9 Nisan 2009 Perşembe

vurmayın, adam öldü!

Kendimi bildim bileli futbol seyrediyorum, Bayern Münih'in böylesine rezil olduğu, kendini kaybettiği, İstanbul'a "puan ya da puanlar" almaya gelmiş Anadolu takımı kadar bile direniş gösteremediği bir maç daha görmedim. Barcelona çıplak ayaklarıyla üzüm ezer gibi ezdi Bayern'i, pestilini çıkardı, pekmez yaptı, posasını bile ziyan etmedi.


Schadenfreude
Peki ben bu duruma üzüldüm mü? Elbette hayır!

Aklı başında her futbolsever gibi, Bayern denen makinayla benim de aram yoktur. Dünya dillerine Alamanlar'ın kattığı schadenfreude (başkasının acısından mutlu olma) hissiyatına en çok da Bayern Münih kaybettiği zamanlar kapılır, gizliden gizliye halaylar çeker, kolbastılardan kolbastı beğenirim. Tabii Barça'nın yaptığı biraz işin bokunu çıkarmak oldu ama aynı Bayern'in bir önceki turda zavallı Sporting'e 12 (yazıyla on iki) gol attığını da unutmayalım. Etme bulma dünyası.

Kenardaki sarışın
Bayern'in madara olmasını istememin bir başka nedeni de ne yazık ki kenardaki sarışındır. Matthaus ya da Effenberg'in aksine, buldozer Alaman imajından uzak, şık, artistik bir golcü olarak severdim aslında Klinsi'yi futbolculuğu zamanında. Uzun saçlarıyla, fuleli adımlarıyla, delişmen deparlarıyla bir başka Alman portresi çizerdi. (94'te Güney Kore'ye sol ayakla attığı yarım vole unutulur mu?) Gel gör ki, biz büyüdük ve kirlendi Klinsi. Bir de baktık, bizim fırıncının oğlu Amerikalar'a gitmiş, oralarda ne idüğü belirsiz Amerikan işi motivasyon tekniklerine bulaşmış, ayaklı kişisel gelişim kitabı olarak tahsilini tamamladıktan sonra memlekete kesin dönüş yapmış. 2006 yılında yanında Löw'üyle, topçuların anasını ağlatan kondüsyoneriyle ve Amerikan işi gazlamalarıyla umutsuz Almanya'ya yarı final oynatınca ben de alkışladım bu yavrukurdu, yalan yok. Ama nereye kadar be Klinsi?

Sağa sola Buda heykeli koydurmakla, tesisleri 'beşkardeşler yoga ve bezik salonu' şeklinde döşetmekle, 'pozitif düşünün lan' diye cep mesajları atmakla olmuyormuş bu işler. Gerçi çok da haksızlık etmeyeyim, sakatlıklar yüzünden savunma göbeğinde, rio sahillerinde hula hop çevirirken 'abi defansta adamımız eksik, oynar mısın?' denilerek kadroya katılmış olan Breno'yu oynatmak zorunda kalması, elâlemin vuduyla bile durduramadığı Messi'nin karşısına Ali Eren Beşerler'i bile 'ben de futbola geri dönüyorum arkadaş' diye isyana sevk etme potansiyeli taşıyan Lell'i koymak zorunda kalması ve diğer sakatlıklar onun şanssızlığıydı.

Ama ne olursa olsun, Bayern iki maçta dokuz kere santra yapmışsa, Klinsmann'ın projesi de ha çöktü ha çökecek demektir. Bayern'in kodamanlarının en fazla sezon sonuna kadar sabredeceğini sanıyorum. Olur da sezon sonunda Bayern şampiyon olursa ne olacağını ise bana değil, Rummenige'yle Beckenbauer'e soracaksınız.

Bu arada Barcelona ne top oynuyor be arkadaş. Şiir gibi vallaha, İslam Çupi ölmeseydi keşke, şu maçın üstüne iki duble rakı atıp sabaha kadar güzelleseydi Guardiola'nın şoparlarını.

by Rehavet

Hiç yorum yok: