2 Ocak 2010 Cumartesi

profesyonelliği severiz, işimize geldiği sürece...


Futbolcu gençtir, eğlenmek ister, kız arkadaşıyla gezerken, hele hele bir de onunla samimi pozlardayken, futbolcu haberlerinden geçinen bazı objektiflere yakalanmaya görsün, hemen “profesyonel oyuncu kendisine bakmalı, yaşamına çeki düzen vermeli” deriz. Bunu da bir önceki maçta futbolcunun takımı üç puanı alamadıysa daha yüksek sesle söyleriz, aldıysa gülüp geçerek söyleriz. Yani genç adamın antrenman saatleri dışında dahi eğlenebilme hakkını son maçta alınan skora endeksleriz. O, son maçı yedek kulübesinde geçirmiş olsa bile!

Futbolcu sakat ya da cezalı olmadığı halde, sadece antrenör tercihine bağlı olarak (kimi zaman o tercihin yanlış olduğunu söyleyip dursak da) haftalarca yedek kalmayı sükunet içinde kabul etmezse, bunu yadırgar  “profesyonel futbolculukta bunlar var, hazmedip çok çalışarak formayı yeniden kapmaya çalışmalı” deriz.

Futbolcu kulübün altyapısından yetişmiş, kısa sürelerle kendisine şans verildiği zaman bile yakaladığı gol fırsatlarını değerlendirmesini bilmiş, bir sezon boyunca neredeyse hiç, art arda 5 hafta ilk 11’de çıkıp 90 dakikayı sahada tamamlayamadığı halde kritik gollere imza atmış, bu sayede ulusal takıma kadar yükselmiş olabilir. Ertesi sezon ona verilen paranın 7-8 katı ödenerek başka bir ligden golcü getirilir ve gelen golcü takıma onun onda biri kadar bile fayda sağlayamaz ama biz “nöbetçi golcü” futbolcumuzdan yedek kalmayı hazmetmesini isteriz/bekleriz. Çünkü profeyonel bir futbolcudur o ve profesyonellikte bu (gencecik yaşta, sabır taşı olmak) da vardır.

Takımı kendisine teslim etmek için iki sezon önce kovduğumuz bir hocaya, yeni çalıştırdığı takımdan kopmasını sağlayacak kadar çok parayı öder profesyonel olduğu için çalıştırmakta olduğu takımı yarı yolda bırakıp takımımızın başına geçmesini bekleriz çünkü hoca da profesyoneldir. Ama aynı hoca, benzer profesyonelliği bir de bizim takımı bırakıp başka takıma giderek gösterirse (bu konuda bizden daha bonkörü çıkarsa mutlaka yapacaktır, çıkarsa tabi) o zaman hocanın bizi “düpedüz satmış” olduğunu iddia ederiz.

Dönelim profesyonel olmasını istediğimiz futbolcumuza: Kendisine müzmin yedekliği reva gördüğümüz golcümüzle biraraya gelip birkaç dakika sohbet etmeden ve ona önceden bildirme gereği duymadan sözleşmesini dilediğimiz gibi uzatırız ve fakat o buna bozulur da tepki göstermeye kalkarsa çok kızarız (ki bu “yaptık oldu bitti” tutumu daha önce bir başka faydalı oyuncunun takımdan kopmasına sebep olmuştur; o zaman da biz bu hatadan dolayı  kendimizi değil “tutumlu” bazı menajerleri suçlamayı marifet saymışızdır) Futbolcumuz bizim alt yapımızdan yetişmiş olduğu için ona köle muamelesi yapmayı kendimizde hak görürüz. Şimdi bu futbolcumuzun tepkisini anlamsız bulanlar şunu da iddia etmekteler: Madem sözleşmesinde böyle bir madde vardı, zamanında itiraz edip kabul etmeseydi. Sanki birkaç sene önce, yani futbolcumuz daha da gençken ve yeni yeni milli olmaya başlamışken o maddeye imza atmakta direnip sözleşmeyi imzalamasaydı “milli oldu, iyice havaya girdi” diye suçlamayacaktık kendisini. Sanki o zaman “Aferin ona, profesyonelce davranıyor” diyebilecektik.

Futbolcularımızın ne kadar profesyonel olup olmadıklarını günlerce tartışabiliriz de, onların dışında kalan futbol camiasının yani “taraftar-medya-yönetici” üçgeninin sağduyusunu ve nesnelliğini ne zaman tartışmaya açacağız?

by taytay 

#30 luca toni


1 Ocak 2010 Cuma

kumar borcu namus borcu


NBA yıldızlarının, "Aha yine şirazeyi kaybetti" yorumlarına neden olan, zırvalıklar listesi her geçen gün sınırlarını genişletiyor. Öyle ki, gün gelecek Dennis Rodman'ı Haylaz', Charles Barkley'yi "Beyefendi" diye anacağız! Yeni hikayemezin başkahramanı Gilbert Arenas. Arenas, aslında sınırlarını aşma hakkını çemberler üzerinde kullanmasıyla bilinir ve bu nedenle Agent Zero lakabıyla anılır. Son yıllarda geçirdiği sakatlıklar esnasında potaları parçalamak yerien BlackJack, Texas Holdem idmanı yapmış olacak Washington Wizards'ın en hünerli sihirbazı. Rivayet o ki - New York Post rivayetidir - Gilbert Arenas Noel gecesinde, soyunma odasında takım arkadaşı Javaris Crittenton ile bir kumar borcu tartışması yaşamış. "Kumar borcu, namustur" diye düşünen Agent Zero bir anda silahına davranırken - Evet evet soyunma odasında silah taşıyor - Crittenton da kendi emanetini doğrultmuş, Arenas'a. (Oldu mu size Vahşi Doğu!)

