13 Ağustos 2010 Cuma

new york basketbol haftası & formalar

Şu sıralar New York'ta bir "Basketbol Haftası" söz konusu. Bir post öncesinde astığımız video da bu kapsamda çekildi. Fransa, Çin, Birleşik Devletler, Brezilya ve Porto Riko da hafta kapsamında New York'talar. Hatta bu akşam Brezilya ile Porto Riko bir hazırlık maçı da oynayacak.
Yukarıdaki afiş de "New York Basketbol Haftası"ndan. Takımlar, Dünya Basketbol Şampiyonası'nda giyecekleri formaları ile poz vermiş. Brezilya yeni formalarıyla ilk kez dün akşam Çin karşısına çıktı. Sarı formanın yerini yeşil almış durumda. Yeni formalar Dünya Basketbol Şampiyonası'nın ardından Brezilya'da satışa çıkacak. Nike'ın tasarladığı bu formaların fiyatı  ise 101 dolar... 

it's all for the LOVE


From Harlem, Brooklyn & Manhattan...

yeni sezon yeni saç

"Yeni sezon yeni başlangıç" lafını sadece takımlar için söylememek gerek. Futbolcular da fiziksel yapılarında değişikliğe gidebiliyor Marsilya'nın Brezilyalı forveti Brandao'da olduğu gibi. Avrupa kıtasına adım attığı 2002 yılından bu yana saçını hiç kestirmemişti Breziyalı.
Yeni sezon birlikte o da değişikliğe gitmeye karar vermiş ve São Caetano'daki günlerine dönmüş. Kısa saç alnının yanı sıra bahtını da açıp fileleri havalandırma sayısını arttıracak mı acaba?

emircan express...

Milliyet'in Cadde eki günün beşlisini seçmiş. Beşinci maddeye dikkat, "Emircan Express" sponsorluğunda Ted Open Istanbul Challenger Tenis Turnuvası...

forma reklamlarında lider premier league

Sporting Intelligence'in çalışmasına göre Premier League takımları'nın forma reklamı anlaşmalarından elde edeceği gelir bu sezon 100 milyon sterlini bulacak. Bu da, geçtiğimiz yıl Bundesliga'nın elinde olan forma reklamlarından en fazla gelir elde eden lig unvanının Premier League'e geçmesi anlamına geliyor.
Bu sezon ligdeki 20 kulübün forma reklamı gelirlerinin toplamı 99 milyon 750 bin sterlin. Bu meblağ geçen sezon ise 71 milyon 800 bin sterlindi.
Geçen yıla göre kaydedilen artışta Manchester United ve Liverpool'un imzaladıkları reklam forması anlaşmalarının payı büyük. Manchester United, AIG ile yıllık 14 milyon sterlinlik forma anlaşmasının sona ermesinin ardından, AON ile yıllık 20 milyon sterlinlik yeni bir anlaşmaya imza attı.
Liverpool da Carlsberg ile yıllardır süren işbirliğini sona erdirerek Standard Chartered ile anlaştı. Dört yıllık anlaşmanın sonucunda Liverpool'un yıllık kazancı Manchester United gibi 20 milyon sterlin.
Yeni reklam forması anlaşmasına imza atan ekiplerden biri de Tottenham. Londra temsilcisi Autonomy ile yıllık 10 milyon sterlinden anlaştı. 
Premier League'in bütün takımları Manchester United ya da Liverpool gibi şanslı olamıyor ve büyük rakamlara forma reklamlarına imza atamıyor. Bu sezon tekrar Premier League'e geri dönen West Bromwich Albion'ın Homeserve ile yaptığı anlaşmanın değeri yıllık 750 bin sterlin. Wolverhampton Wonderers da forna reklamı karşılığında 400 bin sterlin gelir elde ediyor.
Premier League'de bu sezon mücadele edecek 20 kulüpten sekizi ise yeni bir forma reklamı anlaşmasına imza atmadı. Bu kulüpler içerisinde West Ham, Everton ve Birmingham da bulunuyor.
Forma reklam anlaşmaları sonucunda elde edilen gelirler kulüplerin toplam gelirlerinin yüzde 2'si ile yüzde 10'unu oluşturuyor. 

sharapova antrenmanda...

Maria Sharapova, US Open Series'in Cincinnati ayağında, kortta antrenma yaparken meraklı bir çift gçz de onu kameraya çekmiş...

