3 Temmuz 2009 Cuma

euroleague'de torbalar

Euroleague'de 8 Temmuz'daki kura çekimi öncesi torbalar belirlenmiş. Efes ile Fenerbahçe 4. torbaya düşmüşler. Geçen sezonki performansları ile 4. torbaya düşmeleri normal.
1 - Panathinaikos, Cska Mosca, Barcellona, Olympiakos
2 - Real Madrid, Tau Vitoria, Partizan Belgrado, Montepaschi Siena
3 - Armani Jeans Milano, Maccabi Tel Aviv, Unicaja Malaga, Cibona Zagabria
4 - Prokom Gdynia, Lottomatica Roma, Fenerbahce, Efes Pilsen Istanbul
5 - Zalgiris Kaunas, Lietuvos Rytas, Olimpia Lubiana, Khimki
6 - Oldenburg, Villeurbanne, Qualificata 1, Qualificata 2


Torbalar baktığımızda CSKA, Partizan, Efes Pilsen ya da Fenerbahçe ve Oldenburg'dan oluşan bir grup hiç de fena durmaz gibi görünüyor...

o ne göbek safina?

lula lula kupa...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Beşiktaşlı futbolcuları yanına alıp şampiyonluk ya da Türkiye Kupası ile böyle bir poz verse saygın basınımız onu yerden yere vurur, muhalefette konu hakkında gensoru verirdi muhtemelen.
Brezilya Devlet Başkanı Lula ise Corinthianslı futbolcuları yanına alıp Brezilya Kupası ile objektiflere bu şekilde poz verebiliyor, kimse de onun bu hareketini yadırgamıyor...

Fotoğraf: EVARISTO SA/AFP/Getty Images

çakma cisse marsilya'da!

Futbolu bildiklerini sanıp üstüne ahkam kesen ama "futbol cahili" olan insanların iki sezondur yerin dibine sokmaya çalıştıkları bir futbolcuydu Edouard Cissé. Futbolda görünmeyen işler yapmanın ne kadar önemli olduğunu anlamayan zihniyet, onun oyun içinde rakip atakları nasıl kestiğini, topları nasıl kaptığı en önemlisi de bunları yaparken köpek gibi saha içerisinde koşmanın gerekmediğini, pozisyon ve futbol zekasının yeterli olduğunu, bütün bunların da Cisse'nin oyununun bir parçası olduğunu anlamadılar. Gerçi onları da eleştirmemek lazım. Futbola bakış açıları köpek gibi koşacak, saha içerisinde göşteriş yapacak oyuncudan ibaretse yapacak birşey yok.
Sezon sonunda en üzüldüğüm olaydı Fransız'ın takımda ayrılması.
Didier Deschamps, Cisse'nin ne kadar işe yarayan bir futbolcu olduğunu Monaco günlerinden bildiğinden Marsilya'ya transfer etmiş. Diawara ile birlikte Cisse'nin de transferi Olympique Marsilya'nın sitesinden duyurulmuş. Umarız futbol cahili insanlar bu sezon 1-2 Marsilya maçı izler de anlarlar çakma Cisse'nin ne işe yaradığını, saha içerisinde ne yaptığını.
Bu arada çakması Marsilya'da da, aslı nerede top koşturacak Cisselerin. Unutanlar için hatırlatalım Panathinaikos'da. Hani 2 sezondur Marsilya'nın elden çıkartmak için orasını burasını yırttığı Djibril olanı...

akdeniz oyunları bir bu işe mi yarar?

