21 Mart 2009 Cumartesi

flashback

Fotoğraf 25 Nisan 2006'dan. Arsenal ile Villarreal Şampiyonlar Ligi yarı finalinde 1-0'ın rövanşında El Madrigal'de karşılaşıyor. Maç 0-0 devam ederken dakikalar 90'ı gösteriyor. Gaël Clichy, José Mari'yi cezasahası içerisinde düşürür. Topun başına Riqulme geçer. Sağ köşeyi hedefler ama vuruşu Jens Lehmann kurtarır. Böylece maç 0-0 sona erer. Villarreal Şampiyonar Ligi'ne katıldığı ilk sezonunda final oynayan ilk takım olma unvanının eşiğinden döner. 3 yıl sonra İspanyollar için rövanş zamanı. O zamanda tur için favori olarak gösteriliyordu. Bugün de değişen birşey yok. Arsenal tur için daha şanslı olarak zikrediliyor. O gün Arsenal forması ile mücadele edip tur sevincini yaşayan Robert Pires bugün Villarreal forması ile eski takımının karşısına çıkacak. Onun için zor bir çeyrek final eşleşmesi olsa gerek...

şampiyonlar ligi & uefa'da çeyrek & yarı final...



20 Mart 2009 Cuma

mls'de yeni sezon...

MLS'de yeni sezon Seattle'da başladı. MLS yönetimi akıllı olduğundan ve işi bildiğinden Qwest Field'de Seattle Sounders - NY Red Bulls maçıyla yeni sezonu açtı. Evlerinde oynadıkları ilk maç sonunda Toronto taraftarıyla birlikte ligin en iyi taraftarı olacaklarını gösterdi Sounderslılar. Tabi bunda şehrin sahip olduğu futbol kültürü ve resimlerde de görüldüğü üzere SuperSonics'in boşluğunu Sounders ile doldurmanın da rolü bulunuyor. Seattle Sounders, NY Red Bulls'u 3-0 yenerek lig tarihinde ilk maçında galibiyetle ayrılan ilk "expansion" takım oldu aynı zamanda. Frederik Ljungberg sakatlığı nedeniyle takım elbisesiyle tibünde yerini aldı. Ay sonuna kadar sakatlığını atlatması bekleniyor ama göreceğiz. Alınan bu galibiyetlerin gerisi gelir mi bilinmez ama MLS yönetiminin Seattle tercihinden çok memnun kalacağı ilk maçtan belli oldu. 32 bin seyircinin her maç dolduracağı bir stadyumda maç oynamak hem Sounderslı hem de rakip futbolcular için oldukça keyifli olacak. Sezon sonunda Seattle Sounders'ı ilk yılında playoff yapan ilk "expansion" takım olarak telaffuz ederse kimse şaşırmasın. Ligin belki de en potansiyelli organizasyonuyla karşı karşıyayız.

kadıköy'ün son 8 yolcusu

UEFA Kupası son kez düzenlediğinden mi bilmiyorum ama bu kadar tuhaf bir son 8 kimse tahmin etmemiştir herhalde. 2 Ukraynalı, 2 Alman ve 2 Fransız, İtalyanların Avrupa kupalarındaki onuru kurtaran Udinese ve Manchester City'den oluşan bir 8 arzu etmiyordum doğrusu. Hani Sevilla, Milan gibileri varken Dinamo Kiev ile Shaktar finali izleyerek sezonu tamamlamarak fazla absürd geliyor.
Son 8'e bakınca gönlümden geçen PSG - Marsilya finalidir. Tamam kabul biraz fazla riskli bir final ama bu 8'den çıkabilecek en ateşli finalde iki Fransız'ın oynacağı değil midir?
Paris demişken Paul Le Guen, Makalele ve Guily'i neredeyse bütün UEFA maçlarında kenarda oturtmasına ve ideal 11'in yarısını sahaya sürmesine karşın son 8'e kadar geldi. Muhtemelen finale 4 maç kala işi daha ciddiye alıp ideal 11'le oynar diyorum.

19 Mart 2009 Perşembe

bernard madoff hapishanede

formula 1'in tarihi yeniden yazılırdı

FIA'nın aldığı en fazla yarış kazanan pilotun şampiyon olması kararı F-1'e yeni bir hava kazandıracak gibi. Her ne kadar yarış kazanmak asıl amaç olsa da kazanılan yarış sayısının eşitliği halinde toplanan puanlara bakılacak olması gözü kara, finiş çizgisini ilk sırada geçmek için gerekirse yarış dışı kalmayı engelleyecek gibi görünüyor. İngiliz Times gazetesi keyifli bir çalışma yapmış F-1'in 50 yıllık tarihinde yeni kural uygulansaydı neler değişirdi sorusunun cevabını aramış. Biz onların cevaplarını buraya taşıyalım dedik...

El değiştiren şampiyonluklar
1958 Mike Hawthorn'dan Stirling Moss'a,
1964 John Surtees'den Jim Clark'a
1967 Denny Hume'dan Jim Clark'a,
1977 Niki Lauda'dan Mario Andretti'ye,
1979 Jody Scheckter'den Alan Jones'a,
1982 Keke Rosberg'ten Didier Pironi'ye,
1983 Nelson Piquet'den Alain Prost'a,
1984 Niki Lauda'dan Alain Prost'a,
1986 Alain Prost'tan Nigel Mansell'a,
1987 Nelseon Piquet'den Nigel Mansell'a,
1989 Alain Prost'tan Ayrton Senna'ya,
2008 Lewis Hamilton'dan Felipe Massa'ya,

50 yıllık süreçte 12 şampiyonluk el değiştirecekti eğer yeni kural uygulansaydı. Tabi bununla birlikte F-1 tarihindeki bazı bilgiler de değiştirecekti. Örneğin Stirling Moss şampiyon olan ilk İngiliz yarış pilotu olacaktı. Mario Andretti ve Alab Jones kazandıkları iki şampiyonluktan birini kaybedeceklerdi. Bu sayı Niki Lauda için üç şampiyonlukta 2 olacaktı. Alain Prost dünya şampiyonu olarak dört defa kürsüye çıkacaktı. Ayrton Senna 1989'da kazanacağı şampiyonluk ile üstüste 4 defa şampiyonluk keyfini yaşayacaktı. Nigel Mansell da şampiyonluk sayısında hat-trick yapacaktı.

skoko'nun profesyonelliği

Gençlerbirliği'nde bir sürü Avustralyalı top koşturunca bu durum Avustralya Devlet Televizyonu SBS'in ilgisini çekmiş olmalı ki Matthew Hall isimli muhabir gelip olayı yerinde izlemiş, Cem Onuk'la konuşmuş.
Gençlerbirliğini'nin Avustralyalılara yönelmesinin nedeninin Josip Skoko olduğunu söylemiş Onuk. Skoko'daki profesyonellik oldukça etkilemiş Gençlerli yöneticileri.
Haberin bir yerinde Cem Onuk Skoko ile ilgili ilginç bir de anısını anlatıyor. Kulüp her futbolcuya ev ve araba veriyor. Skoko villada oturmak istediğini aradaki farkı kendisinin ödeyeceğini söylemiş. Bununla da kalmamış "evin mobilyalarını ve diğer eşyalarını kendim alacağım" demiş. Cem Onuk merak etme "senin için gerekli eşyaları temin ederiz" deyince de kendisinin profesyonel bir sporcu olduğunu belirtip "arabam var onu Ankara'ya getirteceğim"demiş ve Porsche jeepini getirtmiş.
Cem Onuk 24 yıllık yöneticilik hayatında ilk defa böyle bir olayla karşılaştığını, bir futbolcunun kendi cebinden parasını ödeyerek mobilyalarını ve eşyalarını aldığını gördüğünü söylemiş.
Gerçi Gençlerbirliği Skoko'nun oturduğu villanın aradaki farkını ödemiş, Avustralyalı'nın ödemesine izin vermemiş.