12 Ağustos 2010 Perşembe

miura'dan yeni bir rekor daha

Avrupa'da futbol oynayan ilk Japon olarak tarihe geçen Kazuyoshi Miura'nın rekorları devam ediyor. Japon futbolcu kendisine ait J-League'de gol atan en yaşlı futbolcu unvanını geliştirdi.
Yokohoma FC'nin Giravanz Kitakyusha'yı 2-0 yendiği maçta ikinci yarıda oyuna giren ve bir de gol kaydeden Miura, 43 yaş 5 ay 12 günlükken attığı golle yeni bir rekora imza attı. J-League tarihinde toplam 152 golü bulunan Kazuyoshi Miura daha önce 41 yaş 7 ay 29 günlükken gol atmıştı.
J-League'de en fazla gol atan futbolcu ise Consadole Sappora'nın forveti Masashi Nakayama. Japon futbolcunun attığı gol sayısı 157.

soccer city'den first national bank'a...

Dünya Kupası boyunca en fazla telaffuz edilen stadyumdu Soccer City. Kupanın final maçı da dahil olmak üzere sekiz karşılaşmanın oynandığı stadyumun ismi 2014 yılına kadar First National Bank ile anılacak. Stadyumun yapım aşaması sırasında isim hakları ülkedeki en büyük banka First National Bank'a satılmıştı. FIFA'nın kuralları gereği Dünya Kupası'nın başlamasına üç ay kala stadyumun ismi "Soccer City" olarak değiştirildi. Bu anlaşma dünya kupası finalinden bir hafta sonrasına kadar sürdü.
Stadyumun isminin Soccer City olarak kalmasını isteyen işletmeci kuruluş Stadium Management SA  mahkemeye başvurdu. Mahkeme ise nihai kararını dün verdi ve stadyumun isim haklarının 2014 yılına First National Bank'a ait olduğunu açıkladı.
Dünya Kupası boyunca Soccer City olarak anılan stadyum, önümüzdeki hafta başlayacak olan TriNations maçlarında "FNB" ismini kullanacak...

fransızların umudu...

Fransızlar, Raymond Domenech ile geçen Dünya Kupası felaketinin ardından Laurent Blanc'a oldukça fazla umut bağlamış durumda. Fransız teknik adam milli takımın başındaki ilk maçında Norveç deplasmanında 2-1 yenik dönse de Fransız taraftarlar Laurent Blanc'a verdikleri desteği yukarıdaki pankartta açıkça ifade etmiş; 
"Blanc ile 'kara delik'ten çıkacağız"

avantaj internacional'de...


guadalajara'da güvenlik

Meksika basınının haberine göre Internacional'in Chivasla oynadığı ve 2-1 kazandığı Copa Libertadores'in finalinin ilk ayağında bir rekor da kırıldı. Karşılaşmada 465 resmi ve sivil güvenlik görevlisi, 65 tane de iftaiyeci ve sivil savunma görevilisi hazır bulundu. Bu, Meksika'da bir spor etkinliğinde görev yapan güvenlik görevlisi sayısı açısından önemli rakam ve bir ilk aynı zamanda...

mpenza'ya bakü yolları

Geçtiğimiz yıl Sion ile kariyerinin en verimli sezonlarından birini geçirmişti Emile Mpenza. Ligde 21 gol atan Belçikalı futbolcu için milli takım kapılarının açılabileceği bile dillendirilmeye başlanmıştı. 32 yaşında kariyerinin en kârlı sözleşmelerinden birine imza attı Mpenza. Azerbaycan'in Neftçi Bakü takımıyla anlaşan Belçikalı'nın iyi bir para karşılığında imza attığı muhakkak. 
Azerbaycan ligi de kurulduğundan bu yana lige gelen kariyerli yabancı futbolcu oldu Emile Mpenza. Belçikalı futbolcu sezonun tamamında forma giyecek mi?  Yoksa bahaneler yaratıp ülkesine geri mi dönecek... 

10 Ağustos 2010 Salı

moskova'dan kaçan kaçana

Moskova belki de tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Hava 40 derece civarında, orman yangınları nedeniyle şehrin üzerine çöken duman bir türlü gitmek bilmiyor. Bu durum spor, özelinde de futbolu da etkiliyor. Önce haftaiçi Moskova'da oynanacak olan Rusya-Bulgaristan hazırlık maçı Saint Petersburg'a alındı. Ardından Moskova'da oynanacak lig maçları ileri bir tarihe ertelendi.
Moskova takımları da çalışamalarını sürdürebilmek için başka şehirlerde kamp ve antrenman yapmaya başladı. Spartak Moskova önce Estonya'ya geçti ve Levada Talinn'in testilerinde antrenmanlar yaptı. Bu işe en çok Estonyalı futbolseverler sevindi. Yüzlerce Estonyalı Spartak'ın antrenmanlarını izledi. Talinn'de geçen haftasonunun ardından Spartak soluğu Yekaterinburg'da aldı şehrin diğer takımı Dinamo gibi.
CSKA Moskova ise daha yakın bir yere göç etmeyi seçti ve Saint Petersburg'a yerleşti. Kulüpten yapılan açıklamada 11 AĞustos'a kadar antrenmanların St. Petersburg'da süreceği açıklandı.
Bakalım Moskova ne zaman eski günlerine dönecek, başkent takımları ne zaman rahat edebilecek...

soccer city'nin dolu günleri...

Haftasonu Güney Afrika futbolunun lig başlamadan gelenekselleşen etkinliklerinden, "Telkom Charity Cup" vardı. Her yıl, sezon öncesinde İnternet üzerinden yapılan oylamayla en fazla oyu alan dört Premier Soccer League ekibi, aynı gün içerisinde tek maç üzerinden birbirleri ile yarı final ve final maçında karşılaşıyor. Sabah 10'da başlayan etkinlik, gece 12'ye kadar sürüyor. Bu yıl, Orlando Pirates, AmaZulu, Kaizer Chiefs ve Mamelodi Sundows'un katıldığı turnuva Soccer City'de yapıldı. Dünya Kupası finalinden bu yana Soccer City'de düzenlenen bu ilk organizasyonu 87 bin kişi izledi. fiyatları 7 ile 10 dolar arasında değişen biletlerden 80 bin adet satıldı, 7 bin bilet de ücretsiz olarak çeşitlli promosyonlarla dağıtıldı. Böylece dünya kupası stadyumlarının kupanın ardından dolmayacağı ve atıl kalacağı tezi de en azından bu turnuva ile şimdilik çürütülmüş oldu.
Soccer City'nin bir sonraki ev sahipliği bir rugby maçı için olacak. TriNations çerçevesinde 21 Ağustos'ta Güney Afrika ile Yeni Zelanda karşı karşıya gelecek. Maçın satışa sunulan 88 bin 791 biletinin tamamı şimdiden tükendi... 

estadio omnilife'nin zemini


Çarşamba gecesi Copa Libertadores'in ilk maçında Chivas, Internacional'i yeni stadyumları Estadio Omnilife'da ağırlayacak. Stadyum geçtiğimiz hafta Manchester United ile oynanan özel maçla açılmıştı.
Chivas - Internacional maçı ise Estadio Omnilife'ta oyananacak ilk resmi maç olacak. Brezilyalılar stadyumun zemininden dolayı biraz endişeli. Estadio Omnilife'nin zemini suni çim ve Internacionalli futbolcular da suni çime yabancı.
Bu nedenle Guadalajara'daki antrenmanlar daha çok zemini tanımakla geçiyor özellikle de kaleci Renan açısından. Topun oldukça hızlı sektiğini ve hareket ettiğini söyleyen Renan, stadyumun çimlerinin maçtan önce ıslatılamayacağını öğrendiklerini bunun için de mutlu olduğunu söyledi. Ki topun hızının daha da artması ve kalecileri zorlaması riski azalacak bir ölçüde de olsa.
Internacionalli oyuncular maçtan önce toplam üç antremana yaparak çıkacaklar Copa Libertadores'de finalin ilk ayağına. Suni çimin etkilerini, futbolcuların şikayet ettikleri zeminde ne yaptıklarını ancak maçı izlerken görebileceğiz... 

