Yazının başlığından yola çıkarak garipsemeyin hemen; hele biraz dinleyin/okuyun.
Galatasaray-Karpaty eşleşmesine bakalım önce: Cimbom bu takımı elerse, bir dahaki sezon (ne bir dahaki sezonu?) birkaç ay sonra en has Galatasaraylı'ya sorsanız, bu sezon ikinci turda elediğiniz takımın adı neydi diye... Ya hatırlamaz ya da "gak-guk" etmeden yanıtlayamaz sorunuzu. Elerse (tıpkı geçen haftaki Belgrad maçı gibi) rahatlayacak hatta bazı yazarlarca havaya sokulacak takım. İlerideki turlar için ümit dolu yazılar yazılacak, taraftar geçilen her tur sonrasında olduğu gibi UEFA'da 2000 sezonu beklentisinin hayaline/tuzağına düşecek. Peki, o sezondakinin onda biri oranında bir güven var mı Galatarasay takımına veya oynadığı oyuna? Yok. Yani elerse büyük bir ihtimalle sorunlarla yüzleşme ertelenmiş olacak. Kaldı ki, elemesi bir iki yıldız futbolcusunun maçın kırılma anlarında göstereceği performansa (dedim ya, ne oynadıkları belli değil çünkü hâlâ) bağlı olacak. Yani (Allah korusun ama) pek âlâ elenebilir de Galatasaray bu adı sanı duyulmamış takıma. İşte siz o zaman seyreyleyin cümbüşü(!). Rijkard ya gider ya da gitmişten beter olur aylarca onun etrafında döndürülecek söylemler. Yönetim-antrenör-taraftar ve medya dörtgeni çok köşeli bir puzzle olur çıkar. Ta ki 9. haftaya kadar. O travmadan Galatsaray'ı olsa olsa bir Kadıköy galibiyeti çıkartır ki, ona artık en iyimser Galatasaraylı dahi inanamaz oldu.
Beşiktaş-Helsinki
Geçen sezonun Finlandiya şampiyonu, bu sezon da liginde lider durumda, "daha liglerin başı" demeyin; orada 16. hafta geride kalmış durumda. Yani sezonun ortaları... Ne ki, Finlandiya futbolunun dünya fotbolundaki yeri ortada. Onlar da Feerbahçe'miz gibi aslında gönlünde Şampiyonlar Ligi yatan bir takımdı ama Partizan'a elenip UEFA Avrupa Ligi'ne kaldılar. Kağıt üzerinde Beşiktaş'ın Helsinki'yi kolay eleyeceğini düşünüyorum ama iki lig arasındaki sezonsallık farkı başa bela olabilir. Onlar ligi yarılamış, form tutmuş biz ise (yönetimin zaman zaman çıkan demeçlerine bakılırsa) transfer işini dahi onca flaş isime rağmen henüz tamamlayamamışız. Normal şartlarda Beşiktaş'ın bu sezon yaptığı yatırımları da göz önüne alırsak bu rakibi geçip gruplara kalmasını bekliyor herkes. Ancak, tersi bile olsa taraftarın umurunda değil gibi sanki; çünkü taraftar yıllardır GS ve FB'nin gerisinde kalınan "sükseli kadro" meselesinde bu sezon açık ara önde olmanın keyfini çıkartıyor. Keşke Beşiktaş seyircisi Helsinki'ye elenme durumunda (yine Allah korusun tabii) üzülmemeyi, Schuster, Q7 ve Guti'yi getimiş olmanın sarhoşluğuyla değil, "takımımız hoca ve yeni transferlerle yeni yeni(den) yapılanıyor zaten asıl başarı önümüdeki sezon(larda) gelecek" diyebilme bilinciye başarabilse. Elenirse ki, ihtimal var (bir önceki turun ilk maçında oynanan rezalet oyunun üzerinden henüz sadece bir maç geçti) Helsinki gibi Avrupa başarısı olmayan bir takıma elenmiş olacak. Kadroya, anlı şanlı takımlardan gelerek yeni katılan flaş isimlerin motivasyonunu düşünebiliyor musunuz? "Onlar profesyonel, çabuk toparlarlar" diyenlere kontra sorum şu olur: Beşiktaş'ın Süper Lig fikstürüne göre ilk üç maçının ikisi deplasmanda (kendi sahasındaki maç da yılların "taş gibi"si İBB ile) ve kimlere karşı oynayacaklar baktınız mı? "Bank Asya'da takır takır futbol oynayarak süperlige çıkan Bucaspor ile Kardemir D.Ç. Karabükspor. Yani, siz mesela Guti olsaydınız, Helsinki gibi bir takıma elendiğinizde Buca ve Karabük sahalarında süperlig maçına çıkarak mı çabuk toparlanırdınız?
Özet olarak Helsinki takımı, ne maç öncesi motive olunacak kadar ciddi bir rakip, ne de kaale alınmayacak kadar güçsüz... Yani Kartal'ın Avrupa'daki "eşleşme" konumu da Galatasaray'ınkine benzer durumda ama, Kartal yine de oyun, kadro ve 'hava' olarak GS'den daha iyi durumda.