mourinho & simeone

River Plate günlerinin ardından işsiz olan Diego Simeone, 90'lı yollarda 2 sezon forma giydiği İnter'i ziyaret etmiş. Antrenmana uğrayınca Mourinho'yla da iki laf etmiş. Belki de "elini çabuk tut şu Manchester'ın başına geç de ben de geleyim Inter'in başına" demiştir. Inter günün birinde Simeone'nin kapısını çalar mı bilinmez ama Atletico Madrid ile Lazio eski topçularının kapısını sezon sonunda çalarsa şaşırmamak gerek...

maç seçmek

Santos eyalet şampiyonasında Rio Branco-AC'yi ağırlıyor. Fotoğraf maçın başlamasına 20 dakika kala çekilmiş. Tribünlerin tamamı boş neredeyse, Santoslular Neymar ve Kleber'in sahada yer almasına karşın yağmuru da bahane edip maça gelmemiş. Aslında yağmur bahane. Pazar günü ezeli rakip Corinthians ile oynanacak maçı bekliyor taraftar. O nedenlede tabiri yerindeyse "maç seçiyor" sahaya çıkan genç yeteneklerini izleme şansını geri teperek. İnsanın aklına da taraftarın maç seçmeye hakkı var mıdır sorusu geliyor. Önemli olan sahaya çıkan taraftarı olduğun takım mı yoksa rakibin mi? Tuhaf bir ikilem...

ottawa, montreal'e niyet vancouver'e kısmet

Bir süredir merak edilip duruyordu MLS'in yeni şanslı şehirleri hangileri olacak diye. Dün yapılan basın toplantısı ile Vancouver Whitecaps FC'nin MLS'in 17. takımı olarak 2011 sezonundan itibaren mücadele edeceği açıklandı. Bu aynı zamanda Toronto FC'den sonra ligdeki ikinci Kanada takımı anlamına da geliyor MLS için.
Ligde ikinci bir Kanada takımının yer alması uzun süredir gündemdeydi zaten. Fakat bu yeni "expansion" takım için Ottawa ve Montreal şehirleri daha şanslı görülüyordu. Fakat küresel krizin de etkisiyle bu iki şehir MLS yarışından çekilince meydanda Vancouver'a kaldı. Maçlarını BC Place'de oynacak Whitecaps, stadyumu 20 bin kişilik "futbol stadyumu" haline getirmek için 292 milyon dolarlık bir harcama yapacak. Whitecaps'i diğer expansion takımlardan ayıran farklı bir özellik de söz konusu. 1986 yılında kurulan kulüp, halihazırda USL adı verilen ve Amerikan, Kanada ve Porto Riko takımlarının yer aldığı ulusal ligde mücadele veriyor. Ve ligin son şampiyonu da kendileri. Whitecaps'in MLS'e katılacağı 2011'e kadar da USL'de mücadele edecek. MLS için yeni bir takım söz konusu olmasına karşın bu "yeni" takımın hazır bir taraftar grubu da var. Hatta bu nedenle sezonluk bilet sahiplerine 2011 sezonu için öncelik bile tanınacak.
Vancover Whitecaps FC çok ortaklı bir futbol kulübü. San Francisco Giants'ın sahiplerinden Jeff Mallet, Boston Celtics'in sahiplerinden Steve Luczo kulübün ortaklarından ikisi. Whitecaps FC'nin en ünlü ortağı ise Steve Nash. Kanadalı'nın futbol sevgisini NBA'i kıyısından köşesinden de olsa takip eden herkes bilir. Nash futbola ilgisini Whitecaps ile birleştirince kulübün MLS'de yer alması için çok uğraştı. Bu uğraşılarının sonucunu almış olmasının keyfinden olsa gerek bu geceki 76'ers maçında da 24 sayı, 10 asist, 5 ribaund gibi iyi bir performans gösterdi.
MLS'in Seattle ile başlayan Vancouver ile devam eden kuzeybatıya genişleme projesi Portland ile sürecek gibi görünüyor. Ligin 18. takımına ev sahipliği yapacak şehrin Portland olarak açıklanması bekleniyor bu haftasonuna kadar.

17 Mart 2009 Salı

tazmanya'ya arap sermayesi

Bir aksilik olmazsa önümüzdeki 2-3 sezon içerisinde A-League'e katılacak takımlardan biri Tasmania United FC. Tabi ismi duyunca akla hemen "Tazmanya Canavarı" geliyor. Bilenler bilir Tazmanya Avustralya'nın güneydoğusunda bulunan bir ada. Tasmania United FC ise 2007'de kurulan ve adanın futbola olan ilgisini toplayan yegana takım.
Gelelim resimde ortada yer alan göbekli amcaya. İsmi Mohammed Hussein Ali Al Amoudi. Annesi Etiyopyalı, babası Yemenli, kendisi ise 1965 yılından bu yana Suudi Arabistan vatandaşı. Forbes'un en zenginler listesinde 9 milyar dolarlık serveti ile 43. sırada yer alıyor. Bu serveti nereden yaptığını merak edenler olur diye söyleyelim; Müteahhitlik ve emlak işlerinden iyi para kazanmış gidip İsveç ve Fas'ta petrol rafineleri almış. Eh bu yatırımlar da ona 9 milyar dolarlık serveti sağlamış. Amca bu servetinin yanı sıra futbola da meraklıymış. Geçtiğimiz hafta içerisinde de Tasmania United'ın Futbol Direktörü Ken Morton ile görüştüğü dedikoduları çıkınca söylentiler de yayılmaya başladı. Morton söz konusu görüşmeyi yalanlamadı, isim vermese de Al Amoudi'yi işaret etti.
Suudi iş adamı akıllı davranarak servetinin binde 1'ini harcayacağı bir işe giriyor. Doğru yönlendirmelere ile bu işi yaparsa A-League hatta Asya şampiyonluğunu bile getirebilir canavarı ile bildiğimiz Tazmanya Adası'na...

pistons'ın son durumları

Detroit otomotiv sektörünü krizin vurmasıyla kötü bir yıl yaşıyor. Şehrin bu kötü günlerine sağolsun Pistonlar da katkıda bulunmayı ihmal etmiyor. Takım kötü oynuyor, playoff'a neredeyse son basamaktan girecekler. Bilmem kaç yıl sonra ilk kez The Palace of Auburn Hills'te yüzde 100'lük doluluk oranına ulaşılamayan bir maç oynandı. Bütün bunlara ilaveten bir de takımın efsane sahibi Bill Davidson da geçtiğimiz hafta içerisinde öldü.
Yaşanan bu kadar olumsuzluk içerisinde olumlu bir haber olsun diye mi yapıldı bilemiyorum ama gelecek sezon için bilet fiyatlarının düşürüleceği açıklaması yapıldı Pistons yönetiminden. Sezonluk bilet sahipleri gelecek sezon için bu yıl ödediklerinden yüzde 10 daha az para ödeyecekler. Şehrin içinde bulunduğu dıkıntıyı düşünürsek yerinde alınmış bir karar. Bir de takımı yenilerseler de dip yapmadan kurtarabilirler belki de.

al sana tehdit!

Haber Portekiz'in en çok satan spor gazetesi ABola'dan. Şampiyonlar Ligi'nde Bayern'den 2 maçta 12 gol yiyerek bir rekora imza atan Sporting'de ölüm tehditleri havada uçuşmaya başlamış. Teknik direktör Paulo Bento, kulüp başkanı Filipe Soares Franco, kaleci Rui Patricio ve Miguel Veloso ölüm mektupları yollanan isimler.
İşin ilginç yanı Veloso sakatlığı nedeniyle her iki maçta da forma giyememişti. Adama sorumlu olmadığı bir olaydan dolayı neden mektup yollanır anlamış değilim. Hadi ona yolladın, kendi kalesine sağlam bir vole ile gol atan Anderson Polga'ya neden mektup yollanmamış o da ilginç. Ne bileyim ben haberin başlığını görünce kesin Polga da nasiplenmiştir bu mektuplardan dedim ama ona yollamamışlar. Polis iz üstündeymiş, "her an sonuca ulaşılabilir" deniyor. Ne kadar doğru olup olmadığını birkaç güne görürüz.
Postu tamamlarken şu mektupları yollayan sivri zeka hiç mi düşünmez hangi teknik adam, futbolcu ya da başkan görev yaptığı kulübün tarihteki en ağır yenilgilerini yaşamak istesin, kalesin de 12 gol görsün ve tarihe geçsin diyemeden edemiyorum...