9 Ağustos 2010 Pazartesi

#20 deco

play like an american

Nike'ın yeni reklam filmi "Play Like an Amerikan" yarın oynanacak Brezilya - ABD maçının devre rasında ilk kez yayımlanacak. Nike Football, youtube'daki kanalında videoyu yayımlamış...

felipe melo dövmesi


Brezilya'da Recife'de yaşayan Felipe Melo hayranı Rebecca adındaki bir kız, fotoğraflarda da göreceğiniz gibi Brezilyalı futbolcunun dövmesini yaptırmış omzuna. Hayran ya da aşık olduğu futbolcu Felipe Melo ise üzüldüm kızcağız için. Hani adamın evli ve çoluk çocuklu olmasını es geçtim, "biraz daha düzgün bir topçuya hayran olsaydın be" demek geldi bu kıza...  

final biletleri


Çarşamba günü Copa Libertadores'te finalin ilk maçı oynanacak. Chivas sahasında Internacional'i ağırlayacak. Finalin ilk maçının biletlerine büyük ilgi gösterdi Guadalajaralılar doğal olarak. Daha önce sadece bir Meksika takımı, -o da 2001 yılında Cruz Azul- Copa Libertadores'te final oynamıştı. Chivas, Internacional'i geçip kupayı kazanması halinde Copa Libertadores'i müzesine götüren ilk Meksikalı olacak.
Maçın önemi bu kadar büyük olunca kuyruklardaki 7-8 saatlik beklemeleri de kabullenmek gerek. Ki Chivaslıların da bu beklemeye pek itirazı olmadı. Bazı Chivas taraftarları öğle güneşi ve sıcağına önlem olarak şemsiye de bulundurmayı ihmal etmemiş. Fotoğraflara yansıyanlar içerisinde en takdir ettiğim motosikleti ile kuyrukta bekleyen Guıadalajaralı...

8 Ağustos 2010 Pazar

en şanslı eşleşme trabzonspor'un...

 Yazının başlığından yola çıkarak garipsemeyin hemen; hele biraz dinleyin/okuyun.  

Galatasaray-Karpaty eşleşmesine bakalım önce: Cimbom bu takımı elerse, bir dahaki sezon (ne bir dahaki sezonu?) birkaç ay sonra en has Galatasaraylı'ya sorsanız, bu sezon ikinci turda elediğiniz takımın adı neydi diye... Ya hatırlamaz ya da "gak-guk" etmeden yanıtlayamaz sorunuzu. Elerse (tıpkı geçen haftaki Belgrad maçı gibi) rahatlayacak hatta bazı yazarlarca havaya sokulacak takım. İlerideki turlar için ümit dolu yazılar yazılacak, taraftar geçilen her tur sonrasında olduğu gibi UEFA'da 2000 sezonu beklentisinin hayaline/tuzağına düşecek. Peki, o sezondakinin onda biri oranında bir güven var mı Galatarasay takımına veya oynadığı oyuna? Yok. Yani elerse büyük bir ihtimalle sorunlarla yüzleşme ertelenmiş olacak. Kaldı ki, elemesi bir iki yıldız futbolcusunun maçın kırılma anlarında göstereceği performansa (dedim ya, ne oynadıkları belli değil çünkü hâlâ) bağlı olacak. Yani (Allah korusun ama) pek âlâ elenebilir de Galatasaray bu adı sanı duyulmamış takıma. İşte siz o zaman seyreyleyin cümbüşü(!). Rijkard ya gider ya da gitmişten beter olur aylarca onun etrafında döndürülecek söylemler. Yönetim-antrenör-taraftar ve medya dörtgeni çok köşeli bir puzzle olur çıkar. Ta ki 9. haftaya kadar. O travmadan Galatsaray'ı olsa olsa bir Kadıköy galibiyeti çıkartır ki, ona artık en iyimser Galatasaraylı dahi inanamaz oldu.  

Beşiktaş-Helsinki
Geçen sezonun Finlandiya şampiyonu, bu sezon da liginde lider durumda, "daha liglerin başı" demeyin; orada 16. hafta geride kalmış durumda. Yani sezonun ortaları... Ne ki, Finlandiya futbolunun dünya fotbolundaki yeri ortada. Onlar da Feerbahçe'miz gibi aslında gönlünde Şampiyonlar Ligi yatan bir takımdı ama Partizan'a elenip UEFA Avrupa Ligi'ne kaldılar. Kağıt üzerinde Beşiktaş'ın Helsinki'yi kolay eleyeceğini düşünüyorum ama iki lig arasındaki sezonsallık farkı başa bela olabilir. Onlar ligi yarılamış, form tutmuş biz ise (yönetimin zaman zaman çıkan demeçlerine bakılırsa) transfer işini dahi onca flaş isime rağmen henüz tamamlayamamışız. Normal şartlarda Beşiktaş'ın bu sezon yaptığı yatırımları da göz önüne alırsak bu rakibi geçip gruplara kalmasını bekliyor herkes. Ancak, tersi bile olsa taraftarın umurunda değil gibi sanki; çünkü taraftar yıllardır GS ve FB'nin gerisinde kalınan "sükseli kadro" meselesinde bu sezon açık ara önde olmanın keyfini çıkartıyor. Keşke Beşiktaş seyircisi Helsinki'ye elenme durumunda (yine Allah korusun tabii) üzülmemeyi, Schuster, Q7 ve Guti'yi getimiş olmanın sarhoşluğuyla değil, "takımımız hoca ve yeni transferlerle yeni yeni(den) yapılanıyor zaten asıl başarı önümüdeki sezon(larda) gelecek" diyebilme bilinciye başarabilse. Elenirse ki, ihtimal var (bir önceki turun ilk maçında oynanan rezalet oyunun üzerinden henüz sadece bir maç geçti) Helsinki gibi Avrupa başarısı olmayan bir takıma elenmiş olacak. Kadroya, anlı şanlı takımlardan gelerek yeni katılan flaş isimlerin motivasyonunu düşünebiliyor musunuz? "Onlar profesyonel, çabuk toparlarlar" diyenlere kontra sorum şu olur: Beşiktaş'ın Süper Lig fikstürüne göre ilk üç maçının ikisi deplasmanda (kendi sahasındaki maç da yılların "taş gibi"si İBB ile) ve kimlere karşı oynayacaklar baktınız mı? "Bank Asya'da takır takır futbol oynayarak süperlige çıkan Bucaspor ile Kardemir D.Ç. Karabükspor. Yani, siz mesela Guti olsaydınız, Helsinki gibi bir takıma elendiğinizde Buca ve Karabük sahalarında süperlig maçına çıkarak mı çabuk toparlanırdınız?

Özet olarak Helsinki takımı, ne maç öncesi motive olunacak kadar ciddi bir rakip, ne de kaale alınmayacak kadar güçsüz... Yani Kartal'ın Avrupa'daki "eşleşme" konumu da Galatasaray'ınkine benzer durumda ama, Kartal yine de oyun, kadro ve 'hava' olarak GS'den daha iyi durumda.  

PAOK - Fenerbahçe
 Her bakımdan illet bir kura. İlk turda Ajax'a kendi sahasında 3 gol birden atmayı başarabilmiş -şapşallık etmeseler öne geçtikleri maçta evlerinde 3 gol yemeyebilirlerdi- bir takımdan bahsediyoruz. Hatta deplasman da 1 gol atmış ve iki maçta da yenilmemiş ama kendi sahasında yediği gollerin sayısına kurban gitmiş. Üstelik de geçtiğimiz sezon o, "anlı şanlı" Olympiakos'u üç defa yenmeyi başarmış, hatta Şampiyonlar Ligi'ne katılmaktan etmişti. Bir kere Yunan takımı olması sebebiyle duygusal seyirciyinin beklentisi ikiye katlanıyor. Elenirse "bizi Yunan'a rezil ettiniz" muhabbetinin esiri olacaklar. (Çok saçma da olsa, bu olacak. En azından Galatasaray ve Beşiktaş taraftarına alay konusu olacaklar. Tabii onlar turu geçerlerse) İlk maçın deplasmanda oluşu normalde avantajdır ama Fenerbahçe ve Galatasaray için ikinci maçı kendi sahasında oynamak daha stresli oluyor. Son 90 dakika olması sebebiyle seyirci baskısı işler biraz ters gittiğinde destekten ziyade stres artırıcı faktör olarak kösteğe dönüşüyor. Aykut, belli ki artık Alex'siz bir kadro ve kurgu peşinde. Ve bunu (bence haklı da olsa çok acele ediyor) Young Boys'a karşı sadece 1 gole ihtiyacı olduğu maçta bile hayata geçirmeye çalıştı. Bu fikrinde ısrarcı olacaksa asıl Fenerbahçe'ye şu anda Karpaty veya Helsinki gibi bir rakip çok gerekliydi. Bu turu geçip Süper Lig ve Avrupa Ligi için moral ve kredi kazanmaya çok ihtiyacı vardı.

Her ne kadar Paok takımı Yunanistan ligi'nde Olympiakos veya Panathinaikos kadar çok başarılara imza atan bir rakip olmasa da Fenerbahçe'yi Young Boys'dan daha fazla zorlayacak bir takım. Futbolcuların ne kadar umurundadır bilemem ama Aykut için çok zor bir sınav.  

