6 Şubat 2009 Cuma

federer, nadal ve gözyaşlarının anlattıkları

Mustafa birkaç post önce Aussie Open ile ilgili yorum pası atmıştı ama yayın trafiği ve de final sonrasındaki yoğun düşünceler, duygular buna pek izin vermedi. Hatta bu yazıya da üç gün önce başlayıp ara ara karalayarak tamamlayabildim vakitsizlikten. Aslında şöyle Avustralya Açık bitse de bütün turnuvayı keyifle bir kaç postla yorumlamak nasip olsa diyordum; lakin Federer - Nadal final seremonisinden sonra, ne Rusların kadınlardaki başarısını, ne Fransızların erkeklerdeki harika jenerasyonunu, ne de Suarez Navarro, Verdasco ve Dokiç'in hikayelerini düşünebilir, kağıda dökebilir oldum. En baştan şunu belirtiyim, ne Federer ne de Nadal taraftarıyım. Zaten teniste böylesine futbolvari taraftarlığın da çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Doğanın kanunu gereği daha fazla sempati duyulan isimler mutlaka olacaktır, fakat final sonrası görüntüler de gösterdi ki iki büyük sporcunun varlığını takdir etmek ve ne kadar şanslı olduğumuzu düşünmek çok daha yerinde olacak. Ama bazı yorumları okuduğumda, "sen ağla Federer" yada "Nadal Federer'i ağlattı" tarzı cümlelere tanık olunca, gerçekten de Türkiye'deki spor kültürü adına nerede olduğumuzu üç milyonuncu kez acı bir şekilde anlamış oldum. Sadede gelirsek, Federer'in gözyaşlarının ifade ettiği çok fazla olgu vardı. Birincisi kazanmaya alışmış bir büyük sporcunun, tam bir winner'ın , hem de hep aynı adama karşı, yaşadığı yenilgilerin yarattığı bir insancıl patlama ve Nadal'ın ona karşı oluşturduğu mental bloğun yarattığı birikimin taşması. İkincisi yıllardır tüm gözlerin üzerinde olduğu, her sabah kalktığında bir büyük kazanma baskısıyla uyanan, her yaptığı, söylediği didik edilen bir insanın (robot değil kendisi), adeta bir stres dünyasına hapsedilmesinin yol açtığı derin sonuçlar. Üçüncüsü tek çocuk olarak büyüyen, karakter gereği hep içine kapanık olan bir insanın, büyük yeteneği ve uzun yıllar süren çalışması sonucu elde ettiği imparatorluğunun son kalelerinden birini (sert kortta grand slam) daha aynı rakibe kaybetmenin yarattığı büyük gurur depremini tek başına göğüslemeye çalışması. Kazanırken de ağlayan bir büyük şampiyonun arkasından kaybettiğinde" bunu hazmedemedi, demek ki kaybetmeyi büyüklükle kabul edemiyor" diyen yorumları da kabullenemiyorum. Bazı politik gülümsemeler yerine, içinde yaşadığı fırtınayı aynı kazandığında akan gözyaşlarına çevirdiği gibi aynı yöntemle ifade edebilmesi olumlu manada çok sıradışıydı. Sevgili ve değerli arkadaşım Emre Yazıcıol'un (Eurosport'tan hatırlarsınız) yazdığı gibi sebepleri şu şekilde söyleyenler de var:1) Rod Laver gibi bir devin elinden 14. Grand Slam kupasını alma şansının kaçırılması, tam bir gelenekçi olarak tarihe ve tenisin geçmişine saygı ve ilgisi müthiş derecede fazla olan Federer’i çok etkiledi. 2)Nadal’a karşı 5 sette alınan iki kritik yenilgiden sonra, çimin ardından sert kort kalesinin de düşmesiyle Federer’in “ Ya bir daha asla slam kazanamazsam?” dehşetine kapılması. 3)Yakın bir maçın, yakalanan fırsatlara rağmen kazanılamaması ve berbat 5. set performansının yarattığı hayal kırıklığının dışavurumu olarak ekselanslarının kendini tutamaması. Bunların hepsi de işin içerisinde. Fark ise daha yüzeysel ve derinlemesine olmayan sebepler olması. Zaten nedenleri sıralamak çok da zor değil. Asıl mühim olan bu büyük tenis dehasının bundan sonra ne yapacağı ya da ne yapması gerektiğini sorgulamak olacak kanımca. Fedex, mutlaka tüm yaşadıklarını, hatalarını, korkularını (özellikle Nadal) aynı seremonide üzüntüsünü, öfkesini, gururunun kırılmasını gözyaşlarıyla dışa vurduğu gibi içinde hapsetmemeli, o gözyaşlarını akıttığı gibi bu enfekte maddeleri bünye dışına itmeli. Bir başka deyişle işin kolayına kaçıp suçu başka yerde arayıp herşeyi içine atmak yerine, hem kendi hem de çevresiyle ilgili reformlar, devrimler gerçekleştirmek zorunda. Pete Sampras'ın 14. grand slam'i 31 yaşında kazandığını düşünürsek, 27 yaşındaki RF için bu reformları yapmanın mantığı ortada. Büyük sporcu Andre Agassi dahi, arayaşını ancak 30'larında tamamlayabildi. İsviçreli dahi de, kendisi için A Takımı misali, saygıdeğer, karizmatik, tecrübeli bir antrenörle, her konuda destek verecek eski büyük tenis yıldızlarından felsefi bir mentörle (bence çok gereken bir ek olarak da bir psikolog yardımı) ve fiziksel gücünü, dayanıklılığını bünyesinin elverdiği ölçüde optimum düzeye çekebilecek bir fitness antrenörüyle güçlü bir ekip oluşturmalı. FernandoVerdasco dahi sezon arasında hemen Davis Cup sonrasında Las Vegas'a gidip hem Andre Agassi ile konuştu, ders aldı hem de önemli antrenör Gil Reyes ile çalışarak güç ve yeni taktiksel varyasyonlarla tenisini ve kendisini tazeleyerek güçlendirdi. Bunların semeresini nasıl aldığını da gördük. Durumu anlatmak için başka karşılaştırma yapmak gerekirse, Nadal maç sırasında tribüne dönüp kampına baktığında ona ateşler yollayan bir amca, hırslı fitness antrenörü ve motive eden akrabalarını görürken, Federer olmayan kampına baktığında Wavrinec'in donuk gözleriyle karşılaşıyor. Velhasıl tüm bu ferman gibi saydığımız devrimlerin gerçekleşmesi için Fedex'in önündeki en büyük engel de kendisi gibi gözüküyor. Daha doğrusu tarihteki efsane sporcuların hepsinde olan bir o kadar büyük egosu. Tek adam olmaya alışmış, kendini çalıştırmayı tercih eden, kendisinden daha iyi tenisi bilenlerin olduğunu kabullenmeyen bir ıssız adam Federer. Sevgili dostum Emre'nin de dediği gibi Federer ne yapıp edip Nadal'a karşı olan olmayan tüm sorunlarını kabullenmeli, reddedip başka yerlerde suç aramayıp sistemine reset atmalı ve bu ek programları yükleyip etrafını güçlendirmeli. Yoksa "Apple" Nadal," Windows" Federer'i her kalede fethetmeye devam edecek gibi gözüküyor. Son tahlilde benim nacizane dileğim, bu akılalmaz, fevkalade maçlara, spor resitallerine karşılıklı imza atan iki büyük sporcunun rekabetinin yıllar boyunca devam edip biz sporseverleri keyiften, heyecandan dört köşe etmesi. Bu uğurda, sistemini oturtan, kendini her geçen gün her konuda geliştiren, zenginleştiren Nadal'in aksine en büyük görev artık Federer'e düşüyor gibi... Come on Roger... ps: daha da uzun ayrıntılı tahlil, öneriler yapardık ama blog sınırlarını çoktan aştık zati...

2 yorum:

Bitola'lı dedi ki...

çok güzel yorumlamışsın gerçekten.. tenis yazılarını bile apaçilikle dolduranlara da güzel dokundurmalar vardı.. ayrıca eklemek istediğim birşeyde.. federer bence senin dediklerini yapacak ve bir şeklide kendini geliştirecek ve unutulmaz maçlar seyrettirmeye devam edecekler nadalla..

SAFÆ dedi ki...

Geç okudum bu post'u ama iyi ki okumusum gercekten de federer'in maç esnasında yasadıgı o duygusal anları atlatması lazım, umarım en kısa zamanda buna bir çözüm bulur..