27 Haziran 2009 Cumartesi

frank rijkaard - euro 2000

Teknik adamlık kariyerine Hollanda Milli Takımında yardımcı antrenörlükle başlayan Frank Rijkaard, Guus Hiddink in koltuğu bırakmasıyla ilk tecrübesini yaşamaya başlıyordu.
Hollanda ve Belçika’da ortak olarak düzenlenecek olan Euro 2000 turnuvasına ev sahibi olmanın avantajıyla grup maçları yapmadan direk katılan Hollanda Rijkaard’ın patronluğunda 1,5 yıl boyunca yaptığı 11 hazırlık maçında tek bir galibiyet alamıyordu fakat bu maçların çoğunda berabere kalan takım üzerindeki baskıyı belki de bu şekilde bertaraf ediyordu.İçinde bulunduğu duruma Rijkaard’ın yorumu ise futbol adına söylenebilecek en politik söylemlerden biriyle geliyordu “Pavarottiyi duşta söylediği şarkılarla değerlendiremezsiniz.”
Teknik adamlık hayatına aşağıdaki oyuncu kadrosuyla başlamanın büyük bir şans olduğunu belirtmek gerekiyor her ne kadar milli takım hocalığı ile kulüp hocalığının farklı olduğunu söyleyebilsek de (bkz Aragones) kadro şansının Rijkaard’a ileri ki yıllarda yöneteceği kadrolar için çok önemli bir tecrübe basamağı olduğunu söyleyebiliriz. Kupada 98 Dünya kupası sahibi Fransa ile birlikte D grubunda yer alan takım, gruptan Fransa’yı da yenerek 9 puanla fire vermeden çıkmayı başarıyor ve herşey Rijkaard’ın istediği gibi gidiyordu.
İyi giden grup maçlarının ardından rakip, çeyrek finalde C grubunun ikincisi olan ve bu isimle son kez bir turnuvaya katılan Yugoslavya'ydı. Yukarıdaki efsane kadro kupada seyir keyfi en yüksek maçları çıkarıyordu ve onlara birini daha ekleyerek Yugoslavya’yı 6-1 gibi net bir skorla geçti.
Yarı finalde ise rakip İtalya’ydı takım önceki maçların özgüveniyle maça iyi başlıyor ve İtalya’ya zor anlar yaşatıyordu.İtalya maçın büyük bir bölümünü 10 kiş tamamlamasına rağmen Hollanda bir türlü sonuca ulaşamıyor üstüne 2 de penaltı kaçırıyordu.
0-0 beraberliğin ardından penaltılara geçiliyor ve penaltı kaçırma yarışına burada da devam eden Hollanda penaltılarla 3-1 yenilerek kupaya yarı finalde veda etti.
Bu dramatik sonun ardından Rijkaard kendisinden bekleneni yapıyor ve teknik direktörlük görevinden istifa ediyordu.

kız dur, bi soluklan

Bu yüzücü milletinde kötü bir huy var; Bir kere rekor kırmaya başladıklarında bu alışkanlık yapıyor ve peşisıra rekorları yenilemeye devam ediyorlar Britta Steffen'in yaptığı gibi. Daha 2 gün önce kendisi hakkında bir post yazmıştık. Alman yüzücü, Libby Trickett'a ait 100 metre dünya rekorunu 3 salise geliştirip 52.85'e çekmişti. Almanya Şampiyonası kırdığı bu rekoru 48 saat içerisinde muzzam bir şekilde geliştirdi Steffen. Neredeyse 30 salise daha iyi bir derece yaptı ve 100 metre serbest dünya rekorunu 52.56'ya çekti. Roma'ya formda gittiğini yazmıştık 2 gün önce. Bugün kırdığı rekor ile adeta meydan okudu Britta.

efsaneler

2000. posta ancak böyle bir "resim" yakışırdı...

26 Haziran 2009 Cuma

jacko albümleri kapış kapış

Michael Jackson'ın ölüm haberiyle albümleri de albümleri de kapış kapış satılıyor. Amazon.com'un en çok indirilen albümler listesinin ilk 14 sırasının tamamı Jackson'ın albümlerine ait. Eğer piyasa sürülürse pazar akşamı İngiltere albümler, perşembe akşamı da Billboard albümler listesinin zirvesinde ve diğer sıralarında MJ'in olacağı kesin. Yalnız hangi albümü listeye 1 numaradan girecek ya da Atlantik'in her iki yakasında da aynı albüm mü en fazla satışı yapacak gibi soruların cevabı için pazar ve perşembe akşamlarını beklemek gerekiyor.

yeni sponsor için 12 ay

Ekonomik kriz nedeniyle şirketlerin en hızlı vazgeçtikleri faaliyetleri sponsorluk. Bu, hem Türkiye de hemde dünyada böyle. 2007'de beri Hamburg'un stadyumuna ismini veren HSH Nordbank, gelecek yıl Haziran ayında sona erecek sözleşmeyi uzatma opsiyonunu kullanmayacaklarını açıkladı. Stadyumun isim hakları için yıllık 4 milyon € ödeyen bankadan yapılan açıklamada ekonomik konjenktür nedeniyle bu kararın alındığını ve 3 yıllık uzatma opsiyonunun düşünülmediği belirtildi.
HSH Nordbank'ın bu açıklamasının ardından Hamburg'un önümüzdeki 12 ay boyunca üzerinde çalışacağı konularda bir tanesi stadyuma üçüncü isim sponsorunu bulmak olacak. HSH Nordbank'tan önce de 2001-2007 yılları arasında AOL isim haklarının sahibiydi Volksparkstadion'un. Bankayı da kutlamak gerekiyor 1 yıl öncesinden haber vererek Hamburg'u zor durumda bırakmadığı için.

32 sayfada michael owen - IV

pim verbeek'ten avustralya marşı

Pim Verbeek, Avustralya'nın Dünya Kupası elemelerini geçmesi halinde televizyonda milli marşı söyleyeceğine dair söz vermişti. Fox Sports'a verdiği röportajda sözünü tuttuğunu gösterdi Hollandalı teknik adam. Sözünü yerine getirirken de oldukça sempatikti üstelik. Pim Verbeek yaklaşık 3 yıldır Avustralya Milli Takımı'nın başında. Bu 3 yıllık sürede Avustralya kültürünü özümsediğini, ülkeye uyum sağladığını hatta onlardan biri olduğunu verdiği sözünü tutarak Avustralya gösterdi.
Bizim ülkemizden o kadar yabancı teknik adam geçti -ki bazıları uzun sayılabilecek yıllar görev yaptı- bırakın İstiklal Marşını, 2-3 cümle kurduğunu bile göremedik. Gün gelir belki Pim Verbeek tarzı bir teknik adam da bu ülkede çalışır...

mj & futbol

"I knew nothing about soccer and I've never been to any sporting event, so it was a great experience for me. I'm a soccer fan now, definitely. I'm addicted. It was so exciting and passionate - the fans were like the people who come to my concerts. They were screaming and shouting and cheering their players on. I loved it. I wanted to jump up and start dancing because I'm used to performing on stage when I hear all that noise. The fans were great, although they seemed pretty surprised to see me. I have no doubt that Fulham will be promoted, they seemed a really good team with a great spirit. I met all the players and they were so kind to me."
1999 yılında Daily Mirror'a verdiği röportajdan...

hey gidi jacko hey...

"Maykılcaksın, hayır maykılmayacaksın" esprilileriyle büyüyen bir nesil için üzücü bir haber Michael Jackson'ın ölümü. Çocukluğumuzun neredeyse tamamı onun şarkılarını dinlemekle geçti. Umarım NTV 1999'dan 2000'e geçtiğimiz yılbaşında yayınladığı "Müzik Tarihi" belgeselinde ki MJ ile ilgili bölümü tekrar ekranlara getirir de onun müzik tarihinin en önemli dönüm noktasını olduğunu bir kere daha anlarız...

25 Haziran 2009 Perşembe

britta steffen çok formda

Dünya Yüzme Şampiyonası 3 hafta kala herkes forma girmenin telaşı içerisinde. Pekin 2008'in sürpriz ismi Britta Steffen da Roma'da 2008 Olimpiyatlarındakine benzer bir performans gösterebileceğinin simyallerini ulusal şampiyonada 100 metre serbest dünya rekorunu kırarak verdi. 3 yıl önce Budapeşte'de 53.42 ile Avustralyalı Libby Trickett'a ait olan dünya rekorunu 53.30'a çekmeyi başarmıştı Steffen. Fakat Trickett, geçtiğimiz yılın mart ayında Avustralya Olimpiyat seçmelerinde müthiş bir performans ile 100 metre serbest dünya rekorunu 52.88'e çekerek 52 saniyenin altında yüzen ilk bayan yüzücü olmuştu.
Pekin'de de 100 metre serbestin en büyük favorisi Libby Trickett'ti. Fakat Britta Steffen son kulaçta Trickett'ı geride bırakarak büyük bir sürprize imza atmıştı. Gerçi Alman yüzücünün sürprizleri 100 metre serbestle de kalmamış 50 metre serbestte de Dana Torres'i 0.01 saniye farkla geride bırakarak Pekin'den 2 altın ile ayrılmıştı.
Britta Steffen, Pekin'de topladığı altınların bir yarışlık şans olmadığını ve Libby Trickett'ı Roma'da da geçebileceğini Avustralyalı'nın dünya rekorunu 52.85'e çekerek gösterdi. Kariyernin en iyi derecesine imza atan Alman yüzücü, aynı zamanda 53 saniyenin altına inen ikinci bayan yüzücü.

cisse eleftherios venizelos'ta...

çin mahallesinden görüntüler....

New York Post Çin Mahallesine gitmeye üşenmemiş maçın da haberi yapmış, yapmakla kalmamış sitesine de koymuş. Biz de oradan alıp buraya koyduk dünkü maçla ilgili haberin videosunu...

reyna, nash'i yendi

Havanın kapalı olması, yağmur ihtimali günlerdir beklenen "Showdown in Chinatown"un ikincisinin oynanmasını engelleyemedi. Steve Nash ve Claudio Reyna'nın takımları sahada yerlerini aldılar.
Nash'in takımı; Francesco Santoro, Martin Nash, Thierry Henry, Mathieu Flamini Ryan Babel, Edgar Davids, Grant Hill,
Reyna'nın takımı ise Mike Quarino, Javier Zanetti, Ivan Cordoba, Salomon Kalou, Adrian Mutu, Chris Bosh, Tony Parker, Marc Stein oluşuyordu.
Yazılıp çizilenlere göre sahanın en iyisi geçtiğimiz yılki organizasyonda olduğu gibi Salomon Kalou'ymuş. Doğruluğu konusunda şüphelerim olsa da NBA'ciler arasında sahada en paralayan isimse Chris Bosh'muş. Herhalde o boyla saha görüşü muazzamdı ondan dolayı bu övgüyü aldı.
Organizasyonun düzenleyicisi Steve Nash olsa da maçı 8-5 kazanan Claudio Reyna'nın ekibi olmuş.

lisandro lyon'a, lucho marsilya'ya

İki post aşağıda Milan Stepanov vasıtasıyla Porto'dan konuyu açmışken onlarla devam edelim. Portekizliler'in hücumdaki en önemli ikilisi Ligue 1'e transfer olmak üzere. Olympique Lyon nice zamandır Lisandro Lopez'in peşinde. Porto kapıyı 20 milyon €'dan açmıştı Lyon ise 15'den başlayıp 18 milyon €'e kadar çıktı. Bir miktar ödeme de önümüzdeki dönemde yapılmak üzere iki kulüp de 18 milyon €'da uzlaşacak gibi.
Pape Diouf'un istifası ile ortaya çıkan başkanlık sorununu Jean-Claude Dassier ile çözen Marsilya'da transfer yoğunluğu başladı. Konuşulan isimlerin başında Lisandro Lopez'in hücumdaki ekürisi Lucho Gonzalez geliyor. Onun değeri de Lisandro Lopez gibi 20 milyon € civarında. Porto transferleri seven bir kulüp olduğundan Marsilya'nın doğru rakamı önermesi ya da doğru rakama yaklaşması halinde Arjantinli'yi satacaktır.
Zaten Arjantinli ikiliyi satmaya hazır olduklarını San Lorenzo'dan Gonzalo Bergessio'yu kadrosuna katarak gösterdiler. Arjantinli 2 sezon önce Racing Club'dan Benfica'ya gelmiş fakat koca sezon boyunca sadece 3 maçta forma giyebilmişti. Sezon bitiminde de San Lorenzo ile anlaşarak ülkesine geri dönmüştü. San Lorenzo forması giydiği 2 sezonda 47 maçta forma giydi ve 20 gol attı. Bergessio aynı zamanda Maradona'nın da milli takımın başına geçmesiyle birlikte Arjantin formasını da giymeye başladı. San Lorenzo'daki performansını Portekiz'de de devam ettirirse Benfica'nın ıskalayıp da Porto'nun 90'a taktığı transfer listesine girecektir.
Lisandro Lopez ve Lucho Gonzalez'in satılmasıyla 40 milyon € kazanacak olan Porto iki Arjantinli için 2005 yazında toplam 16 milyon 900 bin € ödemişti. Aradan geçen 4 sezon sonunda ödediği paranın neredeyse 2.5 katını kazanmak üzere Portekiz kulübü. Porto aslına bakarsanız değişik bir ünvana da sahip olabilir. Herhalde başka hiçbir gelire gerek duymadan futbolcu satarak geçinebilen tek kulüptür Portekiz şampiyonu.