Onca yıldır seyrederim Akdeniz Oyunları'nın düzenlenme amacını bir türlü anlamam. Çoğu ülke özellikle takım sporlarında üçüncü hatta dördüncü takımları ile katılır oyunlara. Bireysel sporlarda da sporcuların pek istekli oldukları bir organizasyon değildir Akdeniz Oyunları.
Bu yıl Pescara'da düzenlenen organizasyon da geçen Akdeniz Oyunlarını aratmıyor! İddiasız kadrolardan oluşan takımlar, sıkıcı yarışmalar -3 kişinin koştuğu ve Elvan'ın neredeyse kendisiyle yarıştığı final yarışması gibi- bu Akdeniz Oyunları'nın da ana karakteri.
Bütün oyunlar için böyle konuşsak da yüzme yarışmalarında bizi mahçup edecek iki gelişme yaşandı. Önce İtalyan Federica Pellegrini 400 metre serbestte İngiliz Joanne Jackson'ın 16 Mart'ta 4:00.66 ile kırdığı dünya rekorunu 4:00.41'e taşıdı. Pellegrini'nin rekor kırması o kadar şaışırtıcı bir olay değil. Daha önce de 2 kere dünya rekoru kırmıştı İtalya yüzücü. Akdeniz Oyunlarını Roma'daki Dünya Yüzme Şampiyonası öncesi bir hazırlık yarışması olarak algılayarak iyi tempo yapmış İtalyan yüzücü.
Oyunlara dair en ilginç not ise Bojan Krkic misali İspanyol olan Aschwin Wildeboer Faber'in 100 metre sırtüstünde dünya rekorunu kırması. Annesi de babası da Hollandalı olan Faber'in ailesi 1978'de İspanya'ya yerleşiyorlar ve o gün bugündür İber Yarımadasında ikamet ediyorlar. Aschwin Wildeboer Faber ve abisi İspanya'da doğup büyürken babaları gibi yüzücü olmaya karar veriyorlar. Kardeş Faber bu konuda abisinden daha yetenekli olmasına karşın geçtiğimiz yıl Aralık ayında kısa kulvar da 100 metre sırtüstünde kırdığı dünya rekorunu bir kere koyarsak yerel rekorlar dışında fazla birşey yapmıyor tâki geçtiğimiz çarşamba gününü kadar.
Akdeniz Oyunları'nda 4x100 sırtüstü takımlar yarışında İspanya yarışın galibi olurken, Aschwin Wildeboer Faber de kendi 100 metresini 52.38 yüzerek Aaron Peirsol'un Pekin'de kırdığı dünya rekorunu 16 salise daha geliştirdi. Böyle Pescara'daki Akdeniz Oyunlarını da yüzme tarihi içerisinde bir yerde konuşlanmasını sağlarken Roma'da da sürpriz yapma potansiyeli olduğunu gösterdi.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

tour de france 2009'da etaplar

irina mikitenko bochum idmaninda

Irina Mikitenko, Almanların uzun mesafedeki -özellikle de maratondaki- en önemli atletlerinden biri. Aslında Kazak olan Mikitenko, 16 yaşında babasıyla birlikte Almanya'ya iltica ediyor ve o günden sonra Almanya adına yarışmaya başlıyor.
Sydney 2000'de 5 bin metrede 5. olarak olimpiyat kariyerindeki en önemli başarıyı elde eden Mikitenko, Berlin Maratonu'nun ise en başarılı isimlerinden. Şimdi durup dururken Irina Mikitenko hakkında bilgi vermedik. Pazartesi günü Bochum yeni sezonu açtı. Futbolcular toplandı ve ilk antrenman yapıldı. Antrenmanın konuklarından biri de tahmin edebileceğiniz gibi Mikitenko.
Futbolcular ile 20 dakika birlikte koşan Mikitenko, tempolu koşuyla ilgili olarak da tüyo vermekten geri kalmamış. Sabah 20 km koştuktan sonra gelip antrenmanda futbolculara katıldığını da söylemek lazım Alman atletin.
Cristiano Ronaldo ile Usain Boltla başlayan futbolcu & atlet işbirliği bir akım şeklinde devam ederse şaşırmamak gerekiyor.

bisiklet de spor mu?


Mustafa pası atmış, "Caner Tour de France preview yazar" diyerekten, ne zamandır klavyenin tuşlarını aşındırmaya çalışıyorum lakin son bir iki haftadır bünyede yaşanan "Fringevari" boyut değiştirmeler nedeniyle hayatın kulbunu tutmakta sıkıntılar yaşandı ve mecal kalmama deneyimini yaşadım. Neyse artık ufak ufak plase yapmakta yarar var. Tour öncesi çok fazla konu, haber, ilginçlik mevcut ve hepsine tek postta değinirsem sanırım o artık postluktan çıkacak. Ben de her postta başka bir konuyla Tour öncesi bazı şeylere değinmeye çalışacağım.

Öncelikle kaç aydır yazmamak için kendimi zor tuttuğum ancak yeter diyerek bulaşacağım bir konu var. O da bisiklet ya da Tour de France dendiğinde burun kıvıran, aşağılayan ve "niye bu kadar önemseniyor, ", bunların hepsi dopingli, dopingsiz bisikletçi yok diyen zihniyet. Anlıyorum her fikre saygım var. Kimse bisiklet sporunu, Tour'u, Giro'yu ya da diğerlerini sevmek zorunda değil. Evet doping yapılıyor, ancak doping yapılan tek spor bisikletmiş gibi ya da futbol sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi yorumlaradır birazcık serzenişim. Yererken, kötülerken argümanlarımızı mantık çerçevesine oturtursak, ya da arkasına hafiften yastık koyarsak daha nezih olacak ortam. Zaten benim de sevdiğim, üstüne karaladığım futbolun zalim pençelerine fazlasıyla teslim olmuş bir millet olarak, birazcık başka sporlardan da demlensek fena olmaz di mi? Ne biliyim, zaten yeterince kucak açtığımız güreş, boks ve halterden bahsetmiyorum. Ki onlarda bile kurduğumuz güzelim sistemi bozmaktan geri kalmadık. Hani Olimpiyatta zaten umursanmayan, kale alınmayan, spordan kabul edilmeyen futbolun (ki zaten biz oraya hiç gidemiyoruz futbolda) yanında diğer sporlarda neden başarısız olduğumuzu biraz daha net algılayabiliriz belki.

"Bisiklet diyince bu kadar önemli mi yahu, işte bir kaç adam saatlerce pedal çeviriyor, bunun nesi ilginç" der geçen bir düşünce alevleniyor Tour zamanı. Bak orada benim canım topumun peşinden 22 adam koşuyor, ben de bütün devlet ve sponsor parasının oraya akmasına bayılıyorum, Mehmet Topuz iki topa vuracak diye verilen milyon avroların ne önemi var, 30 küsür yıl sonra olimpiyata giden ilk Türk bisikletçi olan Bilal Akgül'e 10'da 1'ini versek ne olacak ki, kimin umrunda. Ya da Blatter, Platini gibi futbol kodamanları WADA'ya peşkeş çeke dursun, doping yapan, ilaç kullanan, uyuşturucu kullanan futbolcuların hiç biri yakalanmasın, senede bir kez doping testi yapılmasın umrumuzda değil. Rüşvet verecek, lobi yapacak gücü olmayan gariban bisikletçiler yarışma sırasında her gün, senede ise 100-110 kez doping testinden geçsin, yakalanınca 5-6 kişi de, manşet yapalım bisiklet tamamen mama sporu olsun. Hele ki o doping olaylarının iç yüzüne hiç bakmadan bok atalım bisiklete. Ne önemi var bu sporun tarihinin, geçmişinde yaşananların, futbolistlerin anlayamayacağı sahip olduğu kültürün, yaşamın her kesitinden içerdiklerinin. Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya, İspanya, Lüksemburg, Almanya, ABD, Rusya, İsviçre, Britanya, Avusturya, Polonya vb. daki sporseverler, spor yetkilileri salak zaten. Onlar ne anlar spor kültüründen, bisikletin anlamsızlığını nasıl kavrasınlar ki? Gereksiz gereksiz turlar düzenliyorlar, kendi ülkelerinin tüm ayrıntılarını dünyaya izlettiriyorlar, anlattırıyorlar. Ne önemi var Bordeaux kentini tüm güzelliğiyle, çıplaklığıyla bisikletçilerin resitalinde gezmenin. Galatasaray Avrupa Kupası maçına gittiğinde Chaban Delmas'ı görsem, onu anlatsam yeter.

Ne desem boş biliyorum. Ters yazsam , düz yazsam, makas atsam hepsi boş yere. Kökten öyle bir anlayış, ya da öyle bir anlayışsızlık yerleşmiş ki toplumun algı damarlarına, ben buradan ne kadar yakarışta bulunsam bir şey olmayacak. Sadece şunu rica ediyorum, nolur "Tour de France da ne ki, bisiklet de spor mu" tarzı ortaya taş attım kaçıyorum tarzı şeyler yazmasınlar. Tek anladıkları ya da anladıklarını zannettikleri spor olan futbol hakkında karalasınlar, o kendilerine büyük gelecek dünyalardan uzak durmaları yeterli. Normalde bu kadar uğraşmam, bunları karalayacağıma bir iki birşey okurum daha iyi; fakat her Tour zamanı geldiğinde bu hayaletler yeniden hortluyor ve bende de çok zor atan o şalter sonunda dayanmıyor. Yani önlem yazısıdır bir nevi bu.

alex & keirrison

Alex'in Brezilya turu devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde ilk göz ağrısı Coritiba'ya da uğramış Brezilyalı. Uğrarken yalnız değilmiş iki eski Coritibalı - iki yeni Barcelonalı da- varmış Alex'in yanında. İspanyol kulübüne satılması uğruna Vanderlei Luxemburgo'nun kovulduğu Keirrison ve geçen sezonu Bayer Leverkusen'de geçiren Henrique.
Alex sadece Coritiba'ya uğramakla kalmamış, kulüp ile ilgili çekilen bir belgesele de konuk olmuş aynı zamanda...

wimbledon'da havuz keyfi

Resimdeki arkadaş dünya üzerindeki en şanslı tenisseverlerden biri olsa gerek. Hem Wimbledon'ın hemen dışında merkez kortta oynanan Serena Williams - Victoria Azarenka çeyrek final maçını seyret hem de havuz başında serinleme keyfini yaşa. Bir kenara not etmek gerek; Wimbledon'a gidilecek, havuz başında tenis izleme maçı keyfi yaşanacak...

Fotoğraf: CARL DE SOUZA/AFP/Getty Images

blatter & gulati'nin yüzü gülmeli

Konfederasyon Kupası futbolseverlerin beklentileri pek fazla karşılayamasa da futbolun Birleşik Devletler'deki reytinginin yükselmesine tardım etti. Pazar günü oynanan final maçı, ESPN tarihinde dünya kupaları dışında en fazla seyredilen Birleşik Devletler Milli Takımı maçı oldu. 3 milyon 900 bin kişinin izlediği tahmin edilen maç Kablo TV yayınları arasında 2.9 reyting aldı. ABD - Brezilya maçının 2 milyon 900 bin hanede izlendiği öngörülüyor. Bu aynı zamanda Amerikan futbol tarihinde en fazla seyredilen üçüncü maç olma özelliğini de taşıyor.
Birleşik Devletler'in 2002 Dünya Kupası çeyrek finalinde Almanya'ya 1-0 yenildiği maç ve 1994 Dünya Kupası'nda Kolombiya'yı 2-1 yendikleri karşılaşma Amerikan televizyon tarihinde en fazla reyting alan iki futbol maçı.
ESPN'in bu verileri en fazla, futbolun Avrupa dışındaki kıtalarda da gelişimini çok isteyen Sepp Blatter ile ABD Futbol Federasyonu Başkanı Sunil Gulati'nin yüzünü güldürmüş olmalı.

#11 mevlüt erdinç

Sochaux'da #26 giyiyordu, başkentte ise #11'e terfi etmiş. 10 milyon € sayılan bir transferden büyük beklentileri olacaktır Parislerin...

30 Haziran 2009 Salı

roma 17 temmuz'a hazırlanıyor

Dünya Yüzme Şampiyonasının başlamasına şunun şurasında 2 hafta kaldı. Hazırlıklar son sürat devam ediyor. Bol bol rekorun kırıldığı,yeni şampiyonların çıktığı bir dğnya şampiyonası bizi bekliyor olacak gibi. Organizasyonun Roma'da yapılması bizim için sevindirici. En son şampiyona Melbourne'de yapıldığından saat farkından bazı yarışları kaçırmıştık. Roma'da ise en azından saat farkından dolayı kazık yemeyeceğiz.
Fotoğraflar: TIZIANA FABI/AFP/Getty Images

kolombiya'da teknik direktör olmak

Kolombiya'da hem teknik direktör hem de futbolcu olmak zor iş. Andrés Escobar'ın 1994 Dünya Kupası sonrası öldürülmesi futbolun başka güzergahtan da geçtiğini gösteriyordu Güney Amerika ülkesi için. Santa Fe takımının teknik direktörü, daha doğrusu eski teknik direktörü Rubén Israel'in de başına gelenler de bir teknik direktörün yaşamak istemeyeceği olaylar sınıfına giriyor.
Mayıs ayı sonunda Santa Fe'nin başına geçen Israel, zaten son sıralarda yer alan takımı normal sezon bitiminde playofflara sokamıyor. Bununla birlikte takımla ilgili düzenlemeler yaparken stoper Francisco Najera'yı da takımdan kesiyor. Uruguaylı teknik adam yeni sezon için çalışmalar yapmaya başlamışken bir gün cep telefonu çalar. Taraftar olduğunu söyleyen biri Najera'yı tekrar oynatmaya başlaması gerektiğini yoksa Uruguaylı teknik adamın kendisi ve ailesi için işlerin iyi olmayacağını pek de nazik olmayan bir dille söyler.
Bulunduğu ülkenin Kolombiya olduğunu ve bu ülkede bu tür tehditlerin içinin boş olmadığını bilen Rubén Israel de eşyalarını topladığı gibi görevinden istifa edip, Uruguay'a döner.
Kulüp başkanı Armando Farfan da yaşanan olayları doğrularken, Uruguaylı teknik direktörü ikna etmek için uğraştıklarını fakat başarılı olamadıklarını söyledi. Olayların içerisinde olmayan kahramanlardan Francisco Najera da yaşananlardan sonra takımda kalamayacağını ve kendine yeni bir kulüp arayacağını açıkladı.
Bütün bu gelişmelere karşın Santa Fe yeni teknik direktörünü bulmakta zorlanmadı. Rubén Israel'in ardından göreve gelen Hernán Darío Gómez'in yerinde olsam birkaç kere düşünür ondan sonra görevi kabul ederdim.

mls all-star 2009

kicking & screening 2009

Amerikalılar'ın dünya üzerinde aşağılandığı tek konudur belki de futbol. Futbolun Avrupa ile Güney Amerika'dan geçtiği düşünen ve Birleşik Devletler'deki futbolun bir anlam ifade etmediğini düşünen sivri zekalı insanlar olsa da dünya üzerinde ortaokul ve lise düzeyinde en fazla futbol oynayan nüfusa sahip ülkedir Birleşik Devletler.
Son 4 dünyasına peşisıra katılıyorlar ve büyük bir aksilik olmazsa da 2010'da da Güney Afrika'da yer alacaklar. Futbolun elde ettiği başarılara paralel olarak bu spor dalına olan ilgi de artıyor. En son Konfederasyon Kupası'nın yarı final ve final maçlarında sağlam futbol oynayan, ne yapacağını bilen bir Birleşik Devletler Milli takımı izledik. Bu kadar olumlu verinin birleşmesi futbolla ilgili yatırımları ve faaliyetlerin sayısını da arttırıyor.
Futbola dair farklı etkinliklerden biri New York'da Temmuz ayı içerisinde düzenlencek. "Kicking & Screening 2009" adı verilen futbol festivalinde 14-18 Temmuz tarihleri arasında 5 adet "futbol temalı" film gösterilecek. Ana sponsorluğunu Financial Times'ın üstlendiği festival kapsamında 1998 Dünya Kupası şampiyonu Fransa’nın hikayesinin anlatıldığı “Les Yeux dans les Bleus”, NY Cosmos’un anlatıldığı “Once in a Lifetime: The Extraordinary Story of the New York Cosmos”, David Beckham’ın Birleşik Devletler’e gelişiyle bağlantılı olarak “Red Bulls-Los Angeles Galaxy”, İspanya’da futbol geleneğini anlatan “FC Barcelona Confidential”, 5 futbolcunun hikayesinin anlatıldığı “In the Hands of the Gods” filmleri gösterilecek. Filmlerin gösteriminden elde edilecek hasılat ise Afrika'daki AIDSli çocukların tedavisi için kullanılacak.
Festivalin yetkilisi Rachel Markus gelecek yıl çok daha fazla filmle futbolseverlerin karşısında olmayı umuyor. Festival ile ilgili ayrıntılara resmi İnternet sitesinden de ulaşmak mümkün.
Futbolun birinci ve "tek" spor olduğu, herkesin futbol hakkında konuşabildiği bizim ülkemizde şimdiye kadar tek bir futbol filmleri festivali yapamazken, Amerikalılar'ın bu girişimi dolayı takdir etmek gerekiyor herhalde...

29 Haziran 2009 Pazartesi

meşhed'den pretoria'ya bu hızla...

Geçtiğimiz ay okumuştuk Hristo Stoichkov'un İran ligi takımlarından Aboomoslem'e teknik direktör olduğunu. Fakat sadece haberi okumakla olmuyor iş. Stoichkov'u takip etmek gerekiyormuş. Etmezsek ancak bugün öğreniriz Güney Afrika'nın Chelseasi Mamelodi Sundowns ile 2 yıllığına anlaştığını.
Kasedi önce başa saralım. Bulgar teknik adam İran'a gitmekten son anda vazgeçmiş. Ülkede seçim sonrası yaşanan siyasi ortamdan gözü korkmuş. Halbuki olaylar Tahran'da oluyor. Stoichkov'un gideceği takım ise ülkenin ikinci büyük şehri Meşhed'de ikamet ediyor.
Her neyse o kararını vermiş ve İran'dan hem coğrafi hem de siyasi açıdan 180 derece farklı bir ülkede teknik direktörlük kariyeri deneyecek. İşinin kolay olduğunu söylemek pek mümkün değil. Mamelodi Sundowns'un sahibi milyarder işadamı Patrice Motsepe biraz sabırsız ve maymun iştahlı bir kulüp sahibi. Geçtiğimiz sezonu 3 teknik adamla geçirdi. Hristo Stoichkov'un ülkeye ve lige uyum için fazla süresi yok. Direkt damardan olaya müdahale edip, takımı zirveye ortak edecek. Yoksa yeni yılı görmez kapının önüne konur. Motsepe yapmasa bile taraftarlar Bulgar'ın peşine düşer tıpkı Henri Michel'in başına geldiği gibi.

coupet parc des princes'te

İki sezon önce 9 yıllık Olympique Lyon kariyerini sona erdirdiğinde futbolu yurt dışında bırakacağını düşünüyordu Grégory Coupet. Doğru bir lig ve takım tercihi ile bu istediğini yapabilecekti belki de. Mesela Red Bull NY'un teklifini kabul edip MLS'e transfer olsaydı keyifli bir macera olabilirdi onun için. Fakat o, bunun yerine Atletico Madrid'de forma giymeye karar verdi.
Bir türlü Javier Aguirre'in tercihleri arasında yer alamadı ve bu yıl nasıl kötü bir kaleci olduğunu Galatasaray'da da izleme şansına sahip olacağımız Leo Franco'nun ardından ikinci tercih olup kaldı.
Sezon sonu geldiğinde Atletico Madrid'den ayrılacağı belli olmuştu. Onu da yanıp tutuşarak isteyen bir Paris Saint Germain vardı. Mikael Landreau Paris kalesinde sezon boyu vasat üstü performans sergilemesine karşın Dinamo Kiev maçında kendi kalesine yumrukladığı top ve belki de şampiyonluğu getirebilecek olan Marsilya maçındaki hataları onun biletini kesmişti. PSG, Landreau'yu Lille'e yollarken aynı gün Parc des Princes'de Coupet ile 2 yıllık sözleşme imzaladı.
36'lık Coupet büyük bir ihtimalle son profesyonel sözleşmesine imza atarken Gerland'da oynayacağı Olympique Lyon maçını -30 Ocak 2010- iple çekecek olsa gerek...

liga I'in portekizlileri

Dünyadaki en yaygın futbolcu topluluğu Brezilyalılardır. Neredeyse hemen her ülkede, her ligde ve her takımda en az 1 Brezilyalı futbolcu bulmanız mümkün. Brezilyalılar'ın dünya üzerindeki bu hakimiyetlerinin bir benzeri de Portekizler'in Romanya'daki durumu.
Romen ProSport sitesi muhabirlerinden Catalin Parfene ilginç bir istatistik yakalamış. Bu sezon Liga I'de mücadele eden ve Avrupa kupalarına katılmaya hak kazanan tüm Romen takımlarında en az bir Portekizli futbolcu forma giyiyor.
Portekizli nüfusun en yoğun olduğu kulüp teknik direktörlüğü Portekizli Toni'nin yaptığı geçen sezonun şampiyonu CFR Cluj. Sezon boyunca toplam 7 Portekizli'nin forma giydiği Cluj'da sezon tamamlanırken kadroda yer alan Portekizli sayısı 5'ti.
Portekizliler'in Liga I'deki karnesi ise şöyle;
Unirea Urziceni (Şampiyon)
Bruno Fernandes: Ligde 19 maç
FC Timisoara (Lig İkincisi – Romanya Kupası Finalisti)
Milhazes: Ligde 13 maç, UEFA Kupası’nda 2 maç – sezon ortasında ayrıldı.
Taborda: 4 maç
Dinamo Bükreş (Lig Üçüncüsü)
Bruno Simao: 10 maç
CFR Cluj (Lig Dördüncüsü, Romanya Kupası şampiyonu)
Dani: Ligde 30 maç / 1 gol, ŞL’de 5 maç / 1 gol
Tony: Ligde 20 maç, ŞL’de 4 maç
Cadu: Ligde 18 maç / 1 gol, ŞL’de 6 maç
Nuno Claro: Ligde 11 maç, ŞL’de 1 maç
Andre Leao: 5 maç
Antonio Semedo: 4 maç – Sezon ortasında Steaua Bükreş’e transfer oldu.
Manuel Jose: 4 maç – Sezon ortasında ayrıldı.
FC Vaslui (Lig Beşincisi)
Hugo Luz: Ligde 25 maç / 1 gol, UEFA Kupası’nda 4 maç
Steaua Bükreş
(Lig Altıncısı)
Tiago Gomes: Ligde24 maç, ŞL’de 6 maç
Semedo: Ligde 24 maç / 3 gol, ŞL’de 6 maç

Tabi Portekizler'in başarılı olduğu takımlar olduğu gibi işlerin yolunda gitmediği takımlar da var. Kadrosunda teknik direktör de dahil olmak üzere 8 Portekizli bulunan FC Gloria Buzău sezon boyunca istediği sonuçları alamayınca ligi sadece 4 galibiyet son sırada tamamlayarak Liga II'ye düştü. Gerçi bir önceki sezonda da küme düşmekten 1 puan ile kurtulmuştu FC Gloria Buzău.
Romanya'da Portekizliler'in başarılı performansı arttıkça daha fazla sayıda takım İber Adası'nın batı ucundan futbolcuları kadrosuna katmaya, Portekizliler'in kolonisi büyütmeye devam edecek gibi görünüyor.

süper asist

Yokohama Marinos'un kalecisi Iikura Hiroki, Hashimoto Hideo'ya bu asisti yaparken aklından neler geçiyordu acaba?

saha aranıyor...

SpVgg Neckarelz, Almanya'da en alt lig olan 6. ligde mücadele eden bir futbol kulübü. 25 bin kişilik Mosbach kasabasının takımı SpVgg Neckarelz'in yöneticileri bugünlerde tarihlerinin belki de en önemli maçı için harıl harıl saha arayışındalar.
Maçlarını 4 bin 500 kişilik Elzstadion'da oynayan SpVgg Neckarelz, Ağustos ayının ilk haftasında Almanya Kupası ilk tur maçında Bayern Münih ile mücadele edecek. Maçın sonucu her ne kadar oynanmadan belirlense de SpVgg Neckarelz yöneticileri Bayern ile oynanacak maçtan önemli bir hasılat geliri elde etmek istiyorlar. Bunun için de Bundesliga ekiplerinden Stuttgart ya da Hoffenheim'ın stadyumunda Bayern maçını oynamak istiyorlar. Her iki stadyum da Mosbach2a makul uzaklıkta bulunuyor.
Herşey istenildiği gibi gider, çok sayıda taraftar maça gelirse kulübün ihtiyaçlarını uzun bir süre karşılayacak bir kaynak da sağlanmış olacak. Normalde bu tür kuralar için "zoru çekti" denilse de SpVgg Neckarelz için Bayern Münih ile eşleşmek gerçekten "şanslı bir kura" olacak gibi görünüyor.

grygera da komşuya

Avrupa'da son 1 hafta içerisinde transferin en hareketli takımı Panathinaikos. En son Djibril Cisse'ye 4 yıllık imza attırmışlardı haftasonu. Bu hafta içerisinde de Zdenek Grygera'yı kadroya katmaları bekleniyor. Juventus için Ajax'tan parasız aldıkları bir adamı bonservis bedeli ile satmak akıllıca iş. Aynısını Olof Mellberg'i PAO'nın ezelisi Olympiakos'a satarken 2 hafta önce yapmışlardı.
Çek savunma oyuncusundan boşalan yeri bir başka Çek Tomáš Ujfaluši ya da Napoli'nin 22'lik stoperi Fabiano Santacroce ile doldurmayı planlıyorlar.
Yunanistan demişken Pire sahilerinden gelen haberler Olympiakos'un bonservisi elinde olan Michael Owen'a haftalık 50 bin £'den 3 yıllık sözleşme önerdiğini söylüyor. Glyfada sahilinde bir ev ve keyifli bir Atina macerası müzmin sakat İngiliz için hiç de fena bir seçenek değil...

fc seoul'a katar yolları

Asya Şampiyonlar Ligi'nde son 16 maçlarının ardından çeyrek final kuraları da çekildi. 2 Koreli, 2 Japon ve 2 Özbek takımının birbiri ile eşleşmemesi ilginç bir tesadüf oldu. Şenol Güneş'in FC Seoul'u Katar'ın Umm Salal takımıyla eşleşti. Umm Salal diğer Katar ekiplerine göre daha az yabancı futbolcu ile mücadele ediyor. Kadrodaki 3 yabancıda ikisi Faslı, bir tanesi de Brezilyalı. Çeyrek final maçlarıyla ilgili yorumlar yapmak için çok erken. Çünkü çeyrek final maçları neredeyse 3 ay sonra, 23 ve 30 Eylül tarihleri arasında oynanacak. O zamana kadar kim öle kim kala derken postun sonunda diğer eşleşmeleri de verelim...
QF 1 Umm Salal (QAT) v FC Seoul (KOR)
QF 2 Kawasaki Frontale (JPN) v Nagoya Grampus (JPN)
QF 3 Pakhtakor (UZB) v Al Ittihad (KSA)
QF 4 Bunyodkor (UZB) v Pohang Steelers (KOR)

fora luxemburgo

Lambuja'da Alper hadiseyi güzelce yazdı okumayanlar varsa öneririz Vanderlei Luxemburgo'nun Palmerias'tan kovulma olayını. Palmeiras taraftarı da mutlu bu ayrılıktan. Taraftarlar sevmiyordu Luxemburgo'yu. Onun gidişi sonrasında Palmeiraslılar arasında "Luxemburgo defol" yazılı t-shirtler bayağı popüler olmuş...