espn kapakları #17

23 Mart 2009

16 Mart 2009 Pazartesi

avrupa'nın en uzun topçusu

Galiba bizim bilmediğimiz bir kural var; "Brezilyalı ve ismi Washington olan bütün topçular uzun boyludur" diye. Şu sıralar São Paulo'da top koşturan, bir ara Fenerbahçe'de de izlediğimiz Washington 1.90'lık boyu ve izbandut gibi vücuduyla gol yollarında etkiliydi. Ocak ayında yapılan bir transfer ile hem Brezilyalı hem de ismi Washington olan tek forvetin São Paulo'daki olmadığını öğrendik.
Partizan 23 yaşında Brezilyalı Washington'u kadrosuna katarak Washington lügatımızı geliştirdi. Yukarıda resmi de bulunan Washington'ın bloga post olmasının nedeni ise boyu. 2.04 metre boy uzunluğu ile Avrupa'nın en uzun topçusu unvanını Peter Crouch'tan aldı. İngiliz topçuyu 2 cm ile geçen Washington, ocak ayında geldiği Partizan'da ilk maçını Kızıl Yıldız karşısında oynadı. Şu ana kadar 2 resmi maçta forma giydi ama fileleri havalandırmak nasip olmadı. Bakalım o zürafa misali boyuyla ne kadar gol atabilecek yarım sezonda...

maradona'nın locası

Fotoğraftaki mekan Maradona'nın La Bombonera'da Boca maçlarını izlediği locası. Riquelme'nin milli takımı bıraktığını açıklamasının ardından Maradona'nın Argentinos Junior maçında ne yapacağı merak ediliyordu. O maça gelmemeyi seçti ve locası boş kaldı.
Duvardaki Riquelme ve Saviola fotoğrafları ilgi çekici. Bir tanesi eski Riverlı, diğeri ise Arjantin futbolunun bir numaralı gündeminin kahramanı...

Fotoğraf: DAMIAN DOPACIO/AFP/Getty Images

kızıl savaş!

Hafta sonunun en aksiyonlu maçı Spartak ile Zenith arasındaymış. Her iki takımın tarftarı birbirlerine girmiş, Luzhniki'de meşaleler, koltuklar havada uçuşmuş. Olan arada barikat görevi yapan polislere olmuş. Gerçi polis de gözaltına aldığı 600'ün üzerindeki taraftardan çıkartır o atılan meşalelerin acısı. Gerçi polisi de tebrik etmek lazım o 600 kişiyi yakalyıp, içeri sokmak da ayrı bir beceri istiyor. Hele üstelik o kadar da ateşlendiklerini düşünürsek. Postu bitirirken Russia Today'in olayla ilgili videosunu ekledik...

Marsilya'nın "classico"su...


En başından söylemek lazım hafta boyunca beklediğimize değen bir 55 dakika gerisi ise boş. Tabi bunun için Zoumana Camara'ya teşekkür etmek gerek.
Neyse biz baştan başlayalım. Maçtan 2 saat önce gelen Olympique Lyon'un yenildiği haberi -ki Gerland'da Auxerre nasıl kazandı sorusunu sormalıyız- herkesin iştahını kabartmış olsa gerek. Paris kazansa bilmem kaç yıl sonra lider olacak, Marsilya için ise o kadar kaybedilmiş puana karşın 1 puan geriden takip etme şansını bulacak. Bu varsayımlar Parisleri olumsuz etkilemiş olmalı ki maçın genelinde geçtiğimiz haftalardaki havalarını bulamadılar. Gerçi bunda Marsilya'nın sezonun en iyi topunu oynaması, Zenden'in en son Barcelona'da izlediğiniz oyunlarından birini sergilemesi büyüktü. Hani dün akşamki Zenden'i al koy bu Barcelona'ya takır takır iş yapardı. -Mijatovic'e bu maçı seyrettirseler kesin Real'e alırdı ilk fırsatta-
Maçın başlangıcıyla Marsilya orta sahada Paris hücumcularını karşılayıp basınca Saint Germain'in oyun kurma şansını olmadı. Koca ilk yarı boyunca sadece iki pozisyon buldular. İkisi de birbirinin benzeriydi. Guily çizgi defansı cezalandırıp karşı karşıya kaldığı bu pozisyonlardan birini değerlendirdi de. Fakat maç 1-1'e gelse de oyun Marsilya'nın istediği gibiydi. Makalele ve Paris orta sahasının tamamı fizik gücüyle ezen -ki Bakary Kone'nin olduğu bir orta saha & hücum hattından bahsediyoruz. Fiziksel açıdan belki de ligin en çabuk oyundan düşen adamı- Marsilya 90 dakikalık bir efor sarf ettirdi. En azından bizim gördüğümüz buydu.
Bu noktada konu dağılacak lâkin söylemeden geçmemek gerek Brandao ile Niang'ı yanyana koyduğumuzda karşılarına çıkan defansa, "Allah kolaylık versin" demek gerekiyor. Abiler "ayı" misali ama aynı zamanda da çevikler. Hem çevik hem de ayı gibi olunca savunma hattını da fazlaca hırplayıp, savuruyorlar. Zenden'in Brandao'nun harika topuk pası verkaçla attığı ilk golde Brezilyalı'nın golden önceki 5 dakika boyunca Paris defansının canını okumasının da payı vardı.
Guily'nin zamanında gelen golü Paris'in 2. yarıya rahat çıkmasını sağladı. Fakat kim bilebilirdiki Camara henüz 55'te kırmızıyı görecek, görmekle de kalmayıp kırmızının ertesindeki serbest vuruş gol olacak. 10 kişi kalmış takımın bu Marsilya'ya gol atması mucize derken ardından gelen Cana'nın golü dakikalar 60'ı gösterirken "bu oyun burada bitti arkadaş dedirtti" bize.
Maçın ilk 50'si dışında geri kalanı pek hoş değildi, boştu. Ama tribünler + ilk yarı toplamı bize keyifli ve beklememize değen bir "Classico" sundu. Paris maça bu kadar kendi sahasından çıkamayarak başlamasa ya da ilk golü bulsa belki bu sabaha lider olarak merhaba diyeceklerdi. Ama 2004'ten beri süren gelenek devam etti ve Parc des Princes'te Marsilya ile oynadıkları 6. lig maçından da galip ayrılamadılar. Sezonun toplamında ise 1-1 oldu durum. İlk yarıda Stade Vélodrome'de formda olan Marsilya, kazanan PSG'ydi. Bu sefer ise roller değişti.
Bu işten kimler kârlı çıktı dersek; Lyon koltuğu kaptırmadı. Son 7 yılın acısı çıkıyor galiba. İlk 6 takım arasında puan farkı 4, Rennes'i de eklersek 7. ile lider arasında sadece 6 puan fark var. Olympique Lyon, Şampiyonlar Ligi şokundan çıkıp lige dönerse unvanını koruyabilir. Fakat arkadan gelen iştahlı arkadaşlar ona bu şansı zor verecek gibi. Ligue 1'de bitime 10 hafta kala şampiyonluk yarışı çok çok keyiflendi en azından bizim için...

15 Mart 2009 Pazar

fowler kangurular diyarında

Geçtiğimiz ayın haberlerindendi Robbie Fowler'ın Avustralya tercihi. İngiliz topçu A-League'in "expansion" takımlarından North Queensland ile 2 yıllığını anlaşmıştı. Bugün Townsville'de teknik direktör Ian Ferguson ile birlikte bir basın toplantısı yaptı Fowler. Henüz formaları belli olmadığından sadece topla poz verebildi.
Onun bir bakıma şanslı olduğunu söylemek mümkün. Ian Ferguson'un İskoç ve Rangers tecrübesi olmasından dolayı Fowler dertlerini anlatmak açısından sıkıntı çekmeyecektir. Bakalım vücudu A-League'in temposunu kaldırabilecek mi yoksa sakatlıklar nedeniyle pes edecek mi...

paris'te "classico" zamanı

Paris Saint Germain - Olympique Marsilya
Parc des Princes
15 Mart 2009 Pazar
22.00, Kanal A