NY Post'un hikayesi, salon güvenliklerine dayanıyor. Ama gerçek olan başka bir durum daha var. 24 Aralık günü, Wizards soyunma odasında, Arenas'ın dolabının yanındaki çöpte, boş bir silah bulunduğu, Washington DC emniyet kayıtlarına çoktan geçti ve olayla ilgili soruşturma başlatıldı bile. Agent Zero da artık NBA sirkinin gerçek bir üyesi oldu. Kendisine hoş geldin diyoruz!

by  Tarık Dağlı

orada -kanada-, bir turnuva var uzakta.


24.su düzenlenen Uluslararası Hokey Federasyonu 20 Yaş Altı Dünya Şampiyonası Kanada'nın Saskatchewan eyaletinde devam ediyor. Çok büyük sürprizlerin yaşanmadığı turnuvada, son iki turnuvanın finalistleri İsveç ve Kanada yari final biletlerini şimdiden ceplerine koydular. Yarı finalde İsveç'in rakibi Rusya-İsviçre maçının galibi, ev sahibi Kanada'nın rakibi ise Slovakya-Avusturya karşılaşmasının kazananı olacak. Geçen sene Kanada'nın başkenti Ottawa'da düzenlenen turnuva, bu sene yine Kanada'da ancak Regina ve Saskatoon şehirlerinde gerçekleşiyor. Turnuvanın üstüste Kanada'da düzenlenmesinin sebebi muhtemelen Kanada'nın hem tesis, hem de organizasyon acısından gelişmiş hokey altyapısı ve Kanadalılar'in hokeye karşı olan yakın ilgisi olsa gerek. Zaten gelecek sene kapı komşuları ABD'de düzenlenecek turnuvadan sonra, 2012 yılında turnuva Edmonton ve Calgary'de düzenlenmek uzere tekrar Kanada'ya geri dönecek.
Turnuva, geçtiüimiz Cumartesi günü Regina'daki, İsveç'in Çek Cumhuriyeti'ne karsi 10-1'lik galibiyeti ile biten acılış karşılasmasıyla başladı. Turnuvanın duzenlendiği diğer şehir olan Saskatoon'un açılış karşılaşmasında ise ev sahibi Kanada, çok da misafirperverliğe yakışmayacak bir şekilde Letonya'yı 16-0 ile geçti. Zaten dün oynanan ve Kanada'nın ABD'ye karşı 5-4 galibiyeti ile sona eren bir kaç istisna maç haricinde karşılaşmalar genel olarak farklı skorlar ile tamamlanıyor.
Turnuva sonucu hakkındaki benim tahminim, sıralama da farklılıklar olsa bile, son iki senenin madalya sahipleri Kanada, İsveç ve Rusya'yı yine ilk üçte göreceğimiz şeklinde. 2008 ve 2009'daki İsveç-Kanada finalinin ikisini de Kanada kazanmıştı. Zaten son 5 senedir finalistler, üçüncüler değişiyor ama kazanan hep aynı: Kanada. Rusya ise iki senedir büyük abilerinin kazandığı dünya kupalarının gölgesinde kaldı ve üçüncülük ile yetindi. Ancak genç Vikingler, turnuvada şimdiye kadar gösterdiği performans ile, Kanada'nın adeta tekeline aldığı kupayı bu sefer ellerinden kapıp Iskandinavya'ya göturecekler gibi.

Dün, komşuları ve aynı zamanda prestij açısından en önemli gördükleri rakipleri Finlandiya'ya karşı kazandıkları galibiyet onları yari finale taşımakla kalmadı, kalecileri Jacob Markström'ü de bir anda ülke çapında kücük bir kahraman haline getirdi. Bügün İsveç'teki spor medyasi maçta atılan biribirinden güzel gollerin sahipleri yerine 19 yaşındaki kalecileri Markström'ü manşetlerine taşımayı tercih ettiler. Bunun sebebi ise 26-3 lük Finlandiya'nın isabetli şut üstünlüğü ile tamamlanan ilk periyodun, skor tabelasina 1-0 İsveç'in galibiyeti şeklinde yansıması. Zaten kalecilerinin bu mucizevi performansı, diğer takım arkadaşlarını da motive etti ve daha sonraki periyotlarda oyun üstünlüğünü ele geçiren İsveç, maçı da 7-1 kazanmasını bildi.
Maçın gollerini de buradan seyredebilirsiniz.

Muhtemelen pek yakında bu genç hokeycilerin çoğunluğunu, Tre Kronor'daki abileri gibi NHL'de mücadele ederken izleyecegiz. Ne diyelim, darısı Kocaeli Büyükşehir ve Polis Akademisi'ndeki genç oyuncularımızın başına. Umarım onlardan da basketboldaki Türk akranlarının yakaladığı başarıyı gösterip Amerika'daki en üst düzey ligde oynama şansını elde edecek kişiler çıkar...

31 Aralık 2009 Perşembe

soğuk topraklarda sıcak dostluklar


Spor dediğin mevzu biraz da kültür meselesi. Hani ata sporu denince cirit, güreş gibi sporların harta gelmesi gibi. Malum, Orta Asya topraklarından kalkıp at üzerinde oradan oraya koşturan atalardan ciritin miras kalması pek normal. Peki, ya bizim çekik gözlü atalar doğuya yönelip de Bering üzerinden Alaska’ya yönelmiş olsaydı – Aman diyeyim, “Zaten gidenler oldu, Meluncanlar var, Kızılderililer Türk’tür” muhabbetinden sakınalım – ata sporumuz ne olurdu?
Alaska koşullarında göçebe bir kültürün bu durumda tek şansı köpek kızağı yarışı olarak görünüyor. Gerçi alternatifler için bkz: Yeti Olympics.