Liverpool-Trabzon
Trabzonspor camiası Şenol Hoca'yla güzel bir hava yakaladı. Sanki hem camia hocaya hem de hoca kendine ve camiaya eski görev sürelerine nazaran daha çok güveniyor gibi geliyor. Geçen sezon hem Fenerbahçe'yi yenerek kupa'yı kazandı hem de son maçta bir nevi şampiyonu belirledi, yıllar öncesinden kalma bir hesabı dürüverdi. Bu sezona da abuk subuk transferler yerine makul isimlerle devam edecek. Nitekim dün de Süper Kupa'yı ilk kez müzelerine götürdüler.

Bugün Türkiye'de kimse (Karadeniz fıkralarına konu olan vatandaşlarımız dâhil) Trabzonspor'un Avrupa Ligi'nde final oynamasını beklemiyor. (Diğer üç takım taraftarında bu heves, bu beklenti var, oysa) Çok kolay bir rakiple eşleşse ve onu geçseydi dahi, hatta Liverpool'u elese dahi birkaç ay sonra Avrupa'ya veda edecek, kimse de üzülmeyecek. Eğer ligde işler iyi gidiyorsa... Hatta Trabzonspor Avrupa'da birkaç tur geçip, yarı final mi oynasın yoksa Süper Lig'de şampiyon mu olsun diye sorsanız büyük bir çoğunluk şampiyon olmasını tercih eder. Çünkü onlar Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe gibi son 10 yılda üçer kez almış değiller bu unvanı. Ne, "son 10 yıl"ı, onlar 1984'ten beri hasret şampiyonluğa... İnsan tattığı şeye hasret duyar, hiç tadamadığına değil. O yüzden lig şampiyonluğu daha somut bir beklentidir Trabzon için.

Şimdi Liverpool maçına dönelim. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi diğer üç takımımız yanildiklerinde rezil rüsva olacaklar. Ama Trabzonspor, Liverpool gibi bir takıma elendiğinde kimse laf edemeyecek. Tersini düşünelim; yani dört takımımızın da tur atladığını düşünelim (keşke, ahh! Keşke), diğer takımlarımızın rakipleri birkaç yıl (hatta ay) içerisinde unutulup gidecek, kimse o başarıyı hatırlamayacak dahi, ama Trabzonspor Liverpool'u elerse kelimenin tam anlamıyla destan yazmış olacak.

Yenilse, elense diğer takımlar gibi travma yaşamayacak. Tabii eğer tarihi bir skorla fark yemezse (bir 'Allah korusun' daha). Mesela 1976-77 sezonunda ilk maçı 1-0 almış, ikincisinde 3-0 yenilmişti. Diyeceksiniz şimdiki Trabzonspor, o günkü kadar güçlü değil. Olabilir, ben de "bugünkü Trabzon'un Avrupa tecrübesiyle o günkü Trabzon'un tecrübesi bir değil" derim. Trabzon bu sefer de Liverpool'a elenirse lige yani hayali bir hedefe değil somut bir hedefe kilitlenerek yoluna devam edecek. Zaten kadrosu her iki kulvarı aylarca birlikte götürecek derinlikte olmadığı için eninde sonunda elenecekse, şimdi bir dolu unvanı olan bir rakibe elenmesi daha hayırlı değil mi? Liverpool gibi bir takıma elenmek ne "antrenör kellesi" istetir ne de "yönetim istifa" bestesi... 

Sonra, burada saydığımız maçlar, endüstri haline gelmiş futbolda paranın daha çok döndüğü Şampiyonlar Ligi maçları da değil ki, elenmek aynı zamanda kaybedilen paraların ardından camiaya ağıtlar yaktırsın. 

Bu yüzden tekrar iddia ediyorum: En güzel eşleşme Trabzonspor'un...

dusan bajevic'e taraftar dayağı!

AEK'in sezon hazırlıkları fena gitmiyordu. Avustralya turnesinde hem alınan sonuçlar hem de oynanan futbol yeterli düzeydeydi. Lâkin AEK'in evinde ikinci lig takımlarından Kallithea ile oynadığı ve 2-1 kaybettiği maç sonrası ortalık karışmış. Taraftarlar sahaya girerek teknik direktör Dusan bajevic'i dövmeye kalkmışlar hatta dövmüşler. Bajevic bir taraftardan yediği yumrukla kendini yerde bulmuş. Polisler olaya müdahale etmek zorunda kalmış. Olayların ayrıntısı postun başına astığımız videoda...