Guardian yazarı eski Tottenham menajeri David Pleat'e göre Chelsea'nin oyun planı böyle olmalı...
19 Mayıs 2012 Cumartesi
Chelsea Nasıl Oynamalı?
Etiketler:
bayern münih,
chelsea,
futbol,
şampiyonlar ligi
17 Mayıs 2012 Perşembe
Chelsea-Bayern Münih Finali
Etiketler:
bayern münih,
chelsea,
futbol,
şampiyonlar ligi
16 Mayıs 2012 Çarşamba
Premier League'de TV Gelirlerinin Paylaşımı
Etiketler:
futbol,
premier league,
televizyon,
yayın hakları
14 Mayıs 2012 Pazartesi
City'nin ve Sezonun Rakamları
Etiketler:
ecnebi,
futbol,
manchester city,
premier league
Garip Bir Sezonun Ardından Hafızamda Kalanlar
Blogu her ne kadar bilgi çizelgesi (infografik) içeriğine dönüştürdüysek de sağolsun @plazagurusu geride kalan "felaket" sezonla ilgili bir değerlendirme yazmış, güzel yazıyı koymamazlık olmazdı...
___________ __________
"Uzun lig maratonu" sözünü bile rafa kaldıracak upuzun bir lig nihayet bitti. Hatta sonlara doğru sakız gibi, çiğnedikçe uzayan bir hâl almıştı. Derbileri derbi yapan biraz da nadirlikleridir, senede en fazla iki kez oynanmalarıdır. Ama bu sene öyle mi oldu? 3 günde bir hep aynı takımlarla derbi, işi biraz da sezon önceleri eskiden daha önem verilerek oynanan spor yazarları dernekleri adına düzenlenen turnuvalara çevirmedi mi sizce de?
Bu sezonu özel (ve çirkin kılan) sürece değinmek istemiyorum (zaten yeterince değinildi ama değinmeden bu sezonu yazmak mümkün mü?) Yaklaşık 10 ay önce insanı şoka uğratacak "yok artık" dedirtecek iddia ve dedikodularla başlayan süreç de aynen ligin bu seneki hâli gibi sakız gibi uzadı. Sıradan bir vatandaş gibi ve objektif olarak şunu diliyorum: Suçlanan kişiler suçluysa kamuoyunu ikna edecek derecede detaylar açıklanarak cezaları bir an önce kesilsin yok eğer iddialar sonlara doğru herkesi şüpheye düşürdüğü gibi fossa o zaman da bu kişiler derhal aklansın, konu kapansın.
Geçelim 2011-2012 sezonundan şike davası dışında aklımda kalacak olanlara:
Galatasaray'ın yepyeni bir takımla sadece birkaç maç sonrasında, göze hoş gelen, çağdaş futbol oynayabilen bir takım hâline dönüşmesi ve Fatih Terim'in bu kez bunu sağlarken çok havaya girmemeye, olgun bir eda takınmaya özen göstermesi.
"Olgun davranması" değil de "olgun eda takınması" demem ise henüz kendisine bu konuda güvenemememden kaynaklanıyor. İşler iyi gidiyorken olgun ve yapıcı konuşmak kolaydır, kötü giderken görmek gerek. Nitekim 'play off' maçlarında liderlik tehlikeye girince (Trabzon beraberliği sonrası) soyunma odasına girerken eski o hırçın ve kolay sevimsizleşen tavrı su yüzüne çıktı, cezayı yedi.Son maçta bu yüzden takımını sahipsiz bırakacaktı ki, imdadına federasyonun kurallar ve uygulamaları konusundaki 'yap-boz'culuğu yetişti.
Terim'in bu seneki olgun ve olumlu tavrı beni ne kadar şaşırttıysa, A.Kocaman'ın takımı ve camiayı bir arada tutmak adına verdiği -kusura bakmasın ama- teknik direktörlük boyunu aşan demeçler ve sonlara doğru bunu istisnasız her maç sonrası yapacak kadar küçük Aziz Yıldırım rolüne soyunması da şaşırttı. Öyle ki, 'play off' serisinin ilk GS maçında deplasmanda hemen hemen hiç oynamadan ve Galatasaray'ın farkı kaçırdığı maçta 2-1'lik skorla 3 puanı cebine indirmişken dahi, bunun sevinciyle yetinmek ve sonraki maçlara konsantre olmak yerine hakem hakkında ithamda bulunmayı görev edindi. Trabzon maçı öncesinde de bunu sürdürdü. Kendi camiasını ayakta tutmaya çalışmasının bir yolu da illa ki bu -yine kusura bakmasın ama- sinsi provokasyonlar mı olmalıydı?
Koca sezondan hatırladığım başka neler var? Mesela BJK-GS 'play off' maçında sahaya inen ve Eboue'ye saldırmasına ramak kala engellenen fanatik taraftarın yakalandıktan sonra karakolda "arkamdan ittiler, reklam panolarına çarpmamak için sahaya girdim" demesinin serbest bırakılmasına yetmesi de bence unutulacak bir şey değil çünkü göreceksiniz Beşiktaş karakolundaki (basına böyle yansıyan) bu tolerans o kişinin bir başka maçta yine reklam panolarına çarpmamak(!) için sahaya girmesinin yolunu açmış oldu. Nitekim 10 yıl önce BJK-Gaziantepspor maçında da benzer fiilde bulunmuş aynı şahıs.
'Eboue' demişken onun da futbola konsantre olmak yerine seyirciyle oynayan sahte ve çocukça tavırları tecrübeli bir sağ bek olarak ilk seneden sahaya yansıttığı artılarını gölgede bırakacak türdendi. Hatta birkaç yıl öncesinin Keita'sını hatırlattı bana zaman zaman. Elmander gibi sadece topa enerji harcamak ve iyi niyetten ödün vermeden oynamak çok mu zordur bir futbolcu için?
Mesela Melo... Attığı bir gol sonrasında GS seyircisine kalbinden avuç avuç sevgi yollar gibi bir sevinç gösterisinde bulunmuştu. Bu şovun bir pitbull gibi, hele işeyen bir pitbul gibi seyirciyi coşturmak adına yaptığı şovdan çok daha sevimli olduğunu göremiyor mu daha sonra ekranda kendisini izlediğinde..?
Fenerbahçe'nin (yüzünü dahi ekranda görmeye dayanamadığım) Emre'nin hırçınlıklarına değinmeye gerek yok; Fenerbahçeliler dahil herkese gına gelmiş durumda ama bu sezon onun bu hırçınlıklarını tek hareketle gölgede bırakmayı da Zokora becerdi. O hareket kadar ona kırmızıyı gösteremeyen Kamil Abitoğlu da bence sezonun unutulası unutulmazları arasında...
Başka neler kalacak aklımda?
Fenerbahçeliliğiyle bilinen M.A.Aydınlar'ın kısa süreli başkanlık döneminde en çok Fenerlilerle kavgaya tutuşması onun adına herkese nasip olmayacak(!) türden futbolun cilvesiydi sanki.
Beşiktaş kulübü başkanlığı, ne Beşiktaşlıların ne de başka takım taraftarlarının içine pek sinmemiş olan Y.Demirören'in bununla yetinmeyip daha da üst mertebeye çıkarak ülke futboluna başkanlık etmesi ise neyin cilvesidir, onu uğraşsam da izah edemem herhalde.
Dün oynanan Süper Final'e kadarki 'play off' sürecinde maçların hemen ardından ekrana gelen Ş.Büyüka'nın yarış kızıştıkça ağzının kulaklarına varması, bazı maçlar sonunda ise somurtması 'play off' sürecinin perde arkasının başlı başına bir göstergesi gibiydi.
Trabzonspor'la Beşiktaş'tan biraz daha söz edip yazıyı dünkü finalle tamamlamak niyetindeyim:
Trabsonspor'la ilgili bu sezon ne hatırlıyorsunuz diye sorsalar, sezon başında deplasmanda oynadıkları İnter maçı ve sadece Burak Yılmaz derdim. Burak 'skorer'lik anlamında mükemmel bir performans gösterdi bu sezon ama bana neden hâlâ her türlü özelliği olan dört-dörtlük bir santrfor gibi gel(e)miyor, bilmiyorum. Sürekli diri kalmasının ve ayağına oturduğunda topa sert ve düzgün vurabilmesinin dışında bir özellik göremediğim için onca golü karşısında çelişki yaşıyor kendisine haksızlık ediyor hissine kapılıyorum. İyi bir deplasman golcüsünden öte değilmiş gibi geliyor bana hâlâ.
Beşiktaş'a gelince hangi maçını hatırlasam Quaresma'ya sinirlendiğim pozisyonlar geliyor hep gözümün önüne. İnsan arkadaşlarıyla halı sahada oynarken bile bu kadarına katlanamaz hır çıkar gibi geliyor; kaleyi görmeden, arkadaşları pozisyona girmiş mi (ki, hemen her pozisyonda iki-üç arkadaşı ondan pas bekliyor oluyor) ona dahi bakmaya tenezzül etmeden şutlar çekmesi bir izleyici olarak beni rahatsız ederken kim bilir takım arkadaşları ve hocasına neler hissettiriyordur? Ona Q7 demek bazen Audi'nin marka imajına haksızlık etmek gibi geliyor.
Lüks tekneler için sıkça söylenen söz, onunla Beşiktaş seyircisi arasındaki ilişkiye de cuk oturacak gibime geliyor ama kim bilir ne zaman?
Öyle tekneler vardır ki, bir alınca sevindirir bir de satınca...
Evet dünkü maça gelelim:
Galatasaray'ın sezon boyunca daha olumlu daha doyurucu futbol oynadığını düşünürseniz hak edenin kazandığı bir şampiyonluk oldu diyebiliriz. Dünkü maça gelene kadar sadece FB ile oynadığı iki lig ve bir 'play off ' maçlarına dahi baksanız her ne kadar bir beraberlik ve birer galibiyetle eşit puan almış da olsalar, o üç maçta Fenerbahçe sadece Saraçoğlu'ndaki ilk 25 dakika top oynamış geri kalan 245 dakika üstün olan taraf Galatasaray olmuştu. Sırf o yüzden bile yazık olurdu normal sezonunu 9 puan önde bitirdiği sezonda son anda şampiyonluktan olması. Fenerbahçe seyircisi bu şartlar altında son raddeye kadar şampiyonluk kovalayan takımlarıyla gurur duymalı. Bu sezonu bir Türkiye kupasıyla kapatırlarsa teselliden öte bir mutluluk duymalılar. İki takıma da bu anlamda tebrikler...
Bu sabah düşündüm: Keşke kavga-dövüş-dedikodu-itham ve stresle geçen koca bir sezonu dünkü maçın sonundaki tek bir enstantane ile hatırlayabilse herkes. Bitiş düdüğü ile birlikte Gökhan Zan ile Volkan Demirel sarmaş dolaş olmuşlardı...
Fenerbahçe yöneticileri madem stat görevlilerine şalter indirtecekti bari, tam Volkan'la Gökhan sarılmışken sönseydi ışıklar, orada bitiverseydi bu stres dolu kirli şov.
"Uzun lig maratonu" sözünü bile rafa kaldıracak upuzun bir lig nihayet bitti. Hatta sonlara doğru sakız gibi, çiğnedikçe uzayan bir hâl almıştı. Derbileri derbi yapan biraz da nadirlikleridir, senede en fazla iki kez oynanmalarıdır. Ama bu sene öyle mi oldu? 3 günde bir hep aynı takımlarla derbi, işi biraz da sezon önceleri eskiden daha önem verilerek oynanan spor yazarları dernekleri adına düzenlenen turnuvalara çevirmedi mi sizce de?
Bu sezonu özel (ve çirkin kılan) sürece değinmek istemiyorum (zaten yeterince değinildi ama değinmeden bu sezonu yazmak mümkün mü?) Yaklaşık 10 ay önce insanı şoka uğratacak "yok artık" dedirtecek iddia ve dedikodularla başlayan süreç de aynen ligin bu seneki hâli gibi sakız gibi uzadı. Sıradan bir vatandaş gibi ve objektif olarak şunu diliyorum: Suçlanan kişiler suçluysa kamuoyunu ikna edecek derecede detaylar açıklanarak cezaları bir an önce kesilsin yok eğer iddialar sonlara doğru herkesi şüpheye düşürdüğü gibi fossa o zaman da bu kişiler derhal aklansın, konu kapansın.
Geçelim 2011-2012 sezonundan şike davası dışında aklımda kalacak olanlara:
Galatasaray'ın yepyeni bir takımla sadece birkaç maç sonrasında, göze hoş gelen, çağdaş futbol oynayabilen bir takım hâline dönüşmesi ve Fatih Terim'in bu kez bunu sağlarken çok havaya girmemeye, olgun bir eda takınmaya özen göstermesi.
"Olgun davranması" değil de "olgun eda takınması" demem ise henüz kendisine bu konuda güvenemememden kaynaklanıyor. İşler iyi gidiyorken olgun ve yapıcı konuşmak kolaydır, kötü giderken görmek gerek. Nitekim 'play off' maçlarında liderlik tehlikeye girince (Trabzon beraberliği sonrası) soyunma odasına girerken eski o hırçın ve kolay sevimsizleşen tavrı su yüzüne çıktı, cezayı yedi.Son maçta bu yüzden takımını sahipsiz bırakacaktı ki, imdadına federasyonun kurallar ve uygulamaları konusundaki 'yap-boz'culuğu yetişti.
Terim'in bu seneki olgun ve olumlu tavrı beni ne kadar şaşırttıysa, A.Kocaman'ın takımı ve camiayı bir arada tutmak adına verdiği -kusura bakmasın ama- teknik direktörlük boyunu aşan demeçler ve sonlara doğru bunu istisnasız her maç sonrası yapacak kadar küçük Aziz Yıldırım rolüne soyunması da şaşırttı. Öyle ki, 'play off' serisinin ilk GS maçında deplasmanda hemen hemen hiç oynamadan ve Galatasaray'ın farkı kaçırdığı maçta 2-1'lik skorla 3 puanı cebine indirmişken dahi, bunun sevinciyle yetinmek ve sonraki maçlara konsantre olmak yerine hakem hakkında ithamda bulunmayı görev edindi. Trabzon maçı öncesinde de bunu sürdürdü. Kendi camiasını ayakta tutmaya çalışmasının bir yolu da illa ki bu -yine kusura bakmasın ama- sinsi provokasyonlar mı olmalıydı?
Koca sezondan hatırladığım başka neler var? Mesela BJK-GS 'play off' maçında sahaya inen ve Eboue'ye saldırmasına ramak kala engellenen fanatik taraftarın yakalandıktan sonra karakolda "arkamdan ittiler, reklam panolarına çarpmamak için sahaya girdim" demesinin serbest bırakılmasına yetmesi de bence unutulacak bir şey değil çünkü göreceksiniz Beşiktaş karakolundaki (basına böyle yansıyan) bu tolerans o kişinin bir başka maçta yine reklam panolarına çarpmamak(!) için sahaya girmesinin yolunu açmış oldu. Nitekim 10 yıl önce BJK-Gaziantepspor maçında da benzer fiilde bulunmuş aynı şahıs.
'Eboue' demişken onun da futbola konsantre olmak yerine seyirciyle oynayan sahte ve çocukça tavırları tecrübeli bir sağ bek olarak ilk seneden sahaya yansıttığı artılarını gölgede bırakacak türdendi. Hatta birkaç yıl öncesinin Keita'sını hatırlattı bana zaman zaman. Elmander gibi sadece topa enerji harcamak ve iyi niyetten ödün vermeden oynamak çok mu zordur bir futbolcu için?
Mesela Melo... Attığı bir gol sonrasında GS seyircisine kalbinden avuç avuç sevgi yollar gibi bir sevinç gösterisinde bulunmuştu. Bu şovun bir pitbull gibi, hele işeyen bir pitbul gibi seyirciyi coşturmak adına yaptığı şovdan çok daha sevimli olduğunu göremiyor mu daha sonra ekranda kendisini izlediğinde..?
Fenerbahçe'nin (yüzünü dahi ekranda görmeye dayanamadığım) Emre'nin hırçınlıklarına değinmeye gerek yok; Fenerbahçeliler dahil herkese gına gelmiş durumda ama bu sezon onun bu hırçınlıklarını tek hareketle gölgede bırakmayı da Zokora becerdi. O hareket kadar ona kırmızıyı gösteremeyen Kamil Abitoğlu da bence sezonun unutulası unutulmazları arasında...
Başka neler kalacak aklımda?
Fenerbahçeliliğiyle bilinen M.A.Aydınlar'ın kısa süreli başkanlık döneminde en çok Fenerlilerle kavgaya tutuşması onun adına herkese nasip olmayacak(!) türden futbolun cilvesiydi sanki.
Beşiktaş kulübü başkanlığı, ne Beşiktaşlıların ne de başka takım taraftarlarının içine pek sinmemiş olan Y.Demirören'in bununla yetinmeyip daha da üst mertebeye çıkarak ülke futboluna başkanlık etmesi ise neyin cilvesidir, onu uğraşsam da izah edemem herhalde.
Dün oynanan Süper Final'e kadarki 'play off' sürecinde maçların hemen ardından ekrana gelen Ş.Büyüka'nın yarış kızıştıkça ağzının kulaklarına varması, bazı maçlar sonunda ise somurtması 'play off' sürecinin perde arkasının başlı başına bir göstergesi gibiydi.
Trabzonspor'la Beşiktaş'tan biraz daha söz edip yazıyı dünkü finalle tamamlamak niyetindeyim:
Trabsonspor'la ilgili bu sezon ne hatırlıyorsunuz diye sorsalar, sezon başında deplasmanda oynadıkları İnter maçı ve sadece Burak Yılmaz derdim. Burak 'skorer'lik anlamında mükemmel bir performans gösterdi bu sezon ama bana neden hâlâ her türlü özelliği olan dört-dörtlük bir santrfor gibi gel(e)miyor, bilmiyorum. Sürekli diri kalmasının ve ayağına oturduğunda topa sert ve düzgün vurabilmesinin dışında bir özellik göremediğim için onca golü karşısında çelişki yaşıyor kendisine haksızlık ediyor hissine kapılıyorum. İyi bir deplasman golcüsünden öte değilmiş gibi geliyor bana hâlâ.
Beşiktaş'a gelince hangi maçını hatırlasam Quaresma'ya sinirlendiğim pozisyonlar geliyor hep gözümün önüne. İnsan arkadaşlarıyla halı sahada oynarken bile bu kadarına katlanamaz hır çıkar gibi geliyor; kaleyi görmeden, arkadaşları pozisyona girmiş mi (ki, hemen her pozisyonda iki-üç arkadaşı ondan pas bekliyor oluyor) ona dahi bakmaya tenezzül etmeden şutlar çekmesi bir izleyici olarak beni rahatsız ederken kim bilir takım arkadaşları ve hocasına neler hissettiriyordur? Ona Q7 demek bazen Audi'nin marka imajına haksızlık etmek gibi geliyor.
Lüks tekneler için sıkça söylenen söz, onunla Beşiktaş seyircisi arasındaki ilişkiye de cuk oturacak gibime geliyor ama kim bilir ne zaman?
Öyle tekneler vardır ki, bir alınca sevindirir bir de satınca...
Evet dünkü maça gelelim:
Galatasaray'ın sezon boyunca daha olumlu daha doyurucu futbol oynadığını düşünürseniz hak edenin kazandığı bir şampiyonluk oldu diyebiliriz. Dünkü maça gelene kadar sadece FB ile oynadığı iki lig ve bir 'play off ' maçlarına dahi baksanız her ne kadar bir beraberlik ve birer galibiyetle eşit puan almış da olsalar, o üç maçta Fenerbahçe sadece Saraçoğlu'ndaki ilk 25 dakika top oynamış geri kalan 245 dakika üstün olan taraf Galatasaray olmuştu. Sırf o yüzden bile yazık olurdu normal sezonunu 9 puan önde bitirdiği sezonda son anda şampiyonluktan olması. Fenerbahçe seyircisi bu şartlar altında son raddeye kadar şampiyonluk kovalayan takımlarıyla gurur duymalı. Bu sezonu bir Türkiye kupasıyla kapatırlarsa teselliden öte bir mutluluk duymalılar. İki takıma da bu anlamda tebrikler...
Bu sabah düşündüm: Keşke kavga-dövüş-dedikodu-itham ve stresle geçen koca bir sezonu dünkü maçın sonundaki tek bir enstantane ile hatırlayabilse herkes. Bitiş düdüğü ile birlikte Gökhan Zan ile Volkan Demirel sarmaş dolaş olmuşlardı...
Fenerbahçe yöneticileri madem stat görevlilerine şalter indirtecekti bari, tam Volkan'la Gökhan sarılmışken sönseydi ışıklar, orada bitiverseydi bu stres dolu kirli şov.
Etiketler:
futbol,
plaza gurusu,
süper lig
9 Mayıs 2012 Çarşamba
Premier League Kulüplerinin Borçları
Etiketler:
ekonomi,
futbol,
premier league
8 Mayıs 2012 Salı
Hughes'ın Transferleri
Hafta sonu oynanacak Manchester City-QPR öncesi eski sayfalar açılmaya başlandı. Mark Hughes'un City döneminde transfer edilen oyuncuların listesini çıkarmış Guardian...
Etiketler:
futbol,
manchester city,
premier league
7 Mayıs 2012 Pazartesi
City'de Maaşların Dağılımı
Manchester City'nin bir sezon boyunca futbolcularına verdiği ücretin toplamı 185 milyon dolar. Bu paranın yüzde 34.8'ini ise Sergio Agüero, Carlose Tevez, Yaya Toure ve Samir Nasri alıyor...
Etiketler:
futbol,
manchester city,
premier league
6 Mayıs 2012 Pazar
Drogba'nın Wembley golleri
Kaboul Faktörü
Etiketler:
futbol,
premier league,
tottenham
Hodgson'ın İngiltere'si Nasıl Oynayacak?
Observer'dan Paul Wilson, Roy Hodgson'ın İngiltere'sinin nasıl bir futbol oynayacağına dair beyin jimnastiği yapmış...
Not: Orjinal boyut için resmi tıklamak yeterli...
4 Mayıs 2012 Cuma
Ada'nın En Zengin Teknik Adamları
Etiketler:
ekonomi,
futbol,
premier league
Cisse'nin Golleri
Etiketler:
futbol,
guardian,
premier league
3 Mayıs 2012 Perşembe
İstatistikler Cardiff City Diyor
Championship'te play-off zamanı. İstatistikler bu yüzyılda bir önceki sezon Premier League'de yer alıp, ertesi sene play-off oynayan hiçbir takımın lige çıkmadığını gösteriyor. Bu saptamadan yola çıkarsak, West Ham United, Birmingham City, Blackpool ve Cardiff City dörtlüsünden Galller temsilcisi Premier League'e çıkacak üçüncü takım olacak...
Etiketler:
championship,
ingiltere
Hodgson'ın Favori Kitapları
Telegraph, "highbrow literature (elitist edebiyat)" hayranı olan Roy Hodgson'ın altı favori romanını gazetenin kitap eleştirmeni Sameer Rahim'e yorumlatmış...
2 Mayıs 2012 Çarşamba
En Başarılısı Capello
İngiltere Milli Takım teknik direktörlerinin görevde bulundukları dönemdeki performansları incelendiğinde en başarılısı yüzde 66 galibiyet oranıyla Fabio Capello...
İlk Sözler
The Independent'tan Simon Race, İngiltere Milli Takımı teknik direktörlerinin göreve geldikten sonra yaptıkları ilk basın toplantısında aynı soruya verdikleri cevapları derlemiş...
1 Mayıs 2012 Salı
Manchester Derbisinin İstatistikleri
Etiketler:
futbol,
manchester city,
manchester united,
premier league
30 Nisan 2012 Pazartesi
Uzaktan Atılan Beş Zor Gol
Telegraph, Luis Suarez'in bu hafta sonu orta sahadan attığı golü vesile bilip uzaklardan atılan ve akıllarda kalan beş golü zorluk derecesine göre değerlendirmiş...
Etiketler:
futbol,
premier league
Paul Scholes Etkisi
Sezonun ikinci yarısında emeklilik kararından geri dönen Paul Scholes'ın Manchester United'a yaptığı olumlu etki...
Etiketler:
futbol,
manchester united,
premier league
Rakipsiz Nadal
Telegraph, toprak kortun dört önemli turnuvasında Rafael Nadal'ın kariyer performansını değerlendirmiş. İspanyol raketin sadece 10 mağlubiyeti bulunuyor.
Etiketler:
rafael nadal,
tenis,
toprak kort
City Aradaki Farkı Nasıl Kapattı?
Manchester City'nin son 15 yıldaki performansıyla Manchester Unitedla arasındaki farkı nasıl kapattığını derlemiş Guardian...
Etiketler:
guardian,
manchester city,
manchester united,
premier league
Rooney'in En Verimli Sezonu
Şu ana 26 gol atan ve hiç kart görmeyen Wayne Rooney, Premier League'deki en verimli sezonunu yaşıyor...
Etiketler:
guardian,
manchester united,
wayne rooney
29 Nisan 2012 Pazar
Manchester Şehrinin Taraftar Yoğunluk Haritası
Telegraph, Manchester şehrinin taraftar demografik dağılımını çıkarmış. Şehrin hangi bölgelerinde United, hangi bölgelerinde City taraftarlarının yoğun olduğunu ortaya koymuş.
Etiketler:
manchester city,
manchester united,
premier league,
telegraph
Ramires'in Golünün Anatomisi
Etiketler:
observer,
şampiyonlar ligi
Wigan'ın Son 100 metre Sprinti!
Her sezon küme düşmesi beklenen Wigan Athletic, her sezon yaptığı gibi! bu sezon da ligin sonunda herkesi ters köşeye yatıran galibiyetler alarak aleme inat, "küme düşmüyorum!" dedi. Son bir ayda oynadığı yedi maçın beşini kazanan Wigan, ligin ilk 29 haftasında toplam 22 puan almıştı. Observer'ın hazırladığı tablo Wigan'ın ne kadar zor bir iş başardığını gösteriyor...
Etiketler:
futbol,
premier league
28 Nisan 2012 Cumartesi
Steven Taylor'ın Gözünden Newcastle Utd. Menajerleri
Etiketler:
futbol,
premier league
NBA'de Sosyal Medya'nın Normal Sezonu
Etiketler:
nba,
sosyal medya
Guardiola'nın Kupaları
Guardian okurlarına yaptığı hizmete bir yenisini eklemiş ve Pep Guardiola'nın Barcelona'da kazandığı 13 kupayı ayrıntılarıyla özet geçmiş...
Mancini'nin Bilançosu
Guardian yazarı David Conn, Roberto Mancini'nin Manchester City'deki işlerinin bilançosunu çıkarmış, aktifini pasifini hesaplamış...
Etiketler:
futbol,
guardian,
manchester city,
premier league
27 Nisan 2012 Cuma
Sosyal Medya Sporları Nasıl Etkiledi?
Etiketler:
infografik,
sosyal medya
Ferguson'un En Ünlü Rekabetleri
İngiltere'de yılın maçına üç gün kala, United ve City merkezli haberlerin sayısı da artmış doğal olarak. The Independent, Alex Ferguson'un ünlü rekabetleri ele almış...
Etiketler:
alex ferguson,
futbol,
premier league
Son 20 Yılın United'ı...
Guardian, Alex Ferguson dönemi Manchester United'i ile Manchester City'i karşılaştırmış. Doğal olarak United'ın ezici üstünlüğü var...
Etiketler:
futbol,
premier league
26 Nisan 2012 Perşembe
Villa Tarihinin En Başarısızı
Etiketler:
futbol,
premier league
Barcelona'da Neler Yanlış Gitti?
Etiketler:
futbol,
la liga,
şampiyonlar ligi
Allianz Arena'da Kim Sahaya çıkar?
Telegraph sakat ve cezalı dolu Chelsea'de Şampiyonlar Ligi finalinde sahaya kimin çıkacağı üzerine beyin jimnastiği yapmış...
Etiketler:
futbol,
şampiyonlar ligi
Finalistlerin Kimlik Kartları
Etiketler:
futbol,
şampiyonlar ligi
25 Nisan 2012 Çarşamba
Wimbledon'da Bu Yılki Para Ödülleri
Etiketler:
grand slam,
tenis,
wimbledon
Yüzde 88
Dün akşamki Barcelona - Chelsea maçının istatistikleri ilk karşılaşmadan farksız. Toplam pas, bireysel pas hadisesini geçtim ikinci yarıdaki yüzde 88'e yüzde 12'lik topa sahip olma oranının ardından Chelsea'nin turu geçmesi hakikaten büyük mucize...
Etiketler:
futbol,
şampiyonlar ligi
24 Nisan 2012 Salı
Şampiyonu Belirleyen Maçlar
Etiketler:
futbol,
premier league
Londra 2012 Torbaları
Londra 2012'de futbolda grup kuraları bugün çekiliyor. Kadınlar ve erkeklerde seribaşları ile torbalar yukarıdaki gibidir...
Etiketler:
futbol,
londra 2012,
olimpiyat
Her 33 Dakikada Bir...
Günün istatistiğine Guardian imza atmış. Şampiyonlar Ligi'nde son sekiz kalan takımlar içerisinde topa sahip olduğu zaman kalesinde en sık gol gören takım Barcelona'ymış. Katalanlar topa sahip oldukları her 33 dakikada bir gol yerken, bu süre Chelsea için 57 dakika...
Etiketler:
futbol,
şampiyonlar ligi
Tarihteki En Önemli 10 City-United Karşılaşması
Independent'ın tarihteki en önemli 10 City-United karşılaşması listesinde birinciliği şampiyonu belirleyecek ve gelecek hafta oynanacak maç yer almış...
Etiketler:
futbol,
premier league
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)