27 Kasım 2009 Cuma

ha gayret rüştü, sadece iki gol kaldı


Baştan söyliyeyim: Ben çarşamba günkü maçı bize TV’de aktaran ve anlatım stili Ümit Aktan’la İlker Yasin karışımında veya karmaşıklığında olan Ertem Şener gibi öyle “her yerinden öpüyorum Rüştü” falan diyemeyeceğim, çünkü öpülecek yeri var; öpülmeyecek yeri! Sahi çarşamba günkü maçı keşke İlker Yasin anlatsaydı. Ahh keşke..! İlk CSK maçında Rüştü’ye futbolu bırakmasını öğütlüyordu hatırlarsanız. Acaba, o anlatıyor olsaydı ve çarşamba günü dakikalar ilerledikçe Rüştü’nün neresini öpmeye kalkardı?

Bir de Saatçi’nin yorumu var bugün gazete(sin)de. “-Zorlu Maçların Sakat Futbolcusu- unvanını anasının ak sütü gibi hak eden kaleci Rüştü de sahada...” falan yazmaz mı? Tam da bugün! Son beş gün içinde bir Fenerbahçe maçından, bir de Man. Utd. maçından fazlasıyla alnının akıyla çıkmış Rüştü için bunları yazabilmiş bir Saatçi var bu âlemde. Kimsenin dilinin kemiği yok, tamam da, onunki kemiksizlikten öte. Malum.

Çarşamba akşamının panteri Rüştü üçüncü kez Old Trafford’daydı.Hatırlar mısınız, ilki 14 sezon önceydi. O gece de devleşmişti kalesinde. O zaman Fenerbahçe formasını giyiyordu ve Boliç, çarşamba akşamı Tello’nun vurduğu kadar estetik ve güzel olmasa da ona benzer şekilde fakat diğer kanattan ve ikinci yarıda rakip ceza sahası içine driplingle girmeye çalışırken kaleye vurmuş, kontrada yakalanan Man. Utd. kalecisini avlamıştı. O maç 1-0 bitmişti. Rüştü’nün ikinci macerası beş sezon önceydi ve maalesef 6-2 yenilmişti Rüştü’lü Fenerbahçe. çarşamba akşamı bunları düşündüm. Özellikle de maçtan sonra o her zamanki mütevazı haliyle “ben değil, yıllar sonra 1-0 lık zafer hatırlanacak. Önemli olan takımın aldığı sonuç; biz sadece takımımıza faydalı olmaya çalışıyoruz” deyişini dinlerken kendi kendime “her kalecinin korkulu rüyası Old Trafford” 6 - Rüştü 4 oldu” dedim. Az kaldı, durumu eşitlemesine. Yıllanan şarap gibi yaşlandıkça kalitesi artan Rüştü, ister misiniz futbolu bırakmadan bir iki sezon içinde tekrar çıksın Old Trafford’a ve durumu eşitlesin!

Aslında bu yazı sadece bir “Rüştü’ye övgü” yazısı olacaktı ama sözcükler onunla birlikte tevazuya değince bir-iki kelam da Mustafa Denizli için sarf etmeden duramayacağım. Denizli’nin demeçlerini takip ederken, onun kılı kırk yararak kelimeleri nasıl da özenle ve dikkatle seçtiğine şahit olurken aklımdan ister istemez Denizli - Terim kıyaslaması da geçiveriyor. Mesela çarşamba günkü maçta Denizli’nin pozisyonunda Terim olsaydı ve maçtan sonra mikrofonlar/kameralar Terim’e yöneltilmiş olsaydı, sözcükleri, mimikleri, yorumları kimbilir nasıl olurdu, hayal edebiliyor musunuz? Biri, kendi hanesine yazdırdığı her yeni zafer sonrasında biraz daha olgunlaşırken diğeri nasıl da... Neyse, konuyu daha fazla dağıtmayalım.

Küçüklerimin gözlerinden, Rüştü'nün (sadece) yanaklarından öper, bayramınızı kutlarım!

by taytay

Hiç yorum yok: