Olaylı derbi biteli üç gün oldu hâlâ herkes bir şeyler yazıp çiziyor, anlatıp duruyor... Doğrusu hayretle izliyorum. Çünkü çelişikler diz boyu! Ne dizi, gırtlağımıza dayanmış durumda!
Bir kere, “derbi”ye bakış açımızdan başlıyor çarpıklık. İşimize gelince, GS-FB maçlarının dünyanın en ünlü ve büyük derbileri sıralamasında “ilk 3”te olmasından övgüyle söz ediyoruz, sonra da bu bakımdan mercek altında olduğumuz için, çıkan olaylardan dolayı dünyaya rezil olduğumuzu söylüyoruz. Bizim GS-FB maçımızı dünyanın derbileri sıralamasında “ilk 3”e sokan özellik neydi ki? Herhalde sportmenliğimiz, tarafların birbirilerine centilmence yaklaşımı ve olaysız, güllük gülistanlık geçen 90 dakikalar değildi! Gerçi, aynı şehirin büyük takımları arasında oynanan oyuna “derbi” dendiği halde TS-GS veya BJK-TS maçlarına da derbi diyen bir spor kültürümüz var. Yakında bu tanım hatasına Sivas-Trabzon maçlarını da sokarsak şaşmam.
Maç bitmiş, oturduğu koltuktan ve 12 değişik kameradan alınmış görüntülere (filmi dilediği kadar geri sardırarak) bakıp, bakıp beşinci-altıncı izleyişte ancak karar verebilen “ulema” o atmosfer içerisinde ve gördüğü salisede karar verip düdük çalması gereken hakemi (eski meslekdaşını) kararlarından dolayı yerden yere vurabiliyor. Hele bir de kart göstermeyip adam eksiltmeden maçı sürdürme çabasına yüklenmiyor(lar) mı? İllet olmamak elde değil. Ey ulema! Çok değil, bir yıl kadar önce aynı iki takım aynı sahada bir kupa derbisine çıktıklarında o zamanki hakem (C.Çakır) “kartlık” olarak gördüğü her harekete çekinmeden kart gösterdi diye onu da "oyunu katletti" diye yerden yere vuran kimdi ki?
Maçtan önce kulüp başkanları verecekleri birkaç kelimelik demeçte dahi kendi camialarında oluşabilecek tepkinin kaygısını taşıyorsa, maç bitiminde biri çıkıp da “önce bizim futbolcumuz başlattı” diyemiyorsa, üstüne üstlük doğru dürüst bir gol pozisyonuna dahi giremeyen takımı için sanki attığı gol(ler) maçın hakemi tarafından sayılmamış gibi “federasyon bizi devre dışı bırakmakta kararlı” yorumu yapabiliyorsa, dahası, biri zamanında “maçlar sahada kazanılmıyormuş, anladım” diyebiliyor diğeri de tribünlerin karşısına geçip mikrofonla “saat kaç” amigoluğu yapabiliyorsa siz o kulübün futbolcusu olarak böyle bir derbiye çıksanız nasıl oynardınız? Futbolcu olarak sahada centilmence davranmaya çalışsanız neredeyse “kulübü sattı” damgası yemekten çekinmez misiniz? (Bakınız Lincoln-Carlos diyaloğuna verilen tepki- oysa aynı Lincoln 2 maç evvel Volkan’la kapıştı diye de eleştirilmişti!)
Son söz de “aynı futbolcular daha bir hafta önce milli takım kampında birlikte yiyip içtiler, ter döktüler... Çok ayıp!” geyiğine... Hatta o geyiği “Terim gibi agresif bir hoca başlarında varken, bu oyuncuların sakin olması mümkün mü?” gibi boynuzlu geyik haline getirenlere... Dürüst olalım ve şu iki soruya cevap verelim:
1) Türkiye iki İspanya maçından 4 puan hatta 2 puan almış olsaydı aynı Terim’e kaçımızın “gık”ı çıkardı?
2) Hangimiz 90+3’te saha karıştığında kavgayı izlerken tuttuğumuz takımın oyuncusuna yine tuttuğumuz başka bir takımın (milli takımın) oyuncusu vurdu, itti-kaktı diye ilk tuttuğumuz takımın oyuncusu ona layıkıyla karşılık verdiğinde içimizden de olsa “oh olsun” demedik ki?
İki soruya birden cevabınız “hiçbirimiz” değilse lütfen susun ve futbolcularımızı rahat bırakın.
by taytay
3 yorum:
ben herhalde yıllarca baska ülkede maç izlemişim...
her derbide olan olaylar yine oldu, ama sanki ilk olmus gibi bi şey oldu.
ne topçular ne tribünler, medya yıne sınıfta kalmıştır.
Futbolcularin yaptigi söylenen ama aciklamalari futbolcularin da onayi alinarak kulüpler tarafindan yapildigi belli (!) malum ortaligi sakinlestirmeye yönelik,samimiyetten uzak aciklamalar da yayinlanmaya baslandi.Simdi bekledigim Federasyon´un da bir Baba göreviyle kimseyi fazla kirmadan cezalar kesmesi!
Benim için TSL; mazide kalmış bir aşk gibi...
Yorum Gönder