyordu. Rus teknik adam 1989 yılında aldığı kulübü bir “Avrupa kulübü” haline getirdi. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kendini yeni yeni bulmaya başlayan Rus futbolu, Spartak Moskova ile UEFA ve Avrupa Kupa Galipleri Kupalarında yarı finaller gördü. Oleg Romantsev’in sırrı neydi, bu başarının üzerinde ne tür bir etkisi vardı gibi soruların cevabı için Rus teknik adam ile çalışan milli futbolcu Igor Titov’a kulak vermek gerekiyor. Titov’a göre Oleg Romantsev çok zor memnun olan bir teknik adamdı. Takımın 5-0 önde olduğu bir maçın son dakikalarında gol yenilmişse Romantsev’in maç sonu konuşmasında atılan 5 gole ve oynanan iyi futbola yer yoktu. Onun için önemli olan son dakikada yenilen goldü.
Igor Titov, Oleg Romantsev ile ilgili bir başka anısını da şöyle anlatıyor: “Üst üste şampiyonluklarımızın üçüncü ya da dördüncüsündeydi. Şampiyon olmak için son hafta kendi sahamızda oynayacağımız maçtan beraberlikle ayrılmamız yetiyordu. Çok kötü bir futbol oynamamıza karşın, maçı kazandık ve şampiyon olduk. Maç sonrası şampiyonluk sevinci yaşarken, Oleg Romantsev’i havaya atıp kutlamak için arıyorduk. Fakat o ortada yoktu. Daha sonra onu soyunma odasında gözlerinden ateş püskürürken bulduk” diyor Titov. Romantsev’in bu kızgınlığının nedeni takımın oynadığı futboldu. Rus teknik adam futbolculara dönerek, bu futbolla bir hafta sonra Şampiyonlar Ligi’nde oynanacak olan Bayern Münih maçında ne yapacaklarını sordu ve ekledi “o gün de bu futbolu oynarsanız hiç şansınız olmaz”. Böylece Oleg Romantsev futbolcuların hiçbir zaman rehavet içerisine girmesine izin vermezdi. Rus teknik adamın kullandığı bu yol zaman zaman eleştirilse de bir dönem İtalya’da da forma giymiş milli kaleci Ruslan Nigmatullin tarafından haklı bulunuyordu. Nigmatullin’e göre Rus futbolcularına sert davranmazsanız ve onları rahat bırakırsanız sözleşmelerini imzalarlar, paralarını alırlar ama sahada yüzde 100’lerini vermezler.
Oleg Romantsev antrenmanlarda ve maçlarda ağzından eksik olmayan sigarasıyla ilginç biriydi. Ayrıca günde en fazla 4 saat uyur, uykuya ayıracağı zamanla günde 5 kitap okurdu. İnanılması zor ama Romantsev, “Nevi şahsına münhasır” bir teknik adamdı. Futbolcular ondan korkardı. Hatta Igor Titov’un İngiliz gazeteci Marc Bennetts’ın “Football Dynamo” kitabında futbol hayatını neden yurtdışında sürdürmedin sorusuna cevabı Oleg Romantsev’den korkmasıydı. Bayern Münih ve İngiliz kulüplerinden cazip teklifler alan Titov, Rus teknik adama gidip kulüpten ayrılmak istediğini söyleyemediğini belirtiyor. Hatta ilginç bir anekdotu da aktarıyor; 1998’de Spartak Moskova ile olan sözleşmesini yenileyen Dmitri Alenichev çok kısa bir süre sonra Roma’ya transfer olunca Oleg Romantsev, Alenichev’e çok kızmış ve birkaç yıl boyunca onunla konuşmamış.
Oleg Romantsev polemiklerin adamı olarak da ün yapmıştı. Futbolcular ya da kulüp sahipleri ile polemiğe girmekten, kavga etmekten kaçınmazdı. Özellikle Rus Milli Rakımı’nın teknik direktörü olarak 2002 Dünya Kupası öncesinde aday kadro çalışmaları sırasında Lokomotiv Moskova kalecisi Sergei Ovchinnikov ile günlerce siren bir atışma yaşamıştı. Ovchinnikov için basına milli takımda oynamak istemediğini söyleyerek, “her futbolcu için milli takımda oynamak bir onurdur fakat Ovchinnikov için değil. O sadece röportajlarda kendinin ne kadar harika bir kaleci olduğunu söyler” şeklinde konuşarak Rus kaleciyi hedef olarak gösterir. Ovchinnikov ise kendini savunurken hiçbir zaman milli takımda oynamayı reddettiğini söylemediğini, Romantsev’in kişisel nedenlerden dolayı onu kara listeye aldığına inandığını belirtti. Bu kişisel neden aynı zamanda Spartak Moskova teknik direktörü olan Romantsev’in Ovchinnikov’un ezeli rakipleri Lokomotiv Moskova’nın kalecisi olduğuydu. En azından basında dile getirilen neden buydu. Sergei Ovchinnikov, 2002 Dünya Kupası kadrosunda yer almadı. Rus Milli Takımı da kupada Japonya ve Belçika’nın ardından grubunda üçüncü olarak turnuvaya veda etti. Bu belki de Oleg Romantsev için kötü günlerin başlangıcını haberdar ediyordu.Spartak Moskova tam 6 yıl sonra 2002 sezonunu şampiyon olarak tamamlayamadı.
Bu sırada kulübü Andresi Chervichenko satın aldı. Oleg Romantsev bu satın alma üzerine başkanlıktan istifa etti. Takım sezona kötü başlamıştı. Spartak küme düşme hattının sadece 3 puan üzerindeydi. Şampiyonlar Ligi’nde grup maçlarında 6 mağlubiyet alırken, kalelerinde 18 gol görmüş, sadece 1 gol atabilmişlerdi. Romantsev bu kötü gidişten Chervichenko’yu ve onun yanlış transfer politikası ile beceriksiz yöneticiliğini sorumlu tutuyordu. Bu düşüncelerini sadece kendi kendine söylemiyordu, basınla paylaşacak kadar kendine güveniyordu. Kulübün yeni başkanı ve sahibi ise bu suçlamalar karşısında herhangi bir cevap vermiyordu. Ki 2003 Rusya Kupası final maçının ardından Oleg Romantsev’in basın toplantısına kadar.
Romantsev maç sonrasında Andrei Chervichenko’nun 1 milyon 500 bin dolara maçı satmak için girişimde bulunduğunu söyleyince Chervichenko, Oleg Romantsev’in görevine son verdi, konu hakkında da hiçbir yorumda bulunmadı.Andrei Chervichenko futboldan elini, ayağını çektikten yıllar sonra verdiği röportajda yaşanılanlar için Oleg Romantsev’in iyi bir teknik adam olduğunu fakat alkol kullanımını arttırmasıyla birlikte Rus teknik adamın kendini kaybetmeye başladığını söylüyor. Hatta yaşadığı bir olayı da şöyle anlatıyor: “Şampiyonlar Ligi’nde Liverpool deplasmanındayız. Maçın başlamasına bir kaç dakika kala Oleg Romantsev’in oğlu VIP tribününe yanıma geldi ve babasının votka istediğini, bu isteğinin yerine gelmemesi halinde skor konusunda olumlu konuşamayacağını söyledi.” Andrei Chervichenko, Romantsev’in isteğini reddeder. Sahaya çıkan Spartak Moskova futbolcuları hiçbir varlık göstermez ve mücadele etmezler, maçı da Spartak Moskova 5-0 kaybeder. Bu kolay kolay yaşanabilecek bir olay değil. Zaten bu olayın üzerinden kısa bir süre sonra önce Oleg Romantsev daha sonra da Andrei Chervichenko Spartak Moskova defterini kapatırlar…
Etiketler:
ecnebi,
oleg romantsev,
portre,
spartak moskova
maradona'nın kadrosu...
Kaleciler: Juan Pablo Carrizo (Lazio), Sergio Romero (AZ Alkmaar).
Defans: Nicolás Burdisso (Internazionale), Fabricio Coloccini (Newcastle), Martín Demichelis (Bayern), Daniel Díaz (Getafe-ESP), Gabriel Heinze (Real Madrid), Zanetti (Internazionale).
Ortasaha: Di María (Benfica), Fernando Gago (Real Madrid), Lucho González (Porto), Jonás Gutiérrez (Newcastle), Javier Mascherano (Liverpool), Maxi Rodríguez (Atlético de Madrid), Sosa (Bayern).
Forvet: Agüero (Atlético de Madri), Germán Denis (Napoli), Lisandro López (Porto), Ezequiel Lavezzi (Napoli), Carlitos Tévez (Manchester United).
Maradona'nın ilk kadrosu. Bir ay önce oynanan Şili maçında Biasa'nın açıkladığı kadrodan sadece savunma hattı korunmuş, toplamda da 8 oyuncu tekrar kadroya çağrılmış. Javier Mascherano'yu bir kenara koyarsak bir ay önceki ortasahadan eser yok. Maradona'nın ortasahası genç ve koşan isimlerden oluşuyor. Forvet hattında da iki Napolili en sonunda milli takıma seçilmeyi başardı. Porto'nun Quaresma gittikten sonra herşeyi olan Lucho González ve Lisandro López ikilisini de kadroya almış Maradona. Maradona'nın kadrosu da kendi gibi değişik...
4 Kasım 2008 Salı
jo-wilfried tsonga, 007
Fransızlar yıllardır Roland Garros'u kazanacak bir erkek raketin hayalindeler. Uzun vadeli projeleri olan süper yetenek Richard Gasquet sakatlıklar ve bazı özel problemlerden yakayı bir türlü sıyıramadığı için buna muvaffak olamadı. Ama şimdi daha bir umutlular. Çünkü cengaver Jo-Wilfried Tsonga bu konuda önemli sinyaller veriyor. Grand Slam'lerde Nadal - Federer hegemonyasının yaşandığı günümüzde (istisna = Djokovic) bir başka raketin bu 4 büyükten birini kazanmasına hep az ihtimal veriliyor. Fakat sakat olmayıp formda olduğu dönemde Tsonga'nın ne kadar can yakıcı olabildiğini görmüş olduk geçen hafta Paris'te. Öncelikle 2001 Sebastien Grosjean'dan bu yana Paris Masters'ı kazanan ilk Fransız raket oldu. İkincisi sezon şampiyonası sıralamasında ilk 8'e girerek Shanghai Masters'a gitmeye hak kazandı. Bu sene başında oynadığı Avustralya Açık finaliyle çıkış yapan Tsonga hem hentbolcü babasından gelen Kongo kökeniyle hem de kort üstündeki sempatik ve savaşkan hareketleriyle dikkat çekmişti. Hırsını yüzüne yansıtmasıyle, fizik ve ruh olarak benzerliğiyle efsane boksöre istinaden "Tenisin Muhammed Ali'si" lakabı uygun görülen 23 yaşındaki raket, bu yıl ayrıca Bangkok'da kariyerinin ilk ATP Tour zaferini Avustralya finalinde kaybettiği Djokovic'e karşı elde etti. Tenis dünyasında kalan ender servis-vole stilindeki oyunculardan olan Tsonga bu yönüyle de dikkat çekiyor. Kariyerinde ilk defa dünya sıralamasında ilk 10'da yer alan (7) Tsonga'ya bir diğer Fransız yükselen yıldız Gilles Simon da ilk 10'da eşlik ediyor (9). 1988'den bu yana ilk defa iki Fransız raket dünyanın ilk 10 basamağında aynı anda kendilerine yer buldular. O zaman 8 numara olan Yannick Noah ve 10 numara olan Henri Leconte bu başarıya ulaşmıştılar. Fransa tenisi için muhteşem günler diyebiliriz. Eğer şuan 24 numara olan Gasquet sıkıntılarından sıyrılıp eski formuna dönerse, 14 numaraya kadar yükselen Gael Monfils bu çıkışını sürdürürse ilk 10'da 4 raket dahi görebilme şansı olabilir. Ama onların asıl istediği Philippe Chatrier'de bir Fransızın kupayı kaldırışını görmek...
constantin & stielike & al-hadari
Sion sezon başında iddialı bir kadro kurarak şampiyonluğa oynamak istedi. Beto, Obinna Nwaneri, El-Hadary gibi isimlerin yanına Olivier Monterrubio eklenmişti. Takımın başına da Uli Stielike getirilmişti. Fakat işler istenildiği gibi gitmedi. Sion sezonun 13 haftasını geride kalırken 6 mağlubiyetle lider Basel'in 18 puan gerisinde yer alıyor. Tabii bu durum "garip başkan" Christian Constantin'ın keyfine kaçırmış. O da Stielike'ye bundan sonra taktiği ve 11'i beraber belirleyelim deyince ipler kopmuş. Alman teknik adam "bana uymaz" demiş ve kapıyı çarpıp gitmiş. Başkan Constatin de başkanlık unvanının yanına teknik direktörlüğü de eklemiş.
Bu yaşananlar takımdaki futbolcuları da huzursuz ediyor doğal olarak. Takıma 8 ay önce olaylı bir şekilde katılan Mısır'ın efsanevi isimlerinden Essam Al-Hadari de Ligue 1'den gelen teklifleri değerlendirmek istediğini söylemiş. Fakat ortada Sion'un Mısırlı'nın kulüpten ayrılmasına izin vermemesi gibi bir sorun var. Dün Caner Eler ile Al Ahly - Cotton Sport maçını anlatırken Al-Hadari'nin kulağını çok fazla çınlatmıştık. Al-Ahly, Al-Hadari'nin gitmemesi için çok uğraşmıştı fakat Al-Hadari çekip gitmişti. Şimdi aynı şey Sion'un mu başına gelecek? 1 yıl olmadan iki sorunlu transfere imza atmak da ayrı bir başarı olsa gerek...
asya'da yılın futbolcusu adayları...
AFC, Asya'da yılın futbolcusu adaylarını açıkladı. Listeye bakınca her tarafından birileri olsun havası seziliyor. Benim favorim Asya Şampiyonlar Ligi şampiyonu olması halinde Adelaide Unitedlı Travis Dodd'tur. Özellikle Katar milli takımını iki gömlek atlatan Quintana'nın da ödülü alması sürpriz olmaz. Kaç yıldır Asya'nın Zidane'ı olacak denilen ama bir cacık olmayan İsmail Matar da listede yer alıyor. Asya'da yılın futbolcusu olmaya aday 14 topçunun listesi aşağıdadır...
1. Ahmad Ajab (Kuveyt, Al Qadsia – Kuveyt)
2. Ali Al Habsi (Umman, Bolton Wanderers – İngiltere)
3. Andres Sebastian Soria Quintana (Katar, Qatar SC – Katar)
4. Choe Kum-Chol (Kuzey Kore, April 25 - Kuzey Kore)
5. Ebrahim Sadeghi (İran, Saipa – İran)
6. Ismael Matar (BAE, Al Wahda – BAE)
7. Jehad Al Hussein (Suriye, Kuwait SC – Kuveyt)
8. Mark Schwarzer (Avustralya, Fulham - İngiltere)
9. Nathan Burns (Avustralya, AEK Atina – Yunanistan)
10. Saad Al Harthi (Suudi Arabistan, Al Nasr - Suudi Arabistan)
11. Server Djeparov (Özbekistan, Kuruvchi/Bunyodkor – Özbekistan)
12. Travis Dodd (Avustralya, Adelaide United - Avustralya)
13. Yasuhito Endo (Japonya, Gamba Osaka - Japonya)
14. Yuji Nakazawa (Japonya and Yokohama F Marinos – Japonya)
3 Kasım 2008 Pazartesi
twilight soundtrack
Amerika'da 21 Kasım'da, biz de ise 12 Aralık'ta vizyona girecek. Filmin soundtrack albümü ise yarın satışa çıkıyor. Playlistine bakınca hiç de fena gözükmüyor...
1. Arctic Monkeys - "Perhaps Vampires Is A Bit Strong But..."
2. Clinic - "If You Could Read Your Mind"
3. Clearlake - "I'd Like to Hurt You"
4. Pixies - "I Bleed"
5. Bat for Lashes - "I'm On Fire"
6. The Organ - "No One Has Ever Looked So Dead"
7. The Magnetic Fields - "Love in the Shadows"
8. Dot Allison - "Colour Me"
9. The Cure - "A Night Like This"
10. Bloc Party - "She's Hearing Voices"
11. The Paper Chase - "These Things Happen"
12. Echo & the Bunnymen - "Nocturnal Me"
13. Laura Veirs - "Galaxies"
14. Maps - "To the Sky"
15. The Cardigans - "Lead Me into the Night"
katsikaris ile yollar ayrıldı
Avrupa'da stilini en beğendiğim coachlardan biri olan Yunan Fotis Katsikaris 2006 Ekim'in de başladığı Pamesa Valencia kariyerini sonlandırmak zorunda kaldı. Daha doğrusu kulüp yönetimi kibarca Fotis ile yollarını ayırdı. 2000'lerin başında AEK'te müthiş bir takım kuran 41 yaşındaki yetenekli antrenör, az para ile Lollis, Bailey, Zizis, Hatzis, Glyniadakis, Bourousis, Pelakanos, Tsiaras, Nicevic, Kus gibi bir yanda tecrübeli diğer yanda ümit vaadeden isimlerden oluşan takım ile göz doldurmuştu. AEK' teki başarısıyla, Pamesa gibi yatırım yapan bir kulübün başına getirilen Katsikaris oynattığı istikrarlı basketbol yapısıyla dikkat çekmişti. Son iki senedir ACB'de playoff çeyrek finali gören ekip, aynı zamanda geçen sene ULEB Cup Final Eight'i çeyreğinde şampiyon Badalona'ya geçilmişti. Bu sezona aslında iyi başlayan, ilk 4 haftada 3 galibiyet elde eden Valencia son iki haftada önce Menorca'ya ardından Ricoh Manresa'ya geçilince kazan kaynamaya başlamıştı. Kulübün başkanı Manuel Llorente Katsikaris ile birlikte GM Johnny Rogers'ın da görevine son verildiğini açıkladı. Yeni koç şimdilik belli değil. Göreve ise idareten asistan Chechu Molero geldi. Tabii burada bizi daha da yakından ilgilendiren Katsikaris ile az süre alan Ermal'in bundan sonraki durumu. Bunun yanısıra Dikoudis, Shammond Williams, Kosta Perovic, Miralles, A. Oliver, Ruben Douglas, Victor Claver, Pietrus gibi isimlerle donatılmış bir takım önemli bir potansiyele sahip. Ki bu potansiyeli kullanabilecek yetenekte bir coach'u yine iki mağlubiyetle harcamak çok erken bir karar oldu gibi. Takım içi bazı sıkıntılar da olabilir ancak uzun vadede Katsikaris çok önemli bir coach olacak benim gözümde...Pamesa'nın kaybı gibi gözüküyor...
ps: bu arada ilk postumuzu da yazmış olduk...
teşekkürler pompilio...
Boca çalkantılı bir haftanın ardından lider San Lorenzo'yu Riquelme'nin Pedro Pompilio'ya hediye ettiği golle yendi. Zirvede 26 puanlı üç takım var. San Lorenzo, Boca ve Tigre'yi averajla sıralanıyor. Bitime 6 hafta kala son sırada River Plate yer alıyor.
1 numara
Herhalde bir daha göremeyiz Felipe Massa finiş çizgisinden geçtiğinde şampiyon olmuştu. 20 saniye sonra Lewis Hamilton çizgiyi geçtiğinde o da dünya şampiyonluğunu kutluyordu. Timo Glock muhtemelen kariyeri boyunca dünya şampiyonu olamayacak, belki yarış birinciliği de elde edemeyecek. Ama motorsporları ve Formula 1 tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olarak anılacak. Yağmur lastikleri olmadığından ya da başka bir sebepten yavaşladı, onu ancak kendisi bilir. Fakat bundan böyle Ferrari'nin kara listesinde yer alacağı kesin.
Felipe Massa'nın şampiyonluğu son iki virajda kaybedişi en fazla Brezilyalıları ve İtalyanları üzdü. São Paulolu futbolcular Internacional maçını 1 numaralı Massa tshirtleriyle çıktılar. Sadece onlar değil Brezilyalıların tamamı böyle düşünüyor.
Yılın tamamına baktığımızda ise Lewis Hamilton'ın şampiyonluğuna haksızlık demek pek de mümkün değil.
Formula 1 tarihinin belki de en iyi sezonunu geride bıraktık, darısı gelecek yıla diyelim...
Etiketler:
ecnebi,
formula 1,
interlagos
2 Kasım 2008 Pazar
nba'in menajersiz oyuncuları
*Eduardo Najera (New Jersey Nets)
*Stephan Marbury (New York Knikcs)
*Robert Horry (San Antonio Spurs)
*Stephen Jackson (Golden State Warriors)
*Solomon Jones (Atlanta Hawks)
*Michael Beasley (Miami Heat)
*Chris Bosh (Toronto Raptors)
*Dirk Nowitzki (Dallas Mavericks)
Kaynak:DraftExpress
Etiketler:
Basketbol,
istatistik,
nba
new york maratonu & portatif tuvaletler
Kasım ayının her ilk pazarında olduğu gibi bu pazar da New York Maratonu günü. bu yıl 39 bin kişinin maratona katılacağı açıklandı. Tabi bu 39 bin kişinin tuvalet ihtiyacını karşılamak için şehrin belirli bölgeleribe portatif tuvaletler yerleştirilmiş. Ft. Wadsworth'taki 1660 portatif tuvaletten birkaçı yukarıdaki resimde kendini gösteriyor...
fergie dönde bir aynaya bak!
Alex Ferguson son günlerde Cristiano Ronaldo'yu almak isteyen Real Madrid ve Sepp Blatter'e takmıştı. Açıklamalarında Real Madrid'i bir nevi "ahlaksızlıkla" suçluyordu. Tabi Ferguson'un kariyerindeki transfer çalışmalarına ve tekniklerine bakınca insan doğal olarak gülüyor. Kasım ayının ilk Observer'ında da David Hill, "Said & Done" köşesinde iyi bir çalışma yaparak Ferguson'un uygunsuz transferlerini ve ona verilen tepkileri hatırlatmış. Biz de Hill'in köşesinden bu notları aldık, posta yapıştırdık...
• Harry van Raaij , PSV, 2000: 'Who does Ferguson think he is to make this approach to Ruud? He's crossed the line of decency.'
• Bob Murray, Sunderland, 2003: 'United's treatment of this club over Bellion is shabby, despicable, disrespectful and arrogant. They've broken every rule in the book.'
• Mohamed Fayed, Fulham, 2004: 'I'm fed up with Sir Alex constantly trying to disrupt my club and unsettle my players'.
• Harry van Raaij , PSV, 2004: 'Luring Robben in this way is Ferguson's style of doing business. We've seen it before with Jaap and Ruud. A leopard never changes its spots.'
• Karl-Heinz Rummenigge, Bayern, 2006: 'Manchester must stop trying to tempt Owen Hargreaves or we will turn to Fifa.'
• Jean-Michel Aulas, Lyon, 2008: 'When Ferguson talks publicly about signing Benzema, how is that not destabilisation?'
• Daniel Levy, Tottenham, 2008: 'Ferguson's action over Berbatov is one of the worst offences by any manager in the Premier League ever. It's disgraceful: a blatant example of sheer arrogance...'
george karl
"... America's still the best place to play basketball, I think it's the best place in the world to live."
Cümlenin ilk bölümüne birşey diyemeyiz Allah için doğru. Ama dünyada yaşanacak en iyi yer Amerika demesi tuhaf. 80'li yılların sonunda 90'lı yılların başında iki yıllık Real Madrid tecrübesini bir kenara koyarsak bile bu adam dünyanın bir çok yerini gezmiştir muhtemelen. Buna karşın kendi memleketini de beğenmesi filan da doğal. Ama "en iyi" demesi anlamsız olmuş. Onun bu demecini okuduktan sonra insanın "Hadi canım sende" demesi geliyor içinden
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)