2010'un yol haritası...

tutmayan transfer

Porto çoğu zaman az maliyetle aldığı futbolcuları ödediğinin 4-5 katı rakamlara satsa da arada büyük transfer patlamaları yaşamıyor değil. Diego ve Luis Fabiano Porto tarihindeki bu tür transferlere önemli iki örnek.
Portekiz kulübünde bu tür transferlerin bir tanesi de Milan Stepanov. Porto onun için Trabzonspor'a çok büyük bir meblağ ödemese de geride kalan 2 sezonda Sırp oyuncunun pek bir iş yaptığını söylemek mümkün değil. İki sezon boyunca toplam 10 lig maçında oynayan Sırp oyuncunun kiralanması ya da satılması gündemde. Satılırsa muhtemelen adresi Racing Santander olacak. Yok eğer hani "Kiralayalım belki adam olur" kararına varırlarsa da Braga'ya yollanacakmış Sırp stoper.
Her durumda Stepanov'un gelecek sezon porto'nun kadrosunda olmayacağı kesin gibi...

32 sayfada michael owen - III

hştt maxi baksana...

Copa Libertadores'in yarı final ilk maçında bu gece Mineirão'da Gremio ile Cruzerio karşılaşıyor. Gremio futbolcuların stadyuma girişi sırasında iki uyanık Gremio taraftarları futbolcuları takibe almış. Maxi Lopez'in stadyuma giriş yaptığı sırada taraftarların bakışları harika. Herhalde "Hştt Maxi baksana'dan..." daha fazlasını söylemişlerdir...

ny times'ın 1. sayfası

Bana göre Birleşik Devletler'deki en iyi futbol yazılarının çıktığı günlük gazetedir New York Times. Ortalamın üstünde hatta bazen harika futbol yazıları okumak mümkündür. Lâkin hiçbir zaman gazetenin 1. sayfasından bir futbol haberi girildiğini görmedim daha doğrusu görmemiştim. Birleşik Devletler Konfederasyon Kupası'nda İspanya'yı 2-0 ile geçip finale kalınca NY Times'ın internet edisyonunda 1.sayfaya bu galibiyetin haberi de girmiş...

24 Haziran 2009 Çarşamba

setanta sports -the end-

Ada'nın en önemli spor kanalıydı Sky Sports ile birlikte Setanta Sports. İrlanda merkezli yayın kuruluşu sadece İrlanda ve İngiltere'de değil, Birleşik Devletler, Kanada ve Avustralya'ya da yayın yapmaktaydı. Ekonomik kriz Setanta Sports'u da etkiledi. Bu yılın Ocak ayından bu yana ödemelerde sıkıntı yaşıyordu kanal. Ki portföyünde Premier League, İskoç Ligi, FA Cup, PGA Tour ve Gunner Premiership gibi önemli spor etkkinliklerini bulunduruyordu.
Kanalın ekonomik açıdan yaşadığı zorluklar satışa çıkmasına neden oldu. Fakat borçları da üstlenerek kanalı satın almak isteyen biri bir türlü çıkmadı. Rus asıllı Amerikalı iş adamı Len Blavatnik'in kanalın yüzde 51'ini 20 milyon £'e satın alacağı söylentileri yayılsa da bu tür bir satış gerçekleşmedi. Sıcak nakit para bulunamaması nedeniyle de sahip olduğu yayın haklarını elinde tutmayı sağlayacak ödemeleri yapamadı Setanta Sports.
Önce geçtiğimiz cuma Premier League'in yayın haklarını kaybetti İrlanda merkezli spor kanalı. Kaybedilen ve yeniden satışa çıkan ligin yayın haklarını da Amerikalı ESPN kaptı. Dün de 3 milyon £ ödemeleri gerekiyordu İskoç Premier League'in yayın haklarını elinde bulundurabilmek için. Bu parayı da ödeyemedi Setanta Sports. Böylece elindeki en önemli iki malzemeyi de kaybetti. Bu durumdan daha kötüsü ise herhangi bir alıcı çıkmaması nedeniyle televizyonun yönetimi ve hakları Deloitte tarafından yönetilen bir kayyuma geçti. Rakamlar Kuzey Amerika ve İrlanda'da da kâr elde edilmesine karşın toplamda 179 milyon £'lik bir borcun olduğunu gösteriyor.
Kanal çalışanları ise dün yaptıkları yayın ile izleyicilerine veda ettiler. Biz de onların bu vedasını gösteren videoyu postun başına ekledik. Son sözü de videodan aldık; "Sports is fun and so we are"...

perşembe 18.00 eleftherios venizelos'ta...

Panathinaikos'un transferdeki bombaları sürüyor. Sebastian Leto ve Kostas Katsouranis'in ardından Yunanistan lig tarihinin en önemli transferini gerçekleştirmek üzere PAO. Sunderland'in satın alma opsiyonunu kullanmadığı, Marsilya'nın da takımda tutmak istemediği Djibril Cisse, PAO ile imzalamak için yarın Atina'ya gidiyormuş. Yunan kulübü Marsilya'ya 8 milyon € bonservis bedeli ödeyecek. Cisse ise yıllık 2 milyon 500 bin € alacak. Yunan basını tarafından telaffuz edilen rakamlar bunlar. Yarın saat 18.00'de Eleftherios Venizelos'a inmesi bekleniyor Fransız'ın. Kariyer gidişatı büyük ölçüde Nicolas Anelka'ya benziyor Cisse'nin. PAO macerasında iyi işler yapıp Anelka misali üst düzey bir lige geri dönebilecek mi sorusunun cevabı da kendisinde saklı.
Muhtemelen havaalanında sağlam bir karşılama gelecek Gate 13'den. Fotoğraflar düştüğünde biz de bloga koyarız Cisse'yi karşılama töreninden kalanları.

televizyoncu başkanlar

Charles Villeneuve & Jean-Claude Dassier. Her ikisinin de ortak özelliği Fransız kanalı TF1'deki görevlerini bırakıp ülkenin önde gelen iki futbol kulübünün de başkanı olmalı.
Charles Villeneuve geçtiğimiz yılın Mayıs ayında görevi bırakan Alain Cayzac'ın yerine PSG'nin Başkanlığına getirilmişti. Villeneuve küme düşme potasında başkan olduğu kulüp, şampiyonlar ligi mücadelesi verir durma gelmişti. Fakat yönetimle olan sorunları nedneiyle bu yılın ocak ayında görevinden istifa etti.
Yine Villeneuve gibi TF1'de çalışan hatta kanalın en yetkili ismi olan Jean-Claude Dassier de geçtiğimiz hafta istifa eden Pape Diouf'un yerine Olympique Marsilya'nın başkanı oldu. Dassier'i görevi kabul etmesinde kulübün de sahibi olan arkadaşı Robert Louis-Dreyfus'u kıramamasının etkisi büyük.
Hem PSG hem de Marsilya'nın tercihleri aynı sektörden hatta aynı şirketten olunca insan bu tercihlerin nedenini merak ediyor. Mreakını gidermek için de bilenlerin fikrini alıyor. Bizim Erhun Geyisi ile Caner'e sordum hadise hakkında fikirlerini; Onlarda bu adamların medyadaki güçlerine güvenilip göreve getirildiğini düşünüyorlar. Üstelik TF1 gibi bir kurumda da 22 yıl başkanlık yapan birinin çok sayıda komplo ve çekişmeye de şahit olduğunu söylemek mümkün.
Tabi bir de orada başkanların daha çok ombudsman, CEO tarzı çalıştığını bizdeki gibi taraftar! hüviyetinde bir başkanlık anlayışı olmadığını da eklemek lazım.

wimbledon para basıyor

İngiltere ekonomisi son 12 yılın en yüksek işsizlik rakamına ulaşmış, ekonomi neredeyse dip seviyesinde olabilir. Fakat bu durum Wimbledon'ın para basmasını engellemiyor. Pazartesi günü başlayan turnuva bir rekor ile açıldı. Wimbledon tarihinde açılış günü bilet satışında turnuva rekoru kırıldı. Pazartesi günü satılan 42 bin 811 bilet, açılış günü en fazla bilet satılan yıl olan 2001'den 3 bin 500 bin bilet daha fazla satılarak geride bıraktı. 14 bin kişi bilet satın aldı. Bu da geçtiğimiz yıla göre 1600'lük bir artışı gösteriyor.
All England Club için sadece açılış günü bilet satışlarından gelmedi olumlu haberler. Merkez korttaki 2 bin 500 koltuğun önümüzdeki 5 yıllık kombine satışlarında da yüzler güldü. Her koltuk için ödenen meblağ dudak uçuklatacak cinsten. 45 bin 600 doları gözden çıkaran 2 bin 500 tenissever 97 milyon 800 bin dolarlık bir gelir getirdi All England Club'a.

32 sayfada michael owen - II

shawdown in chinatown III

Bu akşam New York saati ile 6.00'da başlayacak "Shawdown in Chinatown"'un ikincisi. Postun girişine geçtiğimiz yılki organizasyonun kısa bir özetini koyduk.
Bu arada bu akşam sahaya çıkacak kadro da belli olmuş.
Steve Nash, Claudio Reyna, Thierry Henry, Tony Parker, Javier Zanetti, Raja Bell, Adrian Mutu, Chris Bosh, Ivan Cordoba, Grant Hill, Giovanni Van Bronckhorst'a bir ihtimal Yao Ming de eklenebilir.

bir maçlık macera

Denilson'un Vietnam macerası 1 maç sürdü. Neredeyse 1 aydır Asya ülkesinde olan Brezilyalı, sakatlığı nedeniyle 3 hafta boyunca forma giyemedikten sonra geçtiğimiz haftasonu Vietnamlı taraftarların karşısına çıkmış ve serbest vuruştan bir de gol atmıştı. O maçı izleyen taraftarlardan hiçbiri o golün Denilson'un Vietnam'da atacağı yegane gol olacağını düşünmemişti. Fakat yerel ajansların geçtiği haberlere göre Brezilyalı, dizindeki sakatlığı nedeniyle doktorunun da tavsiyesi ile ülkesine geri dönmüş. Gerçi insan haftasonu oynadığı maçla ilgili haberi okuyunca bu habere şaşırmıyor. Denilson, Hoang Anh Gia Lai maçında sağ dizindeki sakatlık nedeniyle ikinci yarı oyundan alınmıştı. Şimdi adam sakat sakat gidip niye Vietnam da dursun ki. Hong-Kong, Japonya gibi bir ülkede kalırdı ama Vietnam onu açmamış olsa gerek...

messina hızlı başladı

Ettore Messina, Real Madrid TV'deki röportajında ipuçlarını vermişti transferler hakkında. Aklında CSKA'dan 1-2 oyuncunun olduğu kesin. Fakat onları kadroya katarken eski kulübüyle de bozuşmak istemiyor. Bunu nasıl yapacak bekleyip göreceğiz.
İtalyan teknik adam bir taraftan CSKA'dan alacaklarını düşünürken İspanya'daki ilk transferini de yaptı. Partizan'ın bu yılki parlayan ismi Novica Velickovic ile 2+1 yıllık sözleşme imzalandı. Olympiakos ve Panathinaikos da istiyordu ama onun tercihi İspanya oldu. 3 yıl önce İzmir'deki Avrupa Şampiyonası'ndaki Sırp takımında pek tercih edilen isimlerden biri değildi. Geride kalan 3 yılda, özellikle de geçtiğimiz sezon basketbolunu çok geliştirdi. Oyun tarzı da Messina'nın sevdiği türden. Uyum sağlarsa -ki Messina'nın takımlarında uyum sağlayamayan oyuncu sayısı azdır- İspanya'da iyi işler yapacaktır.

euroleague'de yeni sezon...

Euroleague'de önümüzdeki sezonun takımları açıklanmış. Bu sezon Euroleague tarihindeki ilk kez ön eleme turu oynanacak. Bu ön eleme turundan gelen 2 takımla birlikte yeni sezon da başlayacak. Asvel Villerbaunne, Telekom Bonn ya da Olderbung, Lietuvos Rytas, Khimki bu sezonun şimdilik yenileri. Ön eleme turunda da Alba Berlin dışında bütün takımların en azından son iki sezondur Euroleague'de oynamadığını düşünürsek 6 yeni takımla tanışma ihtimalimiz yüksek yeni sezonda.
Euroleague yönetiminin lisanlama uygulamasına gitmesi bazı takımların hakkını yemiş. Örneğin İtalya liginde çeyrek finalde havlu atan Lottomatica, Euroleague'le uzun süreli anlaşmalara sahip olan takımlardan biri olarak bu sezon da 22 içerisinde yer aldı. Buna karşın Lega Basket'in bu yılki sürprizi Angelico yarı finale kalmasına karşın Euroleague'in yüzünü göremedi. Gerçi Efes Pilsen ya da Fenerbahçe Ülker dışında bir başka takımın şampiyon olması halinde benzer bir durum bizde de yaşanacak. Her iki takımın da uzun süreli Euroleague sözleşmeleri olması bu ekiplerin dışında lig şampiyonu olan takımları otomatik olarak kupa 2'ye yolluyor.
Euroleague'de yeni sezonda yer alacak 30 takım arasında her ne kadar ikisi ön eleme oynasa da 3 Fransız takımının olması insanı şaşırtıyor. Bu iş için Tony Parker'a büyük bir teşekkür borçlu Fransızlar. Asvel şampiyon olarak sezonu tamamlasa da aksi bir durumda kulübün Başkan Yardımcısı Tony Parker'ın hatırına Lyon temsilcisi ligi katılacaktı. O, şampiyon sıfatıyla katılınca Le Mans ve Orleanaise ön eleme oynamaya hak kazandılar. Bütün takımların toplam bütçelerinin 20-25 milyon avroyu bulmadığı bir ligin üç temsilcisinin birden Euroleague'de yer alması lobi faaliyetlerinin önemini gösteriyor. Euroleague'in en şanslı takımı Khimki. Litvanya'da şampiyon Rytas aynı zamanda kupa 2'yi de kazanınca finalist Khimki'ye gün doğdu. Böylece Ruslar da iki sezon aradan sonra tekrar 2 takımla Euroleague'de yer alıyor. İtalyan ve Yunanlılar'ın genelde baştan savma takımlarla kontenjan doldurmasının bedeli de sahip olunan iki adet A Lisansının ön eleme turuna feda edilmesiydi. Ekomomik kriz de göz önünde bulundurulduğunda Benetton ve Alba Berlin ön eleme turunu geçmesi muhtemel ekipler gibi duruyor. Gerçi transferlerle işin şekli değişebilir. Fakat özellikle Baltık ülkeleri ve Ukrayna'da yaşanılan ekonomik sorunlar oradan katılan ekipleri zorlayacak gibi duruyor.

32 sayfada michael owen - I

Noat SamisA ayrıntılarıyla yazmıştı Michael Owen'ın katalog hadisesini tekrar etmeye lüzum yok. Söz konusu o "ünlü" katalog İngiliz basınının da elini geçmiş. Doğal olarak gazetelerde yayımlanmaya başlandı sayfa sayfa. İnsan katalogu inceleyince Fransa 1998'in en önemli yıldızlarından birinin bu hale geleceğini tahmin edemiyor. Arjantin maçında jeneriklik gol atan Michael Owen'dan katalog ile kulüplere tavsiye edilen Michael Owen'a on yıl değil de asırlar geçmiş gibi...