11 Nisan 2009 Cumartesi

depremin ardından...

Fotoğraflar:TIZIANA FABI/AFP/Getty Images - FABIO MUZZI/AFP/Getty Images

nisan yağmuru

MLB'de Atlanta Braves evindeki sezon açılışında Washington Nationals'ı Turner Field'da konuk ediyor. Hem oyunculara hem de taraftarlara nisan yağmuru sürpriz yapmaya karar veriyor. Karşımıza da bu muhteşem görüntü çıkıyor. Böyle bir nisan yağmurunda maç seyretmek ne büyük keyiftir ancak seyredenler bilir. MLB'de sezon yağmular başladı acaba beyzbolseverleri bereketli bir sezon mu bekliyor...

Fotoğraf: Al Messerschmidt/Getty Images

yabancıya gitmesin...

Bu yılın NBA Draftı'nın yıldızı Blake Griffin olcak. Oklahoma'nın sophomore power forwardi sezon ortasından bu yana mock draftlarda ilk seçim olarak gösteriliyordu. Oynadığı maçlara bakınca ilk sırada gösterilmemesi de imkansız gibi. 28 maçın 23'ünü double - double ile tamamlayan Blake sakatlandığı ve sadece 11 dakika oynadığı Texas maçını bir kanara koyarsak sadece 4 maçı double- double yapmadan bitirdi. Şubat ayında oynanan Texas Tech maçında 40 sayı 23 ribaund ile oynadı. Sezon istatistikleri ise 33 dakikada 22.7 sayı, 14.4 ribaunt, 2.3 asist, 1.4 blok.
Draftta ilk sırada seçme ihtimali olan takımların hepsinin gözü doğal olarak Blake Griffin'de. Oklahoma City Thunder taraftarları da Griffin'in yabancıya gitmesini istemediklerinden olsa gerek Charlotte maçında eğlenceli bir pankart asmışlar. Hani Griffin için de fena olmaz Oklahoma sınırları içerisinde NBA'e adım atmak. Uyum açısından da alışma sürecini çabuk geçirmesini sağlar belki...

Fotoğraf: Layne Murdoch/NBAE via Getty Images

10 Nisan 2009 Cuma

sosyal sorumluluk

Kuzey Amerika merkezli organizasyonlarda sosyal sorumluluk önemli yer tutuyor. Özellikle takip ettiğimizden biliyoruz NBA TV'de çıkan, NBA.com'da yer alan "NBA Cares" adı altında yapılan sosyal sorumluluk projelerini. D.C. United da benzer bir projeye imza atmış. Biraz eğlenceli bir video ile tanıtımı yapılmış organizasyonun. Videonun kendisi aşağıdadır...

dk'ya aday 70 stadyum

2018 ve 2022 Dünya Kupası'nı düzenlemek için 11 ülke aday oldu. FIFA aday ülkelerden organizasyona ev sahipliği yapabilmesi için 40 bin kişinin üzerinde kapasiteli 11 stadyuma sahip olmasını şart koşuyor. Açılış ve final maçının oynması için ise en az 80 bin kişilik stadyumlara ihtiyaç var.
Söz konusu bu şart dikkate alındığında en şanslı ülke Birleşik Devletler. Özellikle son 2 gündür Amerikan gazetelerinde ve futbolla ilgili sitelerde altyapı açısından en şanslı ülkelerden birinin Amerika olduğu yazılıp çiziliyor. Yazılanları okuyunca hak vermiyor da değil insan. Birleşik Devletler'de şu anda 65 adet stadyumun kapasitesi 60 bin ve üzerinde. 20 stadyum ise 80 bin ya da üzerinde kapasiteye sahip. Kabul bu stadyumların tamamı Amerikan futbolu maçlarının oynandığı mekanlar olsa da normal futbol maçlarına da ev sahipliği yapabildiğini 1994 Dünya Kupası'nda gördük. Hâl böyle olunca Amerikalıları adaylık süreci söz konusu 70'in üzerindeki stadyumlardan en olurlarını seçip FIFA'ya bildirmesi gerekiyor. Bu da kolay bir iş değil. 55 farklı yerleşim birimindeki 70'in üzerindeki stadyumu incelemek ve karşılaştırmasını yapmak uzun bir süreç. Amerikalı yetkililer 2018 Dünya Kupası'nın Avrupa kıtasına gideceğini düşündüğünden 2022 Dünya Kupası için daha fazla şanslı olduklarına inanıyorlar ve çalışmalarını da buna göre yapıyorlar.
Muhtemelen FIFA'ya sunacakları raporda stadyum alt yapılarını ve kapasitelerini ön plana çıkaracaklar. Ki 1994 Dünya Kupası'nı 3 milyon 587 bin 538 kişi stadyumlardan takip etmiş bu da organizasyon tarihine bir rekor olarak geçmişti -Rekorun hâlâ kırılamadığını da belirtelim- Postu sonlandırırken meraklıları olur diye söz konusu stadyumların hangileri olduğunu da belirtelim dedik.

are u ready?


Real Salt Lake'in soyunma odası görüntülerinden oluşan ve "Are u Ready?" adını taşıyan son reklam filmi...

berlin'in dört atlısı...

Sezon başında yazılan hikaye, kurulan senaryolar doğru çıktı ve Olympiakos, Panathinaikos, CSKA Moskova ve Barcelona son 10 yılın belki de en keyifli Euroleague Final 4'u için Berlin'de buluşacaklar. Hanbi kim kazanır hangisi alır deseler hiç bir tahminde bulunmamamızın mümkün olmadığı bir dörtlüyü izleyeceğiz. Bu sezon ligde ve kupada oynanan Olympiakos - Panathinaikos maçları genelde dengeli geçti. Final 4'daki eşleşmede de benzer bir maç olabilir mi? Büyük ihtimal. Barcelona - CSKA Moskova maçı için ise hiçbir tahminde bulunmak mümkün değil. Yalnız Barcelona'nın futbol takımı gibi oynadığı bir dönem vardı eğer o zamanki basketbolun benzeri o maçta oynanırsa Katalanlar en büyük favori CSKA'yı eler.
Basketbol seyircisi açısından keyifli bir Final 4 olacağı kesin. Avrupa'nın en iyi 2 taraftar grubunu izleme şansını bulaacağınız berlin'de. PAO-Olympikaos maçı için salonda bulunan bütün görevliler şimdiden kolay gelsin demek gerekiyor.
Final 4'a kadar daha çok post yazraız konu hakkında. Ama bizim gönlümüzden geçen 1997'nin rövanşı olsun Olympiakos ile Barcelona karşılaşsın bu sefer de Katalanlar kazansın...

kimler gelmiş kimler

Fenerbahçe'nin PR işleri uğraşan departmanı tebrik etmek gerekiyor. Ay-Yıldız t-shirtli Aragones'in üstüne Dalian Atkinson'dan daha iyisi gidemezdi. Adam 14 yıl önce oynadığı kulübü ziyaret etmek için Galatasaray maçını seçmesi oldukça anlamlı. Tabi adam devamlı Fenerbahçe'yi takip ettiğinden olsa gerek! Galatasaray maçı öncesi bir gidip kulübü göreyim demiş olmalı. Neyse bu tür hareketlere alışık olduğumuzdan yadırgamakla yetiniyoruz. Resmi sitede İngiliz futbolcuyla çıkan haberin son paragrafının girişi ise ayrı bir güzel. "Bir forvet oyuncusu olan Dailan Robert Akinson 1995 ve 1996 yıllarında Fenerbahçe'de oynamış ve 24 lig maçında rakip ağlara 10 gol bırakmıştı." Bu nasıl bir betimlemedir takdir ettim yazan arkadaşı...

sarkozy takipte

Nicolas Sarkozy'nin bu kadar iyi bir Saint Germain taraftarı olduğunu bilmiyordum. Wolfsburg maçında da tribündeydi dün akşamki Dinamo Kiev maçını da izlemiş. Maç sonrası soyunma odasına inip Makalele ve Guily ile maçın değerlendirmesi yapmış herhalde. Paul Le Guen'in dikkati de ilgi çekici...

defteri kapattı

Muhtemelen bugün herkesin kenarından köşesinden geçeceği konulardan biridir Adriano'nun Rio'da yaptığı basın toplantısı. Arkadaşın Inter'de mutlu olmadığı belli. Belki de Milano'dan kaçmak için "bir ara" verdiğini açıkladı. Yaptığı açıklamalardan anlıyoruz ki onun için İtalya - Avrupa defteri kapandı. İtalya'da mutlu olmadığını açıkça belirtmiş basın toplantısında Brezilyalı. Futbola verdiği aradan geri dönüş yaparsa -ki madem kariyerini düşünecekmiş geriye dönüp yaptığı hataları da bir kenara yazar umarım- bu ülkesinde olacak besbelli. Avrupa & İtalya futbolundan bir Adriano da geçmiş oldu...

asabi adam...

Yahu adam geçtiğimiz sezon kupayı kazanmışsın ki Ekvador futbol tarihinde bunu başaran ilk takım seninki. Bu yıl da fena değil işler, muhtemelen gruptan çıkacaksın. E nedir bu asabiyetin???
LDU Quito'nun teknik direktörü Jorge Fossati'yi bu sezon 2. kez böyle bir fotoğrafın kahramanı olarak görüyorum. Buna benzer bir resim kazandıkları Palmeiras maçı sonunda da İnternet sitelerinde yer almıştı. "Hani o maçı kazandın bu maçta da Colo-Colo ile 1-1 berabere kaldın nedir derdin senin Uruguaylı" demek gerekiyor.Hani hem kazanıyorsun hem de etrafa çemkiriyorsun bu nasıl iştir anladım.

9 Nisan 2009 Perşembe

mittal, ortega, allen...

Sağolsun Forbes sadece en değerli kulüplerin listesini yayınlamamış, en fazla para kazanan futbolcular ve en zengin kulüp sahipleri listelerini de yayımlamış. Biz bu iki listeden "En Zengin kulüp Sahipleri" listesini daha ilginç bulduğumuzdan önceliği ona verdik. Listede yakından bildiğimiz isimlerin yanı sıra 40 yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek isimlerde bulunuyor. Örneğin Rennes kulübünün sahibi Francois Pinault'un 7 milyar 600 milyon dolarlık bir serveti olduğunu bilmiyordum. Neyse biz önce listeyi yayımlayıp ardından yorumlarımızı yapalım. Unutmadan postun resmi de Deportivo la Coruna'nın sahibi Amancio Ortega'nın...




Dünyanın En Zengin Takım Sahipleri
1. Lakshmi Mittal- 19.3 milyar dolar - QPR
2. Amancio Ortega - 18.3 milyar dolar - Deportivo La Coruna
3. Paul Allen - 10.5 milyar dolar - Seattle Sounders
4. Roman Abramovich - 8.5 milyar dolar - Chelsea
5. Francois Pinault - 7.6 milyar dolar - Rennes
6. Silvio Berlusconi - 6.5 milyar dolar - Milan
7. Philip Anschutz - 5 milyar dolar - LA Galaxy, Houston Dynamo, Hammarby, LA Sol
8. Mansour Bin Zayed Al Nahyan - 4.9 milyar dolar - Manchester City
9. John Fredriksen - 4 milyar dolar - Valeranga
10. Bernie Ecclestone - 3.7 milyar dolar - QPR

Listede yer alan en ilginç isimlerin başında Amancio Ortega geliyor. Galiçyalı Ortega'nın sahibi olduğu Indetix isimli tekstil şirketi bünyesinde Zara gibi önemli bir markayı barındırıyor. Indetix'in dünya üzerinde 4 bin mağazası olduğu tahmin ediliyor. Galiçyalı olduğundan dolayı bölgenin takımlarından Deportivo'yu satın almasına şaşırmamak gerekiyor.
Paul Allen'ın Microsoft'un ortağoı olmasının yanı sıra portföyünde Portland Trail Blazer'ı da bulunduruyor. Kuzey Amerika'da takım sporları ondan sorulur dersek abartmış olmayız.
Rennes'in sahibi Francois Pinault'nın kulübe olan aşkı Dietmar Hopp'ın Hoffenheim'a olan bağlılığına çok benziyor. Çocukluğundan beri tuttuğu takımın büyüyence sahibi olmaya niyetleniyor Pinault, bu niyetini de gerçeğe dönüştürmeyi başarıyor. 1998'den beri kulübün sahibi Pinault. Bu zenginliği nereden geliyor derseniz Gucci onun dememiz yeterli. Pinault'nun karısının da Salma Hayek olduğunu belirtelim. Biraz magazin postu gibi oldu bu bölüm hadi neyse...
Philip Anschutz için David Beckham'ı Birleşik Devletler'e getiren adam dememiz mümkün. Anschutz'un şirketi Amerika'daki çoğu salonun yönetimini üstlenmiş durumda. Bir ara portföyünde 8-9 MLS takımı bulunuyordu. Allahtan şimdi sadece 2 takımın sahibi.
John Fredriksen Norveç'in en zengini daha doğrusu en zenginiydi. Fakat vergi avantajlarından yararlanmak için Norveç vatandaşlığını bırakıp Kıbrıs Rum Kesimi vatandaşlığına geçti. Kuzeylilerin petrol zengini. Valeranga'nın sahibi olmasının yanı sıra tandığım her Norveçli gibi o da bir İngiliz kulübü taraftarı. Frediksen yardım yapıyor mudur bilmiyorum ama Tranmare Rovers'ı tutuyormuş. Geçtiğimiz yaz Tottenham ile de adı anılmıştı Norveçli'nin.

en değerlisi manchester united

Amerikan ekonomi dergisi Forbes'un "Dünyanın En Değerli Futbol Kulüpleri" listesinin 2009 versiyonu acıklanmış. İlk sırada geçtiğimiz yıl olduğu gibi Manchester United bulunuyor. United ile birlikte Real Madrid, Arsenal, Bayern Münih ve Liverpool değeri 1 milyar doların üzerinde olan kulüpler. Ki dünya üzerinde bu 5 kulüp dışında 2 NFL takımının değeri 1 milyar doların üzerinde. Listede geçtiğimiz yıla göre değeri en fazla artan kulüp tahmin edilebileceği gibi Manchester City. İngiliz kulübünün değeri bir önceki yıla göre yüzde 62 artmış. Değeri en fazla düşen kulüp yüzde 12'lik azalışla Roma. Listeye yeni girenler ise Stuttgart ile Glasgow Rangers. Listeye en fazla kulüp veren lig Premier League. 9 kulübün yer aldığı Premier League'i, 6 kulüple Bundesliga izliyor. Listenin ilk 10'unda İngiliz, Alman, İtalyan ve İspanyol kulüplerini görmek ise bu tür listelerin bir geleneği oldu. Listede yer alan 25 kulübün değerlerinin toplamı 5 milyar doları geçiyor. Geçtiğimiz yıla göre toplam değer artışı 597 milyon doları bulmuş. Bu da yüzde 8'lik bir artışı ifade ediyor. Liste ile ilgili farklı açılımları diğer postlarda yazmayı umuyoruz...

kız sen 1 numara mı oldun!

Biri deseydi "Safina kız dünya sıralamasında 1 numara olmuş" diye "Ya hadi git dalga geçme derdim" ama ne yazık ki diyorum çünkü hakkaten de Dinara Safina dünya sıralamasında 1 numaraya yükselmiş. Böylece Safin ailesi olarak da tarihe geçmeyi başardılar. Abi-kardeş dünya sıralamasında 1 numara olan ilk ve tek kardeş Marat Safin - Dinara Safina ikilisi. Hatırlamayanlar için söyleyelim Marat, bundan 9 yıl önce Kasım 2000'de Amerika Açık'ı kazandıktan sonra dünya sıralamasında 1 numaraya yükselmişti. Küçük Safina da abisinin izinden gidip 9 yıl sonra 1 numara oldu.
Gerçi bu tip sıralamaları anlamış değilim. Daha doğrusu son 4 yıldır kullanılan yeni sıralamayı. Hiç Grand Slam kazanmadan dünyanın en iyisi olmak benim garibime gidiyor doğrusu. Neyse konuyu dağıtmaya lüzum yok biz Safina hadisesi üzerine notlarımızı aktarmaya devam edelim.
Dinara Safina'nın 1 numaraya yükselmesiyle 11 haftadır zirvede oturan (toplamda 72 hafta olmuş) Serena'da ikinciliğe indi. Maria Sharapova'nın 1 numaradan inmesinden üzerinden 17 hafta geçmesinin ardından bir başka Rus zirveye çıktı. Safina dünya sıralamasında 1 numaraya ulaşan 19. isim oldu. Aynı zamanda aynı sezon içerisinde dünya sıralamasında 1. sırada bulunan 3 ismi (Justin Henin, Maria Sharapova ve Jelena Jankovic) yenen ilk tenisçi.
Postun başında demiştik bu kız 1 numara nasıl oldu anlamadık diye. Benim gibi insanların da olacağını düşünülmüş olmalı ki ATP'nin sitesiden Safina'nın son bir yılda kortta başardığı işlerin dökümü yapılmış. Berlin, Los Angeles, Montreal ve Tokyo olmak üzere 4 turnuva kazanmış Rus kız. Roland Garros ve Avustralya Açık'ta final oynamış. Bu 2 Grand Slam'in yanı sıra 3 tane de ATP Tour turnuvasında finale yükselmeyi başarmış. 17. sırada başladığı 2008'i 2. sırada tamamlamış. Bu aynı zamanda ona "Yılın En Fazla Gelişme Gösteren Tenisçisi" ödülünü de kazandırdı. Bütün buları üstüste koyunca Dinara Safina dünya sıralamasının yeni 1 numarası oluyor.
Serena'nın da Avustralya Açık sonrası yaşadığı form düşüklüğünün de payını unutmamak gerekiyor Rus kızın 1 numaraya yükselmesinde...

siempre es posible

Fotoğraf: PAUL ELLIS/AFP/Getty Images

vurmayın, adam öldü!

Kendimi bildim bileli futbol seyrediyorum, Bayern Münih'in böylesine rezil olduğu, kendini kaybettiği, İstanbul'a "puan ya da puanlar" almaya gelmiş Anadolu takımı kadar bile direniş gösteremediği bir maç daha görmedim. Barcelona çıplak ayaklarıyla üzüm ezer gibi ezdi Bayern'i, pestilini çıkardı, pekmez yaptı, posasını bile ziyan etmedi.


Schadenfreude
Peki ben bu duruma üzüldüm mü? Elbette hayır!

Aklı başında her futbolsever gibi, Bayern denen makinayla benim de aram yoktur. Dünya dillerine Alamanlar'ın kattığı schadenfreude (başkasının acısından mutlu olma) hissiyatına en çok da Bayern Münih kaybettiği zamanlar kapılır, gizliden gizliye halaylar çeker, kolbastılardan kolbastı beğenirim. Tabii Barça'nın yaptığı biraz işin bokunu çıkarmak oldu ama aynı Bayern'in bir önceki turda zavallı Sporting'e 12 (yazıyla on iki) gol attığını da unutmayalım. Etme bulma dünyası.

Kenardaki sarışın
Bayern'in madara olmasını istememin bir başka nedeni de ne yazık ki kenardaki sarışındır. Matthaus ya da Effenberg'in aksine, buldozer Alaman imajından uzak, şık, artistik bir golcü olarak severdim aslında Klinsi'yi futbolculuğu zamanında. Uzun saçlarıyla, fuleli adımlarıyla, delişmen deparlarıyla bir başka Alman portresi çizerdi. (94'te Güney Kore'ye sol ayakla attığı yarım vole unutulur mu?) Gel gör ki, biz büyüdük ve kirlendi Klinsi. Bir de baktık, bizim fırıncının oğlu Amerikalar'a gitmiş, oralarda ne idüğü belirsiz Amerikan işi motivasyon tekniklerine bulaşmış, ayaklı kişisel gelişim kitabı olarak tahsilini tamamladıktan sonra memlekete kesin dönüş yapmış. 2006 yılında yanında Löw'üyle, topçuların anasını ağlatan kondüsyoneriyle ve Amerikan işi gazlamalarıyla umutsuz Almanya'ya yarı final oynatınca ben de alkışladım bu yavrukurdu, yalan yok. Ama nereye kadar be Klinsi?

Sağa sola Buda heykeli koydurmakla, tesisleri 'beşkardeşler yoga ve bezik salonu' şeklinde döşetmekle, 'pozitif düşünün lan' diye cep mesajları atmakla olmuyormuş bu işler. Gerçi çok da haksızlık etmeyeyim, sakatlıklar yüzünden savunma göbeğinde, rio sahillerinde hula hop çevirirken 'abi defansta adamımız eksik, oynar mısın?' denilerek kadroya katılmış olan Breno'yu oynatmak zorunda kalması, elâlemin vuduyla bile durduramadığı Messi'nin karşısına Ali Eren Beşerler'i bile 'ben de futbola geri dönüyorum arkadaş' diye isyana sevk etme potansiyeli taşıyan Lell'i koymak zorunda kalması ve diğer sakatlıklar onun şanssızlığıydı.

Ama ne olursa olsun, Bayern iki maçta dokuz kere santra yapmışsa, Klinsmann'ın projesi de ha çöktü ha çökecek demektir. Bayern'in kodamanlarının en fazla sezon sonuna kadar sabredeceğini sanıyorum. Olur da sezon sonunda Bayern şampiyon olursa ne olacağını ise bana değil, Rummenige'yle Beckenbauer'e soracaksınız.

Bu arada Barcelona ne top oynuyor be arkadaş. Şiir gibi vallaha, İslam Çupi ölmeseydi keşke, şu maçın üstüne iki duble rakı atıp sabaha kadar güzelleseydi Guardiola'nın şoparlarını.

by Rehavet

8 Nisan 2009 Çarşamba

"gezgin"in yeni durağı ırak

Dünya üzerinde en fazla sayıda takım çalıştıran teknik direktörün kim olduğunu bilmiyorum ama en fazla sayıda milli takım çalıştıranın Bora Milutinovic olduğundan şüphe yok. 64 yaşındaki Sırp teknik adam şu ana kadar tam 7 milli takım çalıştırmış teknik direktörlük kariyerinde. Ki 5 farklı dünya kupasında 5 farklı milli takım çalıştırmak gibi zor kırılacak bir rekora da sahip. Milutinovic Meksika, Kosta Rika, Birleşik Devletler, Meksika (2. defa), Nijerya, Çin, Honduras ve Jamaika'dan oluşan milli takım setine şimdi de Irak'ı ekledi.
Şubat ayında Körfez Kupası'nda alınan başarısız sonuçların ardından 2007'de kaznaılan Asya Kupası'nda da takımın başında olan Brezilyalı Jorvan Vieira'nın görevine son veren Irak Futbol Federasyonu 2 aylık süreç sonunda Bora Milutinovic'te karar kıldı. Sırp teknik adamın Asya Kupası elemelerinde iyi sonuçlar alması halinde 2011'de Katar'da düzenlenecek organizasyonda takımın başınma yer alması büyük olasılık. Yok eleme grubu maçlarında alınacak 2 kötü sonuç Sırp teknik direktörün görevine veda anlamını taşır. Tabi biz olaya saha içerisindeki yansımalarından bakıp yapıyoruz bu kehanetleri. Saha dışında yaşanacak gelişmeler hakkında birşeyler söylememiz mümkün değil elbet. Bakarsınız Bora Milutinovic 1 ay dolmadan görevi bırakır. Söz konusu Irak Milli takımı olunca insan tahmin yapmak da bile zorlanıyor.

copa libertadores'te brezilyalılar kapışıyor

Copa Libertadores'te akşamın maçı Recife'de Aynı grupta yer alan iki Brezilyalı'dan Sport Recife, Palmeiras'ı ağırlıyor. Sport Recife geride kalan 2 naçtan da kayıpsız ayrıldı ve avreajla ikinci sırada. Palmerias ise sırasıyla LDU Quito ve Colo-Colo'ya evinde kaybetti grubun dibinde. Bu maç onlar için büyük önem taşıyor. İki Brezilyalı üstelik de Copa Libertadores'te kapışınca taraftarın ilgi göstermemesi beklenemezdi. 35 bin kişilik Ilha do Retiro'da oynanacak maç için biletlerin sabah 9.00'da satışa çıkarılacağı açıklanmıştı. Resimler sabah 07.00'den. Binlerce Sport Recife taraftarı kuyruğa girmiş gişelerin açılmasını bekliyor. Yetkililer bu kadar büyük bir ilgi beklemediklerinden olsa gerek bilet satışına ancak 10.00'da başlayabiliyorlar. Tahmin edebileceğiniz gibi sıcak havaya karşın 35 bin birkaç saat içerisinde sahibini buluyor.

kravat böyle yapılır...

John Terry takım kaptanı olarak kendisine yakışanı yapıyor ve bu hafta 20. yaşını kutlayan Franco Di Santo'nun "Oğlum sen de öğreneceksin" edasıyla kravatını bağlıyor. Ne de olsa İngiliz! Bu arada Di Santo da Enrique Iglesias'ı ne kadar da andırıyor. Beni bile Enrique'nin ki gibi genç Arjantinli'nin...

olağan şüphelilere ihraç!

Geçen haftaki Slovakya mağlubiyetinin Çek Cumhuriyeti'ndeki yansımaları devam ediyot. Daha doğrusu maç sonrası yaşanılan alemin yansımaları. Olayı bilmeyenler için Ultras/Movement'ın konu hakkındaki postunu okumanızı öneriyoruz. Yaşanılan hadiseler hem teknik direktör Petr Rada'nın başını yedi hem de olaya karışan Marek Matejovsky, Radoslav Kovac, Martin Fenin, Milan Baros, Vaclav Sverkos ve Tomas Ujfalusi milli takımda ihraç edildi. Ujfalusi ihraç haberini erken almış olacak ki Çek Futbol Federasyonu'nda çnce davranıp milli takımı bıraktığını açıkladı.
Teknik direktör Rada'nın saha içerisinde alınan sonuçlardan değil de yaşanılan disiplin sorunundan dolayı görevinden alınması ilginç bir ayrıntı.
90'lı yılların ortasından itibaren bir yükselişe geçen ardından bir düşüş devri yaşayan Çekler için yeni bir düşüş süreci başlıyor gibi görünüyor.
Postu bitirirken bize de dokundurayım. Çeklerin yaşadığı nitelikte olmasa da daha içi disiplin sorunları yaşayan bir Milli Takım'ın bu süreç sonunda (olaylı İsviçre maçı) hiçbir suçlu bulunmaması aksine herkesin kahraman gibi gösterilmeye çalışılması da aklıma takıldı bu Çek Milli Takımı hadisesini okuyunca....

Fotoğraf: AFP/Getty Images

life arşivinden

Life 10 milyonu geçen fotoğraf arşivini okurları ile paylaşıma açmış. Derginin İnternet sitesinden istediğiniz konudaki resimleri görmeniz mümkün. Ben sporla ilgili resimlere bakarken futboldaki şiddete dair resimler ilgimi çekti. Sitenin verdiği olanakla konuyla ilgili resimleri postta da aldım meraklıları için. Favori sitelerimize bir tane daha eklendi böylece. Life'ın sitesi şiddetle tavsiye edilir...


derrick rose da 8'ler kulübünde

Playofflar yaklaşıyor batı'da kimin gireceği belli oldu 2-8 arasındaki sıralamayı bekliyoruz. Doğu'da ise sıralama neredeyse belli oldu Charlotte'un mucizeye imza atıp atmayacağını bekliyoruz. Playoff yolcuları belli olunca yeni rekorlar ve ilkler de peşisıra açıklanmaya başlıyor. Derrick Rose takımı Chicago Bulls'un playoff vizesi almasıyla 1981'den bu yana çaylak sezonunda playoff gören 6. 1 numaralı draft seçimi oldu. 1982'de James Worthy, 1984'te Hakeem Olajuwon, 1987'de David Robinson, 1993'te Chris Webber, 1997'de de Tim Duncan 1 numaradan seçildikleri sezonda playoff'da mücadele etmiş isimler. Derrick Rose aynı zamanda bu kategoriye giren ilk point guard.
Rose ayrıca çaylak sezonunda 16 sayı, 6 asist, 3.5 ribaund ortalamalarını yakalayan 8. isim. Bu kulübün üyeleri arasında Oscar Robertson, Magic Johnson, Anfernee Hardaway da bulunuyor. Kulübe Rose'dan önce giren son isim 2005 draftında seçilen Chris Paul'du.

filistin 2009-10

7 Nisan 2009 Salı

kulüpler dünya kupasına mekan değişikliği

Geçtiğimiz yılın ortasında belli olmuştu FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nın 2009'dan itibaren Birleşik Arap Devletleri'nde yapılacağını. Bugün turnuvanın yeni logosunun tanıtımı vardı Abu Dabi'de. Organizasyon 9-19 Aralık 2009 tarihleri arasında Abu Dabi'de yapılcak. Kıta şampiyonlarının yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri futbol ligi şampiyonu da turnuvaya katılmaya hak kazanacak.
Turnuvanın mekan değiştirmesinin en önemli nedenlerinden biri BAE Yönetiminin turnuvaya yapacağı maddi katkı. FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nda bu yılki toplam para ödülü 16 milyon 500 bin dolar. Turnuvanın şampiyonu olan takımın kasasına girecek para 5 milyon dolar. Maçlar 42 bin kişilik Zayed Sports City ve 50 bin kişilik Mohammed Bin Zayed Stadyumları'nda oynanacak. Her iki stadyumda da şimdiden turnuva için yenileme çalışmaları yapılıyor.

Brezilya'nın teknik direktör havuzu

Brezilya futbolu çoğu yönden bizi andırıyor en azından işleyiş şekli. Başarılı bir teknik direktörseniz küme düşmekte olan bir takımın sezonun ortasında başına geçip üstüne de Güney Amerika'daki kupalardan birine taşırsanız sizden iyisi yoktur. Aama yeni sezonda 3 mağlubiyetle başlayan hemen işinize son verirler. Çoğu kulüp başkanı bu mantıkta olduğu için bazı kulüpler sezonu 3 ya da 4 farklı teknik adamla tamamlayabiliyor. -Geçtiğimiz sezon Botafogo'da olduğu gibi- Kulüplerdeki bu teknik direktör sirkülasyonuna karşın bizde ki gibi Brezilya'da da iki elin parmağını geçmeyen sayıda teknik adamın piyasası söz konusudur. Söz konusu teknik adamlar işsiz kaldıklarında muhtemelen üzülmüyorlardır çünkü 2-3 ay sonra kapılarının çalınacağını bilirler.
Bu tür teknik adamlardan biri de Renato Gaúcho. Geçtiğimiz sezon Fluminense'yi Copa Libertadores'te finale çıkarmıştı. Lâkin final takıma yaramadı ve ligde küme düşecek duruma geldiler. Durum böyle olunca Başkan Roberto Horcades, Renato Gaúcho'ya kapıyı gösterdi. Fakat Gaúcho sadece 2 gün işszi kaldı. Bir başka küme düşme korkusu yaşayan takım Vasco da Gama onun kapısını çaldı o da görevi kabul etti. Fakat son 2 haftaya kadar çabalasa da Vasco Serie B'ye düşünce Renato Gaúcho'ya kapı gösterildi.
Bu olayın üzerinden sadece 4 ay geçti. Renato Gaúcho'nun ismi yine Brezilya basınında dolaşmaya başladı. Dün Celsa Roth'a yol veren Gremio'da eski başkanlardan Fábio Koff bu iş en ideal ismin Gaúcho olduğunu söylemiş Başkan Duda Kroeff'e yol göstermiş. Bilindik senaryo gerçekleşirse Renato Gaúcho haftasonuna kalmaz Gremio'nun başına geçer....

başlangıç atışı bush'tan!

Dünyaya yaşattığı 8 yıllık eziyetin ardından George W Bush hayatının keyfini sürüyor. ABD tarihinin en zeki başkanı! Texas Rangers ile Cleveland Indians arasındaki MLB maçının açılış atışını yapmış. Şimdi adam üstüne Rangers montu giymiş bu nasıl iş demeyin. 1989 yılında kulübün yarısının ortağıymış Bush. Tabi sevgisi kulübün ortaklığını bırakınca azalmamış.
Bush'un sportif faaliyetlerinin sadece beyzbolla sınırlı kalmasını istemiyoruz. Ondan beklediğimiz bir sonraki hareket ise Aceto Balsamico'da çıkan şu posta ithafen bir Dallas maçında basket ya da basketler girişiminde bulunmasıdır.

flamengo'nun genç yetenekleri

Flamengo Brezilya Kupası 2. turunda yarın akşam Remo ile karşılaşacak. Teknik direktör Cuca'nın takıma yavaş yavaş ısındırdığı genç yeteneklerini bu maçta da sahaya sürmesi bekleniyor. Antrenmanlarda özel olarak ilgilenilen bir üçlü söz konusu. Lennon, Jorbison ve Camacho şimdilik Cuca'nın gözüne girmişler. Lennon ilk maçına geçtiğimiz hafta sonu 1-1'lik Fluminense maçıyla çıktı. Jorbison henüz 17 yaşında ve ilk profesyonel sözleşmesine henüz 2 hafta önce imza attı. Guilherme Camacho ise bu üçlü içerisinde en gözde olanı. Onun büyük bir topçu olması bekleniyor hem Flamengolu taraftarlar hem de teknik ekip tarafından. Onun beklentileri karşılayıp karşılamayacağı önemli tabi. Remo maçı bu üçlü için iyi bir sınav olacak gibi.

sport recife'nin kurtarıcısı

Ciro Henrique Alves Ferreira e Silva ya da kısa adıyla Ciro Brezilya futbolunun son keşiflerinden. Henüz 19 yaşında olan Ciro, Sport Recife alt yapısının ürünlerinden. Geçtiğimiz sezondan beri forma giyiyor. Ipatanga'ya attığı golle başlayan kariyerinde bu sezon 19 maçta 15 gol atmayı başardı. En son Pernambucano Şampiyonası'nda oynanan Santa Cruz maçında 2. yarıda oyuna girdi ve sağ kanattan yapılan ortada Vandinho'nun kaleciden dönen topunu tamamladı takımını galibiyete taşıdı. Gollerini böyle sıralamaya devam ederse Ciro'nun adını sık sık duyacağız herhalde...

vazgeçmek yok!

Espanyol ligin dibinde olmasına karşın hem futbolcular hem de taraftarlar ümitlerini yitirmiş değil. Hafta sonu oynanan ve 3-1 kazanılan Deportivo maçında taraftarlar "Asla vazgeçmeyeceğiz" pankartını asmışlar. Alper'in Lambuja'da yazdığına posttan anladığımız kadarıyla da hakkaten de kolay kolay vazgeçmeyecek Espanyol taraftarı.

adriano'nun numarası belli oldu

Adriano hadisesine çoğu blog gibi biz de dokunmadan edemedik. Dün konuyla ilgili ön bilgileri yazmıştık. Rio polisinden dedektif Marcus Reimao, Adriano hakkında kesin! bilgilere ulaşmış. Kendisi şu sıralar çocukluk arkadaşları ile avunmaya çalışıyormuş. Kız arkadaşından ayrıldığından dolayı bunalımlardaymış Adriano. Ben kendisi ile ilgili ne zaman bir haber okusam bu arkadaşın hep depresyonda, bunalımda olduğunu görüyorum. Velhasıl kendisini iyi hissettiği zaman -haber öyle demiyor ama o anlama geliyor- Milano'ya dönüp Inter antrenmanlarına teşrif edeceklermiş. Bakalım 1 ayı bulacak mı geri dönüşü...
Postun resmiş ne iş, niye koydun Rio manzarası soranlar olur söyleyeyim bu manzara resmi Adriano'nun resimlerinden çok daha güzel, boş bış bir Adriano resmi yerine kuş bakışı Rio fotoğrafı bu posta daha fazla yakıştı...

6 Nisan 2009 Pazartesi

türkiye'de dergicilik zor iş!!!

Dergicilik dünya üzerindeki en keyifli işlerden biri. Ya da 5 yıldır bu işin içinde olduğum için bana öyle geliyor. Yalnız dergicilik yapanların bir bahtsızlığı var bu işi bu Türkiye'de yapmak.
Ülke üzerinde hiçbir spor tabanlı dergi varlığını bırakın 5-10 yılı 2-3 yıl bile sürdüremiyor. Bakın döneminin en iyi dergisi Gelişim Spor'un ya da 90'ların ikinci yarısında çıkan Spor & Spor'un ömrüne.
Benzer bir durum Fast Break için de geçerliydi. Uzun süre düşe kalka yoluna devam etti daha sonra 1 Numara Yayıncılık işe el attı. Yazı işleri Müdürünün Kaan Kural olduğu hatırladığı Banu Yelkovan'ın çeviri ve derlemeleriyle katkıda bulunduğu müthiş bir dergiyi her ay okuma şansına sahiptik. Ki o dönemde İnternetin olmadığını, bilgiye bugünkü kadar ulaşmanın kolay olmadığını hatırlatmakta fayda var. 1 Numara Yayıncılık bünyesinde 1 yıl ya da 14 ay geçti Fast Break de yayın hayatına son verdi. Bugün Pivot, NBA Türkiye, Slam, F1 Racing'in başına geldiği gibi.
Tamam kabul bu ülkede 2 haftada bir 3 milyon satan ESPN Magazine ya da 4 milyon satan Sports Illustrated gibi dergiler çıkmasını beklemek aşırı iyimserlik olur. Lâkin bir bisiklet dergisin 72 bin, bir futbol dergisin 84 bin tiraja sahip olduğu 45 milyonluk Güney Afrika'dan bile geri oluşumuz, 10 bin barajını aşan herhangi bir spor dalı ile ilgili derginin sevindirici olduğu bir ülke olmamız tuhaf değil mi?
Tamam biliyoruz bu ülkede hiçbir zaman dergicilik yayın gruplarının baktığı esas işlerden olmadı her zaman prestij olsun da bulunsun mantığıyla hareket edildi. Bunun sonucunda da uzun ömürlü dergiler -siyasi ya da politik bir yana koyarsak- ne yazık ki göremedik, bir dergi kültürü oluşturamadık. -diyorum çünkü bir grup iki dergisini 4'er ay içerisinde kaparken GQ, Vogue gibi dergileri piyasaya çıkarmaya hazırlanıyor. Bir diğer yayın grubu aralarında Rolling Stone gibi bir derginin de bulunduğu 6 yayınını birden sona erdirebiliyor.- Bu ülkede dergiciliğe verilen önemin göstergesidir.
9 milyon dolara yıllık yayın hakkını satan bir lige, NBA TV'ye, haftada en az 15 adet basketbol yayınına sahip bir ülkede tek bir basketbol dergisi olmaması dergiciliğe verilen önemi açıklamaktadır kanaatindeyim. Konuyla ilgili yazacak çok fazla şey var ama işin özeti budur. Postun başlığında da dediğim gibi bu ülkede dergicilik zor iş...

gremio'da işler karıştı

Gremio'da işler iyi gitmiyordu geçtiğimiz sezonun ortasından beri. 9 puan farktan şampiyonluk São Paulo'ya kaptırıldığından beri taraftarlar teknik direktör Celsa Roth'un görevden alınması istiyordu. Fakat Başkan Duda Kroeff bu homurtulara kulak asmadı eyalet şampiyonası ve Copa Libertadores'te yola Roth ile devam etti tâ ki dün ezeli rakip Internacional'e karşı alınan mağlubiyet ile Campeonato Gaucho'dan elenmeye kadar. Copa Libertadores'te grup lideri olsa da Gremio'nun eyalet şampiyonasından elenmesi Celsa Roth için herşeyin sonu oldu. Gremio ile çıktığı 78 maçta 45 galibiyet 17 beraberlik ve 16 mağlubiyetlik bir karneye sahipti Roth.
Şimdiye kadar işin kulüp ve teknik adam yönünü yazdık. Yukarıdaki resimler ise yaşanılanlara taraftarların tepkisinin bir sonucu. Internacional mağlubiyeti sonrasında bir kısım taraftar kulübün "GrêmioMania" adıyla anılan kulüp ürünlerinin satıldığı dükkana saldırdı ve camları kırdı. Polis 4 Gremio taraftarını göz altına almış. Gremio'da Celsa Roth'un görevine son verilmesi işleri yoluna sokacak mı sorusunun cevabı için beklemek gerek.

ricky rubio & brandon jennings

Bizdeki Slam kapanadurdun! Amerikalısı Haziran sayısını şimdiden hazırlamış hatta kapaktaki vatandaşlardan Brandon Jennings'in eline bile ulaştırmış. Derginin söz konusu sayısı Haziran olunca ana konunun da NBA draft'ı olması şaşırtıcı değil. Bu yılki NBA draft'ına girmeleri beklenen iki isim Ricky Rubio & Brandon Jennings kapak olarak seçilmişler. Her ikisi de Avrupa'da oynuyor bu sezon. Daha doğrusu Amerikalı olanı Avrupa'da oynuyor. Ricky Rubio'yu yıllardır hem biz hem de NBA takip ediyordu. Brandon Jennings de lise kariyeri oldukça ışıltılı geçen bir çocuk. Birleşik Devletler basketbol tarihinde bir ilke imza atarak NCAA yerine -biraz zorunluluktan da olsa- Avrupa'da basketbol oynayan ilk Amerikalı olan Jennings, İtalya'da istediği performansı gösteremese de mock draftların çoğunda hâlâ ilk 10'da seçilmesi bekleniyor. Brandon Jennings & Ricky Rubio'nun kapak fotoğraflarının çekimi ile ilgili ayrıntıları Jennings'in blogundan okumak mümkün.

lula'nın forma koleksiyonu

Brezilya Devlet Başkanı Lula herhalde dünya üzerinde en sağlam forma koleksiyonuna sahip politikacı olsa gerek. Zaman zaman buraya taşıdık Brezilyalı politikacının formalarda verdiği pozları. Benim hatırladıklarım arasında Hollanda, Brezilya ve Internacional formaları bulunuyor ki biraz daha fazla zorlasam hafızamı daha çok sayıda takımın ismini telaffuz etmem mümkün olur.
Geçtiğimiz hafta G20 toplantısı için Londra'da bulunan Lula koleksiyonuna David Beckham'ın 7 numaralı İngiltere Milli Takım formasını daktmış. Üstelik Beckham formanın üzerine Lula'ya özel bir not yazıp imzasını da atmış. Hani öylesine bir forma değil, David Beckham'ın ona özel olarak imzaladığı formayı kapmış Lula. Tabi burada hatırlatmak fayda var Lula'nın özel isteğiymiş David Beckham forması. İngiltere Başbakanı Gordon Brown da "Fotoğraf çekiliyor beden bulunayım" diyerek objektiflere poz vermiş Lula'yla birlikte.

20 yıl önce bu hafta

Eğer üşenmezsek artık her haftanın başında geçmiş yıllarda aynı hafta içerisinde meydana gelen olayların bazılarını hatırlatma niyetindeyiz. Açılışı 1989 ile yapıyoruz. 20 yıl öncesini seçmemin herhangi özel bir nedeni yok. Sabah vapurla ofise giderken mp3 playerımın değişmezlerinden Billboard Radio'da Madonna'nın "Like a Prayer"ı çalıyordu. Aklıma o nedenle 1989 geldi. Neyse biz satır başı notlarımıza başlayalım 5-11 Nisan 1989 haftasında neler olmuş bir göz atalım...
- Galatasaray Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinde Steaua Bükreş'e 4-0 yenilmiş.
- SSCB'nin eski liderlerinden Nikita Kruşçev'in, Stalin'in yönetimini kınayan gizli konuşması, 33 yıl sonra Sovyetler Birliği'nde yayımlandı.
- Birleşik Devletler'de haftanın en fazla gişe yapan filmi Rain Man'di. Film 5 milyon 537 bin 165 dolarlık gişe başarısı elde etmişti o hafta boyunca.
- Norveç açıklarında dün Sovyetler Birliği'ne ait nükleer enerji ile çalışan bir denizaltının battığı ve mürettebattan 12 kişinin öldüğü bildirildi.
- Bilboard Hot 100 Single listesinde "Eternal Flame" ile Bangels zirvedeydi.
- SSCB Gürcistan Cumhuriyeti'ndeki etnik huzursuzluk sonucu başkent Tiflis'te göstericiler ve askerler arasında çıkan çatışmalarda 16 kişi öldü, 100'den fazla kişi yaralandı.
- Fransa'da 33. hafta geride kalırken Olympique Marsilya Paris saint Germain'in 1 puan önünde lider durumdaydı.
- Polonya'nın Gdansk şehrinde yüzlerce öğrenci, Dayanışma Sendikası lideri Lech Walesa'nın ülkede Haziran'da yapılacak parlamento seçimleri için verdiği desteği protesto etti.
- Chelsea'nin sezon başında bağladığı Arjantinli "yetenek" Franco Di Santo 20 yıl önce bu hafta dünyaya merhaba demiş.
- Demir fiyatlarına kiloda 80 lira zam yapıldı.
- İngiltere Single listesinin tepesinde 3 haftadır Madonna bulunuyordu. "Like a Prayer" Birleşik Devletler'den önce Atlantik'in diğer yakasında zirveye çıktı.

eriksson karikatürleri I

Afiş; "Evine hoşgeldin Javier Aguirre".
Sven Goran Eriksson: Parti ne zaman başlayacak?
Tri Trio: İsveç'e kalkan uçak havalanır havalanmaz...

slam de kapanmış...

Medyatava'da yazdığına göre Slam de kapanan dergiler arasına katılmış. Ülkede dergicilik yapmanın ne kadar zor olduğunu bir kere daha anladık. Önce Pivot, NBA Türkiye, F1 Racing derken şimdi de Slam. Okumayı sevmeyen ama her konu üzerine birşeyler söyleme geleneği olan bir toplumda bu tür kararlara şaşırmamak gerekiyor aslında. Konu üzerine ayrıntılı birşeyler yazmayı planlıyorum kısmetse akşama...

mart çılgınlığına kapılanlar...

Villanovalı öğrencilerden Brooke Bettis ve Sarah Loveland North Carolina ile oynanan yarı final maçında en az basketbolcular kadar heyecanlılar....

Michigan Stateliler, UConn maçının galibiyeti ve finale çıkmanın sevincini East Lansing'deki bir sokak partisi ile kutluyorlar desek yeridir...

Villanovalı Dante Cunningham ve Reggie Redding kaybettikleri maçın üzüntüsü anı anı yaşarken kendilerini havlular ile gizlemeye çalışıyorlar, ama yeterli olmuyor...

Üç UConn öğrencisi Carolyn hale, Lindsay Becker, ve Azdar Choudhury "Huskies Restaurant"ta takımlarının Michigan State ile oynadıkları maçı yüze 100 konsantrasyon ile izliyorlar. Verdikleri destek ne yazık ki yeterli olmuyor UConn için...

Hasheem Thabeet için yerli bir olmuş dememiz yeterli mi bilemiyorum. Finale bir adım kala Michigan State'e yenilmek çok acı olsa gerek. Üstelik muhtemelen de NCAA'lerdeki son sezonu olduğunu düşünürsek...

uefa cup conquest 09

Nike, UEFA Kupası çeyrek final, yarı final ve final müsabakalarında kullanılacak olan yeni futbol topunu tanıttı. "UEFA Cup Conquest 09" adı verilen top ilk kez 9 Nisan’da başlayacak olan çeyrek final maçlarında kullanılacak.
Topla ilgili özellikler de aşağıda...
Hızlı ve keskin şutlar attıracak şekilde tasarlanan topun geometrik yapısı topun içerisindeki havanın her tarafa eşit olarak yayılmasını ve böylece topun, hangi yöne doğru giderse gitsin, gücünden, etkinliğinden ve çizdiği dengeli yoldan sapmamasını sağlıyor.
Topun zarif tasarımı, UEFA Kupasından ve bu kupanın meşhur tarihçesinden esinlenerek hazırlandı. Top üzerindeki grafik desenler, kupaya daha önce ev sahipliği yapmış şehirlerden ve bu seneki ev sahibi olan İstanbul’dan izler taşıyor. Top, çapraz şekilde birleştirildi. İçerisindeki nitrojenle genişletilmiş sünger topun esnek kalmasını ve yaylanmasını sağlıyor. Böylece bu top, her türlü hava koşuluna uygun hale geliyor. Sıkıştırılmış poli etilen katman, enerjiyi depolayarak, temas anında salınıyor. Polyester destek kumaşı ise topun yapısal açıdan sağlam olmasını sağlıyor ve dengeli bir şekilde hareket etmesine olanak veriyor.

görüntüye ceza

Emre'nin Milli forma altında hareketini hazmedenler Fenerbahçe forması altında 2 maç cezalandırabildiler.
Kayseri maçında -daha ağır küfürleri hakeden- Cangele'ye hakemin gözünün içine baka baka "..tir git" diyen Rüştü'ye 2. sarıyı veremeyen hakeme rağmen TFF'den tutarlı bir davranış bekliyoruz.
Klişe ama "Hiç yakışmadı Rüştü..."