once caldes kahvesi

Kolombiya'da Copa Mustang adı verilen ligde ilk bölüm -bir nevi açılış ligi- Once Caldas'in şampiyonluğu ile sona erdi. Kolombiya'da ilginç bir sistem var. Bunu daha önce de yazmıştık. Normal sezonu 8. sırada tamamlamıştı Once Caldas. Son hafta Quindío'nun evinde yenilmesi, Once Caldas'ın Medellin'i yenmesi onları playofflara taşıdı.
Playofflarda da La Equidad, Deportes Tolima ve Boyacá Chicó'yı geride bırakarak grup birincisi oldu ve finale yükselmeyi başardı. Diğer grubun birincisi de normal sezonu ikinci sırada tamamlayan Junior'du. Finalde Junior'u her iki mçata da yendi ve 2003'ten sonra ilk şampiyonluğunu kazandı Once Caldas. 2000'li yıllardaki iki şampiyonluğu bir kenara koyarsak Once Caldas'ın son şampiyonluğu 1950 yılında. Zaten o zaman da adı Once Caldas değil, Deportes Caldas'mış. 1959'da Deportes Caldas ile Once Deportivo'nun birleşmesiyle doğuyor Once Caldas. Kolombiya'nın ortasında yer alan kahve üreticiliği ile geçinen 410 bin nüfuslu Manizales şehrinin takımı. Tarihlerinde Copa Libertadores'te gruplardan çıktıkları ilk yılda şampiyonluğu kazandılar. Ki daha önce sadece iki kere katılmışlardı Güney Amerika'nın kulüpler düzeyindeki bu en önemli kupasına.

new york'ta pazar öğlen...

Pazar öğlen, New York'ta bir restorandaki herkes Birleşik Devletler - Brezilya maçına dikkat kesilmiş durumda. 90 dakikanın sonunda son güzel Brezilyalılar oluyor, Amerikalılar ise tarih yazma şanslarını bir sonraki turnuvaya bırakıyorlar.
Fotoğraf: Hiroko Masuike/ NY Times

28 Haziran 2009 Pazar

2 günde 300 bin jacko

Demiştik Jacko'nun albüm ve single satışlarında patlama olacak diye. İlk raporlar İngiltere'den geldi. Sadece iki günde 300 bin adet Michael Jackson single ve albümü satıldı. Bu rakam bir rekor anlamına geliyor aynı zamanda.
Toplama albümü "Number Ones", albümler listesinde 121. sıradan 1. numaraya yükseldi. Number Ones piyasa sürüldüğü 2003'te de İngiltere'de zirveye ulaşmayı başarmıştı. Ki Michael Jakcson'ın Ada'da 1 numarayı en son gören albümüydü Number Ones.
Sadece Number Ones değil, dört albümü daha ilk 20'ye girmeyi başardı MJ'nin. Thriller 7, King of Pop 14, Off The Wall 17, The Essential Michael Jackson da 20 numaradan ilk 40'a girdi. ilk 200'de ise 11 adet Michael Jackson & Jackson 5 albümü ikamet ediyor. Single listesinde de benzer bir durum söz konusu. Tam 20 yıl önce piyasaya sürülen Man in the Mirror listeye 11 numaradan merhaba dedi. Ki şarkı 20 yıl önce piyasaya sürüldüğünde İngilizler şarkıya pek fazla ilgi göstermemiş, Single listesinde 21 numaraya kadar yükselebilmişti. Man in the Mirror'ın yanı sıra Billie Jean 25, Smooth Criminal 28, Beat 30, Earth Song da 38'den ilk 40'a giriş yaptı. İlk 200'de ise tamtamına 43 -evet kırküç- adet Jacko şarkısı bulunuyor. Popun Kralı giderayak müzik endüstrisine son kıyağına da yapmıştır böylece...

tour de france 2009

Cumartesi günü başlıyor Tour de France. Bu yıl turun içerisindeki etaplardan ikisinin yolu Barcelona'dan geçiyor. Caner'in haftaiçi bir preview yazısı ile olaya müdahil olacağını düşünüyorum...