4 Ocak 2010 Pazartesi

hoşgeldin henin

Justine Henin bu sabah 20 aylık aradan sonra ilk resmî tenis maçına çıktı ve Avustralya'nın şirinliğinden kuşku duyulmayan kenti Brisbane'de Nadia Petrova'yı iki sette (7-5, 7-5) devirerek kortlara aslanlar gibi döneceğini cümle âleme gösterdi. Yukarıdaki a la Yılmaz Özdil pankartta dendiği gibi, tam da zamanında döndü aslında. Ben de bu vesileyle, Henin iki yıl önce tenisi bıraktığında, bu bloğun şefi Mustafa Bey'in siparişi üzerine yazdığım ve Sporist dergisinde yayınlanmış olan yazımla selam edeyim dedim Henin'e. Mayıs 2008'de Berlin'deki maçta, o zamanlar henüz bir numaralara çıkmamış olan Safina karşısında eriyip gidişini çıplak gözle seyrederken, bunun Henin'in kariyerinin son maçı olacağını bilemezdik. Ne mutlu ki değilmiş de zaten... Buyrun o yazı:

BİR NUMARANIN ERKEN VEDASI
Sporist / Haziran 2008


Zirvedeyken bırakmak, tam da bu olsa gerek. 14 Mayıs 2008'de, tenis tarihinde bir ilk yaşandı ve hal-i hazırda dünya sıralamasının bir numarası olan 25 yaşındaki Justine Henin, yorgunluğunu gerekçe göstererek tenisi bıraktığını açıkladı. Henin, bunu geri dönüşü olmayan bir karar olduğunu da özellikle vurguladı.

Rakiplerine göre çok daha zayıf olan cüssesi ve kısa boyuna rağmen, kendi kuşağının en iyi tenisçisi olarak tarihe geçen Henin, kortlarda alçakgönüllülüğün, mücadelenin, çalışkanlığın, kendini sürekli geliştirmenin ve hepsinden önemlisi, en çok ona yakışan bir kırılganlığın simgesiydi. Zaten en sonunda da bu kırılganlığı daha fazla taşıyamayan Belçikalı tenisçi, çok erken bir yaşta spor hayatına nokta koydu.

Fransa Açık hayali
1992'de, Henin henüz 11 yaşındayken, annesi Francoise onu dünya tenisinin o zamanki ustaları olan Steffi Graf'la, Monica Seles’in oynayacağı Fransa Açık finaline götürür. İki usta tenisçinin mücadelesinden çok etkilenen Henin annesine, "Bir gün ben de bu kortta final oynayıp, kazanacağım," der. Aradan 11 yıl geçer ve 2003 yılında aynı kortta oynanan Fransa Açık finalinde iki Belçikalı kozlarını paylaşmaktadır. Kendisi gibi tenise erkenden veda eden vatandaşı Kim Clijsters'i 6-0 ve 6-4'lük setlerle yenen Henin, böylece annesine verdiği sözü tutmuş olur. Annesini henüz 13 yaşındayken kansere kurban veren Henin, hayallerine kavuştuğu maçın ardından, "Kazandığıma inanamıyorum. Küçük bir kızken buraya gelip idolüm olan tenisçileri izliyordum. Daha bu sabah antrenman yaparken, 11 yıl önce annemle oturduğumuz tribüne baktım. Bu benim için çok özel bir başarı," der. Henin’in inişler ve çıkışlarla, yaklaşık beş yıl sürecek olan hikâyesi işte böyle başlar.



İkinci baba Rodriguez
Henin'in hayallerine kavuşmasını ne erken ölen annesi, ne de ilk gençliği süresince küs olduğu babası görebilir ama, merkez kortun tribününde gururla onu seyreden biri vardır: Henüz 13 yaşındayken Henin'i kanatları altına alan ve ona hem antrönürlük, hem akıl hocalığı, hem de babalık yapan Carlos Rodriguez. Kendi akranlarına kıyasla birçok sıradışı yönü olan Henin'in en önemli özelliklerinden biri de kariyeri boyunca aynı antrenörle çalışmasıdır. Hocasıyla aralarındaki bağ öyle kuvvetlidir ki, Henin'in tenisi bıraktığını açıkladığı basın toplantısında gözyaşlarına hakim olamayan kişi Henin değil Rodriguez olur. Henin’i çocukluğundan itibaren bir şampiyon gibi yetiştiren Rodriguez, 2003’teki finalde de oradadır; tıpkı sonraki finallerde olacağı gibi.

Sakatlıklar, hastalıklar, sorunlar
Ancak, sakatlıklar, hastalıklar ve kişisel sorunlar, 2003 yılında Fransa Açık'ı kazanarak ilk Grand Slam şampiyonluğunu elde eden Henin'in peşini bırakmaz. Üst üste Amerika Açık ve Avustralya Açık'ı kazanarak 2004 yılına dünya sıralamasının zirvesinde giren tenisçi, önce bağışıklık sistemini harap eden bir virüsle, daha sonra da dizinden geçirdiği sakatlıklarla boğuşur. 2005 yılında, Mary Pierce'ı yenerek Fransa Açık'ı bir kez daha kazanan Henin, yılın geri kalanını ise yine sakatlıkla mücadele etmeye ayırır. Öyle ki, Belçikalı yıldız 2006 yılının başında Avustralya Açık'ta finale yükselmesine karşın; midesinden yaşadığı rahatsızlık yüzünden tenis tarihinde bir Grand Slam finalini yarıda bırakan ilk isim olur ve şampiyonluğu Fransız Amelie Mauresmo'ya kaptırır. Yılın geri kalanında biraz olsun toparlanarak, Wimbledon ve Amerika'da final oynayıp, Fransa Açık'ı da adet olduğu üzere kazanır.