Avrupa’da bir köpek kızağı turu
Küresel ısınma karşısında yok olmaya yüz tutmuş bir spor olan köpek kızağı yarışlarının en ünlüsü Alaska’yı boydan boya geçen yaklaşık 2000 kilometre parkurlu Iditarod’dur. Genelde martın ilk haftasında koşulan yarışlar, bu yıl maalesef küresel ekonomik krizden etkilendiği için start alamayabilir. Geçmiş yıllarda köpek kızağı meraklısı Avrupalılar, Iditarod’dan esinlenerek adını ve rotasını Alplere ithaf edip Alpirod isimli Avrupa’nı en zevkli köpek kızağı yarışını düzenlemişti. Ekonomik sorunlar - ki katılım, konaklama, ulaşım, köpeklerin bakımı gibi masraflar her sporcu için yaklaşık 50 bin dolara mâl oluyor – 1995’te bu yarışın sonunu getirdi. Yıllar sonra arzularından vazgeçmeyen soğuksever bir grup macera meraklısı ise bu yıl Alpen rail Race 2010 ismiyle, zirvelerde bir gezintiye çıkmaya karar verdi. Gerçi Iditarod’un yaklaşık 2000 kilometrelik parkurunun yanında 300 kilometrelik bir Alpler turu pek iddialı durmasa da, Avrupa topraklarının, Norveç’in geleneksel Pasvik Trail yarışı dışındaki tek köpek kızağı yarışı aktivitesi olacak. 16 ocakta başlayacak ve bir hafta sürmesi beklenen yarışla ilgili teknik bilgiler için sitesini ziyaret etmekte fayda var: 

Köpecikleri seviyoruz
Hayvan hakları savunucularına karşı, kızaklarda kullanılan malamute ve husky cinsi güzeller güzeli köpeciklerin hiç de düşünüldüğü üzere eziyet görmediği, bilakis sahipleri tarafından, sevgililere bile gösterilmeyen özenle üzerlerine titrendiğini söylemekte fayda görüyoruz. Her kızak için sayısı 12-16 arası değişen bu sevimli arkadaşlar sadece koşu konusunda eğitimli değil, yön bulmada, tehlikeli yabani hayvan tehdidine erken haber vermede, rakiplere ipucu vermemek için sessiz olmakta, hatta rakip köpeklerin kafasını karıştırmak için farklı sesler çıkarmakta da maharetliler. Yarış sırasında her birinin günlük 11 bin kaloriye ihtiyaç duyduğunu ve iyi beslendiklerini de hatırlatmakta fayda var. Eğer bu köpeciklerin ağırlıkları insan kadar olsaydı, bir Fransa Turu bisikletçisinin bir günde ihtiyaç duyduğu enerji miktarının 8 katına gereksinim duyacaklardı.

Mont Blanc’da büyük kapışma
Son olarak Avrupa’da köpek kızağı yarışlarından bahsedip de en görkemlisi olan La Grande Odyssee’yi atlamak olmaz. Video aslında bu sporun tüm heyecanı ve güzelliğini gözler önüne seriyor. Uydu üzerinden TV8 MontBlanc kanalından izlenebilecek bu yarış 10 etap ve 800 kilometreden oluşacak. Iditarod’dan daha uzun ve daha prestijli olmasa da La Grande Odyssee’yi farklı kılan, tırmanış etapları ve topografik handikapları nedeniyle köpek kızağı yarışları içerisinde en zoru olarak bilinmesi. 25 seçkin yarışçının buluşması ise 10 ocakta.


by Tarık Dağlı

sırbistan'ın "banu güven"i holiganlardan dertli...


Brankica Stanković, Sırbistan'ın en ünlü televizyon yüzlerinden. Ülkedeki en büyük özel televizyon B92'de "Insajder"-insider adlı programın yapımcısı ve sunucusu. Brankica için bir ay öncesine kadar herşey yolundaydı.
Fakat Avrupa Ligi maçı öncesinde Partizanlı taraftarlar ile Toulouselu taraftar arasında çıkan kavgada bir Fransız taraftarın hayatını kaybetmesinin ardından Stanković için de kabus dolu günler başladı.
Televizyon programında Partizanlı taraftarların karıştığı fakat cezalandırılmadıkları holiganizm, cinayet, uyuşturucu ve saldırı bağlantılı olayların listesini yayınladı Brankica Stanković. Programın ardından ölüm tehditleri almaya başladı Sırp televizyoncu. Hatta Partizan'ın Belgrad'da Efes Pilsenle oynadığı maçın ardından tribünlerde Brankica Stankovic'e tahmin edebileceğiniz gibi küfürler ve tehditler dolu tezahüratlar yapılmaya başlandı.

Olay çığrından çıkmaya doğru gelişince B92 çalışanları da tepkilerini göstermeye başladılar. Televizyon çalışanları B92 binasının önünde pankart açarak Brankica Stankovic'e destek verdi.
B92'nin CEO'su Veran Matić radikal bir çağrıda bulundu. Partizan'ın holiganları temizleyen kadar sponsorların kulübe verdikleri desteğin çekilmesini, Partizan'ın maçlarının da seyircisiz oynanmasını istedi. Yaşanılan olayların ancak bu şekilde duracağına ve sorunlu taraftarın bu şekilde temizleneceğine inanıyor Veran Matić.
Partizan tarafında ise Matić'in bu sözlerine cevap Duško Vujošević'ten geldi. Partizan'ın antrenörü bütün taraftarların holigan ve suçlu ilan edilemeyeceğini, sadece küçük bir kesimin bu olaylardan sorumlu olduğunu ve bu nedenle de kulübün ve bütün taraftarların cezalandırılmasının anlamsız olacağını söyledi.
Partizan'ın basketbol takımının  başkanı Predrag Danilovic de durumdan kişisel olarak üzüntü duyduğunu fakat kulüp adına resmi bir girişimin söz konusu olmayacağını belirtti.

Konunun kahramanı Staknkovic ise Yunan gazetesi Kathimerini'ye konuşmuş. Sırp Televizyoncu, “Beni bu kadar çok endişelendiren şey tehditler değil, bu grupların hâlâ bu denli güçlü olması. Sırbistan’da gazetecilerin polis koruması altında çalışmak zorunda kalması tam bir skandal. Üstelik tüm bunlar, devlet olaya el koyduğunu söyledikten sonra oluyor” demiş.
Olayla ilgili gelişmeler olursa elbetteki bloga yazacağız. Ki herkesin fikir belirttiği bu konuda medyanın -en azından- Sıbistan'da ne kadar güçlü olduğunu göstermesi açısından da izlemek gerekiyor...

30 Aralık 2009 Çarşamba

zidane'dan bir hayır işi daha...


Zidane'ın hayır işlerine olan ilgisi devam ediyor. Ocak ayı içerisinde geliri ALS hastalarına gidecek olan yeni bir kampanya söz konusu. Üzerinde Fransız futbolcunun imzasının da bulunduğu pullar satışa sunulacak. Tabi söylemeye gerek yok bu pullar koleksiyon değerinde ve sınırlı sayıda, bedelini ödeyen insanın eline ulaşabilecek....

beira-rio'da yenileme çalışmaları


Brezilya'ın 2014 öncesi en büyük sorunu stadyumlar. Atletico Paranaense'nin maçlarını oynadığı Arena da Baixada gibi harika stadyumlara bir yana çok sayıda sorunlu stadyum söz konusu. Internacional'in maçlarına ev sahipliği yapan 56 bin kişilik Beira-Rio da sorunlu stadyumlardan biri. Geçtiğimiz eylül ayında oynanan ve Internacional'in kazandığı Flamengo maçında sahaya su basmış ve futbolcular o zeminde maça devam ederek sakatlanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.
Sezonun sona ermesiyle birlikte Beira-Rio bakıma alındı. Sahadaki su toplanması sorununun çözümü için drenajlar yenileniyor. Yapılan çalışmanın ne kadar başarılı olduğunu ve sorunu çözüp çözmediğini 10 Ocak'ta başlayacak eyalet şampiyonaları ile anlayacağız...

en çok taraftar toplayanlar


eufootball.biz'in haberine göre dünya üzerinde en fazla seyirci toplayan organizasyonlar sıralamasında Amerikan Ulusal Futbol Ligi -NFL- ilk sırada yer alıyor. NFL'i Hindistan Premier League -kriket- izliyor.
Listenin üçüncü sırasında ise Bundesliga yer alıyor. Zaten site de Bundesliga'nın en çok taraftar toplayan organizasyonlar sıralamasında üçüncü sırada yer almasını vurguluyor. Maç başına ortalama 42 bin 630 seyirciye oynayan Almanları, 33 bin 934 seyirci ile Premier League izliyor. La Liga 28 bin 706, Serie A 25 bin 169, Ligue 1 'de 19.965 seyirci ortalamasına sahip. Hatırlatmakta fayda var bu rakamlar 2009-2010 sezonuna ait.
Tribünlere en fazla taraftar çeken ilk 20 takım sıralamasında da Bundesliga 8 takım birden sokmuş listeye. Borussia Dortmund, Bayern Münih, Schalke 04, Hamburg, Borussia Mönchengladbach, Köln, Eintracht Frankfurt ve Hertha Berlin listede yer alan Almanlar. Borussia Dortmund 75 bin 311 ile açık ara en fazla taraftarı tribüne çeken kulüp. Bayern Münih 68 bin 896, Schalke 04 de 61 bin 050 seyirci ortalamasıyla listenin üst basamaklarında yer alıyor.

roberto carlos'un imza günü


Corinthianslılar hızlı, Roberto Carlos'un etinden, sütünden ve derisinden yararlanmak istiyorlar hemen. Daha basın önünde resmi imza atılmadan Corinthians'ın store'un da imza günü düzenlendi. Forma ve fotoğraf imzalayan Roberto Carlos'u görmek için Corinthians taraftarları uzun kuyruklar oluşturdu.
Resmi imzayı pazartesi günü yerel saatle öğlen 12.00'de 18 bin kişilik Estádio Parque São Jorge'de düzenlenecek tören ile atacak Carlos. Törene taraftarların girişi serbest. Son iki cümleyi yazınca aklıma Roberto Carlos'un Türkiye macerasına başladığı ve resmi imzayı attığı gün geldi...

en değerlisi flamengo


Danışmanlık şirketi Crowe Horwarth'ın Brezilya ofisinin O Estado de S. Paulo gazetesi için yaptığı çalışmada ülkenin en değerli kulübü Flamengo oldu. Ülkede en fazla taraftara sahip 12 kulübün 2003-2008 arasındaki finansal verilerine bakılarak yapılan araştırmada Rio kulübünün değeri 226 milyon avro olarak hesaplandı. Flamengo'yu 225 milyon avro ile Corinthians izliyor.
Dört Sao Paulo, Dört Rio, iki Minas Gerais ve iki Rio Grande do Sul kulübünün yer aldığı çalışmada kulüplerin gelirlerinin ve finansal verilerinin yanı sıra taraftar profiline ve alışkanlıklara, pazarlama ve reklam çalışmalarına, stadyumlara ve medayadaki etkinlik de dikkate alındı.
Crowe Horwath'ın raporuna göre 2003 ile 2008 arasındaki kulüplerin gelirlerinde yüzde 115'lik bir artış söz konusu.
Flamengo, Corinthians ve Sao Paulo'nun bulunduğuı ilk üç kulüp ile diğer kulüpler arasında ciddi bir fark söz konusu....

29 Aralık 2009 Salı

jorge mendes'in portföyü


Jorge Mendes şu sıralar futbol dünyasının en gözde isimlerinden biri sahip olduğu portföy ile. 42 yaşındaki Portekizli menajer ülkedeki tüm önemli isimlerin işlerini yürütüyor. Sahip olduğu portföyün en önemli iki ismi Cristiano Ronaldo ve Jose Mourinho.
Bu iki ismin yanı sıra Deco, Diego, Ricardo Quaresma, Paulo Ferreira, Tiago Mendes de Portekizli'nin portföyündeki isimlerden sadece birkaçı.
En son Jose Moutinho ile birlikte adı devamlı transfer dedikodularına karışan Sporting Lizbonlu Miguel Veloso da Jorge Mendes'in şirketi GestiFute ile anlaşmış. Lizbonlu oyuncunun Mendes tarafından Avrupa'nın büyük kulüplerinden birine pazarlanmasını beklemek lazım artık. GestiFute şu anda dünyanın en değerli menajerlik şirketi konumunda. Porto merkezli şirketin sahip olduğu portföyün değeri 500 milyon avro civarında. En azından tahmin edilen rakam bu.
Jorge Mendes futbol piyasasındaki gücünü her geçen gün daha da arttırmaya devam ediyor. Adını sık duymaya başlamıştık. Yakında boy boy pozlarını da görürüz İngiliz kulüplerinin koridorlarında...

dağdan bir kız gelir döne döne


Henüz doyasıya kar yağışı izleyip çocuksu sevinçlerimize bürünmesek de, artık dışarı kısa kolluyla çıkamamamızdan ve memleketimin her dükkanını süsleyen yılbaşı dekorlarından anlaşılacağı üzere kış geldi ve dünyanın muhtelif yerlerinde adı bu mevsimle özdeşleşen sporlar icra ediliyor. Malum, Vancouver’da yapılacak olan Kış Olimpiyatları da yaklaşmakta. Durum böyleyken coğrafi özellik olarak yüksek dağ zirveleri ve karlarla örtülü eğimli tepelerde gerçekleşen bu soğuk sporlardan bahsetmek icap etti. Ama okurken üşüten bir yazı olmasın diye gülüşüyle karları eriten, hızıyla çığ düşüren, altın gibi saçlarıyla “Sarı saçlarını deli gönlüme \ Bağlamışım çözülmüyor” türküsü söyleten, güzelliğiyle dağlar kızı Reyhan’ı hasedinden çatlatan, sempatisiyle Heidi’yi bile gölgede bırakan, Lindsey Vonn’dan bahsedelim dedik.

ABD’nin en başarılı kadın kayakçısı
Hani şahs-ı muhteremi bu kadar övünce Vonn’u dağların Anna Kournikovası zannetmeyin. Kendisi güzelliği kadar, başarılarıyla da buzlar âleminin kraliçeliğine layıktır. Başarıları da öyle birkaç Dünya Kupası ayağı kazanmanın ötesindedir. Son iki yılın Alp Disiplini Dünya Kupası şampiyonu olan 25 yaşındaki Vonn, son şampiyonluğunda dört farklı dalda yapılan şampiyonada, geçilmez olduğu inişin yanı sıra Super G’de de altın madalyayı boynuna geçirerek ABD tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. İniş ve Super G’nin yanı sıra Süper Kombine ve pek de iddialı olmadığı slalomda da birincilikler kazanan Vonn, dört dalda da kupa kaldıran ender isimler arasına ismini yazdırmayı başardı. 2007’de İsveç’teki Dünya Şampiyonası’nda iniş ve Süper G’de birer tane gümüş madalya kazanan ABD’li sporcu, 2009’da Val d’Isere’de her iki dalda da rakiplerine geçit vermedi.

Sıra olimpiyat altınında
Vonn’un sportif başarı olarak tek eksiği ise olimpiyat altını. 2006 Torino’da iniş antrenmanlarında düşerek herkesi korkutan Vonn, buna rağmen ertesi günkü yarışa çıksa da sekizincilikle yetinerek madalyadan uzak kalmıştı. Yine de bu çabası ona ABD Olimpiyat Ruhu Madalyası ödülünü kazandırmıştı. Vonn, yarım kalan bir işi tamamlamak üzere şubattaki Vancouver Kış Olimpiyatları’nı bekliyor.

Birincilikleriyle çiftlik kuracak
Daima gülen yüzüyle soğuk sporun, sıcak siması olmayı başaran Vonn, özel hayatında 2007’den beri – burayı yazmak canımı acıtıyor – kendisi gibi kayakçı olan Thomas Vonn’la evli. Daha önceleri Lindsey Kildow olarak tanınan usta kayakçı, 11 yaşından beri katıldığı her kategoride madalya kazanmasıyla da tanınıyor. Bir de Avrupa’daki yarışlarda sembolik olarak kazandığı çiftlik hayvanlarıyla. Mesela 2005’te Val d’Isere’deki birinciliği sonrası kendisine Oylmpe isimli bir Tarine ineği hediye edildi. Ertesi yıl Olympe’nin Sunny isimli bir yavrusu oldu. 2006’da bu kez Kirchberg’deki altın madalyanın bonusu olarak bir de keçisi olan Vonn, arada bir bu hayvanları ziyaret etmek için yarış takvimi dışında Avrupa’ya uğruyor. Tabii kendisinin Avrupa’ya ziyaretlerinin tek sebebi, çiftliğini görmek değil.

Hayali dizide oynamak
Geçen mayısta Fransa’ya giderek hem Roland Garros’u izleyen Vonn, en büyük hayranı olduğu sporcu Roger Federer’le de tanışma fırsatı buldu. Vonn’un hayran olduğu tek sporcu Federer değil elbet. Çocukluk idolü ABD’li kayakçı Picabo Street’in (Evet komik bir ismi var) rekorlarını alt üst ederken, Federer’e karşı olduğu kadar nazik davranmadı belli ki. Vonn mütevaziliği elden bırakmasa da, artık kendisi hayran olunan bir sporcu klasmanında. Ama o hala çok da zormuş gibi en sevdiği dizi olan Law and Order’ın bir bölümünde misafir sanatçı olarak görünmek istiyor. Buradan Law and Order yapımcılarına sesleniyoruz, bizi duymazlarsa Vonn’u Ezel’e transfer edeceğiz, haberiniz olsun.

Son olarak geçmiş olsun
Son olarak bu yazının yazıldığı gün olan 28 aralığın öğlen vakitlerinde Vonn’un Linz’deki Dünya Kupası ayağında düşerek sakatlık geçirdiğini üzülerek belirtmek isterim. Neyse ki kendisinin önemli bir durumu yok ve onu Vancouver’da zevkle izleyebileceğiz.

by Tarık Dağlı

yeni yazar

Benim gibi abuk subuk spor konularına meraklı bir arkadaşı transfer ettik bloga. Tarık Dağlı da çoğu zaman antin kuntin spor dallarında fikir beyan edecek. Kendisine hoşgeldin deyip, ilk yazısını az sonra fırına veriyoruz....

kokainci jobson


Botafogo'nun Campeonato Brasileiro Série A'da kalmasında payı olanlardan biriydi Jóbson. 21 yaşındaki forvet, Brasiliense tarafından önce K-League takımlarından Juju United'a kiralanmıştı. Eylül ayında da Botafogo 3 aylığına kadrosuna kattı Jóbson'u. Attığı 4 golle 6 puan getirdi Botafogo'ya.
İki hafta önce de Cruzerio 5 yıllık sözleşme imzalamıştı Jóbsonla. Fakat bu sözleşme hayata geçmeden sona erecek gibi.
Futbolcunun 8 Kasım'daki Coritiba ve 6 Aralık'taki Palmeiras maçlarının ardındna alınan idrar örneklerinde kokain kullandığı saptandı.
Jóbson, kırmızı kart gördüğü Sao Paolo maçının ardından cezalı olduğu ve bir sonraki hafta oynanacak Atletico Paranaense maçında yer alamayacağı için o gece kokain kullandığını kabul ediyor. Fakat bunu sadece bir defa yaptığını söylüyor.
Kurallar futbolcunun ömür boyu men edilmesini gerektiriyor. Jóbson ise ceza alması gerektiğini kabul ediyor fakat herkesin beklediği gibi ömür boyu futboldan men edilmemesi gerektiğine inanıyor. Hayatta futbol oynamaktan başka birşey bilmediğini söyleyen 21 yaşındaki futbolcu için verilecek ceza ocak ayında belli olacak.
"Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş" Jóbson için söylenmiş olsa gerek...

angola'da bilet kaosu

Afrika Uluslar Kupası'nın başlamasına 10 gün var lakin 22 Aralık'ta satışa çıkması gereken biletlerde sorunlar yaşanıyor.
Ülkede bulunan bankalardan BAI ve BPC'nin turnuvanın yapılacağı dört şehirdeki -Luanda, Cabinda, Benguela ve Lubango- şubelerinde kurulacak standlarda maç biletleri satışa sunulacaktı. Fakat BPC'nin yetkileri bilet satışı ile ilgili bilgileri olmadığını söylemiş konuyu sunan AFP muhabirine. Ki çok sayıda insan bilet almak için bankaya geliyormuş.
Bilet satışından haberi olan BAI'in Luanda'daki şubelerinde ise kurulan standlarda bilet yok. Angola ile Mali arasında oynanacak açılış maçına bilet bulmak isteyenler bankadan eli boş ayrılıyor.
Yaşanan bu bilet kaosu organizasyon komitesinin başını ağrıtacak gibi...

28 Aralık 2009 Pazartesi

kefiyeli beckham


Yeni yıla 2 kala David Beckham, Milanlılara ilk yeni yıl armağanını Malpensa Havaalanından Milano topraklarına ayak basarak vermiş. Boynunda kefiye ile dikkat de çekmiş İngiliz topçu...

nereden nereye...


Matti Nykanen kış sporlarının en büyük efsanelerinden biridir. Fin kayakla atlayıcı 1984'de Saraybosna'da düzenlenen Kış Olimpiyatları'nda olimpiyat şampiyonluğu ile tanıştı. Dört yıl sonra Calgary'de, kayakla atlamada üç altın madalya kazanarak, bunu başaran ilk sporcu olarak tarihe geçiyordu Matti Nykanen. Kariyerindeki dört olimpiyat şampiyonluğunun yanı sıra altı da dünya şampiyonluğu bulunuyor 1963 doğumlu Nykanen'in. Finlilerin efsane sporcuları arasında yer alan Matti Nykanen bugünlerde Finlandiya'nın en önemli gündem maddelerinden biri. Noel günü karısını öldürmeye teşebbüsten dolayı tutuklandı Nykanen.
Karısına önce bıçakla saldıran ardından da bormozun kemeriyle boğmaya çalışmış eski şampiyon. Karısının kedi gibi dokuz canı olsa gerek ki bu iki teşebbüsten de öbür tarafı boylamadan yaralı olarak kurtulmuş.
Matti Nykanen'in işi zor, 2005'te de birine bıçakla saldırı suçundan 26 ay hapis cezası yemiş. Dört ay hapiste yatarak kurtarmış. Fakat bu sefer dört ay falan olmaz, oldukça uzun bir süre parmaklıkların arkasında durur gibi gözüküyor.
Matti Nykanen'in hikayesi de nereden nereye dedirtenlerden tıpkı O.J Simpson ve Mike Tyson da olduğu gibi...

miami’de super bowl, san siro’dan rugby geçti…



Yılın ilk keyifli spor olayıydı Miami’deki Super Bowl. En son 1947’da Amerikan Futbol Ligi (NFL) şampiyonluğunu tadan, sezonun sürprizi Arizona Cardinals ile Pittsburg Steelers’ın Miami’deki mücadelesi oldukça heyecanlı geçti. Maçın son 35 saniyesine kadar Cardinals’ın 23-20’lik üstünlüğü bulunuyordu. Bu, 52 yıl sonra kazanılacak şampiyonluk anlamına geliyordu. Ne var ki Steelers’ın quarterback’i Ben Roethlisberger’in oynattığı harika oyunlar ve Santonio Holmes’un touchdown’ı skoru 27-23 yaparken, Pittsburg’a da altıncı şampiyonluğunu kazandırıyordu.

Amerikan futbolundan bahsetmişken ragbinin de hakkını yemek olmaz. Transfer döneminin renkli kulüpleri Fransa’dan çıktı. Futboldaki Fransa’dan İngiltere’ye doğru çizilen yol haritasının tersi ragbide görülüyordu. Sezonun en sansasyonel transferi 2003 yılında İngiltere’yi dünya şampiyonu yapan Jonny Wilkinson’ın Toulon ile anlaşması Fransız ligini takip etmemiz için iyi bir nedendi. 2009’un ragbi adına atraksiyonları bununla da sınırlı kalmadı. Takvim yaprakları Kasım 15’i gösterirken üzerinde futbol topuyla 22 kişinin dolaşmasına alıştığımız San Siro Stadyumu, İtalya ile Yeni Zelanda arasındaki ragbi maçına ev sahipliği yaptı. 80 bin kişinin izlediği ve iğne atsanız yere düşmeyecek durumda olan tribünleri görünce insan, Milanolular’ın ragbi sevgisine şapka çıkartıyordu.

Mart ayında Los Angeles, Dünya Artistik Buz Pateni Şampiyonası ev sahipliği yaptı. Rusların ve Amerikalıların hakimiyetinde geçen bir spor dalı olarak hatırlıyorduk buz patenini. Ama Los Angeles’ta işin şeklinin değiştiğini ve Evgeni Pluşenko’nun Vancouver’da neden yarışmak istediğini bir kere daha anladık. Erkeklerde Amerikalı Evan Lysacek şampiyon olurken, komşusu Kanada’dan gelen saf yetenek 19’luk Patrick Chan dünya ikinciliği ile yetiniyordu. Eski dünya şampiyonlarından Brian Joubert bronz madalya için kürsüye çıkıyordu. Final yarışmalarının ardından ilk 10’da sadece bir Rus sporcunun olması, Ruslar için şapkayı bir kere daha öne koyup düşünmek anlamına geliyordu. Kadınlarda da 2006’nın dünya gençler şampiyonu Kim Yu-Na büyüdüğünün ispatı olarak Los Angeles’taki şampiyonayı seçmişti. 19’unda dünya şampiyonu olan Güney Koreli’nin yanı sıra ilk 10’da üç Japon patencinin olması da dikkat çekiyordu.

Voleybolda İtalyanların yılıydı. Indesit Şampiyonlar Ligi’nde hem erkekler hem de kadınlarda İtalyan takımları şampiyon oldu. Trentino Volley ve Volley Bergamo Avrupa şampiyonluğu sevincini yaşarken, Prag’daki erkekler finalindeki keyifli atmosfer için İraklis seyircisine teşekkür etmemiz gerekiyordu.Voleybolda ayrıca Avrupa Şampiyonalarının da yılıydı 2009. Erkeklerde Türkiye evsahibiydi kazanan ise Polonya. Kadınlarda Polonya’da düzenlenen turnuvanın şampiyonu İtalya oldu.

2009’da dünya şampiyonalarının düzenlendiği spor dallarından biri de hentboldu. Çin’de düzenlenen kadınlar dünya şampiyonasının finalinde Fransa’yı yenen Rusya üstüste üçüncü kez dünya şampiyonu olurken rakipsizliğini de gösteriyordu.

27 Aralık 2009 Pazar

zemin muhalefetinin tekerrürü


Günün ilginç haberlerinden biri Hindistan ile Sri Lanka arasında oynanan beşinci ve son günündeki kriket maçından geldi. 3-1 Hindistan'ın üstünlüğü ile devam eden ve Yeni Delhi'de oynanan serinin son maçı, Sri Lankalı kriketçilerin sakatlanmasıyla ertelendi. Daha doğrusu maçın Avustralyalı hakemi Alan Hurst, karşılaşmanın oynandığı Feroz Shah Kotla Ground'un zemini nedeniyle maça devam edilemeyeceğini karar verdi.

Farkındayım biraz karışık oldu bu giriş. Daha az kafa karıştırıcı bir şekilde anlatmak gerekirse; Hintli oyuncu Sudeep Tyagi'nin attigi top yerde sekiyor -zeminin azizliği demek gerekiyor galiba-  ve Sri Lankalı Mahendra Dhoni'ye çarpıyor. Sri Lankalı kriketçi de yere yığılıyor. Her iki takımın kaptanı da Avustralyalı hakemden maçın ertelenmesini istiyor zeminin bozukluğu nedeniyle.

Maçın hakemi de kriketçilerin talebini uygun görerek maçı tatil ediyor. Stadyumda maçın tatil edildiği kararının açıklanmasıyla birlikte Hintli seyirciler sinirleniyor ve koltukları parçalayarak sahaya atıyorlar. Yapilan açıklamalarda bilet paralarının seyiriclere geri ödeneceği söyleniyor. Bütün bu olayların sorumlusu olarak ise Hindistan kriket Yönetimi tutuluyor. Nisan ayında yenilenmiş haliyle hizmete giren Feroz Shah Kotla Groun'un zemin sorunu bilinmesine karşın maçın oynatılması da zorlama bir karar olarak nitelendiriliyor.

Feroz Shah Kotla Ground, 1883 yılında hizmete açılan kriket maçlarının oynandığı bir stadyum.  Çeşitli yıllarda yenileme çalışmalarının yapıldığı Feroz Shah Kotla Ground 48 bin kişilik kapasiteye sahip. En son yenileme çalışmalarının ardından zeminin sertliğinin giderilmesi için kış çimleri döşenmesine karşın sertlik sorunu bir türlü giderilemedi.
Bütün bu yaşanılanların ilginç bir noktası bundan 12 yıl önce de 25 Aralık 1997 tarihinde yine Hindistan ile Sri Lanka arasında oynanan kriket maçı sahanın karşılaşmanın oynanmasına elverişli olmaması nedeniyle iptal edilmişti.

buonanotte...




Son dönemlerde trafik kazası geçiren futbolcular çoğaldı. Fenerbahçe'li Kazım'dan sonra Karim Benzema'da İspanya'da kendisine yeni verilen aracını darmadağın etmişti.
Bu iki oyuncu neyse ki bu kazalardan hafif bir şekilde kurtulmuşlardı ancak Arjantinli Buonanotte o kadar da şanslı olamadı.
Arjantin'in başkenti Buenos Aires'in Santa Fe bölgesinde arkadaşlarıyla gece kulübünden dönen genç oyuncu aracının hakimiyetini kaybetti ve savrulan otomobil yol kenarında bulunan bir ağaca çarparak durabildi.
3 kişinin kaza yerinde hayatını kaybettiği olayda 21 yaşındaki futbolcunun vücudunda çeşitli kırıklar oluştu. Anında Sanatorio Los Arcos hastanesine kaldırılan River Plate'li oyuncunun hayati tehlikesi bulunmadığı ifade ediliyor.
2009'da hatırlanması gereken kazalar arasında Usain Bolt, Michael Schumacher, Kazım Kazım, Karim Benzema (2), Cudicini, Charlie Davies olaylarını sayabiliriz.

bisiklet 2009...


Spor tarihi büyük geri dönüş öyküleri ile bezelidir. Lakin sadece bir ligi, organizasyonu değil tüm sporu, küresel spor haritasında ilgi dağının tepelerine çıkarabilen bir büyük yıldız yine vurdu damgasını yıla. 38 yaşındaki Lance Armstrong üç buçuk yıllık aranın ardından bu sefer kanserden değil de emeklilikten kurtulup selesine tekrar otururken yollara koyulacağını açıkladığında yılın renkli geçeceği besbelliydi. Columbia treni yardımlı Mark Cavendish jetinin yetişilemeyen hızı, Andy Schleck’in yükselen yıldızı, Bradley Wiggins’in evrimi, “İsviçre Saati” Cancellara’nın zamana hükmedişi, “Rumble in the Jungle”ı geride bırakan Contador vs. Armstrong düellosu... Satırbaşlarını sayarken bizi yoracak kadar yoğun, uzun süren sezonu, değerlendirirken başlıklara ayırmak sanırım sağlıklı olacak.
Yılın Bisikletçisi
Sezon içerisinde gerçekten çok iyi performanslar vardı. Ancak ödülü paylaştırmak yararlı olacak. Lakin üç bisikletçi de tüm yıla kendi kategorisinde müthiş hükmetti. Birinin BBC yılın sporcusu ödülünde Jenson Button’a geçilmesi dahi tartışma yarattı. İrlanda ve İngiltere arasında yer alan ve işin ilginci motosiklet yarışları ile ünlü Isle of Man’den (Man Adası) çıkan 24 yaşındaki süper yetenek Mark Cavendish’in başardıkları inanılmazdı. Fransa Turu’nda 6 etap zaferi, Giro’da 3 etap, Milan-San Remo klasiği. Diğer tarafta İtalyan ailenin İsviçre saati mükemmelliğinde işleyen evlatları Fabian Cancellara’nın zamana karşı disiplinini hem sezon yarışlarında hem de kendi evindeki Dünya Şampiyonası’nda domine edişi. Ve assolistimiz: Alberto Contador. Takım içi çekişmeler bir yana Tour de France’da tırmanışlara hükmedişi, bazen hatalı demeçler verse de olağanüstü yeteneğiyle bu listede.

Yılın Yarışı
Üç büyük tur da çok keyifli geçmesine rağmen bu yılki birbirinden keyifli yarışlar arasında iki final özellikle dikkat çekiciydi. Bir tanesi Paris-Roubaix’i kazanırken Tom Boonen’in Arnavut kaldırımı taşlı yollarda gösterdiği performans diğeri de Milan-San Remo yarışının son 100 metresinde yaptığı atakla Mark Cavendish’in çizgide Heinrich Haussler’i geçişi.
Yılın Takımı
Kuşkusuz Astana... Sadece UCI sıralamasında Contador ve Armstrong’un 1 ve 3 numarada olmasından dolayı değil; finansal zorluklar yaşanıp buna rağmen tüm yıldızları bir arada tutmasıyla ve başarılar kazanmasıyla da ilk sıraya oturdu. Her ne kadar Contador ve Armstrong liderlik çekişmesi yaşasa da.

Yılın Gelişim Gösteren Bisikletçisi
Alman kökenli Avustralyalı Haussler çok az bilinen bir bisikletçiyken Tur’da 13. Etap zaferi ve istikrarlı performanslarıyla bu ödülü fazlasıyla hak etti. Philippe Gilbert’in sonbahar klasikleri şovu ve Tyler Farrar’ın çıkışı da listeye alınabilir. Andy Schleck de Liege-Bastogne -Liege yarışını kazanıp üstüne Tour’da ikinci olunca rüştünü ispat konusunda sağlam adımlar attı. Özel ödülümüz ise pist bisikleti kökenli İngiliz Bradley Wiggins’in 7 kilo verip muazzam bir tırmanışçıya dönüşmesine gidiyor. Darwin bile şaşırırdı.
Yılın Dakikası
Bir tanesi Alberto Contador’un Pireneler’de son kilometrelerde yaptığı inanılmaz atak, diğeri de Dünya Şampiyonası yarışında kazanırken Cadel Evans’ın bitime 5 kilometre kala yaptığı fevkalade atak anı. Özel ödülümüz ise Fransa’da takım zamana karşı etabından sonra Cancellara’nın eliyle saatini ve “0” rakamını gösterdiği ana gidiyor.

Hatırlanacaklar
Türkiye Bisiklet Turu’nun başarısı, Chris Horner’ın neredeyse ayda bir kemiğini kırması. Levi Leipheimer’ın da onu yalnız bırakmaması. Rus Denis Menchov’un Giro zaferi, Alejandro Valverde’nin La Vuelta başarısı... Belçikalı Frank Vandenbroucke’nin 34 yaşında zamansız ölümü...
Unutulacaklar
Türkiye Bisiklet Turu’nda Daryl Impey’in (solda) düşüşü, Danilo di Luca’nın dopingi...

by Caner Eler