PAOK - Fenerbahçe
Her bakımdan illet bir kura. İlk turda Ajax'a kendi sahasında 3 gol birden atmayı başarabilmiş -şapşallık etmeseler öne geçtikleri maçta evlerinde 3 gol yemeyebilirlerdi- bir takımdan bahsediyoruz. Hatta deplasman da 1 gol atmış ve iki maçta da yenilmemiş ama kendi sahasında yediği gollerin sayısına kurban gitmiş. Üstelik de geçtiğimiz sezon o, "anlı şanlı" Olympiakos'u üç defa yenmeyi başarmış, hatta Şampiyonlar Ligi'ne katılmaktan etmişti. Bir kere Yunan takımı olması sebebiyle duygusal seyirciyinin beklentisi ikiye katlanıyor. Elenirse "bizi Yunan'a rezil ettiniz" muhabbetinin esiri olacaklar. (Çok saçma da olsa, bu olacak. En azından Galatasaray ve Beşiktaş taraftarına alay konusu olacaklar. Tabii onlar turu geçerlerse) İlk maçın deplasmanda oluşu normalde avantajdır ama Fenerbahçe ve Galatasaray için ikinci maçı kendi sahasında oynamak daha stresli oluyor. Son 90 dakika olması sebebiyle seyirci baskısı işler biraz ters gittiğinde destekten ziyade stres artırıcı faktör olarak kösteğe dönüşüyor. Aykut, belli ki artık Alex'siz bir kadro ve kurgu peşinde. Ve bunu (bence haklı da olsa çok acele ediyor) Young Boys'a karşı sadece 1 gole ihtiyacı olduğu maçta bile hayata geçirmeye çalıştı. Bu fikrinde ısrarcı olacaksa asıl Fenerbahçe'ye şu anda Karpaty veya Helsinki gibi bir rakip çok gerekliydi. Bu turu geçip Süper Lig ve Avrupa Ligi için moral ve kredi kazanmaya çok ihtiyacı vardı.
Her ne kadar Paok takımı Yunanistan ligi'nde Olympiakos veya Panathinaikos kadar çok başarılara imza atan bir rakip olmasa da Fenerbahçe'yi Young Boys'dan daha fazla zorlayacak bir takım. Futbolcuların ne kadar umurundadır bilemem ama Aykut için çok zor bir sınav.
Liverpool-Trabzon
Trabzonspor camiası Şenol Hoca'yla güzel bir hava yakaladı. Sanki hem camia hocaya hem de hoca kendine ve camiaya eski görev sürelerine nazaran daha çok güveniyor gibi geliyor. Geçen sezon hem Fenerbahçe'yi yenerek kupa'yı kazandı hem de son maçta bir nevi şampiyonu belirledi, yıllar öncesinden kalma bir hesabı dürüverdi. Bu sezona da abuk subuk transferler yerine makul isimlerle devam edecek. Nitekim dün de Süper Kupa'yı ilk kez müzelerine götürdüler.
Bugün Türkiye'de kimse (Karadeniz fıkralarına konu olan vatandaşlarımız dâhil) Trabzonspor'un Avrupa Ligi'nde final oynamasını beklemiyor. (Diğer üç takım taraftarında bu heves, bu beklenti var, oysa) Çok kolay bir rakiple eşleşse ve onu geçseydi dahi, hatta Liverpool'u elese dahi birkaç ay sonra Avrupa'ya veda edecek, kimse de üzülmeyecek. Eğer ligde işler iyi gidiyorsa... Hatta Trabzonspor Avrupa'da birkaç tur geçip, yarı final mi oynasın yoksa Süper Lig'de şampiyon mu olsun diye sorsanız büyük bir çoğunluk şampiyon olmasını tercih eder. Çünkü onlar Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe gibi son 10 yılda üçer kez almış değiller bu unvanı. Ne, "son 10 yıl"ı, onlar 1984'ten beri hasret şampiyonluğa... İnsan tattığı şeye hasret duyar, hiç tadamadığına değil. O yüzden lig şampiyonluğu daha somut bir beklentidir Trabzon için.
Şimdi Liverpool maçına dönelim. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi diğer üç takımımız yanildiklerinde rezil rüsva olacaklar. Ama Trabzonspor, Liverpool gibi bir takıma elendiğinde kimse laf edemeyecek. Tersini düşünelim; yani dört takımımızın da tur atladığını düşünelim (keşke, ahh! Keşke), diğer takımlarımızın rakipleri birkaç yıl (hatta ay) içerisinde unutulup gidecek, kimse o başarıyı hatırlamayacak dahi, ama Trabzonspor Liverpool'u elerse kelimenin tam anlamıyla destan yazmış olacak.
Yenilse, elense diğer takımlar gibi travma yaşamayacak. Tabii eğer tarihi bir skorla fark yemezse (bir 'Allah korusun' daha). Mesela 1976-77 sezonunda ilk maçı 1-0 almış, ikincisinde 3-0 yenilmişti. Diyeceksiniz şimdiki Trabzonspor, o günkü kadar güçlü değil. Olabilir, ben de "bugünkü Trabzon'un Avrupa tecrübesiyle o günkü Trabzon'un tecrübesi bir değil" derim. Trabzon bu sefer de Liverpool'a elenirse lige yani hayali bir hedefe değil somut bir hedefe kilitlenerek yoluna devam edecek. Zaten kadrosu her iki kulvarı aylarca birlikte götürecek derinlikte olmadığı için eninde sonunda elenecekse, şimdi bir dolu unvanı olan bir rakibe elenmesi daha hayırlı değil mi? Liverpool gibi bir takıma elenmek ne "antrenör kellesi" istetir ne de "yönetim istifa" bestesi...
Sonra, burada saydığımız maçlar, endüstri haline gelmiş futbolda paranın daha çok döndüğü Şampiyonlar Ligi maçları da değil ki, elenmek aynı zamanda kaybedilen paraların ardından camiaya ağıtlar yaktırsın.
Bu yüzden tekrar iddia ediyorum: En güzel eşleşme Trabzonspor'un...