Bir boşanma, bir barışma
Justine Henin'i, tenisi genç yaşta bırakmaya iten etkenleri, kariyerinin bu kritik aşamasında aramak gerekir belki de. Genç tenisçi, 2007'nin başında yaklaşık beş yıldır evli olduğu, çocukluk aşkı Pierre-Yves Hardenne'den boşanır ve Avustralya Açık'tan çekilerek dünya sıralamasındaki yerini Maria Sharapova'ya kaptırır. Adı artık Fransa Açık'la özdeşleşen Henin'in aynı yıl içinde Ana Ivanovic'i yenerek elde ettiği zafer ise birçok açıdan çok anlamlıdır. Turnuva öncesi, Henin'in erkek kardeşlerinden birinin ölümcül bir tarif kazası geçirmesi üzerine, Henin neredeyse 10 yıldır görüşmediği babası ve ailenin geri kalan üyeleriyle barışır ve final maçında tribünde yerlerini alan aile üyelerine herkesin önünde teşekkür etmeyi ihmal etmez. Kimbilir belki de bu barışmanın sağladığı motivasyonla yılın geri kalanında muhteşem bir performans sergileyen Belçikalı, Wimbledon yarı finali dışında hiç maç kaybetmeden sezonu sonlandırır.

Ve ateş söner
2008'e gelindiğinde, kariyeri boyunca 5 milyon doların üzerinde para ödülü kazanmış, dünya sıralamasının zirvesinde bulunan, herkesin gıptayla ve hayranlıkla izlediği bir tenisçi vardır karşımızda. Ancak işin iç yüzünün farklı olduğu, genç yaşında birçok sorunla boğuşmasına rağmen tenisi hiç aldatmayan küçük Belçikalı'nın içindeki ateşin söndüğü çok geçmeden anlaşılır. 2008'in Ocak ayında, Henin'in Avustralya Açık çeyrek finalinde, alışık olduğumuz kararlılığından, dayanıklılığından ve zekasından uzak bir oyunla Maria Sharapova'ya yenilmesi sonun habercisi gibidir. Yılın geri kalan kısmında eski formunu bir turlu tutturamayan Henin, Mayıs ayında Berlin'de düzenlenen WTA turnuvasında, daha önce set bile vermediği Dinara Safina'ya yenildikten sonra, "Bu yenilgi için sunabilecek hiçbir açıklamam yok," der ve devam eder: "Bir şeyler eksik ama bu fiziksel bir şey değil. Eskisinden daha az coşkuluyum. Geçtiğimiz yıl çok fazla cepten yedim."

Berlin'in şaşırtıcı Mayıs sıcağında, benim de çıplak gözle izleme şerefine nail olduğum bu yenilgi Henin'in kortlardaki son resmî maçı olur ve başta Williams kardeşler olmak üzere, kendisinden çok daha iri birçok tenisçiyi zekası, sağlamlığı ve müthiş backhand'iyle dize getiren Justine Henin, "Artık bir kadın olmak istiyorum," diyerek tenisi bıraktığını açıklar.

Henin’in son basın toplantısındaki şu sözleri, tenisçinin durumunu fazla söze gerek bırakmadan ortaya koyar zaten: “Mükemmeliyetçi bir insan olduğum için son aylarda bir mucizeyi gerçekleştirip, o eski coşkuma ve arzuma kavuşmak için büyük mücadele verdim. Ancak Berlin’den sonra bu çabaya son verdim. Yolun sonuna geldiğimi anlamıştım.”

Yarış atı değil insan
Kısa süren kariyerine 41 turnuva şampiyonluğu sığdıran küçük Belçikalı, 4 kez Fransa Açık'ı, iki kez Amerika Açık'ı, bir kez de Avustralya Açık'ı kazanarak tenis tarihine adını yazdırdı. 2004 Atina Olimpiyatları'nda da mutlu sona ulaşan Henin, özellikle kadın tenisçilerin sprocudan çok birer reklam yıldızı ve moda ikonu haline geldiği ve çocuk yaştaki sporcuların yoğun bir program dahilinde at gibi koşturulduğu bir dönemde; alçakgönüllü, dayanıklı, buluşçu, sade ve kırılgan bir tenisçi olarak her zaman sempatiyle hatırlanacak. Henin'e yalnızca o muhteşem backhand vuruşundan ve kortta sergilediği hayranlık uyandıran kararlılığından ötürü değil; sporcunun ne pahasına olursa olsun kazanmak zorunda olan bir tanrı-varlık olmadığını, zirvedeyken bırakarak gösterdiği için de bir teşekkür borçluyuz.

Hiç yorum yok: